GLOBAL PARADOKS

GLOBAL PARADOKS

Fevzi BOZKURT
Biyografi


1993'ÜN 14 Martinda Pireneler'de Fransa ile Ispanya arasina sikismis 47.000 nüfuslu Andorra egemenligini ilan etti. Artik yeni Andorra devletinin kendi uluslararasi telefon kodu, olimpiyat takimi, pulu, para birimi ve BM de sandalyesi olabilecek. Nitekim Temmuz 1993'te 184. üye olarak BM'e katildi bile. Iyi ama, Avrupa ülkeleri bütünlesmeye giderken, tek bir para biriminin esigindeyken bu bagimsizlik ta neyin nesi? Bu durum, dünyadaki genel egilimin bir göstergesidir. Bugün dünyanin gidisati bir taraftan politik bagimsizlik ve kendi kendini yönetmeye, öte yandan ekonomik ittifaklar kurmaya dogrudur. Dünya ekonomisi büyüdükçe küçük oyunculari güçlenmekte, büyük oyunculari küçülmektedir. Yeni kabilecilik (Tribalism) 1993'te dünya sözlügüne yeniden giren “kabilecilik” kavramini “milliyetçilik” kavrami ile karistirmamak gerekir. 18. yy'dan II. Dünya savasi sonuna kadar yayginlasan milliyetçilik, kisinin vatanini uluslararasi ilkelerden ve bireysel çikarlardan daha önemli tutmasidir. II. Dünya savasi Italya ve Almanya'nin milliyetçiligine son vermis, Batidaki gücünü de yikmistir. Kabilecilik ise kisinin ortak etnik kökeni, dili, kültürü, dini, hatta son zamanda meslegi paylastigi gruba sadik kalmasidir. Bu sadakat da git gide güçlenmekte ve yayginlasmaktadir, zira bunlar kisinin bir gruba ait olma duygusunu güçlendirmektedir. Dünya ekonomisi küresellestikçe pek çok sey evrensel olacaktir. Kabileye ait olarak kalan da daha önemli ve güçlü olacaktir. Örnegin Dil ; Ingilizce herkesin ikinci dili haline geldikçe insanlar ana dillerine daha siki sarilmaktadir. Ingilizce evrensel, ana dil kabilesel hale gelmistir. Artik pek çok ülkede dükkan, isyerlerine Ingilizce tabela asilmasi yasaklanmakta, dilden Ingilizce kelimeler ayiklanmakta, dilin dogru kabul edilen sekli yaninda lehçelerinin de kullanilmasi ve ögretilmesi tesvik edilmektedir. Ticaretin dili demek olan para birimine de kültürel mirasin ve gelenegin sembolü olarak deger verilmekte ve zorla kabul ettirildiginde ilk firsatta degistirilmektedir. Örnegin eski SSCB'den ilk kopan üç Baltik devleti Estonya, Letonya ve Litvanya, kendi para birimlerini getiren ilk üç devlet olmustur. Daha evrensel hale geldikçe daha kabileci davraniyoruz ki global paradoks'ta bu “parçalarin küçülüp sayilarinin artmasi”dir. Kabilesel ile evrensel arasinda denge bulunmasi istegi her zaman içimizde var olmustur. Demokrasi ve telekomünikasyon devrimi bu denge ihtiyacini daha yogunlastirmistir. “Global düsün, yerel davran” ilkesi tepe taklak olmus, “Yerel düsün, global davran” haline gelmistir. Demokrasi yayildikça dünyadaki ülke sayisi artmaktadir. Ulus-devletin önemi azaldikça sayilari 1000'e dogru yükselmektedir. Bir süre sonra milyonlarca bilgisayar agi birbiri ile baglaninca ülkeler arasindaki sinirlarin da hiç anlami kalmayacaktir. Devlet yönetiminin en önemli faktörünün merkezi hükümet (tek ve devasa bir ana bilgisayar gibi) oldugu fikri ölmüstür. Bu da bildigimiz anlamdaki politikanin sonu demektir zira dünya temsilcilige (vekillige) dayali demokrasiden katilimci demokrasiye geçmektir. Gücün kullanimi devletten bireye, dikeyden yataya, hiyerarsiden sebekelesmeye dogru yayilmaktadir. Sorun, saga karsi sol veya evrensele karsi kabilecilik degil, hem evrenselin hem kabileciligin bir arada yasamasi, uyumudur. Iletisim devrimi sayesinde bireysel özgürlük ve girisim firsati tarihte hiç görülmemis derecede artmaktadir. Bu durum özellikle is dünyasi için geçerlidir. Büyük sirketler ve “ölçek ekonomileri” (üretimin büyüklügünden gelen tasarruf – yani sürümden kazanma) 1980'lere kadar nispeten yavas ilerleyen dünyada basarili oldular. Ancak gelecek yüzyila geçtigimizde yalnizca küçük ve orta ölçekli sirketler ile, kendilerini parçalayip ufak birimler agi halinde yeniden örgütleyen büyük sirketler ayakta kalacaktir. Küresel ekonomi ayni anda hem büyümekte, hem de parçalari küçülmektedir. Dev bir küresel ekonomide dünya ticaretine çok uluslu sirketlerin egemen olacagi zihniyeti son derece yanlistir. Bunun baslica nedenleri sunlardir.: Gümrük engellerinin kalkmasi küçük sirketlerin yolunu açmistir. Büyük firmalar bürokrasi katmanlari altinda ezilmektedir. Küçük sirketlerde gerek kurum içi islemler, gerekse teknoloji ve yenilik açisindan hiz ve esneklik daha fazladir. Finans piyasalarinin küresellesmesi küçük ve orta boy isletmelere yeni sermaye kaynagi saglamistir. Üretim yelpazesi arttikça tüketiciler daha seçici olmus, yeni Pazar ve Pazar bosluklari (niche) dogmustur. Çalisanlar büyük sirketlerin çarklari arasinda kaybolup gitmektense, kisilerin daha fazla yetki ve sorumluluk yüklenebildigi küçük sirketleri tercih etmektedirler.   Sirketler arasinda girtlak girtlaga rekabet artarken isbirligi de artmis, böylece rekabet ve isbirligi küresel piyasanin yin ve yang'i olmustur. Isbirligi, çok yönlü ekonomik stratejik ittifaklar biçiminde ortaya çikmaktadir. Artik ürünler herhangi bir yerde kurulmus bir sirket tarafindan, herhangi bir yerden gelen kaynaklari kullanarak herhangi bir yerde satilmak üzere her hangi bir yerde üretilebilmektedir. Bu, stratejik ittifaklar agi sayesinde mümkün olabilmektedir. Birlesme veya satin alma  yerine ittifak kurmak yag yapmadan kas yapmaktir.   Her     türlü    bürokrasiden  küçük  ve      otonom        birimlere       geçisi  ana bilgisayardan (mainframe) kisisel bilgisayarlar (PC) sebekesine geçise benzetebiliriz. Global paradoksa yol açan faktörler: TELEKOMÜNIKASYON DEVRIMI: Telekomünikasyon, ayni anda hem dev bir global ekonomi yaratan, hem de bu ekonominin parçalarini (bileskenlerini) daha küçük ve daha güçlü hale getiren itici güçtür. Telefon, TV, bilgisayar ve tüketiciye yönelik elektronik cihazlardan olusan telekomünikasyon sanayiinde dört büyük fikrin gerçeklestirilmesine çalisilmaktadir.: Teknolojilerin birlestirilmesi Stratejik ittifaklar Global bir sebeke kurulmasi Herkese, ses, data ve görüntünün alinip gönderilebildigi cebe sigabilecek büyüklükte bir telekompüter. Modern bilgisayar ilk kez 1944'de kullanilmaya baslandiginda bazi evhamli kisiler bu makinelerin bilgiyi analiz etme, irdeleme ve yorumlama yetenegiyle kontrolü insanlarin elinden alacagindan korkmuslardi. Oysa tersi oldu ; teknoloji gelistikçe bireysel kullanici daha güçlü hale geldi. AT+T deki Pazar arastirmacilari 2000 yilina kadar ABD de mobil telefon sayisinin 900.000'e ulasacagini tahmin etmislerdi. Yüzyilin tamamlanmasina alti yil kala bu tahminin 12 katindan fazlasina ulasildi. Bugün bütün büyük telekomünikasyon sanayicileri yeni kusak telsiz iletisim cihazlari üretme çabasindalar ancak bir cihazin yayginlasmasi için fiyatinin 500 $'in altinda olmasi gerekir. Oysa su andaki prototipler 2000$'in üstündedir. Cebe sigabilecek büyüklükte ideal bir cihazin bir dilde konusan insan sesini baska bir dile çeviren, el yazisini taniyabilen bilgisayarli telsiz videofon olmasi gerekir. Telekomünikasyon isbirligine dogru olan egilim ulusal sinirlari tanimamaktadir. Bilgisayar, telefon ve kablolu T.V sirketleri faaliyet gösterdikleri pazarlarin eninde sonunda tek ve ayni piyasa haline gelecegini anladikça sinir ötesi, sektörler arasi isbirligi de yayginlasmaktadir. Hükümetler de liberallesme yoluyla telekomünikasyon devrinin önünü açmaktadir. 80'lerin basinda Ingiltere'de “British Telecom” un özellestirilmesinden cesaret alan öteki ülkeler de hantal bürokratik telekomünikasyon tekellerini özellestirmeye basladilar. Arjantin'de Menem “sürekli inisteki ekonomiyi kurtarmak için kamu sektöründe acilen yapi degisikligine gitmek gerekir” diyerek, Singapur hükümeti ise zaten son derece gelismis olan telefon sebekesini “bir devlet isletmesi olmaktan çikarip, iç ve dis piyasalarda rekabet edebilen, dinamik ve çok uluslu hale getirmek” amaciyla özellestirmislerdir. Bunlari Latin Amerika ve Afrika ülkeleri izlemis, Avrupa ve Pasifik ülkeleri de epey yol katetmislerdir. Devletin islettigi telefon sirketleri önümüzdeki yüzyilda ortadan kalkacak, onlarin yerini global rekabet dünyasinda daha fazla hizmeti daha düsük ücretlerle sunan özel enformasyon sirketleri alacaktir. Esas olan rekabettir. Pakistan ve Banglades kredi ve teknoloji transferi için uluslararasi telekomünikasyon sirketleriyle isbirligi yapmak istemektedirler. Gerçekten de teknoloji ve mali açidan zengin ülkelerin az gelismis ülkelere yardim edebilecegi bir alandir bu. Zira ekonomik kalkinmaya özellestirme ve egitimin yani sira hiçbir sey modern bir telekomünikasyon altyapisi kadar katkida bulunamaz. Ses, metin, data ve görüntüyü ileten küçücük birimlerin birbirine baglanip olusturdugu büyük sebekeler tek bir dünya pazarinda islev yapacaktir. Bilgisayarlarin ilk kullanildigi günlerden bugüne kadar olan gelismesi otomotiv sanayiinde kaydedilseydi bugün bir Lexus (Toyota'nin 4000 CC'lik en lüks modeli), 2 $'a satilacak, ses hiziyla gidecek ve bir fincan benzinle 1000 km yapacakti. Ama otoyollar yeterli olmayacakti. Ayni sey bugünün enformasyon otoyollari için de geçerlidir. Enformasyon altyapisi teknoloji kadar hizli ilerlememistir. Bu konuda en büyük asama bakir telden fiber optige geçis ile olmus, bir çift fiber hattan ayni anda 50.000 iletisim geçebilir hale gelmistir. Yakinda bu sayi 70 milyona çikacaktir. Bütün bu gelismelerin siradan bir insan için anlami nedir? Bunu kavramak için yine tarihe bakmak gerekir. Bir tikaniklik aninda uygulanan yeni teknolojiler hemen her zaman ekonomik kalkinmada büyük siçramalar saglamistir. Amerika'da 19.yy'da demiryolu agi, 20. yy'da elektrik, otomobil ve otoyollar yeni sanayi sektörlerinin dogmasina yol açmis, istihdam üretimini hizlandirmistir. Telekomünikasyonun insanlari birbirine baglamasi, yakinlastirmasi da global toplumun sosyal, politik ve ekonomik ikliminde büyük etki yaratacaktir. Çaglar boyunca insanlar bilgilerini arttirmak, enflasyonu paylasmak suretiyle yasamlarini zenginlestirmek istemislerdir. Dijital (sayisal) teknoloji haber ve enformasyon saglama yaninda insanlarin yasama, çalisma ve eglenme biçimlerini yeniden icat edecektir. Sayisala geçis T.V, bilgisayar ve telefonu evlendirerek herhangi biriyle herhangi bir yerde, her hangi bir zamanda iletisimi mümkün kilacaktir. Dünyanin her yerindeki bilim adamlarinin ayni anda ayni proje üzerinde çalismalarini saglayacaktir. Olaylar, fikirler ve buluslarin gerçeklestikleri anda paylasilmalari degisimi hizlandiracaktir. Isadamlarinin herhangi bir is, toplanti veya konferans için uzun seyahatler yapmasina gerek kalmayacaktir. Ulusal sinirlar yalnizca haritada kalacak, ekonomi sinir tanimayan bir sayisal ortamda yürüyecektir. Belki de en büyük yarari kisisel özgürlük olacaktir. Bireyler bu gezegende istedikleri yerde yasayarak islerini sürdürebileceklerdir.Ofisleri bulunduklari yer olacaktir. Kisilerin hayat boyunca sahip olabilecegi bir telefon numarasi olacak, her yerden temas kurabileceklerdir. Muazzam kütüphaneler dolusu kitaplarin, referans çalismalarinin, filmlerin dijital hale getirilmesi 2000 yilina kadar üç trilyon dolarlik bir sektör yaratacaktir. Ses, görüntü ve bilgisayarin tek bir monitörde birlestirilmesiyle evden alisveris, banka islemleri, otel ulasim rezervasyonlari, her türlü T.V programlari, karsilikli video oyunlari, kitaplar ve ansiklopediler insanlarin elinin altinda olacaktir. Yarinin telekomünikasyon sebekesi zaman, mekan ve kültür sinirlarini ortadan kaldiracak, kitalari birlestirecektir. Bunun hayalcilik oldugunu düsünüyorsaniz yakin zaman önce mobil telefon, çagri cihazi, faks, video, kompakt disk, hatta ve hatta T.V. ve bilgisayar için ne düsünürdünüz? Unutmamali ki, gelistirilen yeni bir teknoloji bir sonraki teknolojinin gelistirilme hizini ve yeteneklerini geometrik biçimde arttirmaktadir.  
  1. yy'da kazananlar ve kaybedenler, gerektigi zamanda ve gerektigi yerde bilgiye ulasma teknolojisine sahip olup olmamakla belirleneceklerdir.
  Son dört – bes yilda global telekomünikasyon kavramlari ve davranislari etkileyerek dünyada dramatik olaylarin motoru olmustur. Gözlemciler kesinlikle inanmaktadirlar ki telekomünikasyon ve haber medyasi Afganistan, Angola ve Nikaragua'daki savaslari durdurmus, Çin ve Dogu Avrupa'daki otoriter rejimleri sarsmis, Sovyet ekonomisinin basarisizligini ortaya koymus ve Almanya'nin birlesmesine katkida bulunmustur. Komünizm ve merkezi planlamanin fiyaskosu ile kapitalizm ve demokrasinin basarili örnekleri herkesin görecegi sekilde yansitilmistir. Teknoloji bireylerin gücünü arttirdikça hepimiz için daha büyük firsatlar yaratmaktadir. Zamaninda ve sansürsüz bilgi piyasasinin daha verimli islemesini saglayacak, gerek devlet, gerekse ticaretteki bürokrasiye son verecektir. Kültürler global sebekenin bir parçasi haline geldikçe insanlar da denge unsuru olarak kendi kültürel miraslarini korumak ve yasatmak için daha büyük çaba göstereceklerdir.   TURIZM : DÜNYANIN EN BÜYÜK SEKTÖRÜNÜN GLOBALLESMESI Turizm global ekonominin mali açidan en güçlü sektörü, birçok ülkenin de en önemli gelir kaynagidir. Baska kültürler, diller ve ülkeler hakkinda bilgimiz arttikça bunlarla dogrudan temas kurma, gidip görme arzumuz da o kadar artmaktadir. Turizmin (her türlü seyahat te buna dahildir) en büyük sektör olduguna inanmiyor musunuz? Öyleyse Global Turizm sektöründe su rakamlara bakin: 204 milyon kisi yani her 9 kisiden biri çalismakta, Dünya GSYIH'nin % 10'u üretilmekte, 655 milyar $ vergi geliri saglanmakta, 3.4 trilyon $ ciro yapilmakta Tüketici harcamalarinin % 11'i, kamu harcamalarinin %7'si, sermaye yatirimlarinin %11'i turizme ayrilmaktadir. Önümüzdeki yillarda da ortalama %6.1'le en hizli büyüyen sektör olmasi beklenmektedir. Buna en büyük katki Dogu Avrupa, eski SSCB Cumhuriyetleri, geliri gittikçe artan Çin, Hindistan ve Asya Pasifik'ten gelecektir. Simdiye kadar bu büyüklügün yeterince farkina varilamamasi, turizmin ulasim, hizmet yiyecek, perakende satis, insaat sektörleriyle ayrilmasi güç bir biçimde iç içe olmasi dolayisiyladir. Seyahat sektöründe en degerli müsteri isadamlaridir. Havayollarinda kapasitenin %20 sini, karin % 50'sini saglarlar. Onlar için havada en önemli faktör ayaklarini uzatabilecegi mesafe, yerde ise havaalani ile sehir arasindaki ulasim kolayligidir. Büyük sirketler bu yönde hizmeti gelistirmektedirler. Önümüzdeki 20 yilda havaciliktaki gelisme hizda degil, kapasitede olacaktir. Aerodinamik yasalarina göre hava hizinin artisinin küpü oraninda enerji gereksinimi artar. Yani hiz iki katina çiktiginda yakit tüketimi 8 katina çikar. Dolayisiyla çalismalar çok hizli uçaklardan ziyade 800 – 1000 kisilik uçaklar yapma yönündedir. Eh, bu talihsiz kisilerin yere indiklerinde nasil bir bagaj karmasasi yasayacaklarini tanri bilir! 1990'da havayollari yalnizca uluslararasi uçuslarda 2.7 Milyar $ zarara ugramislardir. Birçok devlet havayolu ancak sübvansiyonla ayakta durabilmektedir. Peki ama havacilik sektörü bu gidisle batacak mi? Fiyatlari yüksek, hizmetleri sinirli bir kaç mega tasiyicinin elinde mi kalacagiz? Her ikisine de cevabimiz hayir. Bu durumun sebebi artik bir iç pazarin digerinden ayrilmasinin mümkün olmadigi gerçegidir. Bütün uçak sirketleri tek bir global piyasada yasamaktadir. Uluslararasi havacilik sektörünün de buna adapte olmaktan baska çaresi yoktur. Bir gün dünyada her yerden herhangi bir yere tek bir havayolu gibi görünen, ancak isbirligi içinde yolcuya hizmet veren ayri ayri havayoluyla uçmak mümkün olacaktir. Degisim yalniz havayolunda degil, hava alanlarinda da hizlanmaktadir. Önümüzdeki on yilda yeni tesislere yatirilacak tutarin, simdiye kadar yapilan tüm yatirim tutarindan fazla olmasi beklenmektedir. Bu yatirim hem sayica artis, hem de insana daha da kolaylik saglayan yenilikler için yapilacaktir. Günümüz turistleri daha önce zaten çok yer gördüklerinden ve zamanlari da daha az oldugundan daha sik fakat daha kisa süreli gezilere çikmakta, büyük kitlelere hitap eden paket turlar yerine özel zevklerine göre farkli turlari tercih etmektedirler. Turizm sektörünün gelecegi, insanlarin herhangi bir yere neden gitmek istediklerini kesfedip ona göre turlar düzenlemekte yatmaktadir. Bu sebepler arasinda macera yasama (trekking, kanoyla azgin nehirlerde gezme, bungee atlama) kültürel ve dogal güzellikleri görme, vahsi ortamda yasama, gemide sakin yolculuk yapma gibi istekler sayilabilir.  
  1. yy'da uluslararasi turizmin önünde pek bir engel kalmayacaktir. Hem turizmden gelen muazzam sermaye girdisi, hem de farkli kültürlere sahip kisilerin birbirini tanimasi, yakinlasmasi ve sevmesi açisindan gerek gelismis ülkeler, gerekse üçüncü dünya ülkeleri turistlere kucak açacaklardir.
Ancak isgücü, ulasim, saglik ve güvenlik konulari önemli olsa da, bütün ülkelerin en büyük endisesi turizmin çevre üzerine etkisi olacaktir. Turizmin hacmi ve turistlerin seçiciligi arttikça bilgiye rahat ulasim için bütün dünyadaki acentalarin birbirine baglanmasi gerekecektir. Bu da komple enformasyon sebekesi ve gerçek bir global sektör demek olacaktir.   YENI KURALLAR
  1. yy'da Evrensel Ahlak
Global Paradoks burada da geçerlidir: Evrensel ahlak kurallari, kisilerin aile, arkadas ve yakin çevreleriyle iliskilerinden dogmustur. Bireyin davranisindan beklentilerimiz global ekonomik düzenin kurallarini yaratmaktadir. Karamsarlar ne derse desin, dünya ahlak açisindan eskiye göre ne daha iyi, ne de daha kötü durumdadir. Aradaki fark, dünyanin herhangi bir yerinde ahlaki degerlerden ödün verildiginde bunun her yerde ögrenilmesindedir. Her gece oturma odamizda dünyadaki olaylari seyrederken toplumun ahlak degerlerine darbe vurulmasini bilmezden gelemeyiz. Hepimiz birbirimizin bekçisi olduk. Iletisim teknolojisinin bireyleri ve toplumu aninda bilgiye ulastirmasi, beraberinde sorumluluk olgusunu da getirmistir. Global vatandaslarimiza veya hepimizi barindiran çevreye bir kötülük geldiginde gerek bireyler gerekse kurumlar endiselerini belirtmekte veya harekete geçmektedir.. Sirketlerde bile, artik sirketin tüm sorumlulugunun hissedarlarina yüksek temettü dagitmakla sinirli olmadigi, basarinin kurumun bütün ahlaki yükümlülüklerini yerine getirmesine bagli oldugu inanci yayginlasmaktadir. Ekonominin global siyasete etkisi arttikça bu davranis biçimi politikacilar tarafindan da benimsenmektedir. Tüm dünyada politikacilar ve politik faaliyetler takip edilmekte, dürüstlük ve ahlak normlarina sayginin yetersiz oldugu durumlarda kamu büyük gürültü koparmaktadir. Son yillarda Brezilya, Venezüella, Japonya, Italya, Çin ve eski Yugoslavya'da rüsvet, yolsuzluk, mafyayla baglanti, insan haklarinin ihlali, etnik “temizlik” gibi olaylar gazetelerin bas sayfasindan inmez olmustur. Saniyeler içinde tüm dünyaya aktarilan bu bilgiler karsisinda insanlar çileden çikmakta ve öfke, öç alma, isyan duygulari körüklenmektedir. Televizyon taninmamis kisileri bir anda meshur edip liderlige getirdigi gibi, beklentilere cevap veremedikleri takdirde sonlarini da hazirlamaktadir. Japon halki TV'de Brezilya ve Venezüella devlet baskanlarinin yolsuzlukla suçlanip utanç içinde istifa ettiklerini görmeseydi Japon siyasetinin babasi Kanemura meclisten (Diet) istifa etmeye zorlanabilir miydi? Italya'da kamu dünyanin baska yerlerindeki yolsuzluklardan haberdar olmasaydi yolsuzluk arastirmasi ne kadar derine inebilirdi? Ayri ayri yerlerde “Halkin Gücü”nün bu denli yükselmesi bir rastlanti olamaz. Gerçeklesen her olay ve baskalarinin da buna tanik olmasi benzer kamu reaksiyonlarini tahrik ve tesvik etmektedir. Bütün siyasilerin ve siyasi faaliyetlerin uymasi beklenen bir global ahlak standardi ortaya çikmaktadir. Insanlar ekonomik zorluklara katlanmaya hazirdirlar ama yalnizca bütün herkes tarafindan paylasildigi takdirde. Kemer sikmaya katlanilabilir ama yolsuzluga hayir. Insanlar global toplumun bir yurttasi olmak istiyorsa, bu standardi kabul etmek zorundadirlar. 21.yy'da global toplum her türlü haksizliga karsi çok daha hosgörüsüz olacaktir. Insan haklariyla ilgili konularda da bu geçerlidir. Insan haklari ihlallerinden herkes haberdar olmakta ve tek bir ülke degil uluslararasi toplum karsi çikmaktadir. Ancak uluslararasi yaptirimlar sonucu sönen her “sicak nokta” yerine baskalari alevlenmektedir. 21.yy etnik, dini, kültürel veya sinir anlasmazliklarinin körükledigi “siddet patlamasina” tanik olacaktir. Bu siddet olaylari ülkeler arasinda olmaktan ziyade halklar arasinda olacaktir. Bugün Bati “Insan haklarinin evrenselligini” savunurken, Çin, Iran ve Suriye'nin basi çektigi Dogu grubu ise “kültürel görecelik” diye bir kavram oldugunu ve batili olmayan kültürlerin Bati standartlarina uymasinin beklenemeyecegini savunmaktadirlar. Her biri digerini, politik ve ekonomik gündemleri insan haklari maskesi arkasina saklamakla suçlamaktadirlar. Ancak gerçek su ki, dünya ekonomik açidan daha entegre, gelismis ülkeler de gelismekte olan ülkelere daha bagimli hale geldikçe ayrilikçi çatismalar azalacaktir. Bazen insan haklari örgütleri ekonomik yaptirimlar uygulayacak, bazen de ekonomik gerçekler devletleri veya alt gruplari etnik veya dini amaçli “temizlik”den alikoyacaktir. Global Çevre Koruma Ülkelerin hudutlariyla sinirli kalmayan, tüm dünyayi ilgilendiren bir baska konu da çevredir. Kusursuz bir dünyada, bir ülkenin dogal kaynaklarinin korunmasi diger bütün ülkeler tarafindan desteklenirdi. Ne yazik ki kusursuz bir dünyada yasamiyoruz. Çogunlukla dogal kaynaklarin korunmasi, istihdam, sinai kalkinma ve aliskanliklardan ödün vermek demek oluyor. Bu yüzden global çevre meselelerine yerel çözümlerle yaklasmak gerekmektedir. Unutmamaliyiz ki çevre her türlü yasam ve üretimin temelidir. Ilginizi çekmek için baska çikarlarla rekabet eden bir çikar degil, bütün çikarlarin rekabet ettigi bir oyun alanidir. Ekonomik sistem, kapali ve sinirli bir ekosistem içinde açik bir sistemdir. Çevreciler sik sik, çevre korumada sanayicilerin özel yükümlülügü oldugunu iddia ederler Sanayicilerin kanunlarin emrettiginin üstünde bir yükümlülügü yoktur. Fakat sanayicilerin, çevre mevzuatini etkisizlestirmek veya yumusatmak amaciyla müdahale etmeme yükümlülügü vardir. Ayrica, çevreyi kirletmemeleri de yetmez. Geçmisi telafi etmek için yeni teknolojiler gelistirmelidirler. Firmalar globallestikçe, yani fabrikalarini, satislarini ve idari islemlerini dünyanin bir ucundan bir ucuna yürütür hale geldikçe, toplum bilincine sahip müsterilerini yoksullari suistimal etmediklerine, çevreyi kirletmediklerine veya bir ülkenin kültürel mirasini bozmadiklarina inandirmak, basarili olmalarinin temel kosulu olacaktir. Bugün kurulan milyonlarca isten hangilerinin 21. yy'da yasayacagini bilmek için önce yapilarina, sonra da personeline, müsterilerine ve topluma davranislarina bakmaliyiz. Küçüklügü ilke kabul eden, girisimciler konfederasyonu seklinde yapilanan, yasadiklari toplumun ve gezegenin sorumlulugunu paylasan firmalar gelisecektir.   ASYA VE LATIN AMERIKA   Yeni Firsat Bölgeleri Önümüzdeki on yilda dünyanin ekonomik profili asagi yukari söyle olacaktir: Avrupa'da uzun süreli gerileme Japonya'da yatay veya az büyüme ABD'de az orta büyüme Asya'da Çin'in basi çektigi patlama Latin Amerika'da patlama   2000'in kösesini dönerken yatirim yaratan ekonomik büyüme sasirtici yerlerde gerçeklesmektedir: Çin, Vietnam, Hindistan, Orta ve Güney Amerika ülkeleri ile, bütçesi üç yildir fazla veren Meksika'da. Bu ülkelerin ortak yönü, piyasa ekonomisinin ilke ve uygulamalarina vazgeçilmez bagliliktir. Serbest piyasayi yerlestirmek için özellestirme, liberalizasyon, vergi reformu gibi reformlari uygulamis ve sermaye piyasalari ile gerekli finans sistemlerini kurmuslardir. Yine bu ülkelerde, piyasa ekonomisi nimetlerinin imtiyazli birkaç kisiye degil, tüm yurttaslara ulasmasinin sart oldugu kabul edilmistir. Vietnam'daki komünist parti bile iktidarda kalmak için büyümeyi sürdürmek ve bu büyümeye katilma firsatlarini herkese açik tutmak zorunda olduklarinin farkindadir. Bir baska ortak yön de bu bölgelerde, Japonya, Avrupa ve ABD'nin aksine, nüfusun genç olmasi ve üretme ve harcama yillarinin önlerinde olmasidir. Geçtigimiz 2-3 yilda gözlemcilerin çogu Birlesmis Almanya'nin AB'yi dünya ekonomi egemenligine tasiyacak bir süper güç olarak ortaya çikmakta olduguna inaniyordu. Bu tabi ki gerçeklesmiyor. Gerçeklesmek üzere de degil. Almanya'ya birlesmenin getirdigi yük önümüzdeki 10 yilda bir trilyon dolari asacaktir. Avrupa'nin lokomotifi Almanya olacaksa, AB treni yavas bir tren olacaktir. Almanya hizla Avrupa'nin yasli hasta adami haline gelmektedir. Gerçekten de Avrupa ciddi bir gerileme içindedir. Avrupa'nin sigorta (welfare) sisteminin getirdigi yük Asya ve Amerika'daki rakiplerine karsi onu dezavantajli konuma getirmektedir. Hantal ekonomiler, kitlesel göçler, etnik gerilimler, yolsuzluklar ve skandallar yüzünden Avrupa hasta ve basi dönmüs durumdadir. Dogu Avrupalilarin AB'yle birlesme sansi yok denecek kadar az olmasi yaninda birlesme eskisi kadar cazip de degildir. Avrupa böyle giderse Asyali ve Asyalilarin cirit attigi meydan olacaktir. Ekonomik büyümeyi basaran ülkelere mucize yaratmis gözüyle bakilir. Diger ülkeler komsularinin basarisina bakip kendilerinin niye o kadar sansli olamadiklarini merak ederler. Onlar da olabilir. Fakat bütün parçalarin yerli yerine oturmasi gerekir. Ne yazik ki bunun tek bir sablonu yoktur. Demokrasi, özellestirme, liberalizasyon'un hepsi yaninda güçlü bir liderlik de gerekir. Ekonomiyi yönetecek (kumanda edecek) güçlü liderlik degildir bu; ekonominin asagidan yukari girisimciler tarafindan büyütülmesine imkan veren güçlü liderliktir. Meksika'da Carlos Salinas, Arjantin'de Menem, Sili'de Maliye Bakani Foxley. Vietnam'da Vo Van Kiet, Singapur'da efsanevi Lee Kuan Yew böyle kisilerdir. Bu tür liderlerin ortak yönü sudur: Sag kalmak ve zenginlesmek için ülkelerinin global ekonomiye katilimini engelleyen bütün engelleri – yapay veya gerçek - yikmak zorunda olduklarini mutlak bilincindedirler. Bu devlet baskanlarinin itici gücü ekonomidir; politik ideoloji degil. Dünyanin degisik bölgelerinde degisik gruplasmalar olmaktadir: NAFTA, EFTA ve ASEA gibi. Bunlar bir bölgeyi baskalarindan soyutlayan korumaci ticaret boyutlari degil, bir taraftan bölge içindeki kalkinmayi tesvik ederken bir taraftan da bütün hudutlari daha geçirgen hale getiren ekonomik ittifaklardir. Asya'nin büyümesi GATT'in su gerçegini dogrulamistir: ticaret, ekonomik ilerlemenin lokomotifidir ve yerli sanayileri dis rekabete açmak kalite ve verimliligi arttirir. Bütün Asya'da gelismis ülkeler az gelismis ülkelere yatirim yapmakta, tarihi çatismalarin ve bölge içi anlasmazliklarin, politik farkliliklarinin üstüne çikan ekonomik baglar kurmaktadirlar. Avrupa'da korkunç keder ve siddete yol açan politik, tarihi ve etnik engeller Asya'da, basari ugruna, pragmatik bir yaklasimla göz ardi edilmektedir. Bu isbirliklerinin çesitli örnekleri vardir. Singapur, Malezya ve Endonezya'nin olusturdugu “büyüme üçgeninde” Singapur dünyanin en gelismis elektronik teknolojisine, telekomünikasyon agina ve ulasim altyapisina, Malezya ve Endonezya da araziye, düsük isçilik maliyetine ve elektrik enerjisine sahiptir. Bu imkanlarin birlestirilmesinden her üçü de fevkalade kazançli çikmaktadir. Sili ve Arjantin tarihi düsmanlar olduklari halde bugün ikisi bir arada, tek baslarina sahip olamayacaklari ekonomik güce sahip olacaklarini anlamislar ve isbirligine gitmislerdir. Politikacilar, sirket yöneticileri ve uluslar sunu anlamak zorundadirlar: güçlü bölgesel ittifaklar bütün katilanlarin yararinadir ve bir ülkenin ekonomik gelismesi digerinin çökmesine bagli degildir. Vietnam kalkinmak için dis sermayeye bütün kapilarini açmis, yatirimcilara her türlü kolaylik saglamis ve böylece ihracatini arttirmak (genelde artan 1 milyar dolarlik ihracat 19.000 kisiye yeni is imkani demektir) ve para matbaasindan uzak durmak suretiyle enflasyonu % 900'den % 15'e çekmis ve dis ticaret açigini pozitif hale getirmistir. Singapur hem bireylerin hem de kurumlarin zenginlesecegi bir ekonomi yaratmak  için insana ve teknolojiye yatirim yapmaya agirlik vermistir. Tek dogal avantaji olan stratejik konumunu dünya çapinda nakliye, finans, iletisim ve enformasyon hizmetleri vermek seklinde degerlendirmistir. Ülkenin sanayi politikasi açiktir: eskiyen sanayi sektörlerini caydirmak, elektronik ve biyoteknoloji gibi büyüme potansiyeli olan sektörleri yatirim tesvikleri ve eleman egitim programlariyla desteklemek. Yeni global düzeni sekillendiren üç önemli unsur (1) Komünizm çökmesi (2) Telekomünikasyon devrimi ve (3) Asya Pasifik bölgesinin gelismesidir. Satin alma gücünde, yeni teknolojilerde, sermaye kaynaklarinda ve dis ticarette saglanan gelisme sayesinde Asya – Pasifik kendi kendine yeterli ekonomik büyüme ve etkinlik için gereken “kritik kitle”ye ulasmis bulunmaktadir. Gelecek yüzyilda Global ekonominin lideri olmaya dogru gitmektedir. Orta ve Güney Amerika da çok hizli gelisme gösteren bir bölgedir. Bu ülkeler 91 – 92'de %6 –10 arasi hizla büyümüsler, çogunda enflasyon kontrol altina alinmistir. (Örnegin Nikaragua'da 1991'de % 1400 iken 1992'de %20'ye düsürülmüstür.) Oysa 10 yil kadar önce bu bölge dis sermaye piyasalarinin paryasiydi. 1982'de Meksika, Brezilya ve Arjantin dis borçlarini ödeyemeyeceklerini ilan etmislerdi. Sablon hemen hepsinde ayni idi: Özellestirmeyi baslattilar, bütçeyi denklestirdiler. Enflasyon makul düzeye indi. Kaçan sermaye döndü. Ihracat siçradi. Büyüme hizlandi. Yillarca korumaci gümrüklerle çevrili küçük ulusal piyasalarda is yapan yabanci firmalar artik islerini birlestirmekte ve bölgesel piyasa perspektifiyle uzun dönemli yatirimlar yapmaktadirlar. Ancak ekonomik reformun sürdürülebilmesi için, getirdigi nimetlere bütün vatandaslar ulasabilmelidir. Büyümenin nimetlerinden yoksullar yararlanamadigi takdirde gösterilen bütün çabalar bosa gidebilir. Yine ekonomik büyümenin devam etmesi daha fazla demokrasi ile,demokrasi de vatandaslarin daha fazla katilimiyla mümkündür. Halkin temel ihtiyaçlari karsilandiginda toplumun iyiligine daha fazla katkida bulunurlar. Katkilari arttikça daha üretken olurlar. Her bireyin üretkenligi tüm ekonominin üretkenligi demektir. Varligin paylasilmasi, halkin yoksulluktan kurtarilmasi tüm ülkenin ekonomik performansini iyilestirir.   SONUÇ   Teknolojik devrim, bireyleri hiç görülmedik derecede güçlü kilacak ortami hazirlamaktadir. Bugün bir kisinin kartvizitinde ev, ofis, araba, faks, elektronik yazisma numaralari olabilir. Oysa yakin bir gelecekte o kisinin yasam boyu sahip olacagi numara aranacak ve gökyüzündeki bilgisayar onu nerede olursa olsun bulacaktir. Iletisim devrimin odak noktasinin “birey” olmasi Global Paradoks'un özüdür. “Büyük sistem, en küçük oyuncunun hizmetinde” Bugünün mobil telefon, TV, faks, bilgisayar, çagri gibi cihazlarinin sagladigi imkanlarda yapilacak binlerce kombinasyonla su anda hayal bile edemediginiz yeni olanaklar dogacaktir. Bilgiye ulasma ve kullanmadaki hiz ile herkese her an ulasabilme imkani global ekonomide en küçük oyuncuyu çok güçlü hale getirecektir. Bu sayede firmalar da merkeziyetçilikten uzaklasarak karar verme sürecini ve yetkiyi mümkün oldugunca en alttaki noktaya indirme imkani bulacaklardir. Bu durum siyasi arena için de geçerlidir. Simdiye kadar demokratik toplumlar temsil – vekalet esasina göre örgütlenmisti. Artik temsilci demokrasilerde yasayan vatandaslar radikal biçimde merkeziyetçilikten uzaklasma ve “dolaysiz demokrasi”ye geçecek güce sahiptir. Iktidar, etkinlik ve kaynaklar merkezden uçlara dogru gitmektedir. Böylece karar verme süreci hizlanacaktir. Hiz ise bugünün ekonomisinde her sey demektir. Demokrasi arttikça ülke sayisi da artmaktadir. “Kendi kendini yönetme” önümüzdeki on yila damgasini vuracaktir. Günümüzün yaklasik 200 ülkesi 2000 yilinda 300'e daha sonra da 1000'e dogru gidecektir. Bu arada bir yerlerde iki milyar kisi bilgisayar agiyla birbirine baglaninca “ülke” ve “hudut” kavramlari önemini yitirecektir. Bireysel kararlar, dünyanin en büyük sektörü olan seyahat ve turizmin de itici gücü olmustur. Turizm, iletisim devriminin yüzyüze olan seklidir. Global paradoks baglaminda bir ülkenin ekonomik becerisi, yöneticilerinin halkin (parçalarin) bütüne katkisini kolaylastirma derecesiyle ölçülebilir. Buna Çin iyi bir örnektir. Emir-komuta zincirine bagli merkezi hükümetle Çin hiçbir yere varamamistir. Yeni yöneticiler küçük parçalarin (aile girisimciliginin) bütüne katkida bulunmasina  izin verince Çin dünyanin en hizli büyüyen ekonomisi haline gelmistir.Dünyanin en büyük ekonomisi haline gelme yolunda da ilerlemektedir. Önümüzdeki yillarda ekonomik büyüme bölgeleri Kuzey kutbundan Güney kutbuna kadar Amerikan kitasi ve Asya – Pasifik olacaktir. Avrupa önemini kaybetmek üzeredir. Yeni liderlik kavrami girisimciligi ve bireyin katkisini kolaylastirmak, neyin yerel neyin global ve neyin kabileci neyin evrensel kalacaginin ayrimini iyi yapmak demektir. Komünizmin çökmesi, ulus–devletin öneminin azalmasi, tek pazarli dünya ekonomisinin kurulmasi, demokrasinin yayginlasmasi ve iletisim devrimi, bireyler, aileler, firmalar ve kurumlar için yepyeni firsatlar ve olanaklar yaratmaktadir, hem de tarihte hiç görülmemis derecede.   KRIZI ATLATMAK John Naisbitt'in “Global Paradox” adli kitabinda da belirttigi gibi Avrupa bir krizin esigindedir. Ancak bu krizi atlatmak için çesitli çalismalar yapilmaktadir. Bunlardan biri de “ERT-The European Round Table of Industrialists: Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masasi”dir. ERT, 40 civarinda Avrupali Sanayicinin olusturdugu bir gruptur. Bu gruba Türkiye'den yalnizca degerli sanayicimiz Jak Kamhi üyedir. Her bir üye, deneyim ve uzmanligini Avrupa ekonomisini güçlendirmek amaciyla ERT'nin hizmetine adamistir. ERT, Ekonomik büyüme ve zenginlik için Avrupa sanayiine uygun ortami yaratma çabasindadir. Bu amaçla kilit meseleleri teshis edip arastirmakta ve Avrupa'nin en acil problemlerine dikkati çekmektedir. Türkiye'nin de sorunlarina ve çözümlerine isik tutacagi inanciyla ilisikte özet-çevirisini sundugum rapor Aralik 1993'te ERT'nin Yönlendirme komitesi tarafindan hazirlanmis olup, Avrupa'nin muhtemel krizi atlatmak için almasi gereken önlemleri belirtmektedir.   KRIZI ATLATMAK   AVRUPADA KRIZ Avrupa, maliyetlerin yüksek, büyümenin yavas oldugu bir ekonomi haline gelmistir.Degisen kosullara yeterince hizli uyum saglayamadigindan kompetitif avantajini dünyanin daha dinamik bölgelerine kaptirmaktadir. Bunun sonucu olarak issizlik asiri büyümüstür. Temel nedenler derin ve karmasiktir. Kisa ve uzun dönemde genis bir yelpaze içinde çözümler üretebilmek için acilen ortak tavir gerekmektedir. Sinai gelisme ve ekonomik kalkinma yaklasimlari kökten degistirilmelidir.   BÜYÜMEYE DÖNÜS  Politikada (policy) temel hedef, daha hizli ve sürekli ekonomik büyümeye dönüs olmalidir. Büyümeyi en fazla ve hemen etkileyecek faktör, dünya ticaretine tekrar dinamizm getirmek ve Avrupa sanayiinin nispeten açik piyasalara nüfuz edebilmesi için Uruguay ticaret görüsmelerini tam olarak sonuca baglamaktir. Özel çikarlar artik global ekonomiyi daha fazla rehin tutamaz. Büyümenin ikinci faktörü de Avrupa'daki yatirimlarin önemli ölçüde arttirilmasidir. Bu da ancak insanlari büyümenin geri geldigine ve Avrupa'nin dünya ticaretinde daha büyük pay alabilecek konumda bulunduguna inandirmakla gerçeklesebilir.   KOMPETITIF OLMAYA AGIRLIK VERMEK   Avrupa'nin yatirimlara ve ihracata dayali büyümeye dönüsünde temel etken Avrupa sanayiinin kompetitifligidir. Geri kaldigimiz bu noktada acil ilgi gerektiren üç husus vardir: .....maliyetleri düsür.... Azalan kompetitifligin ve artan issizligin en önde gelen sebebi isçilik giderleridir. Is var fakat bu ücretlerle degil. Isverenlerin ödedigi ile çalisanlarin vergi + sigorta kesildikten sonra eve götürdügü arasindaki büyük farki azaltmak için harekete geçmek gerekiyor. Prodüktivitenin artmasi lazim ama baska ülkelerde de artiyor. Yüksek isçilik ücretlerini hakli gösterecek prodüktivite yok artik Avrupa'da. Issizlikten dogan sosyal sikinti ve israf kabul edilemez., ancak issizler tekrar ise alinacaksa, istihdamin toplam maliyeti azaltilmalidir. Nakliye, enerji, finansman v.b. giderlerin hepsi benzer ilgi gerektiriyor. Avrupa'nin alt yapisini modernize etmek için planlar mevcut fakat hemen harekete geçmekte acele edilmiyor. Tek Pazar yokmus gibi, Avrupa birliginin önüne yer yer ulusal tekeller set çekiyor. Maliyetleri düsürmede Tek Pazar'in kendisi de çok önemli bir araçtir fakat bütün imkanlardan yararlanabilmek için daha yapacak çok sey var.   .... Mevzuati Azalt....   Devletin küçültülmesi ve bürokrasiden dogan giderlerin düsürülmesi gerekiyor. Avrupa'nin hedefi kontrolü azaltmak olmasina ragmen sanayi, mevzuatin ve istihdam zorunlulugunun altinda eziliyor. Artik yeni kurallarin üstüne bir tavan koyma zamani geldi. Kurallar, ekonomiye bir katkida bulunacaksa konmalidir. Yeni kurallarin getirip götürdükleri sistematik olarak ölçülmelidir. Çevre gibi yeni öncelikler yeni vergiler ve kurallarla degil, elbirligiyle halledilmelidir.   ...Kaliteyi yükselt...   Avrupa en kaliteli ürün ve proseslerle yenilesme ve teknolojinin basini çekmedigi takdirde modern dünyada para kazanamaz. Devlet, sanayi ve üniversitelerin isbirligiyle mutlaka atilmasi gereken iki adim vardir. Bunlardan biri, Avrupa'nin muazzam bilimsel kaynaklarini harekete geçirip daha sistematik biçimde kullanmaktir. Günümüzde teknik projelerin maliyeti o kadar  yüksek ki, degil sirketler, ülkeler bile bazen tek basina altindan kalkamiyor. Digeri ise egitim ve ögretimi yasam boyu sürdürmek, ufacik çocuklardan, çalisan deneyimli kisilere kadar herkesin becerilerini arttirmaktir.   DEVLETIN ROLÜ   Devlet ve sanayi bir arada daha yakin çalismanin yolunu bulmak zorundadir. Ikisi de kendi baslarina krizi atlatamaz. Devletin görevi maliyeti düsürmek, mevzuati azaltmak ve kaliteyi yükseltmekten olusan üç hedefe ulasacak sekilde sanayinin isini yapabilmesine imkan saglamaktir Belirsizlik yatirimin düsmanidir. Döviz kurlarindaki istikrarsizlik ve degisen siyasi öncelikler ile, ticaret politikasi, rekabet politikasi, vergilendirme ve enerji giderlerinde yeni yeni öneriler belirsizligi durmaksizin körüklüyor. Dolayisiyla hükümetler, Avrupa'nin yatirim yapmak için uygun bir yer oldugu güvenini yaratacak sekilde ekonomik politikalarda tutarlilik göstermelidir. Hükümetin diger görevi, ekonomiyi kemiren savurganligi kesmektir. Kamu sektörü fazla etkin; devlet yardimlari ve tekelleriyle bir çok aktivite amacindan sapiyor; toplumun üretici kesiminden üretmeyen kesimine fazla miktarda kaynak aktariliyor. Kamu harcamalarini kismak için gereken sey kamunun yoksullasmasi degil, ödenen paranin karsiligini almaya dayanan, yaglarindan arindirilmis devlettir.   SANAYININ ROLÜ   Tek tek her sirketin görevi, kaliteyi yükseltmek, maliyetleri düsürmek ve yeni pazarlara girmektir. Hükümet bunu basaramaz; yapabilecekleri sey, bunlari saglamak için sözü geçen önlemlerle uygun ortami yaratmaktir. Sanayinin sorumlulugu ise zenginlik yaratacak sekilde is yaratmaktir. Maliyetler Makul düzeyde, beceriler mevcutsa ve emek piyasasi düzgün isliyorsa, zenginlik istihdam yaratacaktir. Ancak ekonomi çarklarini harekete geçirmek için büyük sirketlerin yapacaklari çok sey olsa da, istihdam yaratma potansiyeline en fazla küçük ve orta ölçekli sirketler sahiptir. Günümüzde kati kurallarin baslica kurbanlari bunlar olduklarindan, gelecekte en fazla yardim ve tesvike ihtiyaç duyacak olan da bunlardir.   EYLEM PLANI   Bütün bu saydiklarimiz, kisa ve uzun vadeli gereklerin bir karisimidir. Harekete geçmek için bugün çok erken degil. Fakat Avrupa'nin hedeflerine ulasmasi için eylem önümüzdeki uzun yillar boyunca sürdürülmelidir. Ortak hedeflere ulasmak için devlet ve sanayinin uzun vadeli isbirligi yapmasi yaninda, güveni yeniden kazanmak için de acilen girisimde bulunulmalidir. Bu yüzden ERT (Avrupa Yuvarlak Masasi) Avrupa'nin liderlerine su üç seyi yapmak için çagrida bulunuyor:   1- Ekonomik toparlanma için stratejik yaklasimi belirten ve spesifik politika (policy) önceliklerini siralayan bir Sanayi Plani hazirlamak. 2- Planin ayrintilariyla uygulanmasini yönetecek ve danismanlik yapacak, sanayi, hükumet ve üniversite temsilcilerinden olusan bir Avrupa Kompetitiflik   Konseyi kurmak. 3- Avrupa kompetitifligi yeniden kazandirmak için uygulanabilir politika kararlari ile plani tam olarak yürürlüge koymak **************

Benzer Kitaplar