''Bu kitap,
artik yeterince taninan, sikistigi vakit ateistken Hiristiyan, Hiristiyan görünürken Müslüman oldugunu söyleme cüretkârligini gösterenleri kendi ellerimizle güçlendirdigimiz ihanetçilerin
ihanetlerini anlatmakta ve belgelemektedir. Yani Siyonist felsefenin çizgisi dogrultusunda maddi çikar karsiligi düsüncelerini, duygularini pazara çikartan, para kazanmak ugruna dilini
dinini satan, suursuzca Yahudilesme temayülü gösteren yerli isbirlikçileri konu almakta, bu topraklar üzerinde yasayanlara uyanlarda bulunmaktadir.''
Yazarin kitabi yazmasinin
nedeni bu topraklar üzerinde iç ihanete giris
yaparken zihnimizi çok
yönlü kullanabilmemiz ve sorunlarin temelinde hangi nedenlerin yattiginin ögrenilmesini;
gençligin,
fuhus
ve eroin sektöründe birer meta olmaktan kurtulamadigini, bölücü, irticai faaliyetlerde
yerli isbirlikçilerin her dönem önemli bir yer teskil
ettigini;
hakim sinifinin yozlastirmayi en çabuk gerçeklestiren
medya sinifinda oldugu,
tüm bunlari kollayan denetleyici ajan kesimin bürokrasiyi de avucuna aldigi
ve insanlarin düsünceleri dahil her seylerini
maddeyle satin almanin mümkün oldugunu;
Bu kitapta
artik yeterince taninan, sikistigi
vakit ateist iken Hiristiyan, Hiristiyan görünürken Müslüman oldugunu
söyleyen ihanetçilerin ihanetlerini anlattigini, yani Siyonist felsefenin çizgisi
dogrultusunda
maddi çikar karsiligi
düsüncelerini,
duygularini
pazara çikaran, para kazanmak ugruna
dilini dinini satan, suursuzca Yahudilesme
temayülü
gösteren yerli isbirlikçileri konu aldigini bu topraklar üzerinde yasayanlara
uyanlarda bulunmak için yazdigini belirtmistir.
Yazar, bir
milleti meydana getiren üç önemli özelligin
bulundugunu;
bunlarin din, dil ve irk oldugunu; bu üç özellikten
irkin, insanin ihtiyari disinda
gelisen
bir olay oldugu, bir insanin istedigi
irka mensup olmasi o insanin elinde olmadigi,
tamamen takdir-i ilâhînin kudreti elinde oldugu,
dilde de insanin çok fazla ihtiyarini kullanamadigi
bunun için anadili tabiri kullanildigini, anadilde insanin tercih hakkinin olmadigi,
din konusuna gelince; dinin iki kisimda incelenebilecegini;
birincisi Bâtini boyutu, "her
insan Islâm
fitrati üzere dogar."; ikincisi zahiri boyutu ki; kisinin
anne, baba ve yasadigi
çevrenin etki ve tesiri ile dinini ögrendigi,
ancak bulug çagina,
sorumluluk alacagi çaga
geldigi
zaman ögrendiklerini
kendi akli ile de tasdik veya ret ettigi,
bu üç önemli unsurun birinden ya da birkaçindan yoksun milletlerin millet olma
özelligini
yitirmis
ve kisa sürede tarih sahnesinden
çekildiklerini, bir milletin tarih sahnesinden çekilmesinin on yillarla ifade
edilecek bir olay olmadigini, yüz yillarla ifade edilecek
büyük bir hadise oldugunu belirtmistir.
"Türkiye Türklere birakilamayacak kadar önemli bir ülkedir" sözünü, Anadolu cografyasi üzerinde
emelleri bulunan küresel
güçlerin Türkiye'deki agizlarindan birisi tarafindan dile getirildigini,
Dünyanin hiçbir ülkesinde, kendi vatani hakkinda böyle bir söz söyleyeni hala aydin statüsünde
tutup, ona medyasinda
yer vermeye devam edecek bir baska ülkenin olmadigini fakat aydinlari derin asagilik kompleksleri ile yogrulmus
ve bu aydinlari çesitli
dis
kaynaklardan nemalanan bir ülkede de buna pek fazla sasirmamak
gerektigini,
içimizden hem de ekmegimizle beslenen bir sahsin çikarak, tek basina,
bozuk tabanca efsanesi gibi teorilerle kendisini Kürt insaninin (hasa)
Allah'i olarak tayin ettigini
ve dini duygulari
rencide ederek, yüce yaraticimiz Allah'u Teâlâ'ya "Meho, Ismail"
gibi vb. isimler taktigini
ve yine de bu kisinin çok önemli sayida silahli,
silahsiz taraftar bularak binlerce masum, zavalli insanin kanina girdigini,
PKK'nin önderi olan Abdullah Öcalan’in misyonunu tamamlamasi dolayisiyla
sözde Avrupali dostlari tarafindan gözden çikartilip
ve adeta paketlenerek yillar
boyu savastigi
Türk devletine hediye edildigi,
PKK’nin taktik agirlikli geri manevra yaparak siddete
ara verdigi, ama sorunun yine asilamayip çözümsüz kalindigini, suni meselelerle asil gerçeklerin örtbas edilmeye çalisildigini söylemistir.
Bugün ülkemizin
içinde bulundugu olaylar zincirinin, süreç
içerisindeki sistematik, düsmansi tavirlarin sonucu oldugu,
1905'li yillarda Siyon liderlerinin toplanarak aldiklari kararlarlarda, mutlak
Yahudiligin
dünya üzerine egemen olmasi için izlenen bastirmaci, yildirmaci, bölücü ve asimilasyona dayali bir politika oldugu,
Siyon protokollerinin felsefeleri itibariyle; "dünya üzerinde bulunan her Yahudi bir ajan ve
her bir ajan Yahudi olmayanlar için büyük bir tehlikedir", sonucuna
varmanin mümkün oldugu, nitekim 1905'li yillarda ortaya
atilan Siyonizm'in dünyanin efendisi olmasi düsüncesinin,
özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde önemli bir etkinlige
sahip oldugu ve aktüel bir çok olaylarin bu ana sorundan kaynaklandigi,
Siyon protokollerinde kendi agizlarindan; "Bizler Yahudiligin
yeryüzüne
hakim olmasi için Yahudi olmayanlari birer köle
yapacagiz.
Onlari hizmetimizde çalistiracagiz.
Tüm dünya devletlerinin önemli merkezlerine yerlesecegiz.
Birtakim devletlerin yönetimini ele geçirecegiz Sayet
bunu beceremezsek, Yahudi olmayanlari
propagandalar ile kiskirtacagiz...
Düsüncelerini
dahi satin alacagiz. Gençligi
yozlastirip
yok edecegiz... Sürekli Yahudi olmayan devletleri
etnik sorunlar ile içte
güçsüz
duruma düsürecegiz."
seklinde
düsüncelerini
ifade ettiklerini;
Ekmegini
yiyip, suyunu içtigi vatanini, menfaat ugruna
satmaktan kaçinmayan çikar gruplarinin süreç içerisinde ortaya çiktigi,
bunlarin ülke içerisinde oldukça
tahribatlar olusturdugu,
bunlarin en belirgin örneginin
68 kusagi
olarak isimlendirilen sözde
'sosyalist gruplar içerisinden çikip, günümüze kadar ulasan
gruplar ve liderler oldugu, örnek olarak bir dönem solun
misyoneri durumunda bulunan, Devleti düsünen
bir imaj olusturmasina karsin
kisiligi
kozmopolit, icraatlari
ise daima bölücü
ve tahripkâr
girisimlere
hizmet etmis, Türk toplumu açisindan gizem dolu
bir kisiligi
bulunan Dogu PERINÇEK’in, CIA, MOSSAD, KGB baglantili MIT
üstü ajan diye kamuoyunda intiba olusturdugu,
PERINÇEK’in kendi girisimleri
sonucu olusturdugu
kuvvetlerle devletin bekasina
yönelik saldirilarini
idame ettirirken, öte
yandan temeli 1973’de atilan ve"27 Kasim 1978'de kurulan PKK ile de gizli bir
diyalog sürecine basladigini;
15 Agustos
1984 yilinda
Eruh ve Semdinli
baskinlariyla silahli ve yeni bir dönemeç yasayan
Apocu PKK devletin zaafiyetlerinden ve halkin irade boslugundan
faydalanarak kisa sürede büyüdügünü
ve "Türk'ün düsmani benim dostumdur" anlayisi neticesinde birçok dünya ülkesinin destegini
aldigini, sözde Kürdistan haritalari çizilip,
Dogu
ve Güneydogu
Anadolu bölgeleri
Garzan, Serhat, Botan, Gap, Amed ve Behdinan gibi eyaletlerle bölünerek bu
yerlere silahli güç dagilimi yapildigini, eylemlerde iyiden iyiye artan gizli
destek açik destege dönüstügünü, kitlesel hareketlenmeler ve kepenk
kapatma eylemlerinin birbiri ardina yasandigini, bu olaylarin Öcalan'a duyulan
güveni daha da güçlendirdigini, bazi gazetecilerin Apo'nun propagandasini
yapmaktan geri kalmadiklarini, onlardan bazilarinin; hep gizlemeye çalistigi
olumlu tavrini PKK çatisi
altinda disa
vurmaktan geri kalmayan 32.! gün TV program yapimcisi Mehmet Ali Birand, Med
TV'nin kurulusunda yardimlar yapan ve HADEP'ten milletvekili
adayi olmak istedigini belirten Ismet
Imset,
Güneri Civaoglu, Tayfun Talipoglu’nun
Apo'ya bebek katili demelerine ragmen
onunla bir araya gelerek, çayini yudumladiklarini, bölünmüslüge
çanak tutmaya yarayacak siyasi çözüm
formüllerini aktüel bir olay haline getirerek 1993
yilinda Türkiye ile PKK arasinda elçilik yaptiklarini belirtmistir.
Ingiliz entrikalari basta
olmak üzere bölge üzerinde emelleri olan ABD, Israil
vb. stratejik düsünen
ülkelerin illegal birimleri daima
destekledigini, sözde Türkiye'ye bir haksizlik
yapilsa, sinirlari ihlal edilse Türkiye ile ayni saflarda yer alacak müttefik
güçlerin tek amaçlarinin Türkiye'nin bölünüp, parçalara ayrilmasi oldugunu,
çünkü parçalanan bir ülkeyi
boyunduruk altina almanin, kendilerine muhtaç etmenin ve sömürmenin daha kolay
olduguydu.
1993 yilinda
gazeteci oldugu iddia eden Hasan Cemal’in Apo'nun yanina gittigini, Ismet Sezgin'den, üslubunu düzeltsin, hükümetin söylediklerini de fazla hesaba almasin,
notunu götürdügünü,
yine Ismet
Sezgin’in "Türkiye sert
konusursa
dikkate alma!" seklinde
bir mesaj daha yolladigini, ayrica Sezgin'in Içisleri
Bakanligi
koltugunda
bulundugu
yillarda Apo için sarf ettigi;
"Sayin Öcalan!!!"
hitabi ve Basbakan
Recep Tayyip Erdogan'in, 14 Ocak 2000'de konuk oldugu
Avustralya'nin
SBS Radyosu'nda terörist
basi Abdullah Öcalan'a
Sayin dedikten sonra sehit düsen askerlerimiz için de
kelle hitabinin hafizalarda tazeligini
korudugunu;
Devletin, ekmegi
ile besledigi, imkanlardan mahrum etmedigi
holdingciler, insaatçilar, yazarlar, sarkicilar, siyasetçilerin hep PKK kervaninda olduklarini, Toprak Holdingin
sahibi Halis Toprak’in PKK’ya parasal yardimlarda bulundugunu, kurdugu fabrikalarinda PKK'nin ricasi üzerine özellikle PKK sempatizanlarini
çalistirdigini;
Ceylan Holding’in de PKK sempatizanlarini himaye ettigi,
yardim ve parasal destek sagladigini; Batman Petrol Sendikalari ile kardes diyalogu oldugunu; Tatlises
Turizmin gönüllü yardimlarda bulundugunu; Tasocaklari isletmecisi Âli Riza Septioglu'ndan örgüt adina parasal destek saglandigini;
Botan'da Babatlar, Osman Demir gibi asiretlerin
PKK'ya adam verme ve erzak ikmali gibi yardimlarda
bulundugunu;
Bucak Asireti mensubu ve Suruç'la Kiliçlar'dan olan bazi kimselerin örgüte aktif destek sagladiklari bunlarin tamaminin Öcalan'in resmi ifadelerinde dile getirildigini ama hiç birinin çikip ta açiklama yapma gereksinimi dahi
duymadiklarini;
“Terör
örgütünü-PKK'yi besleyen Barzani'nin yakin halkasinda olduklari iddia edilen
bazi isimlerin ceplerine biz Türkiye olarak neden hâlâ para koymaya devam
ediyoruz? Türkiye'de BARZANICI bir BURJUVA yaratilmasina neden geçit veriyoruz?
Diye soran yazar; kisa adi AIE olan American Institution Enterprise'in ünlü
danismanlarindan Michael Rubin’in, Daily Star
gazetesindeki bir yazisinda; Barzani'nin sahsi
servetinin iki milyar dolara ulastigini söyledigini,
özel kaynaklara göre, bu servetin bir bölümü de Türkiye'deki yakinlarina ait
gözüken PARAVAN olduklari iddia edilen sirketlerin
geliriyle olusturulmaktaymis.
Bir zamanlar Istanbul çocuklarinin
'hayal dünyasi' olan Istanbul'daki
Tatilya'yi
Barzani asiretinden Malasin
Barzani (DARIN SIRKETLER
GRUBU) 1.1 milyon dolara satin aldigini, Türkiye'nin ilk 'Mini Disneyland'i
Barzani ailesinin oldugunu, Dis
Ticaret Müstesarligimdan
alinan bilgilere göre, Kuzey Irak'taki ithal içki ve sigara pazarinin Kürt Bölgesi Baskani Mesud Barzani ve ailesine ait sirketlerin
elinde oldugunu, Barzani'nin yakin halkasinda
bulunanlarin Mersin Serbest Bölgesi'nde de sirketlerinin
bulundugunu;
bir üniversitede arastirma
görevlisi olan uzmanin, Mesud Barzani'nin kendi adiyla Türkiye'de sirket
kurmasi veya hisse sahibi olmasi beklenemez. Arastirmalarimiza
göre Mersin Serbest Bölgesi'nde faaliyet gösteren 4 büyük sirket
Barzani asiretine-aile çevresine çok yakin isimlere aittir dedigini
ve o sirketlere
ait Mersin Ticaret Odasi kayitlarindaki bilgileri sunmustur.
Ayrica Neçirvan Barzani'nin sirketleri Irak'taki içki sigara,
çay, seker
ve pirinç ihtiyacinin
neredeyse tümünü tek basina karsiladigini Iddialara
göre sigaralar Kibris Rum kesimi ya da Mersin'deki serbest
bölgeden alinip, Türkiye'nin kasasina bir kurus
bile girmeden özel
koruma esliginde
dogrudan
Irak'a gittigini belirtiyor. Barzani'ye yakin
halkanin sirketleri (Tamaminin
150 civarinda
oldugunun
öne sürüldügünü
söylüyor.
Ceylanpinar
Devlet Üretme Çiftliginin bir yolsuzluk devi oldugunu söyleyen yazar, çiftligin 177.000 hektar arazi varligina
sahip oldugunu, bu miktarin pek çok ülkenin
toprak varligindan daha fazla oldugunu,
halen 11.000 hektarlik
alanin sulanabildigini,
çiftlik arazisinde bugüne kadar petrol arama çalismasi yapilmadigini ama sinirin hemen öte yaninda
sadece birkaç kilometre uzaklikta, zengin petrol kuyularinin olup petrol
çikartildigini,
arazinin verimlilik hesaplari yapildiginda
kitlik zamaninda Türkiye'nin güvenlik birimlerinin temel gida ihtiyaçlarini karsilayacak
kapasiteye ve stratejik degere sahip oldugunu,
sulama imkâninin bulunmasi ve genisligi
nedeni ile tekno-tarim ya da tarimsal teknopark için çok uygun oldugunu,
basta
Israil
firmalari olmak üzere merkezi ABD'de bulunan birçok sirketin
buraya talip olduklarini, Tarim ve Köyisleri
Bakanligi
talimati ile satis
islemi
baslayinca, TIGEM
Genel Müdürlügünden
basta
Genel Müdür
olmak üzere bazi bürokratlarin, sürece pasif bir direnç
olusturduklarini
ve satisin
gerçeklesmeyip
stratejik önemi ve degeri olan arazinin simdilik
korunmus
oldugunu,
Ceylanpinar’in öneminin; Büyük Orta Dogu
Projesi'nin temel ögesi olan sözde Kürdistani kuzeyden Suriye üzerinden Akdeniz'e
ulastirilarak,
Israil'e
cografi
olarak kavusturulacagi
ve bu stratejik hesaplarin Türkiye sinirindaki komsusu
olmasindan kaynaklandigini
vurgulamistir.
ABD-Ingiltere-Israil
üçlüsünün Ortadogu operasyonunun Anadolu topraklari üzerinde
yasanan
"Türksüzlestirme" operasyonunu iyi tahlil etmek
gerektigini
belirten yazar, operasyonun en kolay icra edilen ayaklarindan birinin üretim (sermaye) yabancilasmasi oldugunu,
28 Subat
sürecinde 'yesil sermaye' öcüsü yaratilarak
sindirilen Anadolu sermayesinin tabutuna son çivinin de 2001 krizi ile çakildigini ve krizin hemen sonrasinda Bush'un
temsil ettigi dünyanin en büyük finans-yatirim sirketlerinden
biri olan Cariyle Grubu’nun, Rahmi Koç ile özel bir toplanti yaptigini ve bu toplantida Türk ekonomisinin
küresel güç baronlari arasinda paylasildigini, Finans sermayesi alaninda yapilan
operasyonun tamamlayici ayaginin üretim alaninda gerçeklestigini
bu alanda Türkiye burjuvazisi maalesef milli bir burjuva olmaktan çikip, küresel
kraliyetçilerinin taseronu konumuna düstügünü, günümüzde Türk milletinin 'saygideger'
diye tanidigi
ve maalesef 'Türk' olarak addettigi
birçok ismin bu operasyonun gönüllü masasi Yahudinin usagi
konumunda oldugunu;
Sabanci Grubunun,
Özdemir Sabanci'nin öldürülmesi öncesinde Japon sermayesini ciddi sekilde
Türkiye'ye getirme yolunda adimlar
attigini ve Toyota ile ciddi ortakliklar
kurdugunu
fakat Avrupa'nin dibine yerlesecek olan Japon sermayesinin
birilerini kizdirdigini,
DHKP-C'nin taseronlugunda
gerçeklestirilen
bir eylem ile Sabanci
tröstüne gerekli mesaj verildigini, bu olay sonrasinda Sabanci'larin mesaji aldigini ve araba üretiminden çekilerek,
Avrupalilarla gida ve perakendecilik alanlarinda ciddi yatirimlara giristigini,
bugün Toyota'nin o görkemli açilisini hatirlayanin bile kalmayip, Türk
pazarinin Japon otomobillerine kaptirilmasinin birkaç kursun
ile engellendigini, Türkiye'de birçok holdingi küresel
sermaye lobilerinin masa olarak kullandigini
ve isi
bittiginde
atacagi
kabuk kuruluslar haline getirdiginin
unutulmamasi
gerektigini;
Operasyonun bir
diger
ayaginin toplumsal yabancilasma
oldugunu,
birkaç sene öncesine kadar kendi etnik kimliklerini telaffuz etme ihtiyaci bile
duymayan gruplarin, yeni dinamikler dogrultusunda
açikça
etnik kimlikleri dogrultusunda kültürel, sosyal ve hatta politik
etkinliklere giristiklerini, etnik parçalanmanin
ötesinde toplumun ayrica belli düsünce
kaliplari çerçevesinde de bölünüp donduruldugunu;
bunlardan birinin de bu cografya üzerindeki en köklü unsurlar biri olan Islam
dininin oldugunu, Türkiye'de Islam’in
hem kendi içinde, hem kendi disinda sürekli manipüle edildigini,
toplumun önüne sürülen 'dini liderlerin' çogu
bu kafa karisikligini çözümlemekten
çok, derinlestirme yolunda hareket ettiklerini;
ayrica Laik/Islamci ayriminin yani sira,
önümüzdeki sürecin mezhepsel ve azinliklarla baglantili
olarak gayrimüslim
cemaatler nezdinde yeni kiskirtmalara açik olacagini
Siyonist Yahudi’nin
amacinin Müslümanlarin sesini kesmek oldugunu,
Nil'den, Firat'a belki Toroslara kadar uzanan sözde vaat edilmis topraklar
iddiasiyla bu yerlere sahip olurlarsa buralarda Islam'in siari olan mescitleri de yikip yok
etmekten kaçinmayacaklarini, haçlilarin bugün üzerinde Ispanya
devletinin kuruldugu Endülüs'ü ele geçirdiklerinde
oradaki milyonlarca Müslüman’a soykirim uygulayip, Islam'in alameti olan on binlerce camiyi,
mescidi, medreseyi, kütüphaneyi
ve çesmeyi
yiktiklarini, bugün aynisini Filistin topraklarinda
uyguladiklarini, günümüz Yahudilerinin en çok Müslümanlarin daginikliklarindan ve kendilerine emanet edilen
mukaddes varliklara
geregi
gibi sahip çikmamalarindan cesaret aldiklarini;
Mason, Sabatayist, Rodary, Lîons vs. aslinda hepsinin birer Yahudi lobisi
oldugunu, dünya egemenligini
elinde bulundurmak isteyen güçlerin kurdugu veya kurdurduklari gerek yeralti gerek yerüstü birçok teskilatin bulunup, bunlarin bir kisminin hem
yeraltinda hem de yer üstünde faaliyet gösterdigini,
bunlardan birinin "Mason Cemiyeti" oldugu,
bir digerinin
de "Sabatayist"
denilen görüntüsü Müslüman olan ama gerçekte Müslüman olmayan, Islam
dininde münafik diye tabir edildigini,
gerek masonlar gerekse Sabatayistlerin icraat ve inanç olarak birbirlerinden farkli
gözükseler de nihaî hedeflerinin ayni oldugunu,
masonlarin amacinin Müslüman Türk
milletini tarih sahnesinden silme operasyonunu gerçeklestirme
içinde olduklarini,
dini yozlastirip ortadan kaldirmak istediklerini bunun içinde "Halkevleri" veya
"Köy Enstitüleri" gibi kurumlarla degisik
metotlar denediklerini, bir baska yöntemlerinin ise masonlarin
kontrolündeki medya kuruluslari yoluyla dine ve dinî degerlere
karsi
yürütülen aleyhte propaganda çalismalarinin
oldugudur.
Yazar
sabatayist oldugu iddia edilen is,
sanat, siyasi, ekonomi, kültürel alanda birçok ismi kitabinda yer vermis
ayrica Türkiye’de Avrupa Birligi’nden para alan sivil toplum örgütleri (Sendikalar, Odalar, Vakiflar,
Dernekler), AB’den para alan Belediyeler ve projelerini belirtmistir.
Bunlardan bazilarini örnek vermek gerekirse;
SENDIKALAR:
DISK (Türkiye
Devrimci Isçi
Sendikalari
Konfederasyonu)
Genel Baskan:
Süleyman Çelebi - Projenin Adi: DISK Üyelerine Insan
Haklarina Saygiyi
Ögretme.
- Tarih: 30.05.2002 - AB'den Aldigi
Para: 550.128 Avro
TESK (Türkiye
Esnaf ve Sanatkârlari Konfederasyonu)
Projenin Adi: Türkiye'de 5 Egitim Merkezi Açarak Bu Merkezlerde 1500 Kadina Girisimcilik
Becerisini Ögretmek ve Pazarlama, Yönetim, Finans Konularinda Egitmek.-
Tarih: 1995-1999 süreci - AB'den Aldigi
Para: 1.040.000 Avro
Türkiye Barolar
Birligi
Baskan:
Avukat Özdemir ÖZOK
Projenin Adi:
Hukuk Meslegine Enformasyon - Tarih:28.10.2004
AB'den Aldigi
Para: 36.384 Avro
ODALAR:
Diyarbakir
Ticaret ve Sanayi Odasi
- Baskan:
Kutbettin Arzu - Projenin Adi:
Küçük ve Ortaboy Isletmeler Için E-Ticaret Egitimi
- Tarih: 20.04.2005 –
AB'den Aldigi
Para: 172.242 Avro
Diyarbakir
Barosu - Baskan:
Avukat M. Sezgin Tanrikulu
Projenin Adi:
Güneydogu'da
Adaletten Yararlanmayi Artirma: Herkes Için
Adalet. - Tarih: 23.12.2003 - AB'den Aldigi
Para: 454.649 Avro
VAKIFLAR:
TDV (Türk
Demokrasi Vakfi) -
Baskan:
Emre Kocaoglu
Projenin Adi:
Dekorasyon ve Turistik Hediyelerin Tanitimi ve Satisi.
Tarih:
28.12.2004 - AB'den Aldigi Para: 153.098,84 Avro
ÇEV (Çagdas Egitim Vakfi)
- Baskan:
Gülseven Yaser
Projenin Adi:
Beyoglu
Mozaik ve Çini
Çarsisi. - Tarih: 29.12.2004 –
AB'den Aldigi
Para: 113.501,25 Avro
DERNEKLER:
MAZLUMDER (Insan
Haklari ve Mazlumlar Için Dayanisma Dernegi)
Projenin Adi:
Türkiye'de Din Görevlilerini Temel Ulusal ve Uluslararasi Insan
Haklari Standartlari Konusunda Egitmek.
Tarih 20.05.2004 AB'den Aldigi Para: 40.170,15 Avro
ÇYDD (Çagdas Yasami
Destekleme Dernegi)
Genel Baskan:
Prof. Dr. Türkan Saylan - Projenin Adi: Demokrasi ve Insan
Haklari Hareketinin Baslatilmasi. Tarih: 02.03.2004- AB'den Aldigi
Para: 49.955,75 Avro
AB’DEN
PARA ALAN BELEDIYELER VE PROJELERI:
Diyarbakir
Büyüksehir Belediyesi
Belediye Baskani: Osman Baydemir.
1.Projenin Adi:
Diyarbakir Kentinin Kanalizasyon Sisteminin Iyilestirilmesi
ve Genisletilmesiyle
Birlikte Atik
Su Aritma Tesisinin Kurulmasinda Ilk
Asamanin Gerçeklestirilmesi.
Tarih:
01.01.2001-01.01.2004 AB'den Aldigi
Para: 32 milyon Avro
Proje Birimi
Koordinatörü: Serdar Birtane
2. Projenin
Adi: Gazi Caddesi Rehabilitasyonu ve Çevre Düzenleme Projesi.
Tarih:
01.01.2005 AB'den Aldigi Para: 1 milyon Avro
3. Projenin
Adi: Kentsel Gelisim Projesi
Tarih:
01.01.2005 AB'den Aldigi Para: 6,5 milyon Avro
Sanliurfa Belediyesi
Belediye Baskani: Dr.Ahmet Esref
Fakibaba
Projenin Adi:
Kentin Içme
Suyu Dagitim Sebekesinin
Kaynaktan Tüketiciye
Kadar (579 km.) Yeniden Yapilandirilmasi.
Tarih:
01.12.2001
AB'den Aldigi
Para: 21 milyon 300 bin Avro
Izmit Büyüksehir Belediyesi
Belediye Baskani: Ibrahim
Karaosmanoglu (2004-)
Projenin Adi:
Sanayi Atiklarinin Toplanmasi ve Aritilmasini Saglayan
Isletmelerin Iyilestirilmesi.
Tarih:
01.01.1999
Proje Sürecinde
Belediye Baskani: Sefa Sirmen (1989-2002)
AB'den Aldigi
Para: 11 milyon 300 bin Avro
Adana Büyüksehir Belediyesi
Belediye Baskani: Aytaç Durak
Projenin Adi:
Kentin Atik Su Problemlerinin Çözümüne Katkida Bulunmak.
Tarih:
01.01.1999 AB'den Aldigi Para: 10 milyon 800 bin Avro
Tarsus
Belediyesi
Belediye Baskani: Burhanettin Kocamaz (1994- )
Projenin Adi:
Tarsus Atik Su Isleme Tesisinin Kurulmasi.
---Tarih:
01.01.1999-01.03.2002 AB'den Aldigi
Para: 9 milyon 550 bin Avro
Istanbul Fatih Belediyesi
Belediye Baskani: Mustafa Demir
Projenin Adi:
Projenin Genel Amaci, Balat ve Fener Semtlerinde Oturanlarin Yasam
Kosullarini
Iyilestirmektir.
Bu Amaçla, Bu Semtlerdeki Konutlar ve
Altyapi Hizmetleri Gelistirilecektir.
-Tarih: 01.01.2003-01.10.2006
AB'den Aldigi
Para: 7 milyon Avro
Manisa Kula
Belediyesi
Belediye Baskani: Halil Gülcü, Elektrik Mühendisi
1. Projenin Adi: Tarihi Kula Evlerinin
Restorasyonunda Çalisacak Nitelikli Is Gücünün
Yetistirilmesi.
Tarih: Projeye,
Mart 2005'de baslanmis
ve Mart 2006'da tamamlanmistir.
AB'den Aldigi
Para: 104.318,75 Avro
Böylesine derin insancil duygularla dolu olan AB’nin, niçin önce kendi
sefalet tablosuna bakmadigini; 15
milyon Avrupalinin ya çok kötü kosullara
sahip ya da çok
kalabalik konutlarda yasadigini, 2,4 milyon Avrupalinin
yasamaya
elverisli
olmayan siginaklarda yasadigini, her yil ortalama 400,000
Avrupalinin yasadiklari konutlardan resmen çikarilip sokaga
atildiklarini,
2,7 milyon Avrupalinin ya yakin akrabalarinin ve tanidiklarinin
evlerinde geçici olarak kalmakta, ya da evsizlere barinma olanagi
saglayan
siginma
evlerinde kisa
süreli olarak yasayabildiklerini, milyonlarca kendi
insani yokluk, yoksulluk ve sefalet içerisinde yasarken,
AB'nin sirf insancil duygular nedeniyle bu paralari
hibe etmis olmasina inanabilir misiniz? Diye soruyor.
Bunlarin
hepsinin sinsi bir amaca hizmet ettigini,
bugün gündemde olan özgürlükten kastin cemiyet
hayatinin en temel dayanagi olan aileyi ortadan kaldirmak oldugunu;
aile ortadan kalkinca, beraberinde ahlâkin ortadan kalkacagini, ahlâk kalkinca da sosyal hayatin
felç olacagini,
dolayisiyla cemiyetin çökecegini ve amaçlananin da bu oldugunu;
ayrica alkol ve diger bagimliliklarin tesvik
edildigini,
demokrasi adina
getirilen çok
partili sistemin az gelismis ya
da gelismekte
olan ülkeler için tam bir felaket oldugunu, Marksizm'i ve onun yönetim sekli
olan komünizmi dünyanin basina belâ edenin de Siyonizm oldugunu,
dünya egemenligine ulasmak
için, dünyanin anarsi,
terör ve zulüm altinda olmasi gerektigini
bunun için de en ideal yolun komünizm gibi suiistimale açik ve kullanilabilirligi
olan bir sistemin dünya
gündemine getirilmesinin gerektigidir.
Yazar, Müslüman
Türk milletinin daha ne kadar Kuran’a sirt çevirip, Amerika'ya bel baglayacagini, Amerika’nin simdiye
kadar kime yarari
oldu ki, bize olacagini,
aklimizi basimiza alip birilerinin çikarlari için bölünüp
parçalanmamizi söyleyerek Kuran’i Kerim’den ayetler ile Peygamber efendimizden
(s.a.s) çesitli hadis örnekleri vererek kitabi sonlandirmistir.