Tarih boyunca üç ana unsur dünyayi yönetmistir. Bunlar bazen tek baslarina,
bazen birbirlerini tamamlayan unsurlar olarak hep tarih sahnesinde yer almislardir. Iç
huzurun mimari ve gelecegin planlayicisi din, tarih boyunca her devirde degisik modeller
halinde sahnede olmustur. Önceleri yasami sürdürmek için avcilik vardi. Sonra kendini
korumak, yakin ve uzak çevrede hakimiyet saglamak için güç (ordu) kullanilmistir.
Nihayet, sahip olma içgüdüsünün vazgeçilmez unsuru ticaret (tacirler) gücün
kullanilamayacagi yerlerde varliklarini hissettirmislerdir.
Insanlar, dünya üzerinde varliklarini hissettirmeye baslamalari ile beraber
düsünce gücü ile farkliliklarini belli etmislerdir. Insanlarin gelismesini saglayan en önemli
unsur, edindikleri tecrübeleri bir sonraki nesillere aktarabilme meziyetleridir. Insanlari
diger canlilardan ayirip düsünce ve yaraticilik özelliklerinin ortaya çikmasini saglayan
gücü edindikleri tecrübe ve bilgi birikimlerini gelecek nesillere aktarabilmesidir. Böylece,
insanlar geçen iki milyon yillik tarihleri içinde yasamlarini gelecege tasimayi ögrendiler.
Insanoglunun yasam süresi arttikça edindigi tecrübeler fazlalasmis ve aktarilacak bilgiler
çogalmistir. Yasam süresinin uzamasi insanlari günü birlik yasamdan kopararak gelecege
dönük yatirim yapmaga yöneltmistir. Ileriye dönük yatirim beraberinde üretimi
getirmistir. Üretimin artmasi ticaretin ilkel hali olan takasi yaratmistir. Takasla çelismege
baslayan sahip olma duygusu, (güç)ün yardimiyla sahip olunan mallar arasina insanin da
girmesine neden olmus ve kölelik dogmustur.
Hayvancilik insanin ana besin kaynagi iken suurlu bitkisel üretime geçilmesi,
insani göçebelikten topraga bagli yasamaya yöneltmis ve topluluklarin dogmasina yol
açmistir. Sabit yasamaya baslayan insan sahip olmaya çalistigi varliklarini korumak için
güçlü olmak zorunda kalmistir. Artik güç, tarih içindeki yerini almistir. Gücün kullanilmasi
özgürlük fikrini dogurmustur.
Günümüzden tahminen 5000 yil önce yazinin bulunmasi ile tarih tamamen yön
degistirmistir. Artik birikimler, nesilden nesile eksiksiz aktarilmaktadir. M.Ö.1364’de
Misir’da tek tanri fikrinin dogdugu görülmektedir. M.Ö.1290 da Hitit’lerle beraber
imparatorluk fikri yayilmaya baslamaktadir. Artik tarih sahnesinde daha fazla güç
(kuvvetli ordu), daha çok kölelik ve daha genis topraklar fikrinin hakimiyeti baslamistir.
Büyük göç dünyada kültür paylasiminin baslamasina neden olmustur. Göçlerle
gelenler yeni yasam bölgeleri yaratirken, beraberlerinde getirdikleri fikir ve kültürü diger
toplumlarla paylasmaya baslamislardir. Bu paylasim takas seklindeki alisveristen ticarete
dönüsürken tasimacilik önem kazanmis; yol, liman ve konaklama gereksinimleri ortaya
çikmistir. Açik birer hedef olan liman, yol ve diger unsurlarin korunmasi mevcut gücün
daha da organize edilerek kuvvetlendirilmesini gerektirmistir. Güç artik dünya
eksenindeki yerini almaktadir. Zira mal varligi ve zenginligin korunmasi ona baglidir.
Bu dönem, pazar fikrinin dogmaya basladigi dönemdir. Pazar ekonomisine dayali
bu yeni ticari düzen insanlarin özgürlügünü beraberinde getirmektedir. Zira, zenginlesen
insan, özürlügünü korumaya çalismaktadir.
Yeni ticari düzen, onu kabul etmeyen Müslüman toplumlar ve Uzak Dogu ülkeleri
(Çin) ile diger ülkeler arasinda gruplasmaya yol açmistir. Artik ekonomi, ülke sinirlarinin
çizilmesinde aktif rol oynamaktadir.
Hinterlandi çok büyük olan Brugge XII yüzyil da dünyanin en önemli ticari merkezi
olmustur. Brugge, limani sayesinde Avrupa mallarini diger bilinen ülkelere göndermeyi
basarmistir.
XIV. yüzyilda dogmaya baslayan sanat zenginlikleri ticaret merkezleri ile
bulusmaya baslamistir. Bu akim, Venedik’i tercih edilen ticari merkez haline getirmistir.
Ticari merkezin Bati Avrupa’dan Orta Akdeniz’e kaymasi Dogu Avrupa ve Uzakdogu ile
temas halinde olan Türklerin Avrupa ile iliskiye girmesine yol açmistir. Ticaretin gelismesi
denizciligi ön plana çikartmis ve yeni kesiflere imkan yaratmistir. Istanbul’un fethi ile
çöken Bizans Imparatorlugu’ndan kaçanlar; Avrupa’ya kültür, sanat ve bilim konusundaki
bilgi akimini hizlandirmistir. Floransa ve Anvers’in dogumu böyle baslar. Yabanci elitlere
kapisini açmak, basari kosullarinin arasina girmektedir. Gelisen ve sinirlari büyüyen
ticaret, finansal islemleri ön plana çikartti. Artik, finans ve güvence (sigorta), ticari gücün
vazgeçilmez unsurlari arasinda yer almaya basladi. Teknolojik yenilenmeyi kullanabilme
basarisini gösteren Anvers bu sektörün lideri haline geldi.
Matbaanin kesfi ile bilgilerin büyük kitlelere yayilmasi insanlik tarihindeki
gelismeyi hizlandirmistir. Bu gelisme dinin fert üzerindeki etkisini azaltmaya baslamis,
sarsilan feodolist düzen Vatikan’in otoritesini sarsar hale gelmistir.
1788 krizinden sonra parasal kaynaklar daha güvenli ve düzenli sehir olan
Londra’yi tercih etmistir. Fransiz Ihtilali ile beraber artik Londra dünyanin merkezi haline gelmistir.
Buharli makinenin icadi, sanayi devrini hizlandirmis ve buharli gemiler yeni
Dünyadan zengin ham madde tasimaya baslamistir. Artik sanayi üretiminin getirisi
tarimsal üretimin getirisini geçmektedir.
XIX. yüzyil baslarinda Londra’da ilk çok uluslu mali yapilanma görülmektedir.
(Rothschild Bankasi kurulusu) Dünya’da, sermayenin mutlak hakimiyeti baslamistir.
Sanayi devriminin getirdigi sorunlar (issizlik gibi) hükümeti zorlamaya baslamis ve Karl
Marx gibi reaksiyonlar dogmustur.
Petrolün sanayide kullanilmasi ile beraber dünya dengeleri ABD lehine dönmüstür.
Boston, yeni gözde merkezdir. 1929 krizi sonrasi dünya finans merkezi New York’a
tasinir. Bu ayni zamanda yeni bir dönemin habercisidir. Elektrik de dünyayi yöneten güç
haline gelmektedir.
Her iki dünya savasi, sanayi üretimini ciddi sekilde atesleyici unsur olmus ve
silahlanmanin önemini artirmistir. Sanayide insan gücünün yerini makinelerin almasi
issizligi ciddi bir sorun haline getirmistir.
XX. yüzyil sonlarinda gelisen teknoloji mesafe anlayisini ortadan kaldirmis, bu da
para hareketlerini hizlandirmistir. Hizlanan para hareketleri borçlanmayi kolaylastirmis ve
XXI. yüzyil baslarinda yepyeni bir kredi anlayisi dünyaya hakim olmustur.
Amerikan Imparatorlugunun Sonu Amerika Irak’tan çekilecek mi?
Ortadogu’da baris saglanabilinecek mi? Petrol yakin bir gelecekte tükenecek mi? Baska enerji kaynaklari bulunabilinecek mi? Arap
ülkeleri günün birinde Bati Avrupa’da oldugu gibi demokratik bir hareketi taniyabilecekler
mi? Kuzey Kore nükleer silah kullanacak mi? Teknolojiler yeni diktatörlüklere olanak mi
saglayacak? Iklim yasanmaz bir hal mi alacak? Tüm bu ve benzeri sorularin cevabi
dünyayi ya bir felakete ya da günümüzdekinden daha iyi bir konuma getirir. Zira, her
isyan, yeni düsünce, teknolojik yenilik, terörizm, kitlesel hareketler vesaire dünyanin
yönünü degistirebilir.
Zamanla birlikte köylüler sehre yöneliyor, pazar demokrasisi ise gün geçtikçe
genisleyerek geçici bir ‘merkez’ çevresinde toplaniyor. Bir yerin ‘merkez’ olabilmesi için;
en büyük iletisim noktasi olmasi yani çok genis ve büyük limana ya da havaalanina yakin
dünya ticaretine hakim olabilecek bir konumda olmasi, büyük bir sanayi ile tarim
desteginin ve kendi finansal gücünün bulunmasi gerekmektedir. ‘Merkez’ ayni zamanda
politik, sosyal, kültürel ve askeri açidan kontrolleri elinde barindirmalidir.
Limani, önemli ölçülerdeki tarimsal destegi, sanayideki gücü ve en önemlisi maddi
gücü sayesinde günümüzün dokuzuncu merkezi olan Los Angeles’in bu tarz bir rolü uzun
bir müddet daha sürdürebilecegine inanmaktayiz. 2030-2040 yillarinda bu merkezinde
digerleri gibi belirli sinirlarla karsilasacagi kesindir. Pazar, yine merkeze karsi
oynayacaktir; yeni teknolojiler farkli hizmetlerin yerine geçecek ve bu yeni teknolojiler
de ideolojik, askeri ve kültürel açilardan farkli projelerle gelecekteki merkezler tarafindan
ortaya çikartilacaktir. Tüm bu olaylar çesitli merkezlerde, degisik olaylarla karsimiza
çikacaktir.
Dokuzuncu düzenin parlak gelecegi Amerika Birlesik Devleti simdiye kadar dünyaya askeri, politik, ekonomik, kültürel
ve hatta demografik açidan hiç bu seviyede hakim olmamisti. Demografik açidan bugün
dünyanin üçüncü kalabalik ülkesi konumunda olan Amerika Birlesik Devleti 2040
yillarinda ortalama 420 milyonluk nüfusu ile yine en kalabalik ülkeler arasinda olacaktir.
Sonuç olarak, 2025 sonlarina kadar dünya zenginleri ve baslica merkez bankalari
hala Amerika Birlesik Devleti’ni ve dolari; ekonomik, politik ve mali açidan en iyi siginak
olarak göreceklerdir. Los Angeles ülkenin teknoloji, kültür ve sanayi merkezi;
Washington politik baskenti; New York ise finansal metropolü olarak kalmaya devam
edecektir. Amerika Birlesik Devleti uzun bir süre daha savunmaya yönelik teknolojileri
kendi kontrolünde tutacak ve yakin gelecekte gerçeklesebilecek tüm kültürel, askeri,
politik ve sosyal olaylar Amerika Birlesik Devleti’nin bu konudaki üstünlügünü ortaya
çikartacaktir.
Bu zaman zarfinda pazar demokrasisine dahil olmayan Çin, Kuzey Kore, Vietnam,
Pakistan, Iran gibi ülkeler yakin gelecekte pazar demokrasisi sistemine dahil olacaklardir.
Avrupa Birligi ise; her ne kadar parasi dünya çapinda gittikçe daha fazla kullanilsa
da; yine yakin gelecekte eski Yugoslavya-Bulgaristan-Romanya, Moldavya ve Ukrayna’ya
kadar uzanan ortak ekonomik bölgeden ibaret olacaktir. Mevcut egilimleri biraz
uzattigimiz takdirde Avrupa Birligi 2025 senesinde dünya GSYH’nin %5’lik bir düsüs ile
%15’ini temsil edecektir. Bu durum ve bu durumun neticeleri, kamu hizmetlerinin,
ulasim, egitim, saglik ve güvenlik hizmetlerinin zayifladigini gösterecektir.
Bundan sonra Onbir’ler diye anacagim diger ülkelerden farkli onbir ekonomik ve
politik güç ortaya çikacaktir (Japonya, Çin, Hindistan, Rusya, Endonezya, Kore,
Avustralya, Kanada, Güney Afrika, Brezilya ve Meksika). Günümüzde bu Onbirl’er pazar
ekonomisine geçtiler ya da geçme yolundalar.
Arjantin, Iran, Vietnam, Malezya, Filipinler, Venezüella, Kazakistan, Türkiye,
Pakistan, Arabistan, Cezayir, Fas, Nijerya ve Misir’in da aralarinda bulundugu gelismekte
olan yirmi ülke ise kurumsal eksiklikler yasayacaktir.
Kisa bir süre sonra, dünya ticaretinin üçte ikisi Pasifik üzerinden gerçeklesecek ve
Asya dünya üretiminin yarisindan fazlasini üretir hale gelecektir. 2025’li yillar da ise Çin,
1,35 milyar nüfusuyla dünyanin ikinci ekonomik gücü haline gelecektir. Mevcut hizi ile
büyümeye devam ederse Çin’in GSYH’si Japonya’nin GSYH’sini 2015’te, Amerika Birlesik
Devleti’nin GSYH’sini ise 2040 yilinda geçecektir. Çin’in ekonomik yillik büyüme ritmi yari
yariya azalsa bile 2025 senesinde Çin’de kisi basina yillik milli gelir 6000 dolar olacaktir.
Çin, Filipinler’den Kamboçya’ya kadar olan bölgede en büyük yatirimci konumuna
gelecektir.
Diger bir senaryoya göre ise, Hindistan 2025’te, 1,4 milyar nüfus ile dünyanin en
kalabalik ülkesi; Çin ve Amerika Birlesik Devleti’nden sonra dünyanin üçüncü ekonomik
gücü olacaktir. Ancak bu senaryonun gerçeklesebilmesi için Hindistan’in nüfus artis
oraninin en üst seviyelere gelmis olmasi gerekmektedir.
Japonya teknolojilere hükmetme konumunda olsa bile nüfusu yaslanmaya devam
edeceginden dolayi büyük bir olasilikla askeri açidan donanmaya önem verecektir. Hatta
belki 2025 yilinda dünyanin en güçlü besinci ülkesi olma konumuna bile erisemeyecektir.
Diger Onbir’e gelince; Güney Kore, Asya’nin en önemli gücü haline gelecek ve
2025 yilinda yeni ekonomik ve kültürel model haline gelerek tüm dünyayi teknoloji ve
kültürel dinamizmi ile etkileyecektir ve bundan böyle Çin, Malezya, Endonezya, Filipinler
ve Japonya; Amerikan modeli yerine Güney Kore modelini örnek almaya
baslayacaklardir.
2025 yilinda Vietnam’in nüfusu 115 milyonu geçecektir; eger Vietnam politika,
banka ve egitim sistemlerini yenileyebilir bir de yol ve altyapi gibi eksikliklerini de
giderebilirse, Asya’nin üçüncü ekonomik gücü haline gelecektir.
Endonezya çözümü zor sorunlar yasayacak ve bunlarin üstesinden geldigi takdirde
2025 yilinda 270 milyon nüfusu ile Islam dünyasinin birinci, dünyanin ise önemli
ekonomik güçlerinden biri haline gelecektir.
Rusya demografik dengeyi saglayip, petrol rantinin bir kismini ülkenin gelisimine
yönelik kullandigi takdirde 2025 senesinde GSYH’si Almanya, Ingiltere ve Fransa’ninkini
geçebilir ve dünyanin altinci ekonomik gücü haline gelebilir. Bunun yani sira, gelecekte
Rusya, güneyden gelecek olan Müslüman ve dogudan gelecek olan Çin tehditleri ile karsi
karsiya kalacaktir.
2025 yilinda Latin Amerika’da iki güç hüküm sürecektir. Bu iki güçten biri; ileride
Amerika Birlesik Devleti ile birlesme ihtimali olan 130 milyon nüfuslu Meksika; digeri ise
dünyanin dördüncü ekonomik gücü ve tarim devi olabilecek 210 milyon nüfusu ile
Brezilya’dir.
Nijerya, Kongo ve Etiyopya 2025’lerde dünyanin en kalabalik on ülkesi arasina
katilacaktir. Bununla birlikte, dünya platin rezervinin %80’ine, elmas rezervinin %40’ina;
altin rezervinin beste birinden fazlasina ve kobalt rezervlerine de sahip olmasina ragmen
Afrika kitasi yine bu dönemde dünya çapinda önemli bir ekonomik konuma gelmeyi
basaramayacaktir. Iklim kosullarinin çalisma düzenini etkilemesi gibi unsurlar bunun
nedenleri arasinda yer alabilir. Gelecekte de bugünkü gibi Afrikali’larin yarisi açlikla
savasmaya devam edecektir. Bu kitada, Güney Afrika, Misir, Botswana ve belki Gana bu
sorunlarin üstesinden gelmeyi basarip, diger ülkeler gibi yok olmaktan kurtulabilir.
Arap ülkelerinde GSYH diger ülkelere nazaran daha yavas artacaktir. Zaman
içinde Türkiye ve Iran önemli güçler haline gelebilir.
Zamanin ticarilestirilmesi
Zamanla tarim; sanayiye dönüsecek, yüzlerce isçi sehirlere yönelecektir. Dünya
sanayisi gittikçe globalleserek, sinirlar sermayelere ve mallara açik olacak, fabrikalar
(Asya, Uzak Dogu ve Hindistan gibi) issizligin ucuz oldugu yerlere kayacak; büyük
kuruluslarin merkezleri ve arastirma birimleri Ingilizcenin resmi dil oldugu ülkelere
yönelecektir.
Inovasyonlar sürat kazanacak; yaratmaktan, üretime ve ardindan da
ticarilestirmeye giden süreç kisalacaktir. Dünya çapinda bir konuma sahip olanlar hariç,
markalarin mevcudiyetlerini koruma süreçleri de kisalacaktir. Büyük sirket hissedarlari,
bankacilar, yöneticiler daha farkli talepte bulunup daha farkli sorunlarla karsilasacak ve
görevleri de hep kisa vadeli olacaktir. Is hayatinda, çalisanlar arasi rekabet daha da
sertlesecek, kisiler kendilerini sürekli gelistirmek zorunda kalacaklardir. Dogum
oranlarinin azalmasi ve insan ömrünün uzamasi yil içinde daha az, ancak sene bazinda
daha uzun süre çalisilmasina neden olacak, emeklilik yasi ise yetmislere ulasacaktir.
“Daha iyi olma” ya yönelik olan sanayi; “en iyi olma” ya yönelik olan sanayi haline
gelecektir. Tüketiciler hep üstün kalacak ve hedefleri çalisanlarinkinden daha önemli
olacaktir. Çalisanlarin çogunlugu bes yildan sonra is ve sehir degistirir hale gelecektir.
Insanlar sehir kalabaligindan uzaklasmaya devam edecek ve yasanmakta olan
dokuzuncu düzen yalnizliga yönelik, sehir karmasasindan uzak bir yasam sekli
olusturmaya devam edecektir. Hatta turizm bile yalnizligin ve sessizligin simgesi haline
gelecektir.
Bu dönemde ulasim hayatimizin önemli bir kismini tüketecektir. Sehir içi, sehirler
arasi baglantilar çogalacak, uçak-taksi kullanimi ve enerji tasarruflu daha ekonomik
tasimacilik sistemleri gelisecektir.
Tüm tüketim sektörlerinde en düsük fiyatli ürünler piyasaya sürülecek ve
böylelikle tüm fakirlerin pazar ekonomisine istiraki saglanacaktir. Orta ve üst düzeyde
gelire sahip olanlarin, kazançlarinin büyük bir kismi egitim, saglik ve güvence
sektörlerinde harcanacaktir. Bu ticaret döneminde, günümüz dünya ekonomisine
hükmetmekte olan sigorta ve eglence sektörleri (turizm, sinema, TV, müzik, spor,
gösteri) etkinligini sürdürecektir. Tüm uluslar arasi sirketler bu iki unsur (güvence ve
eglence) üzerine yogunlasacaklardir.
2030 öncesinde, fakirler hariç herkes, her yerden yüksek hizla bilgi sebekelerine
baglaniyor olacaktir. (HSDPA,WiBro, WiFi,WiMax) Örnegin; günümüzde Google
merkezinin bulundugu Mountain View ve San Francisco’da herkes kablo baglantisi
olmaksizin, yüksek hizla internete baglanabiliyor.
Günümüzde Kore’de tüm sehirlerde, mobil telefon agi olan ve 3G’den çok daha
verimli olan HSDPA; internet baglantisi için ise WiBro kullanilmaktadir. Zamanla bu
sebekelerin hizmetinden her an için yararlanmayi arzu edecegiz ve bunun için de her an
yanimizda bulundurabilmemiz amaçli kullanmakta oldugumuz tüm cihazlarin boyutlari
gittikçe küçülüp çok fonksiyonlu hale gelecektir. Cep telefonu, diz üstü bilgisayari vs. bir
bileklik, gözlük, kol saati ya da yüzük boyutlarina indirgenecektir. Tek bir cihazi telefon,
ajanda, bilgisayar, müzik çalar, TV hatta kimlik karti ya da anahtarlik olarak kullanir hale
gelecegiz. Bilgisayar fiyatlari ucuzlayacak, internet arama motorlari daha fazlalasacak,
insanlar televizyonu daha az seyredip, internette çok daha fazla vakit geçirecektir. Yazili
basin kendini yenilemek zorunda kalacak, kitaplar (e-kitap) sekil degistirecektir. Oyunlar
üretmeye, hayal etmeye, bilgilendirmeye, gözetlemeye ve kendini gelistirmeye yönelik
olmaya baslayacak, filmler dokunup koklayabilecegimiz sekilde üç boyutlu bir formatta
olacaktir. Evcil robotlar; evde yardimci ya da yasli veya engellilere yardimci vazifesini
görecekler ve gözetmen olacaklardir.
2030’lardan önce motorlara, araçlara, nesnelere, köprülere, binalara, barajlara
uzaktan sürekli gözetleme amaçli sensörler entegre edilecektir. Tüketici satin aldigi
ürünün satin aldigi güne kadar kat ettigi yolu ögrenebilecek ya da, satin aldiktan sonra
da örnegin, çocugunun kullandigi çantadaki sensör sayesinde okula gidip gitmediklerini
vs. ögrenebilecektir.
Yaslanma Günümüz egilimleri gelecekte de devam ederse 2025’li yillarda gelismis ülkelerde
yasam beklentisi 90 yas civarinda olacaktir. Bunun disinda, özellikle kadinlarin
özgürlügünün artmasiyla birçok ülkede dogum oranlari nesilleri yenileyemeyecek kadar
azalacaktir. Örnegin; Kore’de 1950’li yillarda dogum orani 5,1 iken 2000’li yillarda 1,5’e
kadar gerilemistir. Dogum oranlarinin en yüksek oldugu Müslüman ülkelerinde bile bu
oranlarin azaldigina tanik olacagiz.
2025 senesinde on milyondan fazla Amerikali 85 yasin üzerinde olacaktir ve diger
ülkelerde de büyük olasilikla benzeri artislarla karsilasacagiz. Bazi ülkelerde yasli nüfusun
artisi ve dogum oraninin düsmesi ile nüfus sayisinda azalma bile yasanacaktir. Çocuk
sorumlulugu azalan kadinlar, erkek etkisinden kurtulup toplumda kendilerine bir yer
edinebilecekler ve is hayatinda daha aktif bir rol oynayacaklardir. Tüm bunlarin neticesi
olarak emekli maaslarinin ödenmesi sirketler için yük haline gelmeye baslayacaktir. Bu
konuda dengeyi saglayabilmek için ya vergi oranlarini artirip geliri artirmak, ya dogum
oranlarini artirarak veya göç oranlarini artirarak çalisan ve genç nüfus sayisini artirmak
gerekecektir. Göçe karsi çikip, yabancilari reddeden ülkeler nüfuslarinin yok olusu ile
karsi karsiya kalacaklar, yabancilari kabul eden ülkeler ise halklarin birlesimi ile,
nüfuslarinin degisimine seyirci kalacaktir.
Tüm dünyada nüfusun yarisi zaten sehirlerde yasiyor. 2015 yilina geldigimizde
güneyde bulunan 24 büyük sehir (Örnegin; Sao Paulo, Meksika, Bombay, Shangai, Rio
de Janerio) on milyonu askin bir nüfusa sahip olacaktir. 2025 yilinda ise tüm sehirlerden
otuzunun nüfusu 10 milyonun üzerinde olacaktir. Kisacasi yakin bir zamanda birçok
yerlesim yeri için imkansiz olan tüm alt yapi sistemini kuvvetlendirmek gerekecektir. Bu
durumda sadece birkaç sehir yasanabilir bir halde kalacaktir.
Bu sehirlere göçler baslayacak, özellikle de Çin’den gelen büyük kitleler olacaktir.
Çinli’ler en çok Sibirya ve Rusya’ya göç edeceklerdir ve zaman içinde Rus-Çin
evliliklerinin artmasiyla birlikte Çinli’ler Rusya’yi ele geçireceklerdir.
Yine 2020’li yillarda Orta Afrika’dan Kuzey Afrika’ya, Hindistan’dan Malezya’ya,
Malezya’dan Tayland’a, Banglades’ten Körfez ülkelerine, Irak’tan Türkiye’ye ve
Guatalama’dan Meksika’ya kitlesel göçler baslayacaktir. Zenginler de bu göç furyasina
katilacaktir ve baslica geçis noktalari Rus-Polonya, Türk-Yunan, Türk-Bulgar, Italya-
Libya, Meksika-Amerika Birlesik Devleti sinirlari olacaktir. Amerika Birlesik Devleti
göçmenlerin aranan ülkesi olmaya uzun bir müddet daha devam edecek, yaklasik yirmi
yil içinde Amerika Birlesik Devleti’nde Ispanyol ve Afro-Amerikan nüfusu neredeyse
çogunlugu olusturacaktir.
Avrupa ülkeleri de zaman içinde sadece göç alan ülkeler haline gelip göçle gelen
isgücünden edinecekleri gelir ile emekliliklerini finanse etmenin yolunu bulabileceklerdir.
Fransa gibi Avrupa ve Afrika göçünü kabul etmeyen ülkeler, ayakta kalabilmeleri
için bunun tek çözüm oldugunu biraz daha geç anlayacaklardir.
Ingiltere’de Orta Avrupa’dan göç kabul eden bir ülke haline gelecektir.
Kisacasi gelismis ülkelere kitlesel göçleri Ukraynalilar, Ruslar ve Çinliler
olusturacak ve göç alan ülkeler emeklilerini finanse edecek hale gelecektir ancak bununla
birlikte orta sinifin geliri sarsilacaktir.
Zaman içinde gerek kariyer, gerek sirket politikasi gerek yeni bir kimlik
arayisindan dolayi birçok kisi neredeyse her sene ülke degistirir hale gelecektir.
Emekliler, Kuzey Afrika gibi yasam ve iklim kosullari daha iyi olan ülkelerde yasamayi
tercih edeceklerdir. Kisacasi 20 yil içinde her yil ortalama 50 milyon kisi kösesine
çekilecek ve asagi yukari bir milyar kisi dogup büyüdügü sehirlerin disinda yasayacaktir.
2035 öncesi, kentsel nüfusun artmasi ham maddeye olan talebinde artmasina
sebep olacaktir. Bu nedenle, zamanla sanayi atiklarini geri dönüsüme tabi tutarak ham
maddeleri kismen tekrar kazanmaya çalismamiz gerekecektir. Bu maddelerin tekrar
tükendigi vakit ise okyanuslardan, Ay’dan temin etmege çalisacagiz. Enerji tüketimimiz
günümüzdeki gibi artarak devam edecekse, rezervlerimiz: karbon için 230 yil, gaz için 70
yil ve petrol için 50 yil seviyelerindedir.
Petrolün henüz bilinmeyen ya da Irak, okyanuslar vs. gibi iyi bilinmeyen birçok
rezervi bulunmaktadir. Kisacasi bir yüzyil daha fiyat konusu disinda herhangi bir petrol
sorunu yasamayacagiz. Ama neticede baska enerjilere geçmeye elbet mecbur kalacagiz.
Radyoaktif atiklarin yönetimi politik olarak kabul edildigi taktirde nükleer enerji daha sik
kullanilacaktir ve günes enerjisi gibi enerjiler ancak depolanabilir oldugu zaman
vazgeçilmez olacaklardir. Zaman içinde enerji pahalilasacaktir; tabii bu döneme kadar
geçen zaman zarfinda artan dünya nüfusunun ihtiyacini karsilamak için tarimsal ya da
benzeri üretimleri de artirmak gerekecektir. Gün geçtikçe elimizdeki kaynaklar hizla
tükenmektedir. Örnegin XX. yüzyilin son on yilinda Almanya’nin batisindaki orman
rezervleri yari yariya azalmistir. Her bir saatte bir futbol sahasi büyüklügünde orman
arazisi yok olmaktadir. Karbon gazinin kullanimi ile birlikte atmosferin isisi hissedilir bir
sekilde artarak 2050’den önce dünya isisinin 2 derece yükselmesine ve 2100’den önce de
5 derece artmasina neden olacaktir. Buzullarin erimesi tüm bu birbirini takip eden
olaylarin bir neticesidir. Böylece denizlerin seviyesi yilda 2 mm artarak 2050‘yilinda en az
12 cm yükselmis olacaktir. Yüksek maliyetli dogal afetler birbirini takip edecek, agaçlar
eskiye oranla daha kisa sürede büyüyecek ancak daha hassas olacaklar, kuslar ve
baliklar daha farkli noktalara yönelmeye baslayacaklardir. Kiyilar yasanmaz bir hal
alirken Afrika çölü her sene Belçika büyüklügünde genislemege devam edecektir.
Çevreye zarar veren gazlarin etkisi kolay giderilemeyecek ve tüm bu gelismeler
karsisinda 1999 Kyoto Antlasmasi yetersiz kalacaktir. Kuraklikla birlikte içme suyu
sikintisi yasanacak, zira simdiye kadar dogal içme suyu kaynaklarinin %80 ini tüketmis
bulunmaktayiz. Kirli su, her gün 15.000 kisinin hayatina son vermekte ve yüzlerce
hastaligi beraberinde getirmektedir. 2025 yilina geldigimizde özellikle Afrika, Ortadogu
ve Güney Asya’da olmak suretiyle dünya nüfusunun yarisi içme suyu sikintisi
yasayacaktir. Bu ve benzeri olaylar dünya üzerindeki birçok canli türünün ortadan
kaybolmasina neden olacaktir.
Tüm bunlarin yaninda, teknolojik alanda günümüze kadar kaydedilen gelismelerin
ardindan otomobil, beyaz esya, internet, cep telefonu, tarim gibi bazi sektörlerde
yavaslama dönemi yasanmaktadir. Halbuki, bunca enerji sikintisi ile karsi karsiya
kalacagimizin bilincindeyken asil ilerlemeleri, tohumlarin daha az enerji ve su tüketmesi
ya da hidrojen gazinin stoklanmasi vs. gibi alanlarda kaydetmemiz gerekmektedir.
Gerçek yokluk: zaman
Zamanla; çalismak için, mutfakta is yapmak ya da temizlik yapmak için daha az
vakit harcar hale gelecegiz. Buna karsilik, sehirlerin genislemesiyle ulasima çok daha
fazla vakit ayirmamiz gerekecektir. Bu durumda is amaçli yolculuklarimizda ya da ise
giderken harcayacagimiz zamani müzik dinlemek, film seyretmek ve iletisim kurmak için
degerlendirebilecegiz.
Zamanla; insanlik ve teknoloji gelistikçe, kendimizi sürekli gelistirmemiz, bir
seyler ögrenmemiz, bilgi edinmemiz gerekecektir ve bunun için gereken zaman da
artmaya devam edecektir. Neticede günün birinde gerçek yoklugun zaman oldugunu
anlayacagiz ve böylece insan ömrünü biraz daha uzatmaya çalisacagiz. Hatta biraz daha
ileri gidip olmazsa olmazlarimiza (dogum, uyku, ögrenim, nekahat, karar verme)
gereken zamanlari kisaltmayi deneyebiliriz. Örnegin; bir çocuk dokuz aydan önce dogup,
bir yasinda yürümeyi ögrenip, 3000 saatten kisa bir sürede de bir dil konusmayi
ögrenebilse insanlarin kendilerini gelistirebilmeleri için ve “daha iyi”ye yönelebilmeleri
için yeterince zamanlari olabilirdi.
Zaman bu sekilde ilerlerken; dokuzuncu düzen 2025 yilina kadar en azindan
tarimini, sanayisini, yeni teknolojileri muhafaza etmeyi, silah sistemlerini
modernlestirmeyi, ticari alanlarini korumayi, vs. saglayabilecektir.
Kaliforniya merkez olmayi sürdürürken, teknolojik gelismelerden de geri
kalmayacak ve bu süreçte Washington, Avrupa ve Onbir’lerle iyi bir birlesme
saglayacaktir. 2030’lu yillardan sonra, internet hala Ingilizce konusulan bir Amerikan
düzenlemesi ise, yeni farkli olusumlar Amerikan politik ve kültürel gücüne karsi hareket
edecekler ve zamanla Amerikan sirketleri bile Amerika Birlesik Devleti’ nden kopmaya
baslayacaktir. Zira bu firmalar da amaçlarinin, imaji gün geçtikçe sarsilan ülkelerininki ile
ayni olmadigini anlayacaklar, hatta aralarindan bazilari yabanci yatirim fonlarinin
kontrolüne geçecektir ve böylece bir “merkez”in en önemli gücü “para” sarsilmaya
baslayacaktir.
Halkin büyük sehirlere yönelmesiyle; okul, hastane gibi sosyal tesislerin eksikligi
artacaktir. Yabanci isçilerin gelmesi ve sirket merkezlerinin yer degistirmesiyle birlikte
Amerikalilarin maaslari gittikçe azalacak, zenginlerle isçilerin gelirleri arasindaki fark
insanlarin Amerikan rüyasindan süphe etmelerine neden olacaktir.
Enerji, su, saglik, egitim, güvenlik, emeklilik vs. insanlarin gelirlerinin büyük bir
kismini tüketecektir. Amerikan parasi ekonomik dövizden ziyade politik bir döviz haline
gelecek ve bu durum da paranin kullanimini kisitlayacaktir. Kisacasi 2030’lu yillara dogru
Amerikan sirketleri, sagladigi karlari kendi topraklarinda tutamaz hale gelecektir. Yabanci
merkez bankalari da baska dövizlerle kendi rezervlerini dengelemeye baslayacaklardir.
Evlerini teminat olarak gösteren Amerikan vatandaslari evlerini satmaya baslayacak bu
durum ise gayrimenkul fiyatlarinin bir anda düsmesine neden olacaktir ve tüm bu
olaylarin neticesinde, devlet borçlularin sorunlarina çözüm bulamayacaktir. Hükümet
zayifi koruyamayacak hale gelecek, üretim yavaslayacak ve issizlik hiç ulasmadigi
seviyelere çikacaktir. Kisacasi finansal kriz patlak verecektir. Böylece dokuzuncu düzen
dönemi de sona erecektir.
Onuncu pazar yöntemi mümkün olacak mi? Onuncu yöntem, uluslar arasinda yeni
dengeler yaratabilmeli, yeni teknolojilerle kisa sürede giyim, besin üretebilmeli; azalan
enerjilerin yerine yenilerini getirebilmelidir. Bu onuncu yöntemin merkezi yine çesitli
konularda çok güçlü bir bölge olmalidir.
2025 krizinden sonra bile Amerika Birlesik Devleti askeri, teknolojik, mali ve
kültürel açilardan dünyanin en güçlü ülkesi olarak kalacagindan söz konusu onuncu
merkez yine Amerika Birlesik Devleti’nde olacaktir. Zira Washington hala dünyanin politik
baskenti, Amerikan ordusu da dünyanin askeri gücü olmaya devam edecektir. Bir sehrin
ya da bir bölgenin “merkez” olabilmesi için, ilk olarak iletisim-ulasim agini elinde
tutabilecek büyüklükte bir limana sahip olmasi, kendi kendine yetebilecek ve hatta
disariya yönelik üretim yapabilecek boyutlarda tarim olanaklarina ve bunu kullanabilecek
insan gücü ile teknolojiye, ayrica güçlü bir sanayiye sahip olmasi gerekmektedir. Ancak
tüm bunlar “merkez” olabilmek için yeterli degildir. Bir merkezin tüm dünyayi
yönetebilmesi için kendi finansal, banka vs. kuruluslarini olusturabilecek, yeni
teknolojileri finanse edebilecek güçte “para”si olmasi gerekmektedir.
Günümüz merkezinden önce; limani , güçlü tarim destegi ile Brugge; ardindan
yine güçlü tarim destegi ve izole limani ile Vendik; üçüncü olarak Anvers; dönemi içinde
uygun tek Akdeniz limani olarak Cenova; ardindan Amsterdam; yine önemli limani ve
sanayisi ile Londra; yedinci ve sekizinci olarak Boston ile New York merkez olmuslardir.
Dokuzuncu merkez Kaliforniya’dir. Onuncu merkez muhtemelen San Diego olacaktir.
“Merkez” Kuzey Meksika’dan Bati Kanada’ya kadar ulasan bölgeye de uzanabilir.
Günümüzde hala Amerikan Imparatorlugu’nun ebedi oldugunu düsünen Amerikali
yöneticiler bulunuyor. Onlara göre; Amerika bir imparatorluk degil, bir demokrasi.
Tarih, “merkez” in illa en genis alana yayilmis ya da en kalabalik olan ulusun
topraklarinda olmasi zorunda olmadigini göstermistir. Londra gerek büyük kapasiteli
limani, gerek sanayiye degin gücü, en önemlisi ise parasal gücü sayesinde bu görevi
üstlenebilir ancak arazisinin ve iklim kosullarinin elverissizligi nedeniyle tarimsal güç
konusunda yetersiz kalabilir. “Merkez”; Londra’dan Brüksel, Lille ve Paris’i geçerek
Frankfurt’a kadar uzanan hizli tren hatti üzerindeki sehirlerden olusabilir. Böylelikle
gerekli mali ve sanayi güç saglanir. Bu durumda, bu bölge Kaliforniya’nin, Euro ise
Amerika Birlesik Devleti dolarinin yerini alabilir.
Bunlarin disinda Iskandinav Ülkeleri’nde Stockholm, Helsinki ve Oslo arasinda yeni
bir ‘merkez’ ortaya çikabilir. Ancak, kuzey ülkelerinin dünya tehlikelerinden uzak durma
tutumu nedeniyle bunun gerçeklesmesi küçük bir olasiliktir.
Hiçbir Avrupa Ülkesi, bir ‘merkez’in ihtiyaçlarini karsilamaya ve “merkezi”
muhafaza etmek için gereken masraflari karsilamaya hazir olmayacaktir.
2030’lu yillarda Japonya’nin komsularina ve diger civar ülkelere kiyasla teknolojisi
daha ileri olacagindan, o bölgede bir güç haline gelecektir. Ancak 1980’de oldugu gibi o
tarihlerde de ekonomisi uluslararasi bir deger konumuna gelecek kadar yeterli
olmayacaktir.
Shangai ve Bombay 2030’lu yillarda dünyanin en büyük iki ekonomisi haline
gelebilirler, eger bu durum gerçeklesirse ticari düzenin ‘merkez’’i olabileceklerdir. Ancak
bunu basarmak için iletisim sebekelerine, kentsel yapilarina, hukuki ve teknolojik
yapilarina, güvenlik güçlerine ve orduya degin altyapi olusturmalari, yüksek sayilarda
insana is olanagi yaratmalari vs. gerekmektedir. Kisacasi, Shangai ve Bombay’in
‘merkez’ olabilmeleri çok zordur.
Çok uzun bir zaman sonra Avustralya da ‘merkez’ olma konumuna gelebilecektir.
Ancak, nakliye yani ulasim konulari; Sydney’in Tokyo ya da Los Angeles’e uçakla dört
saatlik, gemiyle bes günlük mesafeye indirecek kadar teknolojik gelismelere bagli
oldugundan, bu bölgenin ulasim-iletisim açisindan dünya ticaretini kontrol etmesi
mümkün olamayacaktir.
Islam Dünyasi da (Ankara, Kahire, Bagdat, Cakarta) ‘merkez’ olmayi arzu
edeceklerdir. Ancak bunun için sanayi, kültürel, politik, mali olanaklarinin olmasi, hatta
günümüzde imkansiz olarak gözüken fikir özgürlügüne sahip olmalari gerekir.
Çok uzun süreligine; gelecegi yönlendirecek üç dalga ortadan kalkana kadar
düzenin isleyisinde herhangi bir ‘merkeze’ ihtiyaç duyulmayacaktir. Pazar, yeteri kadar
güçlü olacak ve üretici sinif dünyayi yönetmek için artik ayni yerde yasamak zorunda
kalmayacaktir. Yeni sanayi birçok farkli noktaya ayni anda yerlesecek ve düzen
‘merkezsiz’ isleyecektir.
Gelecegin ilk dalgasi : hiperimparatorluk
Genel kani; geçmisin, sadece pazarin ve demokrasinin genellesmesinden ibaret
olacagidir; bu da tarihin sonu anlamina gelmektedir. Zira, artik bir diktatörlügü
demokratiklestirmek için savas yapilmiyor.
2025 - 2035 yillari arasinda, dokuzuncu düzen gücünü yitirerek yerini, tek bir güç
ile degil de, birden fazla güç ile idare edilen bir düzene birakacaktir. Tabii bu düzenin de
ne kadar ayakta kalacagi tartisilir.
2050’lere dogru, yeni teknolojik olanaklar sayesinde dünya düzeni evrensel olan
pazar etrafinda birlesecek ve Hiperimparatorluk baslayacaktir. Dünya pazari eski
aliskanliklarina devam edecek yani kismen Amerikan yapisini muhafaza edecektir.
2035’li yillara dogru Çin’de ve Müslüman Dünyasi’nda ticari büyüme, diktatörlügü
ortadan kaldirip, parlamenter demokrasiyi getirecek bir orta sinif yaratacaktir. Sili,
Ispanya, Rusya ya da Türkiye’de Hinduizm’in veya Islamiyet’in demokrasiye karsi
direnisinin ortadan kalkmasindan Misir, Endonezya, Nijerya, Kongo, Çin ve Iran’da
etkilenecektir.
Serbest seçimlerin uzun süreli pazar demokrasisini saglamaya yeterli olmadigini,
Irak ya da Cezayir örneklerinden, ekonomilerini ve politikalarini sabitleyememeleri ile
gördük. Bu ülkelerin; sistemde basarili olabilmeleri için insan haklarina saygi gösteren
laik kuruluslar, parlamento, politik parti, hukuk sistemi ve güvenlik güçleri ile
donanmalari gerekir. Demokratik uluslar bu ülkelerin sirketlerine, ürünlerine,
ögrencilerine vs. pazarlarini açarak yardimci olabilirler.
Bu süre zarfinda bazi bölgeler digerleri ile bir arada yasamaya devam etmek
istemeyeceklerdir. Çek Cumhuriyeti’nin Slovakya’dan ayrilmasi bunun bir örnegidir.
Tüm bu gelecegin demokrasilerinde, ulusal gelirin önemli bir kismi bir süreligine
kamu bütçelerine, sosyal ve özel sigorta sistemlerine kayacak ve köylü sinifi ile isçi
siniflari ortadan kalkacaktir.
Demokrasi ve pazar ayni güce sahip olduklari sürece birbirlerinin rekabet
alanlarini paylasip, sinirlarina saygi duyacaklardir.
Her kitada baslica bir ya da iki güç ile (Amerika Birlesik Devleti, Brezilya, Meksika,
Çin, Hindistan, Misir, Rusya, AB ve belki Nijerya) dünya çok merkezli bir sekle
dönüsecektir ve gelecekte bu dokuz ülke birlesip dünyayi yönetecektir.
Uluslar ya da uluslararasi kuruluslar, sanayi ve finansal güçleri, pazarlari
sinirlandirmayi deneyeceklerdir. Ardindan, saglik ve egitim gibi sektörlerdeki kamu
çalisanlari daha sonralari hakimler, askerler tamamen özel sektör çalisani haline
geleceklerdir. Gün geçtikçe pahalilasacak olan bu sektör hizmetlerinin yerini, seri
üretilecek sanayi ürünleri alacaktir ve böylece Pazar ile Pazar demokrasileri arasinda
jeopolitik bir çatisma baslayacaktir.
Hipergözetim’den Otodenetim’e
Özel sirketler önce islev ardindan da seri üretim ürünlerini ticaretlestirmek
isterler. Ilk olarak daha fazla bilgi ve enerjiyi daha az yer kaplayacak sekilde biriktirmeyi,
daha az ham madde ve enerji tüketmeyi arastiracaklardir. Zaten günümüzde üretilen
ürünler hep daha az enerji tüketmeye yönelik üretilmektedir. Bütün bunlar ancak nano
teknoloji sayesinde gerçeklesebilecektir.
Çesitli teknolojiler; suyu, ormani ve petrolü daha az kullanmamiza yol açacak ve
deniz, uçak ile ilgili bilinmeyen birçok kaynaktan yararlanmamizi saglayacaktir. Nano
bilgisayarlar üretilecek ve enerji nano merkezleri hidrojen pilleri kullanmaya
baslayacaktir. Ulasim, iletisim, eglence, bilgilenme yöntemleri herhangi bir nesnenin
bünyesine entegre olabilecek kadar küçültüleceklerdir. Evcil robotlar ihtiyaç duyanlara
gündelik yasantilarinda yardimci olacak, arabalar kendi kendilerine gerekli adrese
gidebilecekler, Tokyo ile Los Angeles arasi hipersonik uçaklar sayesinde dört saatten kisa
sürecek vs. ve en sonunda Ay’a ardindan da Mars’a seyahatler düzenlenecektir.
2040’lara dogru hükümetin birçok görevini üstlenecek olan gözetim nesneleri
kullaniyor olacagiz. Egitim, saglik gibi hizmetler makineler tarafindan karsilanacak, bu da
sirketlere yeni pazarlar olusturup ekonomik verimliligi arttiracaktir. Gözetmenler ticari
düzen’in gereksinimlerine karsilik verecekler. Bu süreç iki asamada gerçeklesecektir:
hipergözetim ve otogözetim. Pazar kurallari demokrasi kurallarinin önüne geçince;
egitim, saglik, güvence ve hukuk alanlarinda ki kamu hizmetleri özel sirketler tarafindan
rekabet konusu olusturacaklardir. Özel sirketlere dogru gerçeklesecek olan bu yönelis,
azalan kaynaklarda tasarruf yapilmasina yardimci olacaktir. Daha sonra özel hizmetler,
sosyal haklari ve idari hizmetleri yönetecek, böylece resmi bir belgeyi biraz daha fazla
ödeme yaparak daha kisa sürede alabilecegiz. Diger bir deyisle kamu hizmetleri ücretli
olacak.
Tüm kullanicilar tüketici konumuna gelecek ya hizmeti satin alacaklar ya da
sigorta sirketlerine prim seklinde ödeme yapacaklar. Bu sigorta sirketleri hastaliga,
issizlige, vefatlara, hirsizlik ya da yangina vs. karsi kisilerin kendilerini korumalari için
onlara prim ödetmenin disinda bir de kapsayacaklari riskleri en aza çekmek için gerekli
normlara uyup uymadiklarini da kontrol edeceklerdir.
Böylece, zamanla diger sirketler de olasi sanayiye degin felaketleri en aza
indirgemek için normlara uymak zorunda kalacaktir. Kisacasi, sirketler güvencelerini
ödedikleri çalisanlarina; saglikla, tasarrufla, varliklariyla vs. ilgili gerekli normlara uyup
uymadiklarini kontrol edeceklerdir. Formda olmak sosyal açidan gerekli bir davranis
haline gelecektir. Sigorta sirketlerinin verimli olabilmeleri için sigortalarin en az üçte
birinin normlara uymasi gerekmektedir. Bu da herkesin gözetleneceginin göstergesidir.
Gözetim, gelecegin sihirli sözcügüdür ve hipergözetim dönemi ile birlikte teknoloji
sayesinde, ürünlerin, nesnelerin ve insanlarin tüm hareketlerinden haberdar olabilecegiz.
Bu sistem ileride askeri hareketlerde de kullanilabilecektir. Tüm kamu alanlarina
yerlestirilen minyatür kameralar gelis, gidisleri kontrol edecektir. Biometrik teknikler (iris
sekli, yüz ve el sekli, parmak izi vs.) yolcularin, çalisanlarin hatta tüketicilerin kontrolünü
saglayacaktir. Sayisiz makineler; insan vücudunu, nesnelerin durumunu, sagligini kontrol
edebileceklerdir. Insanlarin günlük hayatina dair kareler biriktirilip, uzman sirketlere,
kamu ya da özel polis görevlilerine satilabilecektir. Böylece gizli hiçbir sey kalmayacak;
herkes, herkes hakkinda her seyi bilir konumuna gelecektir. Böylece bilinmeyene karsi
olan merakta zamanla ortadan kalkacaktir.
2050’lere dogru pazar uzaktan gözetimi düzenlemeye devam etmeyecek, seri
üretilen sanayi ürünleri herkesin, her sirketin kendi normlarinda otogözetim yapmasini
saglayacaktir (enerji, su, hammadde tüketiminin, malvarliginin otogözetimi). Bu
makineler zaman kazanilmasi konusunda da bizlere çok yardimci olacaklardir.
Kiyafetlere konulan minyatürlestirilmis otogözetim bilgisayarlari; kalp atislarimizi,
tansiyonumuzu kaydedip, kolesterolümüzü ölçeceklerdir. Çesitli organlarimiza
yerlestirilen mikroskobik algilayicilar, organlarimizin düzenli çalisip çalismadigini kontrol
edebileceklerdir. Benzer çalismalar egitim alaninda da gerçeklesecektir.
Gözetim, otonom hale gelecek ve herkes kendi hapishanesinin gardiyani
olacaktir. Böylece otogözetimler, tespit edilen hatalari gideren oto-onarimlar haline
gelecektir. Bu da ilk olarak yaslanma ile birlikte makyaj, güzellik, moda, diyet, jimnastik,
estetik alanlarinda görülecektir. Ilk olarak organik malzemelerle insan vücudunu
onarmaya çalisilacak, ileride kana karisarak yaslanmayi ve kanseri önleyebilecek mikro
kapsüller hayatimiza girecektir.
Bunlarin ötesinde, dogrudan beyine baglanacak olan biyonik protezler sayesinde
bilgiler, hafizalardaki resimler arasinda seyahat etmek, bir seyler ögrenmek, farkli
düsüncelerle iletisim kurmak mümkün olacaktir.
Devletlerin yok olusu
Söz konusu teknolojiler; devletlerin, kamu kuruluslarinin rolünü azaltacaktir, çok
merkezli pazarda devletlerinin gücünün azalmasina neden olarak, sirketler uygulanan
vergilerden kendileri için daha avantajli olanini tercih ederek merkezlerini bu avantajli
vergilerin uygulandigi ülkelere tasiyacaktir. Bunun üzerine hükümetler sermaye üzerinde
vergi indirimine gidecekler ancak bunun neticesi olarak kaynaklari azalacaktir ve
devletler egitim, saglik, güvence gibi hizmetlerini özellestirerek söz konusu hizmetleri
pazara birakacaktir. Böylece 2050’li yillara geldigimizde devletlerin yok olusu
baslayacaktir. Her ülkede siyasi partiler egitim, saglik ve güvence hizmetlerinin
özellestirilmelerini önlemenin yollarini arayacaktir.
Bu kargasaya sosyal demokrat devletler digerlerine kiyasla daha fazla
direnebilecekler, bazi ülkelerde bu ulus kimliginin yok olusunu önlemek, göç dalgalarina
karsi gelebilmek için irkçi, laik, teorik diktatörler basa geçeceklerdir. Kürelesme ile
birlikte ülkelerin yok oldugu sirada Afrika yeni yeni olusumunu tamamliyor olacaktir.
Amerika Birlesik Devleti’nde de teknolojinin devletin faaliyetlerine etkileri benzer
sekillerde görülecektir (Örnegin; internetin Amerika Birlesik Devleti’ne karsi rol oynamasi
ile vergiler yüzünden sirket merkezlerinin ülkenin disina kaymasiyla vs.) ve Amerikan
Imparatorlugu yavas yavas gücünü yitirmeye baslayacaktir.
Zamanin ticarilestirilmesi
Kapitalizm dünyayi koca bir pazara çevirecektir. Tüketmenin disinda geçen her an
kaybedilen zaman olarak görülecektir. Hatta insanlarin evlerindeyken, ögrenirken,
çalisirken tüketebilmeleri için sirket merkezlerini ve fabrikalari ortadan kaldirmaya bile
yönelebiliriz. Ev ofisler, emeklilik anlayisini degistirecek; ulasim, ticaret yapilan yerlere
dönüsecek vs. ve insan yalniz kalacaktir. Yalnizligini gidermek için insanin tüketimi
dolayisiyla da gözetimi artacaktir. Kimse bir digerinin mutlulugunu düsünmez hale
gelecek, kolektif yapilan her türlü is imkansizlasacak. Yalnizlik çocukluktan itibaren
baslayacak ve insanlar bu eksikligi giderebilmek için evlerini, mallarini oyunlarini sirf
kalabalikta bulunmak için digerleri ile paylasir hale gelecektir.
Insan ömrü uzadikça sirketler, çalisanlarindan daha kisa ömürlü olacak, sirketlerin
birçogu kuruculari ile birlikte ortadan kalkacaktir. Bir diger sirket sekli ise ‘Sirk-sirket’
denilen bir konunun ya da bir projenin üzerine kurulan sirketlerdir. Bu sirketlerin en
önemli nitelikleri her dönemin konusunu veya projesini seçmek olacaktir ve yerleri,
kullandiklari lisans vs. her daim degisebilir olacaktir. Sirket yöneticileri, çalisanlarinin ve
is arkadaslarinin yaraticiligini gelistirmek amaçli her seyi yapacaktir.
Bu sirketler devletlerin yoklugunun yasandigi alanlarda faaliyet göstermeye
baslayacaklardir. Alt yapi, motor, makine, gida, ev esyalari, giyim, tasima, turizm,
eglence, güzellik, enerji, güvence, saglik, egitim vs. gibi alanlar önde gelecektir.
Günümüz bankacilik sistemine kiyasla fakirlere yönelik mikro kredi sistemi ön plana
çikacaktir. Ilk ‘Sirk-sirket”leri Amerikan kaynakli olacaktir, zira uzun süreli dünya çapinda
olabilecek bir proje olanaklarini ancak Amerika Birlesik Devleti’nde bir araya
getirebilirler.
AIG(sigorta); City Group (banka), Disney (eglence), Bechtel (mühendislik),
Whirpool (ev aletleri), Exxon (enerji), Microsoft, Nike, Motorola, Coca Cola sirk-sirketlere
örnek olarak verilebilir. Söz konusu Sirk-sirketler daha sonra Avrupali (Nokia, L’Oreal,
Nestle, Danone vs) ve ardindan da belki Hintli, Brezilyali, Japonyali, Çinli olacaklardir.
Ulusal temelden siyrilip sabit bir yeri olmayan, yani göçebe bir sekil alacaklardir.
Hiperimparatorlugun patronlari, hipergöçebeler
Sirk-sirketlerinin sermayedarlari, hiperimparatorlugunun patronlarini
olusturacaklardir. On milyonun üzerinde kadin ya da erkek hiperimparatorlugu yönetecek
olan çok merkezli dünyanin, tüm merkezlerinde yasayacak olan bir hipersinif
olusturacaklardir. Çeviri makinelerinin yardimi ile çok dil konusup, daha uzun yasamak
için çaba göstereceklerdir. Ögrenmek, onlar için yasam ihtiyaci haline gelecek ve böylece
çalismanin, tüketmenin ve ögrenmenin aralarindaki sinirlar kaybolacaktir. Özel korunakli
sitelerde ve çok esli yasam sürdüreceklerdir. Kimileri kendilerini korsan ekonomisinin
hizmetine verip, gelecegin ikinci dalgasinin basrol oyunculari olacaktir. Digerleri ise,
yatirim yaparak gelecegin üçüncü dalgasinin basrolünde yer alacaklardir.
2040 yillarinda tüccarlar, doktorlar, hemsireler, avukatlar, hakimler, polisler,
ögretmenler vs. en önemli tüketiciler olacaktir. Çogunlugu sabit bir yerde çalismayacak
ve bu nedenle fiziki açidan ve bilgi donanimi açisindan sürekli yeterli olup olmadiklarini
gözetip, takip etmek zorunda olacaklardir.
Gençler için seyahat etmek, hipersinifa yükselis anlamini tasiyacaktir.
Sigorta sektörü issizlige, hastaliga, düzensizlige karsi ekonomik, finansal, kültürel gibi
tüm alanlarda risklere karsi güvence sekilleri olusturacaktir.
Eglence sektörü de degisik seçenekler sunacaktir.
Orta sinif eski merkezlerin elitlerinin yaptigi sporlari yapacak ve orta sinifta uyusturucu
tüketimi artacaktir.
Hiperimparatorlukla birlikte Pazar bugüne kadar ki en üstün seviyesine
ulasacaktir, ancak fakirlik hala devam edecektir.
2035 yilinda günde iki dolardan az para ile yasamak zorunda olanlarin yani alt
kesim göçmenlerin sayisi; üç buçuk milyar civarinda olacaktir. Zayiflayan hükümetler
gerekli finansman yardimini temin edemeyecekler. Pazar, sehirde yasayanlarin artan
sayisina gereken alt yapiyi saglayamayacak ve göçmenler daha fazla su ve çöllesme
sikintilari ile karsi karsiya kalacaktir ve bu defa köyden sehre degil sehirden sehre göç
baslayacaktir. Maalesef bu durum da her türlü bas kaldiri ve korsan ekonomisi için çok
uygun bir ortam yaratacaktir.
Hiperimparatorluk yönetimi
Pazarin demokrasiye karsi bu zaferi sonunda devletsiz bir pazar olusacaktir. Zira,
2050’lerde ya devlet kalmamis olacak ya da kalanlar ne vatandaslarina esit muameleyi
ne de bilgi özgürlügünü saglayamayacaktir.
Bankalar, her ay dünya merkez bankalari baskanlarini bir araya getirecek olan
mali kuruluslarla çalisacaklardir. Böylesi bir organizasyon, dünyanin baslica paralari
arasinda sabit bir parite belirleme konusunda büyük rol oynayacaktir.
Diger sektörlerin olusturdugu organizasyonlar da korsan ekonomisine karsi
direnebilmek amaçli kontrol kurallari belirleyeceklerdir.
Muhasebecilik, avukatlik, bilgisayarcilik, eczacilik vs. gibi birçok meslek de kendi
normlarini ilan edeceklerdir. Üyelerini gözetleyip, skandallari önleme amaçli özel
olusumlar kuracaklardir.
Enerji, telekomünikasyon, saglik ve egitim alanlarinda da yönetim amaçli kurumlar
kurulacaktir. Kisacasi, yönetim tek basina bir ekonomik sektör olusturacaktir.
Tüm bu “gözetim” organlari ilk önce Amerikan Imparatorlugu tarafindan
yönetilecektir. (Örnegin, günümüzde ICANN interneti yönetmektedir.)
2050’li yillara dogru hiperimparatorluk büyük kontradiksiyonlarin ve büyük
dengesizliklerin dünyasi haline gelecektir.
Hipergözetim, otogözetim ardindan oto-onarim ile hasta organlarimizi belki uzuvlarimizi
tedavi edip hatta onlari üretebilecegiz. Ardindan insani üretip, insani ticari bir mala
dönüstürecegiz. Böylece sevdiklerimizin kopyalarini, ya da hayalimizdeki insanin
kopyasini yapabilir hale gelecegiz. Bu versiyonun sonu hiperimparatorlugun son klonun
yok olusuna kadar ölüm ile birlikte ertelenecektir.
Kisaca hiperimparatorluk da basarili olamayacaktir. Zira, insanlar birer makineye
dönüsüp böylesi bir kabusu yasamak istemeyeceklerinden, bunun gerçeklesmemesi için
ellerinden geleni yapacaklardir.
Gelecegin ikinci dalgasi: hiperçatisma
Sovyet sisteminin ve demokrasinin genellesmesiyle savas yasantimizdan çikti,
silahlanma yarisi son buldu ve tüm ülkeler ekonomik büyüme ile daha çok yayildiklarini
anlamaya basladi.
2025 yilina kadar, bölgesel birçok güç ortaya çikacak ve her biri ayni zenginliklerin
pesine düsecektir.
Çin, tekrar etkin bir güç olmayi hedefleyecek ve Taiwan’i yeniden ele geçirmeye çalisip
Japonya’yi uzaklastirmaya çalisacaktir.
Amerika Güney Kore’ye yüklenecektir. Japonya Kore’den ve Çin’den gelebilecek herhangi
bir hamleye karsi koyabilmek için silahlanacaktir.
Sii Iran, Müslümanligi kontrol etmeyi deneyecektir. Pers’ler Türkçe dilini kullanan
ülkelere hükmetmeye çalisacak ancak Türkiye buna müsaade etmeyecektir.
Arabistan ve Israil kendi bölgelerinde etkin güç olmayi sürdürmeye çalisacaktir. Cezayir
ile Fas; Magrep’teki üstünlükleri için karsi karsiya gelecek ve de Nijerya ile Kongo
çevrelerindeki bölgeleri kontrolleri altina almak isteyeceklerdir. Güney Afrika
kusatilmamak için komsularina hakim olmak isteyecektir.
Rusya, yeniden dünya çapinda bir strateji elde etmek için Islamiyet’in ve Çin’in
karsisinda yer alacak, komsularina karsi korunmak amaçli da tekrar silahlanacaktir ve
boru hatti boyunca askeri güçlerini yerlestirecektir.
Zaman içinde farkli kutuplasmalar neticesinde, Amerikan politikalari ve ekonomisinin
varligina karsi isyan eden bir Latin Amerika; Israil’i elimine etmek isteyen bir Islam
Dünyasi, Arap Dünyasini sarsmak isteyen Persler; Islamiyet’e ve Çin’e karsi kendisini
koruyup Avrupa’nin bir kismina yeniden hükmetmek isteyen bir Rusya ile ayni bölgelere
göz koyan Çin’le karsilasacagiz.
Zaman içinde Çin, Iran ve Rusya; Çin ile Pakistan; Rusya ile Avrupa Birligi; Pakistan,
Misir, Endonezya ile Iran gibi akla gelmeyecek askeri birlesmelerle bile karsilasabiliriz.
Iran ile Venezuela; Çin ya da Rus destegi arayisina gireceklerdir. Avrupa Birligi, Amerika
Birlesik Devleti’ne askeri açidan yaklasacaktir ve Arap ligine gözlemci olarak girmeyi
talep eden Venezuela’ya silah satislarini gerçeklestiren korsan ordular yani, Rusya ile
Cezayir yakinlasacaktir.
Hiperimparatorlugun basladigi esnada; korsan dedigimiz gangster teröristler ve
mafya’nin sayisi çok daha artmis ve daha güçlü bir konuma gelmis olacaklardir.
Hiperimparatorluk gelistikçe, korsanlar güç kazanmaya ve sayica büyümeye devam
edeceklerdir. Bazi korsanlar, günümüzde Somali’de sahit oldugumuz gibi; bölgelerini,
limanlarini, boru hatlarini, vs kontrol eden savas güçlerinin avucundadir.
Sehirler o denli hizli genisliyor ki zaman içinde onlar da hiçbir polis ya da askeri gücün
müdahale edemeyecegi birer korsan haline geleceklerdir.
Mafya, uyusturucu trafigi, beyaz kadin trafigi vb. gibi seylerle ugrasan korsanlar,
cografya gözetmeksizin kendilerini bir ülke misali korumak için para toplayip
silahlanacaklardir. Karsilarina çikacak olan polislere, hakimlere, politikacilara vs. zarar
vereceklerdir. Hipergöçmenler ( kimyager, entelektüel, muhasebeci, mühendis vs.)
onlarin tarafina geçmeye ve dünyanin yok olusunda rol almaya baslayacaklardir.
El-Kaide’de sahit oldugumuz gibi bazi dini ya da politik gruplar da askeri açidan
güçlenerek bazi ülkelerin kontrolünü ele geçirmeye çalisacaklardir.
Bunun gibi çesitli korsan sekilleri ile de karsilasacagiz.
Bu güçlerden kimileri demokrasiye karsi olacak kimileri politik egilimleri yönlendirecektir.
Tüm bunlara karsi koyabilmek açisindan uluslar, her geçen gün daha büyük bir askeri
güce ya da polis kuvvetine yani sayilari gittikçe azalan, hayatlarini ortaya koyabilecek
insanlara ihtiyaç duyacaklardir.
Parali güvenlik güçlerine yönelik sirketlerin sayisi artacaktir ve zamanla tüm güvenlik
hizmetlerini yerine getireceklerdir. Bu kuruluslardan kimileri barisi saglamak kimileri bazi
ülkeler tarafindan uzaktan savasmak vs amaçli görevlendirileceklerdir. Bunlarin bazilari
savas kanunlarina uymayi empoze eden iyi hal kurallarina bazilari Cenevre
Konvansiyonuna uyacak, bir kisim ise hiçbir kurali kabul etmeyecektir.
Daha sonra insanlar Amerika’ya ardindan da ticari düzene karsi tepki göstermeye
baslayacaklar ve bu tepki de ilerde laik öfke’ye dönüsecektir.
Bu da Amerika Birlesik Devleti’ne ve Ticari düzene karsi kritik koalisyonu olusturacaktir.
Zamanla, dinler, gerek politik alanda gerek sosyal alanlarda günümüzdekinden daha
büyük rol oynayacaklardir ve hatta bazi kiliseler yokluk yasayan insanlari etki altina
alacak olan finansal, askeri ve politik güçler haline gelecektir.
Avrupa Hiristiyan kiliselerinin kapitalizme karsi çikisina ve dini degerlerin siyasi bir sekle
bürünüsüne sahit olacagiz.
Zaman içinde sagci partiler dini unsurlari Islamiyet’e karsi daha çok kullanir hale
geleceklerdir.
Hiristiyanlar’in sayisi, Müslümanlar’dan daha fazla üstelik Müslüman Ülkeler ekonomik,
sosyal ve kültürel açidan dünyanin en az gelismis ülkeleri arasinda yer almaktadir. Ancak
bazilari dogal zenginlikleri nedeniyle dünyanin en zengin ülkeleri arasindadir.
Mevcut nüfus artis hizlari ile 2020 senesine kadar dünya üzerinde Müslüman sayisi 1,8
milyara ulasacak, bu durumda Müslüman sayisi Hiristiyan sayisini geçecektir. Zaten
kimilerine göre Islamiyet tüm dünyaya yayilacaktir.
Asya da bu din savasinda rol alacaktir. Zira, Asya’da bulunan ülkeler Hinduizm, Budizm
vs. adina savas vermezler ise tüm Asya ülkelerinde Islamiyet hüküm sürecektir.
Hiperçatisma Silahlari:
Önümüzdeki 50 yil içinde, ordular, sivil pazarda kullanilmadan önce kendileri için yeni
teknolojiler gelistirecektir. Zira, polis ya da savunma ihtiyaçlari için hükümetler
hipergözetim ve oto-gözetim teknolojilerini finanse edeceklerdir.
Gelecege ait bu silahlar gözetim temeli üzerine olusturulacaklardir. Bu yöndeki
gelismelere karsin elektronik ortamda e-bomba’lar ile bir ordunun iletisim agini çökertme
noktasina gelenler dahi olacaktir.
Yeni silahlar nükleer silahlar gibi konvansiyonel olmayanlara kiyasla daha çok kullanilir
hale gelecektir. Buna ragmen anlasmalarin hak tanidigi, bes büyük güç nükleer silah
bulundurabilecek ve hatta aralarindan kimileri nükleer taktik silahlarini, kisa menzilli
olmak kaydiyla, kullanma haklarini koruyacaklardir.
Zamanla Iran, Misir, Türkiye, Brezilya vs gibi birçok ülke nükleer silah bulundurmaya
baslayacaktir.
Bu ülkelere ek olarak çesitli ülkeler de enerji sikintisi nedeniyle nükleer enerji santralleri
ile donanacaktir.
Zaman içinde kimyasal, biyolojik, bakteriyolojik, elektronik ve nanoteknolojik silahlar da
karsimiza çikacaktir.
Kimyasal silahlar iz birakmadan önemli konumdaki kisileri öldürebilecek, toplu salgin
hastaliklari istege göre yayilabilecek; toz tanesi büyüklügünde nanorobotlar düsmanin
vücuduna nüfuz edebilecek; klonlama ile hayvanlardan canli bomba yaratilabilecektir. Bu
silahlar sadece güçlü ülkelerin laboratuarlari tarafindan degil, ayni zamanda ‘sirksirketler’
tarafindan da üretilecektir ve devlet olmayanlarda, yani uluslar, topluluklar,
korsanlar da bu silahlara erisebilecektir.
Örnegin yakin bir gelecekte 400 dolara basit bir sekilde bir e-bomba üretmek mümkün
olacaktir.
Amerika Birlesik Devleti elektronik, nükleer, kimyasal vs gibi tüm alanlarda çalismalarina
devam edecektir ve yüksek maliyetli çesitli teknolojileri kullanacak olan yeni bir
Amerikan Askeri Birlik ‘Future Combat System’ çok yakin bir gelecekte Amerika Birlesik
Devleti tarafindan olusturulacaktir.
Çin, Hindistan ve hatta Japonya ile Rusya askeri bütçelerini en azindan Fransiz’larin ya
da Ingiliz’lerin seviyesine gelecek sekilde arttiracaklardir. Artacak olan giderleri
paylasmak amaçli birçok ulus mevcutlarinin bir kismini birlestirerek korsanlara ve ticari
düzenin düsmanlarina karsi bir Birlik olusturacaklardir.
2035’li yillarda Birlik, ticari düzene hükmedemedigini görüp çok merkezli düzene geçip
strateji degistirip dünyanin kalani ile ilgilenmeyi birakacaktir. Korsanlara karsi kendilerini
korumak amaçli o denli büyük önlemler alacaklardir ki, bizleri de bu ülkelere seyahat
ederken detayli kisisel bilgiler vermek durumunda birakacaklardir.
Avrupa ve baska yerlerde kimileri, askeri bütçelerini kisip, silahsizlanip, düsman ile
isbirligi yapip savunmayi kabullenmeyeceklerdir. Böylece nükleerden arinmis farkli
düzende Devletler dogacaktir.
Bunun disinda, savasi önlemek amaçli pazar demokrasileri barisi, ileride düsmanlari
konumuna gelme olasiligi olanlara yayacaktir.
Günümüzde ve gelecekte, özgür bir sekilde pazar demokrasilerinde yasamak isteyenler;
karsilarinda, açikça kendilerini yok etmek istediklerini ifade eden karsit gruplarin varligini
kabul etmeyecektir.
Hiçbir ülkenin hedefi günümüzdeki sekilde kalmayacaktir; Kore’nin silahlari Japonya’ya
dogrultulmusken günün birinde Amerika ve Çin’e yöneltilecektir, Hizbullah’in yani
Iran’inkiler bugün Israil’ e yöneltilmisken yarin Kahire, Riyad, Alger, Tunus, Casablanka,
Istanbul, Roma ardindan Madrid, Londra ve Paris’e yönelecektir. Demokrasiler, bu
tehditlerin karsisinda önleyici önlemler alip güçlü durup karsi tarafi sindirmelidir.
Korsanlara karsi caydirma hareketlerinden netice almak olanaksizdir, zira topraklari
yoktur, onlari kendilerine toprak vererek sakinlestirmek ise imkansizdir. Mafya’yi
Kolombiya ile Afganistan’in kontrolü tatmin etmeyecektir, kökten Islamiyetçiler Israil’in
yok olmasini, Amerika Birlesik Devleti’nin Irak’tan ya da Suudi Arabistan’dan çekilmesini
yeterli bulmayacaktir vs.
Birlik bu sorunu önlemek amaçli kitlesel imha silahlarina basvurmamalidir, zira dis
politikasini insan haklari üzerine kurup bunu ihlal etmemesi gerekir.
Bunlarin disinda dünyanin asil karsilayacagi savas suyun ve petrolün kitlik savasidir.
Geçmiste nasil karbon ve demir için savas yapildiysa su, petrol gibi ender bulunan diger
hammaddeler içinde elbet savas yapilacaktir. Petrolün fiyati gün geçtikçe artacak ve en
çok petrol tüketimi yapan ülke olarak Amerika Birlesik Devleti, Suudi Arabistan’i ve Irak’i
kontrol etmeye devam edecektir. Iran’da bu Amerika Birlesik Devleti’nin kontrolüne
zaman içinde girecektir. Amerika Birlesik Devleti hem Iran’i hem de Çin’i takip etmek
amaçli Asya’daki mevcudiyetini sürdürecektir, Meksika körfezini hiç olmadigi kadar siki
kontrole alacak ve bunlarin hepsi Çin ile Rusya, Amerika ile Çin, Türkiye ile Iran arasinda
olasi anlasmazliklara neden olacaktir.
Içme suyu da gelecekte çesitli savaslara neden olabilir. Dünya’nin 3 üncü yeralti içme
suyu kaynagi Guarani, Brezilya, Arjantin, Paraguay ve Uruguay arasinda tartisma
unsurudur. Hindistan’in kendi topraklarinda dogan suyu kontrol etme talebi, Türkiye’nin
Firat ile Dicle’yi kontrol etme projesi ilgili ülkeleri telaslandiracaktir, ya da Nil nehrinden
yararlanan 10 ülke gibi birçok ülke su sikintisi arttikça aralarinda anlasmazliklar
yasayacaktir.
Sibirya, Fas, Cezayir, Güney Ispanya ilerde iklim degismesiyle ugruna savasilacak
topraklar haline gelebilir.
Birçok ülke sinir komsusuyla savasacak, kimileri komsusunu ortadan kaldirmaya
kalkisacaktir, kisacasi demokrasi ile birlikte uluslar arasinda yeni çatismalara zamanla
sahit olacagiz. Uluslar, aralarindaki sorunlari sükûnet içinde çözemezlerse, sivil savaslar
ve ardindan yeni Devlet olusturmalari ile kendimizi karsi karsiya bulabiliriz. Bu tür
anlasmazliklar Kongo’da, Rusya ‘da, Orta Asya’da, Hirvatistan, Ermenistan, Türkiye ve
Iran arasinda ya da gelismis ülkelerin çesitli gruplari arasinda da yasanabilir.
Iran; Pakistan, Çin sinirindan Filistin’e kadar olan bölgeyi kontrol altina alabilmek için;
Nijerya, komsularinin hammaddelerini yönetebilmek için; Kazakistan, Türkçe dilini
kullanan bölgelerin tamamini kontrol edebilmek için; Rusya, Islamiyet’ten ve Çin’den
kendini koruyabilmek için; Çin, Taiwan’i geri alabilmek Kazakistan’i kontrol etmek ve
Sibirya’yi alabilmek için; Amerika Birlesik Devleti ise Taiwan’i, Israil’i ya da Avrupa’yi
korumak için vs. savasa girebilirler. Türkiye ile Yunanistan’da, Amerika ile Meksika’da
tanik oldugumuz ve anlam veremedigimiz kadar hirsli olan çatismalar, günün birinde bu
ülkelerden biri diktatör olursa, tekrar gündeme gelecektir.
Eskiden beri korsanlar yerlesik düzendekilere para ve güç ugruna saldirirlar ve denizdeki
hükümleri ile yerlesik düzendekilerin iletisim kurmalarina mani olurlar; gelecekte ise
korsanlar hareket eden her seyi (uçak,kamyon,tren, gemi vs..) hedef alir hale
geleceklerdir.
Ticareti durdurmak, turizmi, iletisimi, sirkülasyonu sonlandirmak amaçli korsanlar
yerlesik düzende yasayanlari beklemedikleri anda vurup sindireceklerdir. Bunun için
modern sirketlerin tüm silahlarini kullanmaktan çekinmeyerek bizleri çok aci sahnelerle
karsi karsiya birakacaklardir. Çok merkezli dünyanin baslica güçleri bu yasanacaklara
karsi koymaya çalisacaktir.
Hiperçatisma
Çatismalar o kadar yayilacak ki kuzey ülkeleri güney ülkeleri ile Islami teroristler
uyusturucu kartelleri ile birlesecek ve ayni anda sicak ya da soguk; özel ya da devlete
degin savaslar yasanacaktir. Savas kurallarina saygi gösterilmeyecektir. Günün birinde
tüm bu çatisma kaynaklari tek bir savasta birlestigi takdirde ya da petrol, su, din,
demografi çatismalarin basrol oyuncularinin karsi karsiya geldigi Meksika, Tayvan ya da
Ortadogu’da hiperçatisma ile karsilasabilir.
Dünya kimilerinin toprak kimilerinin para ve özgürlük için çarpistigi bir savas meydanina
dönüsecektir.
1960 yilindan beri bir nevi intihar yolu olan nükleer olanaklari barindiran insanlik bunlari
günün birinde elbet kullanacaktir.
Insanlik kendi sonunu getirmeden evvel hiperimparatorlugun basarisizligi ve
hiperçatismanin tehlikesi; demokrasileri, korsanlari yenebilmeleri için yeni çikislar
bulmaya yöneltecektir.
Böylece, büyük sirketlerin gelecegi önemli boyutlardaki askeri siparislere bagli
kalmayacak, tüm dinler birer baris gücü haline gelecektir ve tüm Dünya’da Pazar
güçlerini sinirlayan bir demokrasi hükmedecek, gelecegin 3üncü dalgasi olan
hiperdemokrasi, kitlik, sefalet, ölümcül hastalik, iklim degisiklikleri ve insan çilginligi gibi
çok daha acil konulara karsi savas verecektir.
Bugün insanligin kendini yok etmeye ya da pazar, bilim, savas veya kötülük tarafindan
yok edilmeye mecbur olmadigini kanitlamasi gerekmektedir.
Her seyin degisime ugradigi bu dönemde, uluslar barbarliga kaba kuvvet ile korkuya
egoizm vs. ile karsilik vermeye basliyor. Bu da, dünyamizda tam anlamiyla demokrasinin
ve toleransin hüküm süremeyecegini göstermektedir. Insanligi bu kötülüklerden korumak
amaçli, gelecegin 1inci ya da 2 ikinci dalgasi insanliga son vermeden 3. dalga
yayilmalidir.
Iklim degisiklikleri, zengin ile fakirin arasindaki uçurumun büyümesi, uyusturucu
kullaniminin artmasi, su ve petrol sikintisi, mali krizler, daha ölümcül teknolojiler, daha
çilgin savaslar gibi felaketler degisimin avukatlari haline geleceklerdir.
Hiperimparatorluk ve hiperçatismanin basarisizliginin ardindan her savasin sonunda
oldugu gibi geçmisten ders alarak, affederek, yeni ütopik politik projeler ortaya
çikartarak yine dünyayi farkli bir sekilde yeniden olusturmaktan bahsedecegiz.
Tüm bunlarin ardindan üretici sinifi, mutluluklarinin digerlerinin mutluluklarina bagli
oldugunu anlayip ticari üretici sinifin bir parçasi olmayi ve korsanlara hizmeti sürdürmeyi
red ederek insanlik üstü olacaklardir. Kendilerini dünya vatandasi ve ayni zamanda da
çesitli birliklere üye göreceklerdir. Bundan böyle yasadiklari ülkenin vatandasi degil,
konustuklari dile ait ülkenin vatandasi olacaklardir. Mutlulugu farkli seylerde bulup,
aktarmanin insana özgü oldugunu yeniden ögreneceklerdir. Kadinlarda dogustan
aktarma olgusu oldugundan, kadinlarin ekonomik ve sosyal alanlardaki tirmanisindan
dolayi kadinlar erkeklere kiyasla daha insanlik üstü olacaklardir. Insanlik üstü olanlar
Pazar ekonomisinin yani sira, ücretsiz edinimi, kamu hizmetini, genel amaci ortaya
çikartacaklardir.
‘’ Relasyönel’’ diye adlandirdigim bu ekonomi, yokluk kurallarina uymayacaktir : “bilgiden
vermek, vereni mahrum birakmaz”. Böylece bu ekonomi, eglence, saglik, egitim gibi
gerçekte ücretsiz olan hizmetleri vermeye ve takas etmeye olanak saglayacaktir.
Verdikçe verme istegi ve çalismak zamanla bir zevk haline gelecektir. Transhumains’ler
artik sadece ticari degil, ayni zamanda sosyal ve sanatsal inovasyonlar getirecek olan
yeni bir üretici sinif olusturacaklardir.
Mikrofinans sirketleri, pazarin, demokrasinin en önde gelen sirketleri arasinda yer
alacaktir.
Fakirlige karsi, uyusturucuya karsi, kadinin korumasina yönelik, saglik ve egitim vs gibi
alanlarda, sehirlerde çesitli yeni sirketler dogacaktir. Çatismalarin çözümlenmesi,
hastaliklarin önlenmesine yönelik çalismalar üstleneceklerdir ve yeni meslekler ortaya
çikacaktir.
Hiperdemokrasi Kuruluslari
Birçok olay yasanacak, yeni teknolojiler ortaya çikacak ve aniden tarih’in akisi
degisebilecektir.
Yine sehirler insan hayatinin geçecegi yerler olup, sehirde yasayanlarin sayisi artacak,
böylece önemli meblaglar sehirlerin altyapi ihtiyaçlarina kullanilirken, sehirler ayni
zamanda en önemli vergi gelirine sahip olan yerler haline gelecektir ve gelecegin politik
hareketi bu esas üzerine kurulacaktir.
Bu sirada devletler Pazar ataklarina karsi dayanabilmek amaçli güvenlik, kamu sakinligi,
özgürlük ve lisanin korunmasi gibi unsurlara önem vereceklerdir ve bu görevleri yerine
getirirken zamanla sinirlar ortadan kalkacaktir. Her kita, demokrasilerden bir Birlik
olusturacak ve her Birligin, para sorumlulugu, Pazar seffafligi, çevre korumasi, iç
güvenligi, ortak alanin korunmasi vs gibi sorumluluklari olacaktir. Ayrica kitasal bir
hükümeti ve bir Parlamento’su olacaktir. Avrupa Birligi’nde oldugu gibi, ayni kitanin
ülkeleri arasindaki sorunlari çözmek amaçli bir mercisi olmalidir. Böylece Pazar
demokrasisi dengesinin kosullari daha iyi konuma gelecektir ve Avrupa’da
hiperdemokrasi baslayacaktir.
Birlesmis Milletler organizasyonunun temelinin olusturacagi dünya çapinda yeni
kuruluslar olusup Birlesmis Milletler Yasasi’ni dünya çapina yaymalidirlar. Bu olusumun
güvenlik konseyi insanligin korunmasina yönelik sosyal normlar olusturup tüm dünya
çapinda uygulanmasini saglayacaktir.
Uluslar arasi mali kuruluslar ise artik sadece en zenginlerin talimatlarini yerine
getirmeyecektir. Bu dünya çapindaki hükümet, beyaz uyusturucu trafigine, kölelige,
mafyaya, iklim degisikligine vs karsi askeri olanaklar saglayacaktir. Zaman ilerledikçe
Dünya çapinda bir ceza mahkemesi gibi, yeni kontrol, savunma mercileri olusacaktir.
Dünya su ajansi, suyun kullanilabilirligini muhafaza ederken, bir diger merci tüketim
mallarinin niteliklerini kontrol edecektir ya da bir digeri sigorta sirketlerini vs kontrol
edecektir ve korsan ekonomisinin önüne geçecektir.
Merkez bankasi kara para aklamaya çalisan her türlü kurulusu Mali Birligin disinda
birakip baslica paralarin istikrarini saglarken Tek Para’yida yönetecektir. Kalkinma
Bankasi da Dünya çapindaki anayasayi uygulayan ülke ya da sehirlerini büyük altyapi
projelerini finanse edecektir.
Tüm bu kuruluslarin merkezlerinin ayni yerde olma zorunlulugu tabiî ki yoktur.
Hiperdemokrasi’de Pazarin Yeri
Hiperdemokrasi kuruluslari Pazarin etkin bir sekilde faaliyet göstermesini saglayacaktir.
Bankacilik sisteminde mikro kredi sistemi hüküm sürecektir.
Teknik gelismeler, saglik, gida ve çevre sanayilerine yönelecektir. Yasanan an, stoklan
ana kiyasla deger kazanacaktir, yani sinema ücretsiz olurken tiyatro ücretli olacak ya da,
müzik dosyalari ücretsizken konserler ücretli, kitaplar ücretsizken yazarlarin
konferanslari ücretli olacaktir.
Hiperdemokrasi, iklim, hava, su, özgürlük, demokrasi, kültür, bilgi’nin vs. olusturacagi
olaganüstü bu ortak mal mevhumu ortaya çikacaktir. Kültürlerini, ormanlarini vs
muhafaza eden ülkeler bu konuda bir fikir edinmemizi saglayabilir. Bilgiye,
bilinçlenmeye, egitime yönelik yapilan her sey zaman içinde evrensel bir boyuta gelip
evrensel bilgi’yi olusturacaktir.