Türkiye'de
tesadüfen degil, ülkenin ekonomik
ve sosyal sartlari çete
olusumunu üretiyor. Sadece günübirlik politikalarla
çetelesmenin önüne geçilmeye çalisilmis fakat beklenilen verim elde edilememistir.
Türkiye'de nüfusun hizla artmasi, kent nüfusunun yogunlasmasi ve beraberinde artan sorunlar, bunun sonucunda dogan issizlik, adaletsizlik, vs. gibi sikintilar
ülkenin
refahi
artsa bile halkin alt kesimlerine yayilmasi uzun zaman almaktadir.
Ekonomik sorunlar, adaletin geç tecelli etmesi,
gelir dagilimindaki
bozukluklar, egitimsizlik ve
sonucunda mafya denen olusumu
ortaya çikartmistir.
Mafya, basta bazi sahislarin özel mülklerini koruyarak kendine çikar saglamis ve zamanla bununla da yetinmeyip maddi durumu iyi
olan kisilerden haraç toplamaya baslamistir.
Mafyanin kendine göre adaleti ve sorunlara getirdigi çözüm, halkin içinde de ragbet gördügü
için
mafyanin
toplum içinde
zemin bulmasina yol açmistir.
Mafyanin siyaset içindeki olusumuyla da, siyasi güç saglamislar ve ortaya çikan rantlari paylasmada üstünlük çabalarina girmislerdir.
Gizli servislerle yakin iliskiler içine giren mafya, ihtiyaç
duyulan bazi operasyonel islerde kullanilarak, devlet-mafya iliskisinin olusumuna zemin hazirlanmistir.
Türkiye’de ekonomik buhranlarda ortaya çikan mafya,
bazi yasaklarin getirdigi
firsatlari
degerlendirerek, alkol, sigara, döviz, akaryakit, uyusturucu gibi, yüksek getirisi olan islerde faaliyet göstermistir.
Türkiye
bir taraftan gelisirken,
bir taraftan da yasal bosluklarin
sonucunda dogan, rantlari
paylasma çabasi içindeki, mafyayla mücadele etmistir. Istahlari kabartan arazi rantinin
üzerine
çöreklenen mafya, bir taraftan hazine arazilerini talan ederken diger taraftan da devletin vergilerine dolayli yoldan
engel olmustur.
Halkimiz,
çözemedigi konularda arabulucu olarak mafya unsurundan yardim
talebinde bulunmus
ve bunu etkili bir yol olarak görmüstür. Mafyanin çözümlere direnen insanlara uyguladigi
etkili çözüm
ise ayaklara kursun
sikma
olmustur.
Kayit
disi
ekonomi her ülkede oldugu gibi ülkemizinde en büyük sorunlarindan biri olmustur. Ülkemizin gelirinin yaklasik
olarak yarisina denk gelen büyüklüge ulasmasi, dönemin hükümetlerinin korkak politikalarinin
sonucudur.
Devlet
otoritesinin eksik oldugu
yerlerde, mafyalar olusmus, düzen bozulmus, halkin devlete güveni azalmistir. Mafya babalari halkin gözü önünde yardimsever,
ahlakli, vatansever olarak lanse edilmis, siyah ile beyaz birbirine iyice karismistir.
Ülkemizde
artan Sol görüsün karsisina,
Devlet-Mafya iliskileri
sonucunda gelisen ortak güç
çikmistir. Askeri darbelerle bu olusum büyük ölçüde yok edilmistir. Güneydogu’da PKK mafya görevini üstlenirken, mafyayla baglantili ülkücüler ise karsi
taraftaki yerini almistir.
Gerçeklesen Susurluk olayindan sonra, benzer bir olayda I.H.D(Insan Haklari Dernegi) Baskani Akin BIRDAL’a yönelik olarak yapilan ve tesebbüste kalan suikast girisimi olmustur. Gerçeklesen bu olayda da, görüldü ki devletin bazi
kurumlarinda yuvalanmis sahislar, ülkücüler ve sivil vatandaslardan olusan, mafyalarin kendilerini, devlete, var olduklarini
ispatlama girisiminde bulunduklari
gözlenmistir.
Belirtilen
Kitap, birbirinden farkli gibi gözüken ancak dolayli olarak birbirileriyle baglantili olan konulari içeren, dört bölüm olarak yazilmistir;
Birinci Bölüm
12
Eylül öncesinde ETKO (Esir Türkleri Kurtarma Ordusu), MIK (Malatya intikam Komandolari), CTIBO (Türkiye intikam Bozkurtlar Ordusu) gibi farkli
fragsiyonlarda, ülkücü gruplar tarafindan, yasadisi kurulmus, örgütlere benzer TIT(Türk Intikam Tugayi) adi altinda yeni bir örgüt kuruldugu ve bu örgütün MIT’le
baglantili faaliyet yürüttügü seklinde, ulusal medyada haberler çikan, Yesil (K) Mahmut YILDIRIM tarafindan
verilen talimatla, Cengiz ERSEVER, Semih Tufan GÜRALTAYLAR ve Mikail SARI
tarafindan kurulmustur.
Bu
örgütün, kurulus
amacinin
ise, Insan Haklari Dernegi Baskani Akin BIRDAL ve benzer sahislara
yönelik, eylem gerçeklestirmek
oldugu, ancak Akin BIRDAL’a yönelik olarak suikast girisiminde bulunuldugu ve amacini ulasmayip basarisizlikla sonuçlandigi.
Bu
basarisiz suikast girisiminin desifre olmasiyla, Türkiye de gerçeklestirilmis sansasyonel cinayetlerin arkasinda, mafya yada
devlet içerisine sizmis çetelerin
oldugu anlasilmaktadir.
Akin
BIRDAL’a, suikast girisimi gerçeklestiren tetikçiler ve özellikle azmettirici yada suikastin
perde arkasindaki planlayicilarinin benzerlikleri noktasinda, Susurluk olayiyla organik
baginin
oldugunu göstermektedir. En önemli yapisal
benzerlik, Yesil (K) Mahmut
YILDIRIM’in, iki ayri olayi gerçeklestiren sahislarla irtibatinin olmasidir.
Bu
iki olayla ilgili olarak, siyasi iradenin, olaylarin üzerine gitmemesi, kimin
tarafindan ve ne amaçla azmettirildiginin tespit edilememesi ve üzerinin örtülmesi, çete
ve mafyalarin daha fazla kök salmasina, yapilasmasina ve cesaretlenmesine neden olmustur.
Bu
tarz olaylari gerçeklestiren
sahislarin vermis oldugu mesajda; üstlerine ve siyasi otoriteye, kendi faaliyetlerine
hala devam edip varliklarini sürdürdüklerini, ayrica isgüzarlik yada durumdan görev çikarip, devletten çok
devletçi olduklarindan da kaynaklanmis olmasidir.
Mafya
yada çetelerin faaliyetlerine devam etmesi, sadece devletin içerisindeki
uzantilardan mi? Kaynakliydi. Tereddüdüz hayir çünkü, çete yada mafyalarin
varliklarini devam ettirebilmek için para olmazsa olmaz sartlardandir.
Söyle
ki; kayit disi kazanilmis paralarin sirkülasyonuna göz yummak veya görmezlikten gelmek, her
Türkiye Cumhuriyeti iktidari için, mafya ve çetelerle mücadelenin kaybedilmesi
anlamina gelebilecegi
gibi ayni
zamanda, organik bagi olan, farkli fraksiyonlarda mafya yada çetelerin
olusmasina zemin hazirlayacagi
anlamina da gelmektedir.
Örnegin, mafyanin resmi olarak yatirmis oldugu maddi imkânlarla ve sahip olmak için kan dökerek
vermis oldugu mücadeleyle, turistik sahil kesiminde açilan 5
yildizli otel kumarhaneleridir. Çünkü bu tür organizasyonlar, kara para aklama
yeri olarak görülen ve isletilen
yerlerin basinda gelmektedir.
Sonuç
olarak, Türkiye Cumhuriyeti iktidarlari mafya ve çetelerle mücadele noktasinda,
kesinlikle kayit disi elde edilen paraya izin vermemesi
gerekmektedir.
Ikinci Bölüm
Yukarida
belirtilen mafya yada çetelerin, kayit disi
parayi
elde etmek için veya elindeki imkanlari kaybetmemek için, tüm
gücüyle mücadele ettigine
dair söyle
bir olay gerçeklesmistir. Nisan 1996 kurban bayrami, Gümbet’teki Turmen otelin içerisindeki
kumarhane çikisinda, Bodrum Regal Resort Oteli ve kumarhanesinin
sahibi Hikmet Babatas,
gerçeklestirilen silahli saldiri sonucunda yasamini yitirmistir.
Islenen cinayetin perde arkasiyla alakali yapilan degerlendirmelerde;
Cinayet
gecesinin ertesi gününde, gizli bir tanigin
verdigi ifadeye göre, 34 YIK 63 plaka sayili, beyaz renkli
Dogan SLX model otomobilin, hizla olay yerinden uzaklastigin,i
gördügünü
söylemesi
üzerine,
yapilan arastirmalar
sonucunda, araç Emperyal Otelcilik Turizm Ticaret Anonim Sirketi adina kayitli oldugu otaya çikti. Bu sirkette, Ömer Lütfü Topal'in kumarhane zincirinin
eski adiydi ve Adana Seyhan Oteli'nin kumarhanesine ayrilmisti,
Polisin
islenen cinayetle ilgili olarak yaptigi
arastirmalar neticesinde elde ettigi bulgular sunlardi; araç Ömer Lütfü Topal’in sahibi oldugu Emperyal Otelcilik Turizm Ticaret Anonim Sirketine ait olmasi ve Regal Resort Oteli'nin ortagi
konumunda bulunmasiydi, Topal Casinoyuda 40 000 dolar ücret karsiliginda
isletiyordu.
Ömer
Lütfü Topal, 26. Nisan 1996’da Hikmet Babatas’in sahibi oldugu
Regal Resort Otel'e gelerek, Hikmet Babatas ile görüsme yaptigi ve
Hikmet’in moralinin bozuk bir sekilde otelden ayrildigi
ayrica
Hikmet ile Topal’in görüsmesi
esnasinda, hiçbir resmi görevi olmayan, I.K.’nin da katildigi
ve bu sahsin, Bülent Firat’in öldürülmesi olayina karistigi seklinde süphenin
bulunmasindan
dolayi,
polis tarafindan tüm aramalara ragmen bulunamamis olmasi gibi bilgilere ulasmistir.
Her
ne kadar Hikmet Babatas
cinayetini, Metin, Çetin ve Ergun isimli sahislar üstlenseler de ancak kimse bu cinayeti islediklerine dair anlattiklari senaryoya göre
inanmamisti. Çünkü olay yerinde yapilan tahkikatta, sahislarin olay yerini tam çikaramamis olmasi, Hikmet
Babatas’in patronu oldugunu
söyleyen
sahsin, Babatas’i resimden teshis
edememis olmasi ve araci Adana ilinden Mugla’ya kadar getirdigini söyleyen sahsin, araci terk edildigi yerden hareket ettirecek kadar soförlügünün
olmamasi gibi sebeplerden dolayi bu anlatilanlara kimse inanmistir.
Hikmet’in
kiracisi, Topal’di ve kira konusunda anlasamadiklarindan dolayi Topal’in cinayeti azmettirdigi süphesi üzerinde
durulmaktaydi. Yapilan sorusturma neticesinde yukarida belirtilen sebepten dolayi,
Ömer Lütfü Topal, kiracisi oldugu otelin sahibi Hikmet Babatas’i firari konumunda bulunan I.K.’ya öldürtmüstü.
Kumarhanelerin
turist çekme amaçli devlet tarafindan açilmasina izin verilmistir. Ancak neticelerine bakildiginda
mafya ve çetelerin hesaplasmalarina neden olmasi ve birçok zengin is adamlarinin hayatinin kararmasina sebep teskil etmesi bakimindan dikkat çekici bir durum oldugu anlasilmaktadir.
Bu çarpikligi fark eden dönemin Cumhurbaskani Turgut Özal ve Truzim Bakanligi, Kumarhanelerin önünü kapatmak için çalisma baslatmislardir. Her ne kadar kumarhanelere, Türk’lerin girmesi
yasak olsa da, bu tedbir yeterli degildi ve Kumarhane açmak isteyenlerden
adli sicil kâgidi bile talep edilmiyordu. Yapilan çalismalar kapsaminda resmi olarak kumarhanelerin önünün
kapatilmasi saglanmistir.
Bu
sefer mafya ve çeteler hukuki boslugu olan yavru vatana (KKTC) dadanmaya baslamislardir. Ülkemizde alinan tedbirler basarili olmustur.
Bu
bölümde devletin içerisine sizmis, çetelerin ve mafyalarin, kumarhaneleri kara para
aklama yeri olarak kullanmasi ve kendileri bizzat bu isin içerisine girip faaliyet yürütememesi, onlarin farkli
bir stratejiye yönelmesine sebeb olmustur. Bu stratejide, yer alti dünyasinda kendi
adlarina is yapacak ve sözlerini
dinleyecek birisini bulup, illegal isleri onun üzerinden koordine etmek olacakti.
Bu isle ilgili seçilen isimde Ömer Lütfü Topal’di, peki
bunu nereden anliyoruz, sahsin
önceki yillarina baktigimizda, orta halli yasayan ve bazi adi suçlara karismis, kendi halinde bir insandi.
Ancak sonraki yillarda önemli truzim merkezlerinde lüks otel ve kumarhanelere kisa
zamanda sahip olmasiydi, Demek oluyor ki bu sahis, birileri tarafindan desteklenmis ve belli yerlerde durmasini isteniyordu. Zaman içerisinde,
karanlik dünyada sivrilip söz sahibi olmaya baslamisti, sanki devlet içerisindeki çetelerin destegini almis ve desteklenmis gibi! Geçmis zamanin olaylarina baktigimizda,
hükümet tarafindan kumarhanelerin önünü kapatacak düzenlemeler geciktiriliyor,
isleme alinmiyor olmasi tezimizi biraz daha güçlendirmektedir.
Hatta hiç bir resmi kurum Topal’a dokunmuyordu. Sakin devlet içerisine sizmis çetelerin karanlik dünyadaki temsilcisi korunuyor ve
destekleniyor olmasin...
Üçüncü ve
Dördüncü Bölüm
Bodrumda
bulunan, turistik 5 yildizli Regal Resort Otelinin tuvaletinde, büyük patlama
gerçeklesir. Yapilan tahkikat neticesinde bir genç
kizin
kendini patlattigi seklinde bilgiler elde edilir. Kizin geçmis hayatinda PKK baglantisi ortaya çikar. PKK’nin Bodrum da ismi tanidik olan bir otelde ne isi vardi acaba?
Yillarca
GAP adi altinda, Güney Dogu
Anadolu Bölgesinde olusturulan
proje bulunmakta ve gerçeklestiginde ciddi
bir ekonomik girdi saglamasinin
yani
basinda
ayrica bölücü örgütün yaptigi propagandanin
ciddi anlamda kirilmasina da neden olacaktir. Ancak Harran ovasi yüzölçümü
bakimindan ciddi alana sahip olmasina ragmen, bölücü örgüt, örgüte sempatisi olan asiretler ve mafyalasmis asiretlerin varligi,
Harran ovasinin yöre halkinin istifadesini büyük ölçüde engellemekte ve çok az
bir miktarinin kullanmasina neden olmaktadir. Yani asil Harran ovasinin,
çevresinde yasayan köylü
vatandaslarimizin istifade etmesi gerekirken, örgüt ve mafyalarin
eline geçmesinden dolayi Harran ovasinin nimetlerinden ciddi anlamda istifade
edemedikleri anlasilmaktadir.
GAP’a,
devletin ayirmasi gereken ve bir türlü ayiramadigi
kaynagin
tutari 13
milyon dolarken, devletin Güney Dogu Anadolu Bölgesinde terörle mücadeleye ayirdigi tutar
ise 84 milyon dolari bulmaktadir. Kaldi ki devletin yapacagi
bu yatirimla
sadece terörle mücadeleye katki saglamayacak ayni zamanda enerji üretiminde de ciddi anlamda yatirim
yapilmis olacaktir. Ancak her nedense bu proje bir türlü
hayata geçirilememektedir.
Güneydoguda, cahil, okuma yazma bilmeyen, hakkini aramaktan
yoksun, baskasina
muhtaç
insanlar bulunmaktadir. Yine yapilan bir arastirmaya göre PKK’lilarin % 48’i Ilkögretim % 20’si okuma yazma bilmeyen cahil insanlardan olusmaktadir. Arastirma sonucu ortaya çikan bu tablo sunu göstermektedir. Güneydogudaki okumamis cahil insanlar, bölücü örgütün eleman temini
noktasinda önemli bir kaynak olusturmaktadir.
PKK’nin
1980 yilindan itibaren, tirmanisa geçmesi, 1943’li yillara dayanmaktadir. Molla Mustafa
Barzani Sürgün yasadigi
Süleymaniye’den
kaçarak,
Kuzey Irak bölgesine geçip Kürt isyanini baslatir. 1945 tarihinde, Irak ordusuna karsi
savunma yapamayinca, Iran’da Kürtlerin kontrolünde bulanan Mahamabad bölgesine
10 bin pesmergesiyle geçer.
Bölgenin Sovyetler Birligi
tarafindan isgal
edilmesiyle, Mahamabad Kürt Cumhuriyeti ilan edilir. Ancak bölgeden Sovyetlerin
çekilmesi, Kürt liderlerin Kral tarafindan asilmasina neden olmustur ve sonrasinda Barzani 500 pesmergesiyle Sovyetlere siginir.
Hatta Kürtler Rus kadinlariyla evlendirilir. Iran’da Kral Faysali, darbeyle deviren, Albay Kasim tarafindan Barzani
ülkeye tekrar davet edilir. Böylelik Kürtler bölgede Sovyetlerin uydusu haline
gelir. ABD bu yakinlasmadan
rahatsiz
olmustur. ABD, Ankara ve Tel-aviv, Kürtlerin özgürlük
mücadelelerini sadece Irak’ta yapmalarina dair anlasma yaparlar.
Bütün
bu anlatilanlardan hareketle söyle bir sonuç çikarabiliriz, Kürtler bölgede sürekli pazarlik konusu olmus ve dis mihraklar tarafindan Kürt devleti kurulmasi noktasinda telkin ve destekler
almislardir. Bu Kürt devleti kurma hayalini önceki yillarda
Mustafa Barzani, son zamanlarda ise oglu Mesut Barzani kurmaktadir.
24
Mayis 1998 günü, Murat operasyonu adi altinda bölgede 24 General, 76 Tabur ve
39 500 askerin katilimiyla bir operasyon gerçeklestirilir.
Operasyon
bitiminde, dönemin Genel Kurmay Baskani Karadayi’nin yaptigi
açiklamalar manidardir. Söyle ki;
“Çok
büyük bir operasyon gerçeklestirdiklerini, ancak terörü tamamen bitiremediklerini, vatandaslarimizin can ve mal güvenligine zarar veren örgütün silahli kanadini
kirdiklarini, Terör örgünün sadece silahli kanadiyla degil ayrica legal uzantilarinin faaliyetleriyle de, siyasi,
sosyal ve ekonomik alanlarda da mücadele edilmesi gerektigini, terörün
Ülkemizle alakali farkli emeller besleyen, dis mihraklar tarafindan sürekli desteklendigini ama bu tür desteklerin terörle mücadeleyi
millete indirgeyerek, çözdüklerini ve önemli olanin terörle mücadelenin sadece
silahla yapilmayip baska
stratejiler gelistirilerek
yapilmasi gerektigini ayrica Milli Güvenlik Kurulu toplantilarinda, sunulan
tekliflerde hep silahli mücadelenin yaninda ekonomik, sosyal ve kültürel açidan
da bölgeye yönelik çalismalarin
baslatilmasi gerektigini” seklinde açiklamalarda bulunmustur.
Karadayi’nin
yaptigi
açiklamalarda, üzerinde özellikle durdugu, önemli konulardan bazilari sunlardi, Terörle mücadelenin sadece silahla yapilmadigi
ve terörü
besleyen, nemalanmasini saglayan etkenleri ortadan kaldirmak için, teröre destek veren ülkelerle anlasmalar yapilarak destegin kesilmesini ve yapilacak projelerle bölgenin
ekonomik açidan canlanmasini saglamak, egitimin
ihmal edilmeden ve süratle gelistirilmesi, kültürel açidan bölgenin zenginlestirilerek cazibe merkezi haline getirilmesi gibi,
çalismalara agirlik
verilmesi, Terörle mücadelenin basinda
gelen konular oldugunu
anlamaktayiz.
Kaldi
ki, bölgede GAP projesinin hayata geçirilmesiyle ekonomik canlanmanin saglanabilecegi, egitime önem verilip bölgedeki vatandaslarimizin okumaya tesvik edilmesiyle, örgütün
eleman kazaniminin azaltilabilecegi, bölgenin kendine ait turistik yerlerin, restore
edilerek turizme açilmasiyla kültürün zenginlestirilebilecegi degerlendirilmektedir.
Yukarida
anlatilan, Regal Resort Otelinin tuvaletinde gereklesen patlamayla ilgili, kizin PKK baglatilirina deginmistik, bu baglamda Otelin eski sahibi Hikmet Babatas’i öldürten
sahsin, Topal oldugunu da söylemistik. Hikmet’in oglu olan, otelin yeni sahibi Yasar ile Topal arasinda gerginlik yasanmaya baslamistir. Topal, Yasar’in babasini nasil öldürttüyse, Yasar’i da öldürmeyi düsünmüs ve adamlarini pesine takmisti. Bundan çekinen Yasar, babasina yapilan suikastin, kendine de yapilabilecegi endisesini tasiyordu.
Bundan dolayi Yasar bir is
adaminin
araciligiyla,
Topal’i, PKK’ya öldürtmek için girisimde bulundu, ama yapilan canli bombayla
suikast girisimi basarisizlikla sonuçlanmistir.
Bütün
bu anlatilanlardan hareketle, Mafya veya çetelerin ve Örgütlerin, ülke
içerisinde kontrol edilmedigi zamanlarda hangi hesaplasmalara sahne oldugu ortaya çikmaktadir. Dolasiyla örgüt, Yasar Babatas tarafindan ücret karsiliginda kiralanmis ve Ömer Lütfü Topal’i öldürme girisiminde bulunmustur.
Güney
Dogu Anadolu Bölgesinde, devletin zafiyete ugradigi
dönemlerde,
Örgüt ve Örgüte müzahir asiretler,
Uyusturucu madde, silah, sigara, Insan ve benzeri kaçakçiliklari
gerçeklestirip maddi gelir elde ettikleri anlasilmaktadir.
Hatta rant kavgasi o kadar büyüktür ki, bölgede güçlü olan, Bucak asiretinin aldigi
ihaleleri ve yapmis oldugu kaçakçilik faaliyetlerini zayiflatip, pastadan daha fazla pay
almak için, Sedat Bucak isimli sahsa, helikopterli ve cep telefonu düzenekli bombayla saldiri planlandigi
gözlenmektedir.
Güneydoguda sadece örgüt kaçakçilik faaliyetlerini gerçeklestirmemektedir. Devletin önemli
yerlerine sizmis, çetelerin, resmi araç-gereçlerle, silah ve Uyusturucu madde kaçakçiligi yaptiklari
haberlere konu olmustur.
Bu
bilgilerin büyük çogunlugu, PKK itirafçilari tarafindan da ortaya çikartilmistir. Ancak çogunun can güvenlikleri olmamistir. Çünkü pasta çok büyük ve devletin içerisine sizmis bazi sahislarda bu pastadan büyük
pay almaktaydi. Devletin belli yerlerine sizmis çeteler tarafindan, itirafçilar pek çok kaçakçilik faaliyetlerinde kullaniliyor, kullanilmak
istemeyenler ise susturuluyordu, bu susturulan magdurlardan birisi de Mustafa Deniz’dir.
Devletin
resmi helikopteriyle eroin maddesi tasinmis ve bunun organizasyonunu bizzat üst rütbeli
komutanlar, icrasini da ise alt rütbeli subaylar tarafindan yapilmistir. Yüksekova sinirindan araçla uyusturucu madde gelir ve askeri konvoyla Van iline götürülüyordu.
Mesele bu kadar laçkalasmis vaziyettedir.
Iran’dan, 33 trilyon degerinde eroin maddesi gelir ve Yüksekova
belediyesine ait bir kamyona yüklenip, Istanbul’a götürülecekken, yapilan bir ihbar neticesinde uyusturucu maddesi, Jandarmanin düzenledigi operasyonla yakalanmis olur. Neticesinde Yüksekova Belediye Baskani ve 4 tane Devletin farkli
kurumlarinda
çalisan görevliler tutuklanir. Bu olay
kamuoyuna da yansimistir.
Bütün
bu olaylardan anlasilan su ki; Ülkenin
neresinde denetim yoksa orasi kokusmaya baslamis olur ve devlet üniter yapilariyla kendini
hissettiremiyorsa, örgütler, çeteler veya mafyalar orada devlet olur ve kendi
kanunlarini koyarlar. Hatta devletin yetki ve imkânlarini kullanarak yukaridaki
verilen örneklerde oldugu
gibi suça karisirlar. Ülkücü mafyalar olsun, terör örgütü olsun,
adi ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti rejimini ayni ölçüde tehdit etmektedirler.
Ülkenin
kirilma noktasi Güneydogu
bölgesidir.
Çünkü gelen devlet memurlari
bir taraftan terör belasiyla ugrasirken, diger bir taraftan da kendilerini dönen çarka kaptirip
bozulmamak için mücadele veriyorlar.
Güneydogu ekonomik, Siyasal, kültürel ve
Egitim açisindan