Küresellesme Dünyada meydana
gelen olaylari açiklayan terimlerin basinda gelmektedir. Küresellesme temel olarak Uluslararasi alanda politik, kültürel, mali ve askeri iliskilerin artmasi ve buna bagli olarak üretim, pazarlama ve insan gücünün hizla fazlalasmasini ifade eder. Giderek artan teknolojik imkânlarinda yardimiyla Dünya
genelinde uluslararasi sinirlar yok olmakta ve farkli ülkelerde yasayan insanlar arasindaki kültürler baglar artmakta,
bunun sonucunda kültürel fonksiyonlarda birlesme ve karismalar meydana
gelmektedir.
Küresellesmenin Dünyayi bu kadar derinden etkiledigi bu dönemin en önemli asamalarindan biriside
kültürel alanda uluslararasi sinirlarin kalkmasiyla beraber insanlarin sadece kendi yasantilariyla degil diger toplumlarin yasantilariyla alakadar olmalarini saglamaktadir, bunun sonucu olarak ta Dünyayi etkisine altina alan özgürlük ve demokrasi hareketleri, yasanan ekonomik buhranlar ve siyasi krizler kürelesmenin bir
sonucudur.
Küresellesme kavraminin tam tanimi olmadigindan ve küresellesmenin çok boyutlu ve
çok kulvarli bir süreç olmasindan dolayi küresellesmenin etkilerini tek alanda incelemek dogru olmayacaktir. Küresellesmenin hangi
alanda ne tür etkiler
yaptigini farkli açilardan degerlendiren
yazarlarimiz yazdiklari makalelerle bize çesitli bilgiler
vermektedir.
“Küresellesme ve Birey ve Medeniyet Bilincinin Krizi” isimli makalesinde Sayin Ahmet DAVUTOGLU küresellesmenin dünyamizdaki etkilerini su sekilde degerlendirmektedir;
Küresellesme sürecinin bir
etkisi olarak meydana gelen tepkiler, kisinin kendini
tanima asamasinda verdigi tepkiler
gibidir. Dünya düzeninin yeniden insa edilmesi için; birçok medeniyetin hazinesini kendinde
toplayan, uyumlu,
herkesi kapsayan, yeni bir yaklasimi gerekli kilmaktadir. Bati devletlerinin siyasi ve ekonomik çikarlari ile diger devletlerin kültürel yasami arasindaki karsitlik, kültürlerin kendini aralarinda kutuplasmasina neden
olmaktadir. Kültürler arasindaki bu kutuplasma, medeniyetlerin birbirlerini tam olarak taniyamamasina ve anlayamamasina neden olmaktadir, bunun bir sonucu olarak
medeniyetler Dünya düzeninde yön vermede sadece kendilerini hak sahibi olarak
görürüler.
Günümüzde
baktigimizda Dünya düzeninin yeniden insa edilmesinde Dünya
devletlerinin sadece belli bir kisminin özellikle Avrupa devletlerin söz sahibi oldugunu görülür. Özellikli bakildiginda Dünyaya yön veren önemli kuruslardan BM Güvenlik
Konseyi ve G-8 gibi önemli olusumlarda yer alan, ekonomik durumlari iyi ve uluslararasi alanda önemli bir güce sahip olan ülkelerin küresel karar alma mekanizmasinda önemli bir paya sahip
olduklari, ancak Dünyanin geri kalan ülkelerinin örnegin Latin Amerika, Güney Asya ve
Afrika ülkelerinin
belirli bir hakka sahip olmadiklari görülmektedir.
Biliyoruz ki
Dünya medeniyetine yön vermede Bati bir adim öndedir. Hatta bazi yaklasimlara göre hayat bati ile baslamis bati ile son bulacaktir. Bati medeniyetinin küresellesme süreci sömürgecilik anlayisindan ibaret olmaktadir, çünkü bati sömürgecilik anlayisi içinde yaptiklariyla küresellesmeden daha çok kültürlerin tekellesmesine neden olmustur. Günümüzde bati medeniyetlerinin siradan hayat tarzlari, ekonomik ve siyasi nedenlerden
dolayi pek çok kültürü etkisi altina alip tahrip etmektedir.
Eger küresellesme süresince
medeniyetler kültürel varliklarini koruyamaz ve kültürleri tekellestirmeye yönelirse, Dünya üzerinde meydana gelen sorunlarin önüne geçilemez.
Küresellesme olgusunu tarihsel açidan ele alan Kazim BAYCAR “Tarihi Küresellestirmek Osmanli ve Dünya Tarihi Yaziminda Global Bakis Açilari” isimli makalesinde konuyu su sekilde açiklamaktadir; Küresellesme kavrami üzerinde herkesin anlastigi bir tanim yapilamamakla birlikte, en genel anlamiyla küresellesme yerelligin kayboldugu, dünyanin ufacik bir köy haline geldigi bir düzeni
anlatmaktadir.
Küresellesme her ne kadar yeni bir kavram olsa da, tarihin yereli mi yoksa
evrenseli mi konu almasi gerektigi eskilerden
gelen bir tartismadir. Bati tarihine bakildiginda Avrupanin basrolde oynadigi bir dünyada, dünyanin diger ülkeleri Avrupayla iliskileri kapsaminda önemliydi. 1980 yillarin basina kadar yazilan tarih yazilarinda bati insanlik tarihinin baslangici gibi gösteriliyordu ancak 1980 sonrasi özelikle bazi tarihçilerin yaptigi arastirmalar batinin dünya medeniyetleri tarihinde siradan bir oyuncu oldugu ve onu basrolde gösteren yazilarin ise tarihin evrenselligini kavrayamamis
senaryolardan ibaret oldugunu göstermektetir.
Tüm bunlarin
yani sira Islam dini, tüm Müslümanlari kardes ilan ederek
manevi anlamda bir birlik ve beraberlik saglamaktadir. Sekizinci yüzyilda Islam
Devletinin büyümesi ve denizasiri ülkelerle ticaret yapilmasi Islami dönem küresellesmenin ilk örnegi niteligindedir. Islam devleti
bir yandan tüm Müslümanlar kardestir derken diger taraftan da çevre bölgeleri dislamamis onlarla da ilgilenmis ve islamiyeti genis bir çevreye yaymistir. Dünyanin farkli yerlerine ticaret amaçli giden Müslümanlar yanlarinda götürdükleri tarim aletleri ve diger zirai araçlarla
gittikleri bölgenin tarim alaninda bilgilenmesi saglamistir.
Dünyanin
merkezine batiya koyan ve kalan kismini da bati yöre konuslandiran anlayis Osmanliyida etkisi altina almisti, Osmanlinin geri kalmasinin sebebi bati takip etmemesine ve batiya ayak uyduramamasina baglanmaktaydi. Avrupa da çesitli bilimsel
ve tekniksel gelismeler olurken Osmanlinin bunlardan habersiz oldugu anlatilmaktadir.
Küresellesmenin ulus-devletler üzerindeki
etkilerini degerlendirdigi “Küresellesme ve
Ulus-Devlet Tartismalari Baglaminda Türkiye’nin Konumu” adli makalesinde Nurullah ARDIÇ konu hakkindaki düsüncelerini su sekilde ifade
etmektedir;
Küresellesme kavrami günlük hayatta pek çok alanda kullanilan bir kavram haline geldi, bu
kavram sistemin tek bir elde toplanmasi seklinde
kullaniliyorsa aslinda birçok kesimin etkisi altinda kaldigi ve yine birçok kesimin
sistemi etki altinda biraktigi bir düzeni
ifade etmektedir.
Küresellesme sürecinin Dünya üzerinde ne zaman basladigi ve uzun süredir tartisilmaktadir. Kimi arastirmacilara göre küresellesme 19. ve 20.
yüzyillarin sonunda meydana gelen sanayi ve
ticaret alanindaki gelismelerin bir sonucu olarak ortaya çikmistir, fakat bu görüs birçok arastirmaci tarafindan kabul görmemektedir, çünkü onlara göre küresellesmenin temeli çok daha eskilere dayanmaktadir. Devletler arasindaki ticari ve ekonomik iliskiler ne kadar eski ise küresellesme kavrami da bir o kadar eskidir. Fakat o
zamanlar küresellesmenin etkileri bu kadar fazla degildi, günümüzde ise etkileri bir hayli fazladir.
Küresellesmenin ulus-devletler üzerinde
olumlu ve olumsuz birçok etkisinin
oldugu asikârdir. Ulus-devletler küresellesme asamasinda çesitli sinavlardan geçer, küresellesme sonucu ortaya çikan ve hizla yayilan demokrasi hareketleri,
ulus-devletlerde azinlik halklarinda çesitli haklar
ve bagimsizlik istemelerine neden olmakta ve
ulus-devlet yapisina zarar vermektedir, yine ayni zamanda büyük devletlerdin
hegemonyasi altinda kalan küçük ulus devletlerin halkalari kültürel
varliklarina yitirmekte ve ulus-devlet anlayisi zarar ugramaktadir.
Küresellesmenin ulus-devletleri zayiflattigi ve yok edecegini söylemek yanlis olur, çünkü küresel çaga ayak
uyduran devletler ticari ve ekonomik iliskilerini düzenlemekte ve hukuki alanda gösterdikleri gelismelerle ulus-devlet yapisini güçlendirmislerdir. Bu baglamda Küresellesme sürecinin
ulus-devletleri yok edecegini söylemek dogru bir tahmin
olmaz.
Küresellesmenin “Refah Devleti” olma amca tasiyan ülkeleri nasil etkilediginin anlatildigi “Küresellesme, “Kriz” ve Refah Devleti” isimli makalesinde Fatih AYSAN
konu ile ilgili olarak;
Küresellesmenin bir etkisi olarak 2007 yilinda ABD’ de baslayan ve
hizla dünyayi etkisi altina alan, Yunanistan basta olmak üzere birçok ülke ekonomisini çöküsün esigine getiren ve birçok ülkeye kemer sikma kavramini ögreten ekonomik kriz, küresellesmenin ülke
ekonomilerine etkisi çok güzel bir sekilde anlatmaktadir.
Küresellesmenin birçok tanimi vardir ancak günümüzde iki unsur üzerinde durmaktadir. Bunlardan birincisi toplumlarini birbirlerinin farkinda olmasi ve birbirleriyle etkilesim içinde olmalaridir. Bunun sonucunda gelisen teknoloji ile birlikte toplumlar arasinda ticari faaliyetler artarken,
kültürel etkilesimlerde de artis görülmektedir.
Refah devleti
ve sosyal devlet farkli manalara gelmelerine ragmen,
fonksiyonel olarak ayni devlet
tipini temsil etmektedirler. Refah devleti ekonomik bagimsizligini saglamis, sanayilesmesini tamamlamis ülkeler için kullanilir. Refah devleti, üç temel unsurla tanimlanabilmektir. Bu unsurlardan
birincisi devletin vatandaslarina sart koymaksizin belirli bir geliri temin etmesidir,
ikincisi devletin vatandaslarini yasamis olduklari ani krizlere karsi korumak, üçüncü olarak da tüm vatandaslarin esit bir sekilde sosyal hizmetlerden faydalanmasini saglamaktir.
Refah devleti
uygulamasinin en fazla yayginlik kazandigi dönem 2. Dünya savasi sonrasinda yasanan dönemdir. Savasin getirmis oldugu yikimdan çikmak isteyen devletler, refah devleti
modelini benimsemis ve piyasayi ve ekonomiyi düzenlemede Devlet aktif bir rol almistir. Bunun sonucu olarak refah devleti altin çagini yasamistir. Fakat devletlerin uygulamada farkliliklar göstermesi refah devletinin farkli
yansimalarini ortaya çikarmistir. Bu yansimalarda ortaya çikan sorunlar refah devleti kavrami tartisilmaya baslanmistir. Bu tartismalar sonucunda issizlik oraninda artmalar
meydana gelmistir. Bazi arastirmacilara göre bu krizin sebebi kapitalist sistemin
refah devleti uygulamasinda isçi sinifini anlayamamasina baglamistir.
Refah devleti
anlayisinin Türkiye yansimasina baktigimiz zaman, ülkemiz ile güney Avrupa arasinda benzerlikler görülmektedir. Ülkemiz de uygulanan refah devlet
rejimini ile diger devletlerin uygulamalari arasinda farkliliklar görülür. Bunlardan bazilari ülkemizde sosyal politika kurumlarinin geç sekillenmis olmasi, ülkemizde devletin sosyal alanda ki
uygulamalarda saglik ve emeklilik gibi hizmetlerle sinirli kalmasidir.
Küresellesmenin getirdigi ekonomik nedenlerin refah devlet
uygulamalarini önemli ölçüde etkiledigini ve refah devlet anlayisinin tek bir uygulamada sabit kalamadigini, sürekli degisimler gösterdigini görmekteyiz.
“1960-2000
Küresel Göç Alani ve Türkiye’nin Göç Alanindaki Yeri” isimli makalesinde Özge
AKTAS küresellesmenin göçe etkilerini su sekilde anlatmaktadir.
Küresellesme her alanda kendini gösterdigi gibi göç alaninda da çesitli etkilesimlere neden olmustur. Küresellesmenin en önemli çagini yasadigi bu dönem göçler devri olarak
adlandirilabilmektedir. Küresellesmeyle beraber
karmasik olan göç taniminin daha da karmasiklasmasina ve farkli göç kavramlarinin ortaya çikmasina neden olmustur. Insanlarin göç etmelerinin birçok sebebi vardi; savaslar, imkansizliklar ve ekonomik krizler bu nedenlerin basinda gelmektedir.
Göç kavrami
sanayilesmesini tamamlamis ve gelismek için büyük insan gücüne ihtiyaç duyan devletlerin diger ülkelerden isçi kabul etmeleriyle en yaygin halini almistir. Gelisen ülkelerde insan gelir durumlarinin
artmasiyla beraber yerli halkin küçümsedigi islerde çalistirilmak üzere isçi göçleri kabul edilmistir. Göç eden isçiler hem kendi geldikleri ülkelere göre daha fazla ücret kazanmis hem de yerlestikleri ülkenin gelismesine katki saglamislardir.
Yunus KAYA ve
Ekrem KARAKOÇ’un birlikte kaleme aldiklari “Küresellesme Göçmen Karsitligini Artirir mi?” isimli makalede Küresellesme–Göç-Göçmen karsitliginin birbirine etkileri degisik açilardan ele alinmaktadir;
Dünya
nüfusuna oranladiginizda her ne kadar çok ufak bir
yüzde gibi görünse de yapilan arastirmalara göre Dünya nüfusunun %3 e yakin bir kismini göçmenler olusturmaktadir. Küresellesmenin giderek
dünyayi etkisi altina almasiyla beraber sadece ticari ve
ekonomik fonksiyonlar gelisme göstermemis, bunlarin yaninda uluslararasi göç de giderek artis göstermistir.
Uluslararasi
göçün artmasiyla birlikte göçmenlerin yasadigi sorunlarda da artislar gözlenmistir. Gittikleri ülkenin
ekonomik durumu, issizligin artmasi ve göç eden kisilerin kendi kültürlerini yasatmaya devam
etmek istemeleri yerli halktan tarafindan göçmenlere karsi bir önyargi uyanmasina neden olmustur.
Küresellesmenin göçmen karsitligini artip azalttigi konularinda çesitli tartismalar yapilmaktadir, bu tartismalarda bir kisim arastirmacilar küresellesmenin ülke ekonomilerini derinden
etkiledigini ve göçmenlere karsi toplumsal önyargiyi artirdigini savunmuslardir. Bir kisim arastirmacilar ise küresellesme sayesinde
ekonomik sartlarin düzeldigi ve yasam standartlarinin arttigi, demokratiklesme hareketlerinin yayginlastigi, insanlarin demokratik
ortamlarda fikirlerini rahat ifade ettigi bir ortamin olustugunu savunmuslardir.
Demokratiklesin ortamin bir etkisi olarak göçmenlerle yerli halk arasinda daha fazla diyalog kurulmus ve her iki taraf içinde olusan önyargilar kirilmistir.
Küresellesmenin bütünlestirici yansimalari küresellesme kapsaminda ekonomilerin gelistigini ve bu ekonomik sistemin herkese esit sekilde pay dagittigini, bu sayede birbirine yabanci insanlari kaynastirarak hosgörü kültürü gelistirdigini savunmaktadir.
Küresellesmenin milliyetçilik akimi ve ulus-devlet anlayisina etkilerinin yani sira, Sovyet Rusya’nin küresellesmeden nasil etkilendiginin anlatildigi “Küresellesme ve Milliyetçilik: Eski
Sovyet Alani” adli makalesinde Sevin ALKAN ÖZCAN bizlere çesitli bilgiler
vermektedir.
Milliyetçilik
kavrami ortak tarih, anavatan, ortak kültürü ayni anda birbirinde barindan
insanlari tanimlamaktadir. Küresellesmenin tüm dünyayi etkisi altina almasiyla beraber insanlar arasinda ortak mekân ve zaman kavramlari giderek genislemis, bu sayede farkli kültürlerle kaynasmalar baslamistir. Bu kaynasmalar sonucunda farkli ulusal kültürler asinmalara ugrayarak
birlerine benzemeye baslamislardir.
Bir kisim arastirmacilara göre ise küresellesmeyle beraber dünyada
demokrasi hareketleri artmis ve bunun sonucu olarak pek çok ulus-devlet kurulmustur. Küresellesmenin bir sonucu olarak kurulan ulus-devletler milliyetçilik akimlarini
daha fazla güçlendirmistir Dünyanin küçülmesiyle birlikte yerel unsurlar daha
fazla temas etmis, bu temaslar sonucu yerel akimlar kendilerini güçlendirmis ve daha çesitli yerellikleri ortaya çikarmistir. Tüm bu teorilere göre küresellesmenin
milliyetçiligi yok edecegini düsünmek yanlis olur.
Küresellesen dünyada güç kazan milliyetçilik akinlarindan olumsuz etkilenen bir devlet de
Sovyetler Birligi olmustur. Sovyet
devletinin isletme ve agir sanayide gelismeleri göstermesine ragmen Avrupadaki teknolojik gelismelere kapali kalmasi onu batinin gerisinde birakmistir. Ayrica komünist idare halk üzerindeki baskici otoritesini, küresellesen dünyanin etkisiyle devam ettirememis ve bir çesit reformlara yönelmistir. Basta televizyon
reformu olarak adlandirilan yenilikler sayesinde dünyanin çesitli
yerlerinde gerçeklesen eylemler Sovyet halkinin dikkatini çekmis ve halkin sokaklara dökülmesine neden olmustur.
Globalist düsüncenin küresellesmeyle beraber ulus-devletlerin yok olacagi düsüncesi
Sovyetler Birligi ve Yugoslavyanin çökmesi sonucu bosa çikmis, bu gelismeler sonucunda ulus-devlet fikri daha fazla güç kazanmis ve bölgede yeni ulus-devletler kurulmustur. Yeni kurulan ulus-devletlerde milliyetçilik akimlari daha fazla güç kazanmis ve azinlik halklar üzerinde asimilasyon politikalari uygulanmistir.
Sovyetler
Birliginin çözülme sürecinde geçirdigi asamalara bakarsak, Sovyetler Birliginin kendi
topraklarinda yasayan halklarin etnik ve kültürel yasamlarina karismadigi, bilinçlenen yerli halkin bagimsizlik fikrini benimsedigi, bunun bir sonucu olarak Sovyetlerde çözülme sürecinin basladigi görülmüstür. Bölgede yasanan milliyetçilik akimlarina Avrupa ve Amerika’dan gelen siyasi ve ekonomik
destek çözülmeyi hizlandirmis; sonuç olarak küresellesmenin etkisini derinden yasayan Sovyetler Birligi yenidünya düzenine ayak uyduramamistir.
Sayin
Bünyamin ATICI “Ulusötesi Aktörlerin Küresel Etki Alani Olarak Internet” isimli
makalesinde internetin küresellesmeye etkilerini su sekilde
anlatmaktadir.
Internet küresellesmenin hem bir sonucu, hem de küresellesmenin daha da
güçlenmesini saglayan bir elemanidir. Teknolojik gelismelerin dünyaya son ve
büyük bir hediyesi olan internet yasamimizin vazgeçilmez bir parçasi haline gelmistir. Internetin küresellesme üzerindeki
etkilerin incelerken görüyoruz ki; internet hem
kapilalislerin hem de kapitalist sisteme karsi direnen insanlarin en büyük silahi olmustur. Internetin icadiyla birlikte
ticaret, sanayi ve eglence sektöründe gelisme ve degisimler meydana gelmisken, ayni zaman da
sivil toplum kuruluslari da kendilerine daha genis bir alan bulmuslar ve faaliyetleri uluslararasi alana tasimislardir.
Internetin
gelismesiyle birlikte sivil toplum kuruluslari uluslararasi alanda çok zaman ve maliyet isteyen bir örgütlenmeyi, açtiklari bir internet sayfasi
üzerinden düsük maliyete kisa sürede gerçeklestirebilmekte
ayrica internet üzerinden üyelerine gönderdigi sosyal mesajlarla onlari daima aktif konumda tutmaktadirlar. Bunun yani sira bir haber sitesi dünyanin farkli yerlerine hitap edebilmekte ve dünya
halki küresel gelismelerden zamaninda haberdar olmaktadirlar.
Tüm
makaleleri göz önüne alirsak küresellesmenin tek bir
taniminin yapilamayacagini görmekteyiz. Küresellesme hem çok kulvarli hem de çok boyutlu bir kavramdir.
Küresellesme etki alanlari bakimindan bazen ilerlemenize, bazen geriye
gitmenize sebep olabilmekte bazen hiçbir etki meydana getirmemektedir. Bu yüzden küresellesmenin bize zarar verip vermeyecegi tamamen
bulundugumuz konuma göre degismektedir.
KÜYEREL DÖNÜSÜMLER - KÜRESELLESME, ZIHNIYET, SIYASET
NURULLAH
ARDIÇ – SEVINÇ ALKAN ÖZCAN
KÜRE
YAYINLARI
NISAN 2012