Müslümanlar
arasinda 20. yüzyilda demokratiklesme açisindan bir takim gelismeler yasandi. Bu gelismeler dinsel canlanma bakimindan da büyük önem arz
etmekteydi. Bu canlanma bezen küçük bir toplulugu etkiliyor bazen de koca bir ülkeyi
sarsa biliyordu. Müslümanlar arasinda meydana gelen bu dinsel canlanma siyasi süreçleri
ve demokratiklesme
hareketlerini de olumlu ve olumsuz yönde degistiriyordu. 1979 yilinda Iran da meydana gelen islam devrimi ve 1990’larin basinda
Cezayir de meydana gelen Ulusal kurtulus cephesinin faaliyetleri demokratik gelismelere güzel bir örnek temsil eder.
Günümüzde
insanlar arasin da Islam
ve demokrasi kavramlari yanlis algilanmaktadir. Bu kavramlari açiklamak gerekirse; Islam’in insanlarin dünya ve ahiret mutlulugunu hedefleyen ilahi kaynakli bir din, demokrasinin ise,
insanlarin kendi akil, irade ve bilgi
birikimine dayali olarak ortaya çikardiklari bir yönetim biçimi oldugunu vurgulamak gerekir. Bu yüzden, Islam’i, bir din olarak kendi
kulvarinda, demokrasiyi de bir yönetim sekli olarak kendi kulvarinda degerlendirmek gerekir. Bunu
yaparken, sadece kavramlara takilip kalmadan, bu kavramlarin muhtevasini, objektif bir bakis açisiyla karsilastirmak zarureti vardir. Dünyadaki Müslüman toplumlarin yapisal gelisimine baktigimiz zaman hem Islami hem siyaseti kapsar. Ancak Islam’in bu toplumlar üzerindeki siyasi rolü 20. yüzyilin son
çeyreginden sonra degismeye basladi. Islami topluluklar siyasette
etkin bir rol üstlendiler. Degisen ve gelisen siyasete ayak uydurmaya
basladilar. Kendi yönetim sistemlerini sorgulamaya basladilar. Bu çerçevede birçok yeni Islami örgüt kuruldu. Bu
kurulan örgütler Islami canlanmanin esin
kaynagi oldular. Bu örgütler kisa sürede genis kitlelere ulastilar dinsel canlanma ve
demokratiklesme tohumlarini ekmeyi basardilar.
Islam dünyasinda meydana gelen Islamlasma ve demokratiklesme hareketleri birçok tartismayi ve birçok sorunu beraberinde getirdi. Müslüman
ülkelerde meydana gelen demokratiklesme hareketleri var olan
devlet sistemi seklinde gelisiyordu. Kimi zaman ise çok kötü sonuçlar doguruyordu. Dünyanin herhangi bir bölgesinde, dönemin ihtiyaçlarina, insanlarinin kültürel yapisina, olusan siyasi sartlara, zamanin ve cografyanin getirdigi imkân ve zorunluluklara göre, yönetim modeli gelistiriyorlardi. Bu demokratiklesme arzusu giderek tüm insanlar arasinda yayiliyordu. Ülkeler baska ülkelerle arasindaki ikili iliskilerinde bu demokratiklesme hareketlerinden etkileniyor. Bu etkilesim sonunda insanlar arasinda modernlesme ve tekniklesme gelismeye basladi. Bu da bilgiye kolay ulasmayi sagladi. Sanayilesmis ülkelerin yani sira geri kalmis ülkelerde bile hissedildi ve var olan yönetime karsi bir farkindalik yaratti. Bu gelismeyle halkin yönetimde söz
sahibi olabilecegi fikri ortaya atildi.
Dünya genelinde demokratik devrimlere kaynak olusturacak kavramlar ortaya
çikti. Demokrasi kavrami insanlar arsinda hizla yayildi ve bir söylem haline
geldi. Netice itibariyle, Islam prensiplerinin
demokrasinin öngörüleriyle tamamen uyum içerisinde oldugu iddia edilemez. Ancak eger dinden bagimsiz düsünürsek, yönetim biçimleri içerisinde Islam’in genel hükümleriyle en kolay uyumlu hale getirilebilecek yönetim
biçimi yine demokrasidir.
Halk
hâkimiyeti anlamini dile getiren "demokrasi birçok kisi tarafindan tanimlanmaya çalisiliyordu.
Bazen bati Avrupa’ya has tanimlar getiriliyor bazen de Amerika’dan
alintilar yapiliyordu. Bu da demokrasiyi baska yönlere çekiyor siddetli tartismalara neden oluyordu. Müslüman dünyada meydana
gelen demokrasi hareketlerini baltaliyordu fakat yine de demokratiklesme hareketi yol almaya devam ediyordu. Demokratiklesme gelismeye devam ederken insanlar ve yöneticiler arasinda
da bir takim sorunlar meydana geldi. Halk yöneticileri sorgulamaya basladi kendi hak ve özgürlüklerini arar hale geldi.
Yönetimden razi olmayan kisiler muhalefet gruplari kurdular. Bu gruplar kimi zaman var olan yönetim
tarafindan engellendi kimi zamanda demokrasinin olmazsa olmazi haline geldi.
Böylece insanlarin yönetimle hem fikir olmayacaklari da ortaya çikti. Muhalefet
sisteminden kasit var olan düzeni yikip yeniden kurmak degil var olan yönetimin yaptiklarini sorgulamakti. Bu sistem ileriki tarihlerde rayina oturacak ve
bir anayasa ile düzenlenecekti.
Müslümanlarda
zaman zaman kendi yöneticileriyle hem fikir olmadilar. Kimi zaman muhalefet
kavramlari ortaya çikti. Bu da Islamin ilk günlerine kadar gider. Özellikle Islamin zuhur ettigi günlerde Islamiyet’i kabul eden insanlar büyük zülüm ve hakarete ugramislardi. Bu zülüm ve iskencelere dayanamayip var olan yönetime
baskaldirarak Hz Muhammed önderliginde Mekke’den Medine’ye göç ettiler. Buraya gelen Müslümanlar
ortak bir anayasa yaptilar ve burada rahatça yasamaya basladilar. Ve baskici yönetimin etkisini kirmayi basardilar. Bu da muhalefet kavramini Islam’in ilk günlerinde ortaya çiktiginin
bir göstergesidir.
Müslümanlar
Medine’de
yasamaya devam ederken Mekkeliler rahat durmadilar ve
Müslümanlara saldirmaya basladilar. Medine’de yasayan Müslümanlarin amaci savas degildi Mekkelilerle her zaman anlasma yolunu ariyorlardi ve sonunda bir anlasma yapildi baris saglandi. Hz Muhammed in vefatindan
sonrada dört halife döneminde de yasalar yapilmaya devam edildi ve
Müslümanlarin huzuru korunmaya çalisildi.
Toplumun huzurunu bozmaya
yönelik, zorbaliga ve haksizliga dayanan her türlü girisim bertaraf edilmeye çalisildi, Demokrasi kendine muhalif olan monarsi ve aristokrasi gibi rejimlerle karsilastirildiginda
halkin
ekseriyetinin rizasina dayanmasi ve siddet kullanilmadan iktidarin el degistirmesini mümkün kilan karakteriyle öne çikar. Demokrasi gelistikçe "devlet" ferdin hak ve özgürlüklerini
koruyan, serefini ve bagimsizligini
güvence
altina
alan koruyucu bir rol üstlendi. Fert, devlet ve anayasalar tarafindan
güvence
altina
alinan
siyasal haklarla manen yüceltildi. Halkin temsil yoluyla yönetime katilmasi
demek olan parlamento, yasama yetkisine sahipti ve yetki verdigi hükümetin icraatlarini kontrol etme durumundaydi.
Ayrica
demokratik parlamenter rejimlerin yasamaya referans teskil edecek anayasalara sahip oldugunu görüyoruz. Bir baska ifade ile yasama "anayasa" ile sinirlandirilmis ve kontrol altina alinmistir. Burada demokrasinin bir de iktidari
sinirlama
gibi bir özelliginin oldugu ortaya çikmaktadir. Toplumun iç barisini
saglayan bir araç: demokrasi. Buraya kadar yapilan
tespitlerin isiginda
bir degerlendirme yapacak olursak, demokrasinin toplumun iç
ahengini ve sosyal barisi
saglayan sadece bir araç oldugunu görürüz. Ferdin kendi kaderini kendi tayin etmesi veya baska bir ifadeyle kendi kendini tanimlayabilmesi
ve her ferdin hak ve özgürlüklerini birlikte yasayabilmesi prensibine dayanir.
Gerçekten
de kendi felsefî tercihlerinin disinda
da tercihlerin olabilecegini
kabul edecek kadar hosgörü
sahibi ve herkesin farkli hayat tarzlarini mesru sayabilen fertlerin yasadigi
toplumlar, bir ahenk ve sosyal barisa sahiptir. Toplumun uyumu ve iç
barisi
gibi bir hedefi saglayan
demokrasi bir araç olarak pozitif fonksiyon kazanmistir. Çünkü bireyin kendini tanimlayabilmesi onun
insan haklarini tanimasini gerektirir. Ferdin kendi özel
alaninda
hâkim olabilmesi, kendini tanimlayabilmesi için kisilik haklari ne kadar gerekliyse, farkli
fertlerin ortak veya içtimai kimliklerini belirlenmesinde etkili
olabilmeleri için de o kadar gereklidir. Fertler kendi amaç
ve degerlerini demokrasiden bagimsiz
olarak seçerler. Bu konuda demokrasi onlara yol gösteremez; çünkü demokrasinin
ideolojisi olmaz; herhangi bir ideolojiyi dayatmaz; kimse için belli bir degeri ve bir dünya görüsünü
zorunlu kilmaz. Fertlere hayatini
nasil
yasamasi gerektigini göstermez, kâinata ve insana ait bir teori, bir düsünce
sunmaz. Iste, degerlerini kendi baslarina seçen irade sahibi, hür fertler
kendileri gibi kendi degerlerini
seçmis baska fertlerle bir arada yasamak zorunda kaldiklarinda
"demokrasi" devreye girer. Böyle farkli degerlere sahip fertlerin bir arada yasamasinin barisçi yollarini demokrasi saglar. Öyleyse demokrasi farkli
fertlerin veya topluluklarin kendi degerlerini ve temel amaçlarini çatismadan gerçeklestirebilmelerine bir araçtir.
Onun içindir
ki, demokrasi gerçeklestiginde her sey
bitmis olmaz, ondan sonradir ki, fertler
kendi iradeleri ile seçtikleri degerlerini yasamak ve amaçlarini gerçeklestirmek için kendi hayatlarini
kurarlar. Özet olarak ifade etmek gerekirse, demokrasi, tek
bir kisinin bile tüm topluma karsi
kendi inancini, doktrinini, bakisini
savunma hakkidir, bira adalik rejimidir; farkliliklarin
dogallikla bira adaligidir.
Islamiyet ve demokrasi kavrami
daha iyi anlamak tarihi gelisimini incelemek ve 20 yüzyilda ne gibi degisikliklere ugradigini
görmek
için Cezayir Misir Malezya Pakistan Iran ve sudan i incelemek gerekir. Bu ülkelere
kisaca bir bakalim.
IRAN
Iran da 1978 1979 yilinda islam devrimi (siyasal
islam) meydana geldi. Bu devrim ülkede bazi seylerin degismesine neden oldu. Islami direnisçilikle alakali birçok konuyu ele aldi. Siyasal katilimi sagladi esitligi savundu
baskici
anlayisla mücadele etti. Kisaca modern bir din devleti yaratma çabasi
içinde
oldu. Iran’da Humeyni modern bir islam devleti yaratmaya çalisti. Iran halkinin birçogu buna destek verdi destek vermeyenler için ise
sonuç kötü oldu.
Iran’i Islamiyet ve demokrasi açsindan degerlendirdigimizde büyük gelismeler meydana gelmistir. Devrim sonrasinda insanlar daha
özgür yasamaya basladilar.
Demokratik adimlar hizla atilmaya basladi. Parlamentodaki çogunluk köklü toplumsal degismelere neden olacak yasalari meclisten geçirmeyi basardi. Muhafizlar konseyi tarafindan bu gelismeler islam hukukuna aykiri
diye veto edildi. Iran’da
Islami yönetimin bir takim politikalari vardi. Bunlar ekonomik
siyasi toplumsal ve özellikle nüfus kontrolü ile ilgili olan politikalardi.
Dünyanin en yüksek oranli nüfus patlamasinin yasandigi
bir ülke
olan Iran da dogum kontrolü projesi baslatildi ve çok sayida kadin gönüllü kisirlastirildi. Devlet ile halk arasindaki
kopukluklar kaldirilmaya çalisildi.
Islam cumhuriyetinin fiili pratigi. Insan haklari ihlalleri baski ve otoriter yönetimden ötürü güçlü elestirilere açik olmasina karsin
liderleri cumhuriyeti tanimlarken bir halk yönetimi olarak cumhuriyeti
sürdürmenin önemini vurgulamaya devam ediyorlar. Iran’da gelismis bir muhalefet ve çok partili sistem yoktu. Genellikle insanlar
yönetimi zor kullanarak degistirme yoluna giderlerdi.
Ancak Iran’daki Islami liderler zorbaliklara son vermeye ve halk
yönetimini yeniden canlandirmaya ve halki demokrasiye tesvik çagirisi
yaparlardi.
Iran da meydana gelen bu devrim Islamiyet ile demokrasi arasindaki
iliskilerle alakali sorulara kesin cevap vermez Bazilarina göre Iran deneyimi, Islami bir demokrasi yaratma olasiligim
dogrular. Bazilarina göre ise, sadece Müslüman siyasal kurumlarin ve pratiklerin
otoritenin dogasini
vurgular.
SUDAN
Islamiyet ve demokrasi 20.yüzyilda sudan topraklarinda
da etkisini göstermistir.
Islami bir devlet kurma çabasi dogurmustur.19. yüzyilin sonlarinda Sudan da ki Mehdi
hareketi demokratik açidan önemli bir gelisme olmustur. Bu gelisme bütün dünyada dikkat çekmistir. Sudan da yöneticiler köken olarak Sudan li idi
ancak halkin büyük bir bölümü farkli etnik guruplardan olusmakta idi, bu ülkede 100 üzerinde farkli dil konusulurdu. Halkin tek ortak noktasini din olustururdu. Bu dini gücün
etkisiyle insanlar bir arada yasarlardi. Halkin gayri Müslim olan kismi nin ortak bir dinsel
kimligi yoktu.
20.
yüzyildan önce basa
geçen liderlerin halki yönetime dâhil etme gibi bir kaygilari yoktu. Basa geçen
liderler ülkeyi kendi istedikleri gibi yönetiyor ve bu dogrultuda siyaset gelistirmeye çalisiyorlardi.
Islami yenilenmenin savunuculari parti faaliyetlerinin
baslamisindan
sonra Sudan siyasetinde etkili olmaya baslamislardir. Tarikatçi partiler ortaya çikmistir. Islamcilarin demokratiklesme çalismalari ilerledikçe ve kosullar degistikçe önemleri artmistir. Ikinci dünya savasindan sonra islam hareketi Sudan da önemini artirmistir. Bunun en önemli sebebi Misirda egitim gören Sudanli ögrencilerin ülkelerine döndükten sonra küçük guruplar kurarak demokratiklesme hareketini baslattilar. Sudan 1964 yilindan sonra yeni bir döneme
girdi. Bu dönem Paris’e giden Hasan El Turabi”nin Sudan a dönüsüyle
basladi. Sudan da Islami demokratik gelismeyi desteklemeyen dini guruplar sert tepkilere
maruz kaldilar ve saldirilara ugradilar. Sadece eski tarikatçi siyasi partiler
kapatilmadi etkin dini örgütler bastirildi. Ülkede bulunan Hristiyan örgütlerin
faaliyetlerine de baski yapildi.
20.
yüzyilda Sudan da meydana gelen Islami demokrasi hareketleri ülkede büyük bir karisikliga neden oldu. Sudan yönetimde etkili olan tarikatçi
sistem var olan sorunlari çözmede yetersiz kaldi. Tam bir laik sistem olusturulamadi. Sudan halkinin çogunlugu Islamla özdeslesen bir siyasal sitemi tercih eder. Ulusal selamet
devrimin ve ulusal Islami
cephenin liderleri tarikatçi olmayan fakat açikça Islami bir sistem kurmaya soyundular. Ancak böyle
bir sistemi kurmak çok zordu. Sudan daki karisikligin
sebebi islam ve demokrasi degildi. Islamcilarin
amaci bastan beri demokratik bir düzen kurmak idi. Sudandaki
karisikligin
sebebi tarikatçilardi. 1990’lar da tarikatçilar önemini kaybetmeye basladi ancak laik bir sistem kurulamadi.
PAKISTAN
1947
yilindan sonra Pakistan da Islami kavramlar ön plana çikmaya baslamistir.1956 yilinda bir anayasa yapilmis bu anaysa ile islam cumhuriyeti kurulmus din ve demokrasi kavramlari birlikte kullanilmaya baslamistir. Islam hem hükümeti hem de muhalefet hareketlerini mesrulastirmistir. Pakistan tarih boyunca kendi Müslüman
kimligi ile de mücadele etmistir. Pakistan devletinde ve toplumunda Müslüman
kimliginin tanimlanip hayata geçirilmesi uzun zaman almistir.
Pakistan’da
islam birligi Muhammed
Ali Cinnah tarafindan kuruldu. Islami birlik kurulduktan sonra ülke siyasal açidan gelismeye basladi ve din önemli bir faktör oldu. Din
ve ulusal kimlik konulari Pakistan’da anayasa tartismalarina konu oldu. Anayasa çalismalari 1948 den 1956 yilina kadar süren genis bir zamani kapsar. 1956 yilinda Pakistan da ilk kalici
anayasa yapilmistir. Bu anayasa hem demokratik hem de Islami nitelikte bir anayasa idi. Anayasayi yapanlar
laikler ve dindar gelenekçiler arasinda orta yolu bulmaya çalistilar. Islami kavramlar anayasada yer aldi.
Devlet baskanin
Müslüman
olmasi sart kosuldu. Islama aykiri anayasa yapilmayacak yapilanlarin Islama uygunlugu denetlenecekti. Islami egitimler veren okullar kuruldu. Islamiyet’i arastirmak için enstitüler açildi. Devletin adi Pakistan Islam Cumhuriyeti oldu.
Pakistan
da demokratik gelismelere
ragmen islam tam olarak çözümlenemedi
ve kalici
olamadi.
Bir çok Müslüman ülke de oldugu gibi Pakistan da da islam a
duyulan büyük saygi ve islam profili çesitli sorunlari ortaya çikardi. Bununla birlikte islam karsiti
gruplar oraya çikti, insanlar hükümetin yaptiklarini sorgulamaya basladi. Neden ülkede Islami yönetim var anayasa neden Islami kavramlar içeriyor bizde kendi inancimiza
göre yasalar ve yönetim istiyoruz gibi sorular sormaya basladilar. Pakistan hiçbir zaman laik bir devlet olmadi.
Din Pakistan’in ayrilmaz bir parçasi ve siyasetinin bir bileseni oldu. Pakistanli Müslümanlar arasinda din her
zaman önemini korudu insanlar hayatlarini dinin hükümlerine göre sürdürdü ancak
ülke genelinde tam etkisini gösteremedi. Islam ile demokrasi kavramlari
içerik
olarak farkli olsa da fayda saglama açisindan iliskili olduklari anlasildi
fakat islam ile demokrasi arasinda çekismeler hep yasandi.
MALEZYA
Ülke
nüfusunun yaridan fazlasini malaylar olusturur geriye kalan kismini Çinliler
Hintliler ve degisik milletler meydana getirir. Islamiyet Malezya’da eski tarihlerden beri halk
tarafindan benimsenmistir.
Kuran ve hadis hükümlerine bagli kalinmistir. Hatta
zaman zaman bu hükümler devlet tarafindan uygulanir
olmus. Buna ragmen Malezya Müslümanligi
yönünden
çok
az taninmistir. Bu ülkede Islamiyet resmi dindir. Müslümanlar diger insanlara göre ayricaliklidir.
Malezya
da Islamlasma 14. Yüzyildan sonra baslamistir Malay ülkesi konumu itibariye ticaret yollarinin
üzerinde
bulunuyordu. Bu yüzden bu topraklarda çesitli inanislar zaman zaman boy götermistir.14. yüzyildan önce bu toraklarda Hint
dinlerinin etkisi görülmüstür.
Ancak Islamiyet bu topraklarda kaliciligi
yakaladi
ve siyasette de önemli bir yere geldi. Malay Islami kimligi ortaya çikti. 1957 yilinda yapilan malay anayasasi ile Müslümanlarin haklari korundu
malay sultanlarinin yetkileri genisletildi. Dini düzenlemeler genis alanda etkili oldu. Islami vergiler konuldu zekât toplandi. Cuma
namazina katilmama ve içki içme ve ramazan ayinda oruç tutmayanlara cezalar
verildi. Bu anayasadan sonra gayri Müslimlere de din özgürlügü
getirildi. Herkes dini istedigi gibi yasayacak
toprak ve mal mülk sahibi olacakti. Ama haklar bakimindan
Müslümanlara
esit degillerdi. Bu esitsizlik büyük sorunlarinin kaynagini
olusturdu. 1969 yilinda iç karisikliklar
ortaya çikti. Bunlar Malezya siyasetinde bir dönüm noktasi
oldu.
Malay
ulusal kimliginin olusumunda Islam’in önemli bir rolü vardir. Malay siyaseti Islamiyet’le farkli bir boyut kazandi. Bu ülkede yasayan gayri Müslimler zengin ve varlikli
olsalar bile Müslümanlar kadar hak sahibi olamamislardir. Islamiyet ile farkli bir boyut kazanan
malay ülkesi
ekonomik açidan gelisti. Ülke de modern bir kentlesme yasandi. Insanlarin egitim seviyeleri yükseldi. Devlet sehirlerde yasayan insanlardan kirsalda yasayan seçmenine kadar ulasmaya çalisti. Islami canlanma ile ülkede demokrasi önemli bir seviyeye ulasti.
CEZAYIR
Islamiyet Cezayir’in siyasal gelisiminde önemli bir yere sahipti. Ülkenin
büyük
çogunlugu Müslümandi. Islamiyet ülkedeki birligi beraberligi ve dayanismayi artiriyordu buna en güzel örnek ise 1830’larda Fransizlarin ülkeyi isgalinden sonra islam Cezayir halki için bir siginak
oldu ve direnisin gücünü
olusturdu. Fransiz isgali bu ülkede uzun süre etkisini gösterdi. Sekiz yil süren kanli savaslardan sonra sona erdi. Ulusal kurtulus cephesi bu sekiz yillik
savasta etkin rol oynadi ve iktidarini
pekistirdi.
1960’larin
sonunda Cezayir’de bir takim örgütler ortaya çikti. Bu örgütler görüsleri bakimindan Islamiyet’i savunuyorlardi. Bati kültürünü reddeden ulemanin
aksine bu örgütler Fransizca konusuyor ve modern bilime hakimdiler. Cezayir ekonomik
bakimdan
bir takim sorunlar yasiyordu bu sorunlarda halk arasindaki
huzursuzlugu
tetikliyordu. Ülkenin en büyük gelir kaynagini
petrol olusturuyordu.
1980’lerde
meydana gelen kiriz Cezayir’ i sarsti. Ülkede issizlik arti enflasyon yükseldi. Ekonomiyi düzeltme çalismalari hiçbir ise yaramadi hükümetin basarisizligi
ortaya çikti. Bu basarisizlik halki isyana sürükledi. 1980’lerin sonuna dogru sokak protestolari ve yiyecek
ayaklanmalari ortaya çikti. Cezayir üniversitesindeki ögrenciler ile hükümet taraftarlari arsinda çatismalar yasandi Olaylar üniversite kampüslerine kadar yayildi. Hükümet
aleyhine muhalefet partileri kuruldu demokrasi yolunda küçük adimlar atilmaya
baslandi.1990’li yillara gelindiginde ülkede çok partili hayata geçildi. Demokrasi
kavramlari ülkede yerlesmeye
basladi. Cezayir yeni bir döneme adim atti.
Cezayir
uzun ve kanli bir bagimsizlik savasi
verdi. Bu savas sonunda ülke
kendi ulusal kimligini
bir nebze de olsa kazandi. Ülkede Islamiyet ve demokrasi hareketleri gelismeye devam etti ancak bu topraklar her zaman siyasi
çatismalari sahne oldu.
MISIR
Misir'daki
Islami anlayisi
Müslüman
dünyanin
çogunda oldugu gibi, geri çekilmedi aksine, Misir toplumunda
daha derin ve daha yaygin bir sekilde köklesti. Çagdas misir
hareketi 1950’lilerin sonlarinda basladi. Demokrasi talebi ve demokrasi taraftarlilari Misir’da
da giderek artti.
Birçok
Müslüman toplumun gerçekligi gibi Misir toplumunun gerçekligi de, bugün, Islam'in ve aktivist örgütlerin sosyopolitik gelisme üzerindeki
etkisinin yok olmak yerine artacagi
bir iklime katkida bulunuyor. Misir, birçok kisinin, devletin ve laik ideolojilerin basarisizligina
tanik
oldugu bir sosyo-ekonomik kriz ve kültürel
yabancilasma iklimi içinde var olmaya devam ediyor. Hükümet
sosyo-ekonomik gereksinmeleri karsilayamadigi,
siyasal katilimi kisitladigi, Islam ile ilimli Islamcilari etkili bir sekilde bütünlestirme geregine
duyarsiz
kaldigi
ya da Bati'ya asiri
bagimli
göründügü ölçüde,
Islami bir siyasal alternatife basvurma ihtiyacina katkida bulunur.
Kisa
vadeli kazanimlari ne olursa olsun, geçmisin baska yöntemlerine basvurmak, sadece daha fazla radikallesmeye ve uzun vadeli istikrarsizliga katkida bulunacaktir. Sistemi açmak ve güçlü bir sivil toplumun gelismesine olanak saglamanin, kisa vadede güçlükleri vardir; fakat Misir'in uzun vadeli çikarlarina ve gelismesine hizmet edecektir. Islami hareketin gelecekteki gelisimi, Islam ile özgürlük arasindaki asli bir çatismaya degil, iktidardakilerin Islami harekete nasil davrandigina
baglidir.
Islam ile demokrasi 20. Yüzyilin
en önemli iki gelismesidir.
Bu gelisme Misir, Iran, Cezayir, Sudan, Pakistan ve Malezya örnekleri
ile siyasal gelisim
sürecini
açiga vurur. Islam ile demokrasi ülkelerin siyasi
sosyal kültürel
ve ekonomik politikalarinda önemli bir yere sahiptir.
Islamiyet ve Demokrasi
John L. Esposito
John O. Voll
Köprü Kitaplari