Ibn-i
Haldun Iber yarimadasinda Muhammed efendinin 2. oglu Veliyiddin Ebu Zeyd
Abdurrahman’dir. Diger dört büyük kardesi ölüyor. Babasina benzedigi için ona
Haldun diyorlardi. Küçük yasta babasi kendisine ve abisine Kur’an-i Kerim
ezberleterek hafizlik seviyesine ulastirdi. Haldun çok zeki bir çocuktu.
Muhammed Efendi (Haldun’un babasi) devesiyle birlikte arastirma gezisine çikma
niyetindeyken Haldun babasini kendisinin de geziye çikmasi yönünde ikna etmeyi
basariyor. Çölde bedevilere konuk oluyorlar ve onlarin yasam tarzlariyla ilgili
Haldun’a bilgi veriyorlar.(Haldun çok merakli ve ögrenmeye meyilli bir çocuk).
Bedevi köyündeki insanlar cahil, sert ve kaba olmalarina ragmen Haldun onlari
çok sevmisti. Büyüdügünde sosyal yapinin bir sonucu olarak bedevilerin vahset
uygulamasinin nedenleri üzerine çalismalar yapmayi planliyordu.“Aci
çekmekten korkup bir seyler yapmayanlar giderek kalinlasan kabuklarini bir gün
çok agir darbe alip kirilacagini düsünmezler, agir darbe ise insani delirtir ya
da öldürür.” Bazen insanlarin içinde saldirgan enerji birikir bu saldirgan
enerji insanin içinde güçlenirse kendini ifade etmek için kisiyi esir alir,
hatta karsisindaki kisilere saldirabilir ancak saldirganlik akintisi disari
bosalmayip insanini içinde bastirilirsa psikolojik ve fizyolojik olarak hasta
eder. Fakat saldirgan enerjiyi bazilari seçmis olduklari faaliyeti basarmak
için itici güç olarak kullanabilirler. Bu sekilde kullanilirsa insani basariya
götürür.
Haldun
ile babasi çölden sonra evlerine dönüyor ve 10 ay sonra okuldaki ögretmeni onun
zekiligini fark ederek kendisinden 5 yas büyüklerin oldugu sinifta ögrenim görmesini
sagliyor.
Haldun
bir gün yine disariyi izlerken mahalledeki çocuklarin kedi, köpeklere iskence yaptiklarini
görünce hayvanlara aciyor ve dayanamayip disari çikiyor ve çocuklari
hayvanlardan uzaklastiriyor. Baska hayvanlara zarar veren birileri var mi diye
ortaligi kolaçan eden Haldun bir çiftçi ile karsilasiyor, çiftçi ile sohbete
baslayan Haldun’a “insan beyninde iki zihin oldugu ” söyledigi andan gece
yatana kadar Haldun bunu düsündü ve düsünürken uykuya daldi.
Günler
geçtikçe Haldun kendini iyice ilime verdi , gözü derslerden baska hiçbir seyi
görmüyordu , ama bu arada genç kizlarin dikkatini de çok fazla çekiyordu,
ancak kendini o kadar kitaplara vermisti, öyle ki günlerce uyumadigi için vücudunu
çok hirpaladi ve yorgunlugu onu titreye titreye uydu, iki gün
dinlendikten sonra anca kendine gelebildi. Hiç hasta olmamis gibi okumaya devam
ediyordu. Ibn-i Rüsd’ün kitabinda söyledigi inanç ve akil onu günlerce
düsündürdü.
Bes
ay sonra Haldun Ispanya’ya gitti. Medrese egitimine orada devam edecekti.
Medreseye basladigi ilk pazartesi günü Haldun bir sinif arkadasiyla kavga etti.
En yakin arkadasi olan Musa onlari ayirdi. Haldun’un biraz olsun moralini
düzeltmek için Musa onu yemege davet etti. Yemegi yarim saat içinde yapan Musa,
Haldun ile yemegi silip süpürdü.
Musa
ile binlikte dag yamaçlarina dogru yürüyüse çiktilar. Yürüyüs boyunca Musa,
Fatima adinda botanikçi bir kadindan ögrendigi sifali bitki çayi için ot aradi
ve o otlarla çay yapacak olan Musa “sifali bitki içecegi hazirlarken insan hiç
hüzünlenmemeli sevgi içinde yapilan is sifanin gücünü arttirir bu nedenle ise
baslarkenki ruhsal durumumuz çok önemlidir.”
Bir hafta sonra Girnata Emirligi’nde siyasi
karisiklik oldu, okulda tartistigi genç ise bu durumu firsat bilerek Haldun’un
siyasi karisikliga sebep oldugunu iftirasini ortaya atti. Iftiraya kurban giden
Haldun onalti yasinda hapse düstügü için çok üzgündü. Bu arada kara ölüm (veba)
denilen hastalik tüccarlar ve zenginler araciligiyla yavas yavas batiya dogru
ilerliyordu. Hastalik siyah siçan’a (rattus rattus) da bulasinca salgin çok
hizli büyüme gösterdi. Bu hayvandaki pireler virüsü her yere tasiyordu. Haldun
hapisteyken ailesinin de kara ölüme yakalanarak öldügünü ögrenince yikilir.
Hayatta bir tek abisi kalmistir.
“Niyetleri
oldurmak için ve adim atabilmek için olaylara tesadüfler karisir.”
1347
yilinin ortalarinda Haldun suçsuz bulunup hapisten çikti. Girnata’ya dönen
Haldun, orada tesadüfen Musa’yi ve yaninda bayani gördü. Aklina ilk gelen o
bayanin Fatima olduguydu ve Musa zaman geçmeden onlari tanistirdi. Orada
bulunan kuslara yem verirken Musa bazi islerini halletmek için onlardan
ayrildi. Haldun Fatima’yi çok sicakkanli buldu.
Haldun
1348 yilinda Fas Emiri Ebu Inan’in yanina giderek saraya ise girdi. Burda bir
yandan hukuk üzerine tahsilini yapacak ayni zamanda çalisacakti. Ibn-i Haldun
19 yasinda devlet idaresinde görev üstlendi ve Tunus Emiri’nin baskâtibiydi.
Kuzey
Afrika’da kis aylarina dogru Islam devletleri arasinda siyasi fikri mücadeleler
basladi. Haldun hocasindan Bizanslilar ve Perslerle sik sik savasan Abbasilerin
yasam tarzini anlatan kitap tavsiyesi istedi. Hocasi böyle bir kitap olmadigini
söyleyince üzülen Haldun’a kendi birikimleri ve çevirileriyle kâtipligini
gelistirmesi için bir firsat oldugunu söyledi ve kâtipligini gelistirdi.
Sultan
Ebu Ishak’in kâtipligini yaptigi sirada ortaya çikardigi fikirleri nedeniyle tartismalar
basladi ve böylece Haldun’un çalkantili siyasi hayati baslamis oldu. Bir yil
sonra kâtiplikten ayrilarak Ispanya’ya gitti. Iber Yarimadasi’na geldikten
sonra Girnata’da devlet idaresinde çalisti. Geldigi günden beri Fatima’yi
görmek istiyordu ama Musa Cezayir’e gittigi için kiza da bir türlü
ulasamamisken en sonunda Fatima’yla kent pazarinda karsilasti ve bir hafta
sonra da yarimadayi gezmek için seyahate çiktilar. Seyahatte Fatima’ya
ailesiyle ilgili sorular sorma cesareti buldu. Uzun süre sessiz kalan Fatima
biraz ailesinden bahsetti.
Koca
kari ilaçlari yapan ailesini Hiristiyanlik karsiti propaganda yapmakla
suçladiklarindan bahsetti. “Olumsuz görünen olaylar içinde firsatlar yasar,
bunu yakalayabilirsek hedefimize ulasabiliriz.” Dedi Haldun ve Fatima’yi biraz
olsun rahatlatti.
Birden
Fatima Haldun’un ellerini tuttu ve karsi konulmaz bir sevgi dalgasi Haldun’un
vücudunu sardi, utanmisti Haldun bir müddet sessizce beklediler. Teni esmer,
yuvarlak sakali yüzüne ayri hava katan Haldun çok yakisikliydi. Fatima ondan
çok hoslanmisti ama duygularinin karsiliksiz olacagini düsündügünden açilmiyordu.
Bir
ay sonra Haldun’un isleri çok yogunlasti. Siki bir çalisma vardi sarayda.
Saraya yeni gelen âlim Er-ru’ayni Haldun’u çok zeki buluyordu bu yüzden onu
kütüphaneye yardimci olarak aldi. Kütüphaneye her gidisinde kapidaki su
kitabeyi okuyordu:
Hikmet
sahiplerinin tasidigi bilim
Yöneticilerin
gösterdigi adalet
Iyi
ve salih insanlarin yaptigi dua
Yigit
kisilerin gösterdigi secaat.
Bu
arada Haldun medresede yasamaya ve elçilik yapmaya basladi. Haldun Fatima ile
yine bulustu ancak Haldun’un gözleri karardi ve ayakta kalacak takadi kalmadi.
Agacin altinda oturdular. Bu biraz olsun Haldun’u kendine getirdi. Aradan epey
zaman geçti. Genç kiz Ibn-i Haldun ile artik her gün bir aradaydi. Fatima
askinin karsiliksiz olmasina çok üzüldügü için birkaç ayligina dag köyüne
yerlesip botanik bilimiyle ugrasmaya basladi. Haldun ise bu süre içerisinde
elçilik görevini birakip Fas’a giderken Fatima da Girnata’ya dönerken medrese
çikisinda karsilastilar ve ikisi beraber Fas’a gitmeye karar verdiler.
Fas’ta
Ibn-i Haldun bilginler meclisine girdi. Hocasi Ebu Abdullah M. Ansari ona
Yunanca bildigi için birçok klasik bilim ve düsünürlerin eserlerini Arapça’ya
kazandirabilecegini söyledi. Böylece çok yogun bir çalisma temposunun içine
girdi. Felsefe sorularini akilla çözümlemeye çalisirken, dini konularla çatismamaya
ve çelismemeye büyük özen gösterdi. Ona göre tek bir gerçek vardi o da evrenin
uyum içerisinde olduguydu.
Haldun
Tunus sehrine giderek Hafsid Hanedani’ndan Sultan Abu Ishak Ibrahim II.
Al-Mustansir’in yazmani olarak ise girdi. Ancak burada aradigini bulamamisti.
Tunus’ta iyi bir egitim imkâni yoktu bu yüzden tekrar Fas’a tasirdi. Bu duruma
Cezayir’den Fas’a dönen Fatima’yi çok sevindirdi. Birbirleriyle çok sik
karsilastiklari bir anda Fatima’nin Haldun’a sicak ve içten gülüsü Haldun’un
içini eritti. Ona âsik oldugunun ilk defa farkina variyordu. Ama ondan olumsuz
cevap almak Haldun’u çok korkutuyordu. Böylece günlerce içini ve zihnini yiyip
bitirdi. Ancak Fas’ta çikan veba salgini askina üzülmeye firsat birakmiyordu.
Fatima da vebaya yakalanmisti. Sevdigi kadinin gözleri önünde eriyecek olmasi
yüreginde kasirgalar estiriyordu. Birbirlerine sevgilerini haykirdiktan sonra
Fatima Haldun’un gözleri önünde öldü. Günler geçti ama Haldun bu aciya
dayanamiyordu. Ancak Haldun bin filozoftu ve büyük sikintida olmasina ragmen
tetikte yasamayi ihmal etmiyordu. Yasadigi olaylarin üzerinden geçti, yasam
öyküsünü düsünüp altinda yatan dokuyu anlamaya çalisti.
Artik
o anlasabilecegi bir insanla evlenmek ve çoluk çocuga karismak isterken pesini
birakmayan sikintilarin son bulmasi için de bol bol dua ediyordu. Bir ara
medresedeki hocasini evinde ziyaret etti. Onun çok güzel bir kizi vardi.
Fatima’dan sonra ilk defa birinden böylesine etkileniyordu. Tam evlenecegi bir
insandi. Gece gibi siyah ve parlak saçlari, gözleri deniz kadar güzel teni
pamuklar kadar yumusak ve bakislari daglari delecek kadar keskin anlamliydi.
Evlenmek
istedi için büyük bir ev tuttu. Ögrendiklerini pekistirmek için sürekli
kütüphanelere gidiyordu. Bilgi birikimi çoktu hatta bunlari birkaç kitapta
toplamak istedi. Bunlardan bir tanesi Mukaddime, digeri ise El-Ibar olacakti.
Araya
büyüklerini koyarak Ayse’yi babasindan istetti. 1355 yilinda bir ogullari, iki
yil sonra ise bir kizlari oldu. Temmuz ayinda Haldun Fas Emiri Ebu Salim’in
yanina sirkatibi (kendisine gizli yazdirilan kimse) olarak girdi. Esinin de
onayini alarak Ispanya’ya varmak için gemiyle yola çikti. Üç ay sonra ailesini
de alip Tunus’a yerlesti. Bicaye’de çok istedigi Haciplik (bas vezirlik)
makamina kavustu. Macerali bir hayati vardi. Bicaye ve Konstantin arasinda
gerginlik vardi. Sürekli olarak siyasi huzursuzluk hakimdi. Bu siyasi huzursuzluktan
sikilmisti ve bu yüzden Cezayir’deki Biskra’ya tasindilar. Bir ay sonra esinden
ve ailesinden ayrilarak Tilimsan’a yerlesti. Tilimsan Sultani Ebu Hammu onu
sinirlarini koruyan kabilelerin baskani tayin etti. Kabile baskanligi
görevindeyken Mukaddime’ye baslama karari vermisti. Bir Cuma günü bu kitabina
basladi. Siki bir çalismaya vermisti kendini ve Mukaddime hizla ilerliyordu.
Birinci cildinde tarihi olaylari tahlil etti. Ikinci cildinde sosyal olaylari
tahlil etti ve Islam toplumunun güncel problemlerini ortaya koydu. Üçüncü
cildinde ise gelecege isik tutacak önemli tespitlerde bulunarak sorunlara çözüm
üretecek metotlar belirledi. Sosyolojik gözlemleri ise El-Ibar adini vermek
istedigi kitapta toplamak istiyordu.
Ibn-i
Haldun artik 47 yasindaydi. Misir’a giden Haldun burayi çok sevmisti. En kisa
zamanda evini buraya tasiyacakti. Ailesini Misir’a çagirmisti, fakat Tunus
Sultani Haldun’un geri dönmesini saglamak için ailesinin Misir’a gitmesine
engel oldu. Aylar geçmisti ve Tunus’tan ve ailesinden hiçbir haber yoktu.
Tunus’tan Kahire’ye ailesini getiren gemi batarak esi ve çocuklarinin
boguldugunu kapisini sert sekilde çalan kisiden ögrendi. Bu haberle yikilan
Haldun günlerce odasindan hiç çikmadi, perisan bir haldeydi. Dogru düzgün bir
seyler yemedigi için çok zayiflamisti.
Karanlik
bir odada saatlerce agladi. Kimsesi yoktu diye düsünürken aklina abisi geldi.
Içine anlatilmaz bir sevinç doldu. Abisine hemen bir mektup yazdi. Abisi
mektubu alir almaz en kisa zamanda Haldun’un yanina geldi ve çektigi tüm
sikintilari unutturdu.
On
gün yaninda kalan abisini yolcu ettikten sonra yasadigi evden ayrilarak baska
bir yere tasindi. Ibn-i Haldun çok basarili oldugu kadilik görevinden çekilerek
1394 yilinda bir çiftlige tasandi. Kitabül-Iber’i yeniden gözden geçirip
eksiklikleri gidermek için ugrasti. Ibn-i Haldun için yasamda tecrübe çok
önemliydi.
Bir
gün Ibn-i Haldun sabah erkenden uyandi fakat hiç takati kalmamisti ve çok
hastaydi. Eski ögrencileri yataginin basindan hiç ayrilmadilar. Onu çok
seviyorlardi. Günler böyle geçerken Ibn-i Haldun gözlerini hiç açmamak üzere
kapatti. Hayati sene 1406 yilinda Kahire’de bilim ve siyasetin verdigi
yorgunlukla sona ermis oldu.
IBN-I HALDUN ILMIN PARILDAYAN ISIGI
Devrim ALTAY
Alter Yay.Rek.Org.Tic.Ltd.Sti
2012