OPERASYON

OPERASYON

Fevzi BOZKURT
Politika


''Bu kitap, artik yeterince taninan, sikistigi vakit ateistken Hiristiyan, Hiristiyan görünürken Müslüman oldugunu söyleme cüretkârligini gösterenleri kendi ellerimizle güçlendirdigimiz ihanetçilerin ihanetlerini anlatmakta ve belgelemektedir. Yani Siyonist felsefenin çizgisi dogrultusunda maddi çikar karsiligi düsüncelerini, duygularini pazara çikartan, para kazanmak ugruna dilini dinini satan, suursuzca Yahudilesme temayülü gösteren yerli isbirlikçileri konu almakta, bu topraklar üzerinde yasayanlara uyanlarda bulunmaktadir.''
                                    
Yazarin kitabi yazmasinin nedeni bu topraklar üzerinde iç ihanete giris yaparken zihnimizi çok yönlü kullanabilmemiz ve sorunlarin temelinde hangi nedenlerin yattiginin ögrenilmesini; gençligin, fuhus ve eroin sektöründe birer meta olmaktan kurtulamadigini, bölücü, irticai faaliyetlerde yerli isbirlikçilerin her dönem önemli bir yer teskil ettigini; hakim sinifinin yozlastirmayi en çabuk gerçeklestiren medya sinifinda oldugu, tüm bunlari kollayan denetleyici ajan kesimin bürokrasiyi de avucuna aldigi ve insanlarin düsünceleri dahil her seylerini maddeyle satin almanin mümkün oldugunu;
 
Bu kitapta artik yeterince taninan, sikistigi vakit ateist iken Hiristiyan, Hiristiyan görünürken Müslüman oldugunu söyleyen ihanetçilerin ihanetlerini anlattigini, yani Siyonist felsefenin çizgisi dogrultusunda maddi çikar karsiligi düsüncelerini, duygularini pazara çikaran, para kazanmak ugruna dilini dinini satan, suursuzca Yahudilesme temayülü gösteren yerli isbirlikçileri konu aldigini bu topraklar üzerinde yasayanlara uyanlarda bulunmak için yazdigini belirtmistir.
 
Yazar, bir milleti meydana getiren üç önemli özelligin bulundugunu; bunlarin din, dil ve irk oldugunu; bu üç özellikten irkin, insanin ihtiyari disinda gelisen bir olay oldugu, bir insanin istedigi irka mensup olmasi o insanin elinde olmadigi, tamamen takdir-i ilâhînin kudreti elinde oldugu, dilde de insanin çok fazla ihtiyarini kullanamadigi bunun için anadili tabiri kullanildigini, anadilde insanin tercih hakkinin olmadigi, din konusuna gelince; dinin iki kisimda incelenebilecegini; birincisi Bâtini boyutu, "her insan Islâm fitrati üzere dogar."; ikincisi zahiri boyutu ki; kisinin anne, baba ve yasadigi çevrenin etki ve tesiri ile dinini ögrendigi, ancak bulug çagina, sorumluluk alacagi çaga geldigi zaman ögrendiklerini kendi akli ile de tasdik veya ret ettigi, bu üç önemli unsurun birinden ya da birkaçindan yoksun milletlerin millet olma özelligini yitirmis ve kisa sürede tarih sahnesinden çekildiklerini, bir milletin tarih sahnesinden çekilmesinin on yillarla ifade edilecek bir olay olmadigini, yüz yillarla ifade edilecek büyük bir hadise oldugunu belirtmistir.
 
"Türkiye Türklere birakilamayacak kadar önemli bir ülkedir" sözünü, Anadolu cografyasi üzerinde emelleri bulunan küresel güçlerin Türkiye'deki agizlarindan birisi tarafindan dile getirildigini, Dünyanin hiçbir ülkesinde, kendi vatani hakkinda böyle bir söz söyleyeni hala aydin statüsünde tutup, ona medyasinda yer vermeye devam edecek bir baska ülkenin olmadigini fakat aydinlari derin asagilik kompleksleri ile yogrulmus ve bu aydinlari çesitli dis kaynaklardan nemalanan bir ülkede de buna pek fazla sasirmamak gerektigini, içimizden hem de ekmegimizle beslenen bir sahsin çikarak, tek basina, bozuk tabanca efsanesi gibi teorilerle kendisini Kürt insaninin (hasa) Allah'i olarak tayin ettigini ve dini duygulari rencide ederek, yüce yaraticimiz Allah'u Teâlâ'ya "Meho, Ismail" gibi vb. isimler taktigini ve yine de bu kisinin çok önemli sayida silahli, silahsiz taraftar bularak binlerce masum, zavalli insanin kanina girdigini, PKK'nin önderi olan Abdullah Öcalan’in misyonunu tamamlamasi dolayisiyla sözde Avrupali dostlari tarafindan gözden çikartilip ve adeta paketlenerek yillar boyu savastigi Türk devletine hediye edildigi, PKK’nin taktik agirlikli geri manevra yaparak siddete ara verdigi, ama sorunun yine asilamayip çözümsüz kalindigini, suni meselelerle asil gerçeklerin örtbas edilmeye çalisildigini söylemistir.
 
Bugün ülkemizin içinde bulundugu olaylar zincirinin, süreç içerisindeki sistematik, düsmansi tavirlarin sonucu oldugu, 1905'li yillarda Siyon liderlerinin toplanarak aldiklari kararlarlarda, mutlak Yahudiligin dünya üzerine egemen olmasi için izlenen bastirmaci, yildirmaci, bölücü ve asimilasyona dayali bir politika oldugu, Siyon protokollerinin felsefeleri itibariyle; "dünya üzerinde bulunan her Yahudi bir ajan ve her bir ajan Yahudi olmayanlar için büyük bir tehlikedir", sonucuna varmanin mümkün oldugu, nitekim 1905'li yillarda ortaya atilan Siyonizm'in dünyanin efendisi olmasi düsüncesinin, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde önemli bir etkinlige sahip oldugu ve aktüel bir çok olaylarin bu ana sorundan kaynaklandigi, Siyon protokollerinde kendi agizlarindan; "Bizler Yahudiligin yeryüzüne hakim olmasi için Yahudi olmayanlari birer köle yapacagiz. Onlari hizmetimizde çalistiracagiz. Tüm dünya devletlerinin önemli merkezlerine yerlesecegiz. Birtakim devletlerin yönetimini ele geçirecegiz Sayet bunu beceremezsek, Yahudi olmayanlari propagandalar ile kiskirtacagiz... Düsüncelerini dahi satin alacagiz. Gençligi yozlastirip yok edecegiz... Sürekli Yahudi olmayan devletleri etnik sorunlar ile içte güçsüz duruma düsürecegiz." seklinde düsüncelerini ifade ettiklerini;
 
Ekmegini yiyip, suyunu içtigi vatanini, menfaat ugruna satmaktan kaçinmayan çikar gruplarinin süreç içerisinde ortaya çiktigi, bunlarin ülke içerisinde oldukça tahribatlar olusturdugu, bunlarin en belirgin örneginin 68 kusagi olarak isimlendirilen sözde 'sosyalist gruplar içerisinden çikip, günümüze kadar ulasan gruplar ve liderler oldugu, örnek olarak bir dönem solun misyoneri durumunda bulunan, Devleti düsünen bir imaj olusturmasina karsin kisiligi kozmopolit, icraatlari ise daima bölücü ve tahripkâr girisimlere hizmet etmis, Türk toplumu açisindan gizem dolu bir kisiligi bulunan Dogu PERINÇEK’in, CIA, MOSSAD, KGB baglantili MIT üstü ajan diye kamuoyunda intiba olusturdugu, PERINÇEKin kendi girisimleri sonucu olusturdugu kuvvetlerle devletin bekasina yönelik saldirilarini idame ettirirken, öte yandan temeli 1973’de atilan ve"27 Kasim 1978'de kurulan PKK ile de gizli bir diyalog sürecine basladigini;
 
 15 Agustos 1984 yilinda Eruh ve Semdinli baskinlariyla silahli ve yeni bir dönemeç yasayan Apocu PKK devletin zaafiyetlerinden ve halkin irade boslugundan faydalanarak kisa sürede büyüdügünü ve "Türk'ün düsmani benim dostumdur" anlayisi neticesinde birçok dünya ülkesinin destegini aldigini, sözde Kürdistan haritalari çizilip, Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgeleri Garzan, Serhat, Botan, Gap, Amed ve Behdinan gibi eyaletlerle bölünerek bu yerlere silahli güç dagilimi yapildigini, eylemlerde iyiden iyiye artan gizli destek açik destege dönüstügünü, kitlesel hareketlenmeler ve kepenk kapatma eylemlerinin birbiri ardina yasandigini, bu olaylarin Öcalan'a duyulan güveni daha da güçlendirdigini, bazi gazetecilerin Apo'nun propagandasini yapmaktan geri kalmadiklarini, onlardan bazilarinin; hep gizlemeye çalistigi olumlu tavrini PKK çatisi altinda disa vurmaktan geri kalmayan 32.! gün TV program yapimcisi Mehmet Ali Birand, Med TV'nin kurulusunda yardimlar yapan ve HADEP'ten milletvekili adayi olmak istedigini belirten Ismet Imset, Güneri Civaoglu, Tayfun Talipoglu’nun Apo'ya bebek katili demelerine ragmen onunla bir araya gelerek, çayini yudumladiklarini, bölünmüslüge çanak tutmaya yarayacak siyasi çözüm formüllerini aktüel bir olay haline getirerek 1993 yilinda Türkiye ile PKK arasinda elçilik yaptiklarini  belirtmistir.
 
Ingiliz entrikalari basta olmak üzere bölge üzerinde emelleri olan ABD, Israil vb. stratejik düsünen ülkelerin illegal birimleri daima destekledigini, sözde Türkiye'ye bir haksizlik yapilsa, sinirlari ihlal edilse Türkiye ile ayni saflarda yer alacak müttefik güçlerin tek amaçlarinin Türkiye'nin bölünüp, parçalara ayrilmasi oldugunu, çünkü parçalanan bir ülkeyi boyunduruk altina almanin, kendilerine muhtaç etmenin ve sömürmenin daha kolay olduguydu.
 
1993 yilinda gazeteci oldugu iddia eden Hasan Cemal’in Apo'nun yanina gittigini, Ismet Sezgin'den, üslubunu düzeltsin, hükümetin söylediklerini de fazla hesaba almasin, notunu götürdügünü, yine Ismet Sezginin "Türkiye sert konusursa dikkate alma!" seklinde bir mesaj daha yolladigini, ayrica Sezgin'in Içisleri Bakanligi koltugunda bulundugu yillarda Apo için sarf ettigi; "Sayin Öcalan!!!" hitabi ve Basbakan Recep Tayyip Erdogan'in, 14 Ocak 2000'de konuk oldugu Avustralya'nin SBS Radyosu'nda terörist basi Abdullah Öcalan'a Sayin dedikten sonra sehit düsen askerlerimiz için de kelle hitabinin hafizalarda tazeligini korudugunu;
Devletin, ekmegi ile besledigi, imkanlardan mahrum etmedigi holdingciler, insaatçilar, yazarlar, sarkicilar, siyasetçilerin hep PKK kervaninda olduklarini, Toprak Holdingin sahibi Halis Toprak’in PKK’ya parasal yardimlarda bulundugunu, kurdugu fabrikalarinda PKK'nin ricasi üzerine özellikle PKK sempatizanlarini çalistirdigini; Ceylan Holding’in de PKK sempatizanlarini himaye ettigi, yardim ve parasal destek sagladigini; Batman Petrol Sendikalari ile kardes diyalogu oldugunu; Tatlises Turizmin gönüllü yardimlarda bulundugunu; Tasocaklari isletmecisi Âli Riza Septioglu'ndan örgüt adina parasal destek saglandigini; Botan'da Babatlar, Osman Demir gibi asiretlerin PKK'ya adam verme ve erzak ikmali gibi yardimlarda bulundugunu; Bucak Asireti mensubu ve Suruç'la Killar'dan olan bazi kimselerin örgüte aktif destek sagladiklari bunlarin tamaminin Öcalan'in resmi ifadelerinde dile getirildigini ama hiç birinin çikip ta açiklama yapma gereksinimi dahi duymadiklarini;
 
“Terör örgütünü-PKK'yi besleyen Barzani'nin yakin halkasinda olduklari iddia edilen bazi isimlerin ceplerine biz Türkiye olarak neden hâlâ para koymaya devam ediyoruz? Türkiye'de BARZANICI bir BURJUVA yaratilmasina neden geçit veriyoruz? Diye soran yazar; kisa adi AIE olan American Institution Enterprise'in ünlü danismanlarindan Michael Rubin’in, Daily Star gazetesindeki bir yazisinda; Barzani'nin sahsi servetinin iki milyar dolara ulastigini söyledigini, özel kaynaklara göre, bu servetin bir bölümü de Türkiye'deki yakinlarina ait gözüken PARAVAN olduklari iddia edilen sirketlerin geliriyle olusturulmaktaymis. Bir zamanlar Istanbul çocuklarinin 'hayal dünyasi' olan Istanbul'daki Tatilya'yi Barzani asiretinden Malasin Barzani (DARIN SIRKETLER GRUBU) 1.1 milyon dolara satin aldigini, Türkiye'nin ilk 'Mini Disneyland'i Barzani ailesinin oldugunu, Dis Ticaret Müstesarligimdan alinan bilgilere göre, Kuzey Irak'taki ithal içki ve sigara pazarinin Kürt Bölgesi Baskani Mesud Barzani ve ailesine ait sirketlerin elinde oldugunu, Barzani'nin yakin halkasinda bulunanlarin Mersin Serbest Bölgesi'nde de sirketlerinin bulundugunu; bir üniversitede arastirma görevlisi olan uzmanin, Mesud Barzani'nin kendi adiyla Türkiye'de sirket kurmasi veya hisse sahibi olmasi beklenemez. Arastirmalarimiza göre Mersin Serbest Bölgesi'nde faaliyet gösteren 4 büyük sirket Barzani asiretine-aile çevresine çok yakin isimlere aittir dedigini ve o sirketlere ait Mersin Ticaret Odasi kayitlarindaki bilgileri sunmustur. Ayrica Neçirvan Barzani'nin sirketleri Irak'taki içki sigara, çay, seker ve pirinç ihtiyacinin neredeyse tümünü tek basina karsiladigini Iddialara göre sigaralar Kibris Rum kesimi ya da Mersin'deki serbest bölgeden alinip, Türkiye'nin kasasina bir kurus bile girmeden özel koruma esliginde dogrudan Irak'a gittigini belirtiyor. Barzani'ye yakin halkanin sirketleri (Tamaminin 150 civarinda oldugunun öne sürüldügünü söylüyor.
 
Ceylanpinar Devlet Üretme Çiftliginin bir yolsuzluk devi oldugunu söyleyen yazar, çiftligin 177.000 hektar arazi varligina sahip oldugunu, bu miktarin pek çok ülkenin toprak varligindan daha fazla oldugunu, halen 11.000 hektarlik alanin sulanabildigini, çiftlik arazisinde bugüne kadar petrol arama çalismasi yapilmadigini ama sinirin hemen öte yaninda sadece birkaç kilometre uzaklikta, zengin petrol kuyularinin olup petrol çikartildigini, arazinin verimlilik hesaplari yapildiginda kitlik zamaninda Türkiye'nin güvenlik birimlerinin temel gida ihtiyaçlarini karsilayacak kapasiteye ve stratejik degere sahip oldugunu, sulama imkâninin bulunmasi ve genisligi nedeni ile tekno-tarim ya da tarimsal teknopark için çok uygun oldugunu, basta Israil firmalari olmak üzere merkezi ABD'de bulunan birçok sirketin buraya talip olduklarini, Tarim ve Köyisleri Bakanligi talimati ile satis islemi baslayinca, TIGEM Genel Müdürlügünden basta Genel Müdür olmak üzere bazi bürokratlarin, sürece pasif bir direnç olusturduklarini ve satisin gerçeklesmeyip stratejik önemi ve degeri olan arazinin simdilik korunmus oldugunu, Ceylanpinar’in öneminin; Büyük Orta Dogu Projesi'nin temel ögesi olan sözde Kürdistani kuzeyden Suriye üzerinden Akdeniz'e ulastirilarak, Israil'e cografi olarak kavusturulacagi ve bu stratejik hesaplarin Türkiye sinirindaki komsusu olmasindan kaynaklandigini vurgulamistir.
 
ABD-Ingiltere-Israil üçlüsünün Ortadogu operasyonunun Anadolu topraklari üzerinde yasanan "Türksüzlestirme" operasyonunu iyi tahlil etmek gerektigini belirten yazar, operasyonun en kolay icra edilen ayaklarindan birinin üretim (sermaye) yabancilasmasi oldugunu, 28 Subat sürecinde 'yesil sermaye' öcüsü yaratilarak sindirilen Anadolu sermayesinin tabutuna son çivinin de 2001 krizi ile çakildigini ve krizin hemen sonrasinda Bush'un temsil ettigi dünyanin en büyük finans-yatirim sirketlerinden biri olan Cariyle Grubu’nun, Rahmi Koç ile özel bir toplanti yaptigini ve bu toplantida Türk ekonomisinin küresel güç baronlari arasinda paylasildigini, Finans sermayesi alaninda yapilan operasyonun tamamlayici ayaginin üretim alaninda gerçeklestigini bu alanda Türkiye burjuvazisi maalesef milli bir burjuva olmaktan çikip, küresel kraliyetçilerinin taseronu konumuna düstügünü, günümüzde Türk milletinin 'saygideger' diye tanidigi ve maalesef 'Türk' olarak addettigi birçok ismin bu operasyonun gönüllü masasi Yahudinin usagi konumunda oldugunu;
Sabanci Grubunun, Özdemir Sabanci'nin öldürülmesi öncesinde Japon sermayesini ciddi sekilde Türkiye'ye getirme yolunda adimlar attigini ve Toyota ile ciddi ortakliklar kurdugunu fakat Avrupa'nin dibine yerlesecek olan Japon sermayesinin birilerini kizdirdigini, DHKP-C'nin taseronlugunda gerçeklestirilen bir eylem ile Sabanci tröstüne gerekli mesaj verildigini, bu olay sonrasinda Sabanci'larin mesaji aldigini ve araba üretiminden çekilerek, Avrupalilarla gida ve perakendecilik alanlarinda ciddi yatirimlara giristigini, bugün Toyota'nin o görkemli açilisini hatirlayanin bile kalmayip, Türk pazarinin Japon otomobillerine kaptirilmasinin birkaç kursun ile engellendigini, Türkiye'de birçok holdingi küresel sermaye lobilerinin masa olarak kullandigini ve isi bittiginde atacagi kabuk kuruluslar haline getirdiginin unutulmamasi gerektigini;
Operasyonun bir diger ayaginin toplumsal yabancilasma oldugunu, birkaç sene öncesine kadar kendi etnik kimliklerini telaffuz etme ihtiyaci bile duymayan gruplarin, yeni dinamikler dogrultusunda açikça etnik kimlikleri dogrultusunda kültürel, sosyal ve hatta politik etkinliklere giristiklerini, etnik parçalanmanin ötesinde toplumun ayrica belli düsünce kaliplari çerçevesinde de bölünüp donduruldugunu; bunlardan birinin de bu cografya üzerindeki en köklü unsurlar biri olan Islam dininin oldugunu, Türkiye'de Islam’in hem kendi içinde, hem kendi disinda sürekli manipüle edildigini, toplumun önüne sürülen 'dini liderlerin' çogu bu kafa karisikligini çözümlemekten çok, derinlestirme yolunda hareket ettiklerini; ayrica Laik/Islamci ayriminin yani sira, önümüzdeki sürecin mezhepsel ve azinliklarla baglantili olarak gayrimüslim cemaatler nezdinde yeni kiskirtmalara açik olacagini
 
Siyonist Yahudi’nin amacinin Müslümanlarin sesini kesmek oldugunu, Nil'den, Firat'a belki Toroslara kadar uzanan sözde vaat edilmis topraklar iddiasiyla bu yerlere sahip olurlarsa buralarda Islam'in siari olan mescitleri de yikip yok etmekten kaçinmayacaklarini, haçlilarin bugün üzerinde Ispanya devletinin kuruldugu Endülüs'ü ele geçirdiklerinde oradaki milyonlarca Müslüman’a soykirim uygulayip, Islam'in alameti olan on binlerce camiyi, mescidi, medreseyi, kütüphaneyi ve çesmeyi yiktiklarini, bugün aynisini Filistin topraklarinda uyguladiklarini, günümüz Yahudilerinin en çok Müslümanlarin daginikliklarindan ve kendilerine emanet edilen mukaddes varliklara geregi gibi sahip çikmamalarindan cesaret aldiklarini;
 
Mason, Sabatayist, Rodary, Lîons vs. aslinda hepsinin birer Yahudi lobisi oldugunu, dünya egemenligini elinde bulundurmak isteyen güçlerin kurdugu veya kurdurduklari gerek yeralti gerek yerüstü birçok teskilatin bulunup, bunlarin bir kisminin hem yeraltinda hem de yer üstünde faaliyet gösterdigini, bunlardan birinin  "Mason Cemiyeti" oldugu, bir digerinin de "Sabatayist" denilen görüntüsü Müslüman olan ama gerçekte Müslüman olmayan, Islam dininde münafik diye tabir edildigini, gerek masonlar gerekse Sabatayistlerin icraat ve inanç olarak birbirlerinden farkli gözükseler de nihaî hedeflerinin ayni oldugunu, masonlarin amacinin Müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silme operasyonunu gerçeklestirme içinde olduklarini, dini yozlastirip ortadan kaldirmak istediklerini bunun içinde "Halkevleri" veya "Köy Enstitüleri" gibi kurumlarla degisik metotlar denediklerini, bir baska yöntemlerinin ise masonlarin kontrolündeki medya kuruluslari yoluyla dine ve dinî degerlere karsi yürütülen aleyhte propaganda çalismalarinin oldugudur.
 
Yazar sabatayist oldugu iddia edilen is, sanat, siyasi, ekonomi, kültürel alanda birçok ismi kitabinda yer vermis ayrica Türkiyede Avrupa Birliginden para alan sivil toplum örgütleri (Sendikalar, Odalar, Vakiflar, Dernekler), AB’den para alan Belediyeler ve projelerini belirtmistir. Bunlardan bazilarini örnek vermek gerekirse;
SENDIKALAR:
DISK (Türkiye Devrimci Isçi Sendikalari Konfederasyonu)
Genel Baskan: Süleyman Çelebi - Projenin Adi: DISK Üyelerine Insan Haklarina Saygiyi Ögretme. - Tarih: 30.05.2002 - AB'den Aldigi Para: 550.128 Avro
TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkârlari Konfederas­yonu) Projenin Adi: Türkiye'de 5 Egitim Merkezi Açarak Bu Merkezlerde 1500 Kadina Girisimcilik Becerisini Ögretmek ve Pazarlama, Yönetim, Finans Konularinda Egitmek.- Tarih: 1995-1999 süreci - AB'den Aldigi Para: 1.040.000 Avro
Türkiye Barolar Birligi
Baskan: Avukat Özdemir ÖZOK
Projenin Adi: Hukuk Meslegine Enformasyon - Tarih:28.10.2004
AB'den Aldigi Para: 36.384 Avro
ODALAR:
Diyarbakir Ticaret ve Sanayi Odasi - Baskan: Kutbettin Arzu - Projenin Adi: Küçük ve Ortaboy Isletmeler Için E-Ticaret Egitimi - Tarih: 20.04.2005 –
AB'den Aldigi Para: 172.242 Avro
Diyarbakir Barosu - Baskan: Avukat M. Sezgin Tanrikulu
Projenin Adi: Güneydogu'da Adaletten Yararlanmayi Artirma: Herkes Için Adalet. - Tarih: 23.12.2003 - AB'den Aldigi Para: 454.649 Avro
VAKIFLAR:
TDV (Türk Demokrasi Vakfi) - Baskan: Emre Kocaoglu
Projenin Adi: Dekorasyon ve Turistik Hediyelerin Tanitimi ve Satisi.
Tarih: 28.12.2004 - AB'den Aldigi Para: 153.098,84 Avro
ÇEV (Çagdas Egitim Vakfi) - Baskan: Gülseven Yaser
Projenin Adi: Beyoglu Mozaik ve Çini Çarsisi. - Tarih: 29.12.2004 –
AB'den Aldigi Para: 113.501,25 Avro
DERNEKLER:
MAZLUMDER (Insan Haklari ve Mazlumlar Için Dayanisma Dernegi)
Projenin Adi: Türkiye'de Din Görevlilerini Temel Ulusal ve Uluslararasi Insan Haklari Standartlari Konusunda Egitmek. Tarih 20.05.2004 AB'den Aldigi Para: 40.170,15 Avro
ÇYDD  (Çagdas Yasami Destekleme Dernegi)
Genel Baskan: Prof. Dr. Türkan Saylan - Projenin Adi: Demokrasi ve Insan Haklari Hareketinin Baslatilmasi. Tarih: 02.03.2004- AB'den Aldigi Para: 49.955,75 Avro
AB’DEN PARA ALAN BELEDIYELER VE PROJELERI:
Diyarbakir Büyüksehir Belediyesi
Belediye Baskani: Osman Baydemir.
1.Projenin Adi: Diyarbakir Kentinin Kanalizasyon Sisteminin Iyilestirilmesi ve Genisletilmesiyle Birlikte Atik Su Aritma Tesisinin Kurulmasinda Ilk Asamanin Gerçeklestirilmesi.
Tarih: 01.01.2001-01.01.2004 AB'den Aldigi Para: 32 milyon Avro
Proje Birimi Koordinatörü: Serdar Birtane
2. Projenin Adi: Gazi Caddesi Rehabilitasyonu ve Çevre Düzenleme Projesi.
Tarih: 01.01.2005 AB'den Aldigi Para: 1 milyon Avro 
3. Projenin Adi: Kentsel Gelisim Projesi
Tarih: 01.01.2005 AB'den Aldigi Para: 6,5 milyon Avro
Sanliurfa Belediyesi
Belediye Baskani: Dr.Ahmet Esref Fakibaba
Projenin Adi: Kentin Içme Suyu Dagitim Sebekesinin Kaynaktan Tüketiciye Kadar (579 km.) Yeniden Yapilandirilmasi.
Tarih: 01.12.2001
AB'den Aldigi Para: 21 milyon 300 bin Avro
Izmit Büyüksehir Belediyesi
Belediye Baskani: Ibrahim Karaosmanoglu (2004-)
Projenin Adi: Sanayi Atiklarinin Toplanmasi ve Aritilmasini Saglayan Isletmelerin Iyilestirilmesi.
Tarih: 01.01.1999
Proje Sürecinde Belediye Baskani: Sefa Sirmen (1989-2002)
AB'den Aldigi Para: 11 milyon 300 bin Avro
Adana Büyüksehir Belediyesi
Belediye Baskani: Aytaç Durak
Projenin Adi: Kentin Atik Su Problemlerinin Çözümüne Katkida Bulunmak.
Tarih: 01.01.1999 AB'den Aldigi Para: 10 milyon 800 bin Avro
Tarsus Belediyesi
Belediye Baskani: Burhanettin Kocamaz (1994- )
Projenin Adi: Tarsus Atik Su Isleme Tesisinin Kurulmasi.
---Tarih: 01.01.1999-01.03.2002 AB'den Aldigi Para: 9 milyon 550 bin Avro
Istanbul Fatih Belediyesi
Belediye Baskani: Mustafa Demir
Projenin Adi: Projenin Genel Amaci, Balat ve Fener Semtlerinde Oturanlarin Yasam Kosullarini Iyilestirmektir. Bu Amaçla, Bu Semtlerdeki Konutlar ve Altyapi Hizmetleri Gelistirilecektir.
-Tarih: 01.01.2003-01.10.2006
AB'den Aldigi Para: 7 milyon Avro
Manisa Kula Belediyesi
Belediye Baskani: Halil Gülcü, Elektrik Mühendisi
1. Projenin Adi: Tarihi Kula Evlerinin Restorasyonunda Çalisacak Nitelikli Is Gücünün Yetistirilmesi.
Tarih: Projeye, Mart 2005'de baslanmis ve Mart 2006'da tamamlanmistir.
AB'den Aldigi Para: 104.318,75 Avro   
Böylesine derin insancil duygularla dolu olan AB’nin, niçin önce kendi sefalet tablosuna bakmadigini; 15 milyon Avrupalinin ya çok kötü kosullara sahip ya da çok kalabalik konutlarda yasadigini, 2,4 milyon Avrupalinin yasamaya elverisli olmayan siginaklarda yasadigini, her yil ortalama 400,000 Avrupalinin yasadiklari konutlardan resmen çikarilip sokaga atildiklarini, 2,7 milyon Avrupalinin ya yakin akrabalarinin ve tanidiklarinin evlerinde geçici olarak kalmakta, ya da evsizlere barinma olanagi saglayan siginma evlerinde kisa süreli olarak yasayabildiklerini, milyonlarca kendi insani yokluk, yoksulluk ve sefalet içerisinde yasarken, AB'nin sirf insancil duygular nedeniyle bu paralari hibe etmis olmasina inanabilir misiniz?  Diye soruyor.
 
Bunlarin hepsinin sinsi bir amaca hizmet ettigini, bugün gündemde olan özgürlükten kastin cemiyet hayatinin en temel dayanagi olan aileyi ortadan kaldirmak oldugunu; aile ortadan kalkinca, beraberinde ahlâkin ortadan kalkacagini, ahlâk kalkinca da sosyal hayatin felç olacagini, dolayisiyla cemiyetin çökecegini ve amaçlananin da bu oldugunu; ayrica alkol ve diger bagimliliklarin tesvik edildigini, demokrasi adina getirilen çok partili sistemin az gelismis ya da gelismekte olan ülkeler için tam bir felaket oldugunu,  Marksizm'i ve onun yönetim sekli olan komünizmi dünyanin basina belâ edenin de Siyonizm oldugunu, dünya egemenligine ulasmak için, dünyanin anarsi, terör ve zulüm altinda olmasi gerektigini bunun için de en ideal yolun komünizm gibi suiistimale açik ve kullanilabilirligi olan bir sistemin dünya gündemine getirilmesinin gerektigidir.
Yazar, Müslüman Türk milletinin daha ne kadar Kuran’a sirt çevirip, Amerika'ya bel baglayacagini, Amerika’nin simdiye kadar kime yarari oldu ki, bize olacagini, aklimizi basimiza alip birilerinin çikarlari için bölünüp parçalanmamizi söyleyerek Kuran’i Kerim’den ayetler ile Peygamber efendimizden (s.a.s) çesitli hadis örnekleri vererek kitabi sonlandirmistir.

Benzer Kitaplar