GELECEGIN KISA TARIHI / Jacques Attali

GELECEGIN KISA TARIHI / Jacques Attali

Fevzi BOZKURT
Biyografi


Tarih boyunca üç ana unsur dünyayi yönetmistir. Bunlar bazen tek baslarina, bazen birbirlerini tamamlayan unsurlar olarak hep tarih sahnesinde yer almislardir. Iç huzurun mimari ve gelecegin planlayicisi din, tarih boyunca her devirde degisik modeller halinde sahnede olmustur. Önceleri yasami sürdürmek için avcilik vardi. Sonra kendini korumak, yakin ve uzak çevrede hakimiyet saglamak için güç (ordu) kullanilmistir. Nihayet, sahip olma içgüdüsünün vazgeçilmez unsuru ticaret (tacirler) gücün kullanilamayacagi yerlerde varliklarini hissettirmislerdir. Insanlar, dünya üzerinde varliklarini hissettirmeye baslamalari ile beraber düsünce gücü ile farkliliklarini belli etmislerdir. Insanlarin gelismesini saglayan en önemli unsur, edindikleri tecrübeleri bir sonraki nesillere aktarabilme meziyetleridir. Insanlari diger canlilardan ayirip düsünce ve yaraticilik özelliklerinin ortaya çikmasini saglayan gücü edindikleri tecrübe ve bilgi birikimlerini gelecek nesillere aktarabilmesidir. Böylece, insanlar geçen iki milyon yillik tarihleri içinde yasamlarini gelecege tasimayi ögrendiler. Insanoglunun yasam süresi arttikça edindigi tecrübeler fazlalasmis ve aktarilacak bilgiler çogalmistir. Yasam süresinin uzamasi insanlari günü birlik yasamdan kopararak gelecege dönük yatirim yapmaga yöneltmistir. Ileriye dönük yatirim beraberinde üretimi getirmistir. Üretimin artmasi ticaretin ilkel hali olan takasi yaratmistir. Takasla çelismege baslayan sahip olma duygusu, (güç)ün yardimiyla sahip olunan mallar arasina insanin da girmesine neden olmus ve kölelik dogmustur. Hayvancilik insanin ana besin kaynagi iken suurlu bitkisel üretime geçilmesi, insani göçebelikten topraga bagli yasamaya yöneltmis ve topluluklarin dogmasina yol açmistir. Sabit yasamaya baslayan insan sahip olmaya çalistigi varliklarini korumak için güçlü olmak zorunda kalmistir. Artik güç, tarih içindeki yerini almistir. Gücün kullanilmasi özgürlük fikrini dogurmustur. Günümüzden tahminen 5000 yil önce yazinin bulunmasi ile tarih tamamen yön degistirmistir. Artik birikimler, nesilden nesile eksiksiz aktarilmaktadir. M.Ö.1364’de Misir’da tek tanri fikrinin dogdugu görülmektedir. M.Ö.1290 da Hitit’lerle beraber imparatorluk fikri yayilmaya baslamaktadir. Artik tarih sahnesinde daha fazla güç (kuvvetli ordu), daha çok kölelik ve daha genis topraklar fikrinin hakimiyeti baslamistir. Büyük göç dünyada kültür paylasiminin baslamasina neden olmustur. Göçlerle gelenler yeni yasam bölgeleri yaratirken, beraberlerinde getirdikleri fikir ve kültürü diger toplumlarla paylasmaya baslamislardir. Bu paylasim takas seklindeki alisveristen ticarete dönüsürken tasimacilik önem kazanmis; yol, liman ve konaklama gereksinimleri ortaya çikmistir. Açik birer hedef olan liman, yol ve diger unsurlarin korunmasi mevcut gücün daha da organize edilerek kuvvetlendirilmesini gerektirmistir. Güç artik dünya eksenindeki yerini almaktadir. Zira mal varligi ve zenginligin korunmasi ona baglidir. Bu dönem, pazar fikrinin dogmaya basladigi dönemdir. Pazar ekonomisine dayali bu yeni ticari düzen insanlarin özgürlügünü beraberinde getirmektedir. Zira, zenginlesen insan, özürlügünü korumaya çalismaktadir. Yeni ticari düzen, onu kabul etmeyen Müslüman toplumlar ve Uzak Dogu ülkeleri (Çin) ile diger ülkeler arasinda gruplasmaya yol açmistir. Artik ekonomi, ülke sinirlarinin çizilmesinde aktif rol oynamaktadir. Hinterlandi çok büyük olan Brugge XII yüzyil da dünyanin en önemli ticari merkezi olmustur. Brugge, limani sayesinde Avrupa mallarini diger bilinen ülkelere göndermeyi basarmistir. XIV. yüzyilda dogmaya baslayan sanat zenginlikleri ticaret merkezleri ile bulusmaya baslamistir. Bu akim, Venedik’i tercih edilen ticari merkez haline getirmistir. Ticari merkezin Bati Avrupa’dan Orta Akdeniz’e kaymasi Dogu Avrupa ve Uzakdogu ile temas halinde olan Türklerin Avrupa ile iliskiye girmesine yol açmistir. Ticaretin gelismesi denizciligi ön plana çikartmis ve yeni kesiflere imkan yaratmistir. Istanbul’un fethi ile çöken Bizans Imparatorlugu’ndan kaçanlar; Avrupa’ya kültür, sanat ve bilim konusundaki bilgi akimini hizlandirmistir. Floransa ve Anvers’in dogumu böyle baslar. Yabanci elitlere kapisini açmak, basari kosullarinin arasina girmektedir. Gelisen ve sinirlari büyüyen ticaret, finansal islemleri ön plana çikartti. Artik, finans ve güvence (sigorta), ticari gücün vazgeçilmez unsurlari arasinda yer almaya basladi. Teknolojik yenilenmeyi kullanabilme basarisini gösteren Anvers bu sektörün lideri haline geldi. Matbaanin kesfi ile bilgilerin büyük kitlelere yayilmasi insanlik tarihindeki gelismeyi hizlandirmistir. Bu gelisme dinin fert üzerindeki etkisini azaltmaya baslamis, sarsilan feodolist düzen Vatikan’in otoritesini sarsar hale gelmistir. 1788 krizinden sonra parasal kaynaklar daha güvenli ve düzenli sehir olan Londra’yi tercih etmistir. Fransiz Ihtilali ile beraber artik Londra dünyanin merkezi haline gelmistir. Buharli makinenin icadi, sanayi devrini hizlandirmis ve buharli gemiler yeni Dünyadan zengin ham madde tasimaya baslamistir. Artik sanayi üretiminin getirisi tarimsal üretimin getirisini geçmektedir. XIX. yüzyil baslarinda Londra’da ilk çok uluslu mali yapilanma görülmektedir. (Rothschild Bankasi kurulusu) Dünya’da, sermayenin mutlak hakimiyeti baslamistir. Sanayi devriminin getirdigi sorunlar (issizlik gibi) hükümeti zorlamaya baslamis ve Karl Marx gibi reaksiyonlar dogmustur. Petrolün sanayide kullanilmasi ile beraber dünya dengeleri ABD lehine dönmüstür. Boston, yeni gözde merkezdir. 1929 krizi sonrasi dünya finans merkezi New York’a tasinir. Bu ayni zamanda yeni bir dönemin habercisidir. Elektrik de dünyayi yöneten güç haline gelmektedir. Her iki dünya savasi, sanayi üretimini ciddi sekilde atesleyici unsur olmus ve silahlanmanin önemini artirmistir. Sanayide insan gücünün yerini makinelerin almasi issizligi ciddi bir sorun haline getirmistir. XX. yüzyil sonlarinda gelisen teknoloji mesafe anlayisini ortadan kaldirmis, bu da para hareketlerini hizlandirmistir. Hizlanan para hareketleri borçlanmayi kolaylastirmis ve XXI. yüzyil baslarinda yepyeni bir kredi anlayisi dünyaya hakim olmustur. Amerikan Imparatorlugunun Sonu Amerika Irak’tan çekilecek mi? Ortadogu’da baris saglanabilinecek mi? Petrol yakin bir gelecekte tükenecek mi? Baska enerji kaynaklari bulunabilinecek mi? Arap ülkeleri günün birinde Bati Avrupa’da oldugu gibi demokratik bir hareketi taniyabilecekler mi? Kuzey Kore nükleer silah kullanacak mi? Teknolojiler yeni diktatörlüklere olanak mi saglayacak? Iklim yasanmaz bir hal mi alacak? Tüm bu ve benzeri sorularin cevabi dünyayi ya bir felakete ya da günümüzdekinden daha iyi bir konuma getirir. Zira, her isyan, yeni düsünce, teknolojik yenilik, terörizm, kitlesel hareketler vesaire dünyanin yönünü degistirebilir. Zamanla birlikte köylüler sehre yöneliyor, pazar demokrasisi ise gün geçtikçe genisleyerek geçici bir ‘merkez’ çevresinde toplaniyor. Bir yerin ‘merkez’ olabilmesi için; en büyük iletisim noktasi olmasi yani çok genis ve büyük limana ya da havaalanina yakin dünya ticaretine hakim olabilecek bir konumda olmasi, büyük bir sanayi ile tarim desteginin ve kendi finansal gücünün bulunmasi gerekmektedir. ‘Merkez’ ayni zamanda politik, sosyal, kültürel ve askeri açidan kontrolleri elinde barindirmalidir. Limani, önemli ölçülerdeki tarimsal destegi, sanayideki gücü ve en önemlisi maddi gücü sayesinde günümüzün dokuzuncu merkezi olan Los Angeles’in bu tarz bir rolü uzun bir müddet daha sürdürebilecegine inanmaktayiz. 2030-2040 yillarinda bu merkezinde digerleri gibi belirli sinirlarla karsilasacagi kesindir. Pazar, yine merkeze karsi oynayacaktir; yeni teknolojiler farkli hizmetlerin yerine geçecek ve bu yeni teknolojiler de ideolojik, askeri ve kültürel açilardan farkli projelerle gelecekteki merkezler tarafindan ortaya çikartilacaktir. Tüm bu olaylar çesitli merkezlerde, degisik olaylarla karsimiza çikacaktir. Dokuzuncu düzenin parlak gelecegi Amerika Birlesik Devleti simdiye kadar dünyaya askeri, politik, ekonomik, kültürel ve hatta demografik açidan hiç bu seviyede hakim olmamisti. Demografik açidan bugün dünyanin üçüncü kalabalik ülkesi konumunda olan Amerika Birlesik Devleti 2040 yillarinda ortalama 420 milyonluk nüfusu ile yine en kalabalik ülkeler arasinda olacaktir. Sonuç olarak, 2025 sonlarina kadar dünya zenginleri ve baslica merkez bankalari hala Amerika Birlesik Devleti’ni ve dolari; ekonomik, politik ve mali açidan en iyi siginak olarak göreceklerdir. Los Angeles ülkenin teknoloji, kültür ve sanayi merkezi; Washington politik baskenti; New York ise finansal metropolü olarak kalmaya devam edecektir. Amerika Birlesik Devleti uzun bir süre daha savunmaya yönelik teknolojileri kendi kontrolünde tutacak ve yakin gelecekte gerçeklesebilecek tüm kültürel, askeri, politik ve sosyal olaylar Amerika Birlesik Devleti’nin bu konudaki üstünlügünü ortaya çikartacaktir. Bu zaman zarfinda pazar demokrasisine dahil olmayan Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Pakistan, Iran gibi ülkeler yakin gelecekte pazar demokrasisi sistemine dahil olacaklardir. Avrupa Birligi ise; her ne kadar parasi dünya çapinda gittikçe daha fazla kullanilsa da; yine yakin gelecekte eski Yugoslavya-Bulgaristan-Romanya, Moldavya ve Ukrayna’ya kadar uzanan ortak ekonomik bölgeden ibaret olacaktir. Mevcut egilimleri biraz uzattigimiz takdirde Avrupa Birligi 2025 senesinde dünya GSYH’nin %5’lik bir düsüs ile %15’ini temsil edecektir. Bu durum ve bu durumun neticeleri, kamu hizmetlerinin, ulasim, egitim, saglik ve güvenlik hizmetlerinin zayifladigini gösterecektir. Bundan sonra Onbir’ler diye anacagim diger ülkelerden farkli onbir ekonomik ve politik güç ortaya çikacaktir (Japonya, Çin, Hindistan, Rusya, Endonezya, Kore, Avustralya, Kanada, Güney Afrika, Brezilya ve Meksika). Günümüzde bu Onbirl’er pazar ekonomisine geçtiler ya da geçme yolundalar. Arjantin, Iran, Vietnam, Malezya, Filipinler, Venezüella, Kazakistan, Türkiye, Pakistan, Arabistan, Cezayir, Fas, Nijerya ve Misir’in da aralarinda bulundugu gelismekte olan yirmi ülke ise kurumsal eksiklikler yasayacaktir. Kisa bir süre sonra, dünya ticaretinin üçte ikisi Pasifik üzerinden gerçeklesecek ve Asya dünya üretiminin yarisindan fazlasini üretir hale gelecektir. 2025’li yillar da ise Çin, 1,35 milyar nüfusuyla dünyanin ikinci ekonomik gücü haline gelecektir. Mevcut hizi ile büyümeye devam ederse Çin’in GSYH’si Japonya’nin GSYH’sini 2015’te, Amerika Birlesik Devleti’nin GSYH’sini ise 2040 yilinda geçecektir. Çin’in ekonomik yillik büyüme ritmi yari yariya azalsa bile 2025 senesinde Çin’de kisi basina yillik milli gelir 6000 dolar olacaktir. Çin, Filipinler’den Kamboçya’ya kadar olan bölgede en büyük yatirimci konumuna gelecektir. Diger bir senaryoya göre ise, Hindistan 2025’te, 1,4 milyar nüfus ile dünyanin en kalabalik ülkesi; Çin ve Amerika Birlesik Devleti’nden sonra dünyanin üçüncü ekonomik gücü olacaktir. Ancak bu senaryonun gerçeklesebilmesi için Hindistan’in nüfus artis oraninin en üst seviyelere gelmis olmasi gerekmektedir. Japonya teknolojilere hükmetme konumunda olsa bile nüfusu yaslanmaya devam edeceginden dolayi büyük bir olasilikla askeri açidan donanmaya önem verecektir. Hatta belki 2025 yilinda dünyanin en güçlü besinci ülkesi olma konumuna bile erisemeyecektir. Diger Onbir’e gelince; Güney Kore, Asya’nin en önemli gücü haline gelecek ve 2025 yilinda yeni ekonomik ve kültürel model haline gelerek tüm dünyayi teknoloji ve kültürel dinamizmi ile etkileyecektir ve bundan böyle Çin, Malezya, Endonezya, Filipinler ve Japonya; Amerikan modeli yerine Güney Kore modelini örnek almaya baslayacaklardir. 2025 yilinda Vietnam’in nüfusu 115 milyonu geçecektir; eger Vietnam politika, banka ve egitim sistemlerini yenileyebilir bir de yol ve altyapi gibi eksikliklerini de giderebilirse, Asya’nin üçüncü ekonomik gücü haline gelecektir. Endonezya çözümü zor sorunlar yasayacak ve bunlarin üstesinden geldigi takdirde 2025 yilinda 270 milyon nüfusu ile Islam dünyasinin birinci, dünyanin ise önemli ekonomik güçlerinden biri haline gelecektir. Rusya demografik dengeyi saglayip, petrol rantinin bir kismini ülkenin gelisimine yönelik kullandigi takdirde 2025 senesinde GSYH’si Almanya, Ingiltere ve Fransa’ninkini geçebilir ve dünyanin altinci ekonomik gücü haline gelebilir. Bunun yani sira, gelecekte Rusya, güneyden gelecek olan Müslüman ve dogudan gelecek olan Çin tehditleri ile karsi karsiya kalacaktir. 2025 yilinda Latin Amerika’da iki güç hüküm sürecektir. Bu iki güçten biri; ileride Amerika Birlesik Devleti ile birlesme ihtimali olan 130 milyon nüfuslu Meksika; digeri ise dünyanin dördüncü ekonomik gücü ve tarim devi olabilecek 210 milyon nüfusu ile Brezilya’dir. Nijerya, Kongo ve Etiyopya 2025’lerde dünyanin en kalabalik on ülkesi arasina katilacaktir. Bununla birlikte, dünya platin rezervinin %80’ine, elmas rezervinin %40’ina; altin rezervinin beste birinden fazlasina ve kobalt rezervlerine de sahip olmasina ragmen Afrika kitasi yine bu dönemde dünya çapinda önemli bir ekonomik konuma gelmeyi basaramayacaktir. Iklim kosullarinin çalisma düzenini etkilemesi gibi unsurlar bunun nedenleri arasinda yer alabilir. Gelecekte de bugünkü gibi Afrikali’larin yarisi açlikla savasmaya devam edecektir. Bu kitada, Güney Afrika, Misir, Botswana ve belki Gana bu sorunlarin üstesinden gelmeyi basarip, diger ülkeler gibi yok olmaktan kurtulabilir. Arap ülkelerinde GSYH diger ülkelere nazaran daha yavas artacaktir. Zaman içinde Türkiye ve Iran önemli güçler haline gelebilir. Zamanin ticarilestirilmesi Zamanla tarim; sanayiye dönüsecek, yüzlerce isçi sehirlere yönelecektir. Dünya sanayisi gittikçe globalleserek, sinirlar sermayelere ve mallara açik olacak, fabrikalar (Asya, Uzak Dogu ve Hindistan gibi) issizligin ucuz oldugu yerlere kayacak; büyük kuruluslarin merkezleri ve arastirma birimleri Ingilizcenin resmi dil oldugu ülkelere yönelecektir. Inovasyonlar sürat kazanacak; yaratmaktan, üretime ve ardindan da ticarilestirmeye giden süreç kisalacaktir. Dünya çapinda bir konuma sahip olanlar hariç, markalarin mevcudiyetlerini koruma süreçleri de kisalacaktir. Büyük sirket hissedarlari, bankacilar, yöneticiler daha farkli talepte bulunup daha farkli sorunlarla karsilasacak ve görevleri de hep kisa vadeli olacaktir. Is hayatinda, çalisanlar arasi rekabet daha da sertlesecek, kisiler kendilerini sürekli gelistirmek zorunda kalacaklardir. Dogum oranlarinin azalmasi ve insan ömrünün uzamasi yil içinde daha az, ancak sene bazinda daha uzun süre çalisilmasina neden olacak, emeklilik yasi ise yetmislere ulasacaktir. “Daha iyi olma” ya yönelik olan sanayi; “en iyi olma” ya yönelik olan sanayi haline gelecektir. Tüketiciler hep üstün kalacak ve hedefleri çalisanlarinkinden daha önemli olacaktir. Çalisanlarin çogunlugu bes yildan sonra is ve sehir degistirir hale gelecektir. Insanlar sehir kalabaligindan uzaklasmaya devam edecek ve yasanmakta olan dokuzuncu düzen yalnizliga yönelik, sehir karmasasindan uzak bir yasam sekli olusturmaya devam edecektir. Hatta turizm bile yalnizligin ve sessizligin simgesi haline gelecektir. Bu dönemde ulasim hayatimizin önemli bir kismini tüketecektir. Sehir içi, sehirler arasi baglantilar çogalacak, uçak-taksi kullanimi ve enerji tasarruflu daha ekonomik tasimacilik sistemleri gelisecektir. Tüm tüketim sektörlerinde en düsük fiyatli ürünler piyasaya sürülecek ve böylelikle tüm fakirlerin pazar ekonomisine istiraki saglanacaktir. Orta ve üst düzeyde gelire sahip olanlarin, kazançlarinin büyük bir kismi egitim, saglik ve güvence sektörlerinde harcanacaktir. Bu ticaret döneminde, günümüz dünya ekonomisine hükmetmekte olan sigorta ve eglence sektörleri (turizm, sinema, TV, müzik, spor, gösteri) etkinligini sürdürecektir. Tüm uluslar arasi sirketler bu iki unsur (güvence ve eglence) üzerine yogunlasacaklardir. 2030 öncesinde, fakirler hariç herkes, her yerden yüksek hizla bilgi sebekelerine baglaniyor olacaktir. (HSDPA,WiBro, WiFi,WiMax) Örnegin; günümüzde Google merkezinin bulundugu Mountain View ve San Francisco’da herkes kablo baglantisi olmaksizin, yüksek hizla internete baglanabiliyor. Günümüzde Kore’de tüm sehirlerde, mobil telefon agi olan ve 3G’den çok daha verimli olan HSDPA; internet baglantisi için ise WiBro kullanilmaktadir. Zamanla bu sebekelerin hizmetinden her an için yararlanmayi arzu edecegiz ve bunun için de her an yanimizda bulundurabilmemiz amaçli kullanmakta oldugumuz tüm cihazlarin boyutlari gittikçe küçülüp çok fonksiyonlu hale gelecektir. Cep telefonu, diz üstü bilgisayari vs. bir bileklik, gözlük, kol saati ya da yüzük boyutlarina indirgenecektir. Tek bir cihazi telefon, ajanda, bilgisayar, müzik çalar, TV hatta kimlik karti ya da anahtarlik olarak kullanir hale gelecegiz. Bilgisayar fiyatlari ucuzlayacak, internet arama motorlari daha fazlalasacak, insanlar televizyonu daha az seyredip, internette çok daha fazla vakit geçirecektir. Yazili basin kendini yenilemek zorunda kalacak, kitaplar (e-kitap) sekil degistirecektir. Oyunlar üretmeye, hayal etmeye, bilgilendirmeye, gözetlemeye ve kendini gelistirmeye yönelik olmaya baslayacak, filmler dokunup koklayabilecegimiz sekilde üç boyutlu bir formatta olacaktir. Evcil robotlar; evde yardimci ya da yasli veya engellilere yardimci vazifesini görecekler ve gözetmen olacaklardir. 2030’lardan önce motorlara, araçlara, nesnelere, köprülere, binalara, barajlara uzaktan sürekli gözetleme amaçli sensörler entegre edilecektir. Tüketici satin aldigi ürünün satin aldigi güne kadar kat ettigi yolu ögrenebilecek ya da, satin aldiktan sonra da örnegin, çocugunun kullandigi çantadaki sensör sayesinde okula gidip gitmediklerini vs. ögrenebilecektir. Yaslanma Günümüz egilimleri gelecekte de devam ederse 2025’li yillarda gelismis ülkelerde yasam beklentisi 90 yas civarinda olacaktir. Bunun disinda, özellikle kadinlarin özgürlügünün artmasiyla birçok ülkede dogum oranlari nesilleri yenileyemeyecek kadar azalacaktir. Örnegin; Kore’de 1950’li yillarda dogum orani 5,1 iken 2000’li yillarda 1,5’e kadar gerilemistir. Dogum oranlarinin en yüksek oldugu Müslüman ülkelerinde bile bu oranlarin azaldigina tanik olacagiz. 2025 senesinde on milyondan fazla Amerikali 85 yasin üzerinde olacaktir ve diger ülkelerde de büyük olasilikla benzeri artislarla karsilasacagiz. Bazi ülkelerde yasli nüfusun artisi ve dogum oraninin düsmesi ile nüfus sayisinda azalma bile yasanacaktir. Çocuk sorumlulugu azalan kadinlar, erkek etkisinden kurtulup toplumda kendilerine bir yer edinebilecekler ve is hayatinda daha aktif bir rol oynayacaklardir. Tüm bunlarin neticesi olarak emekli maaslarinin ödenmesi sirketler için yük haline gelmeye baslayacaktir. Bu konuda dengeyi saglayabilmek için ya vergi oranlarini artirip geliri artirmak, ya dogum oranlarini artirarak veya göç oranlarini artirarak çalisan ve genç nüfus sayisini artirmak gerekecektir. Göçe karsi çikip, yabancilari reddeden ülkeler nüfuslarinin yok olusu ile karsi karsiya kalacaklar, yabancilari kabul eden ülkeler ise halklarin birlesimi ile, nüfuslarinin degisimine seyirci kalacaktir. Tüm dünyada nüfusun yarisi zaten sehirlerde yasiyor. 2015 yilina geldigimizde güneyde bulunan 24 büyük sehir (Örnegin; Sao Paulo, Meksika, Bombay, Shangai, Rio de Janerio) on milyonu askin bir nüfusa sahip olacaktir. 2025 yilinda ise tüm sehirlerden otuzunun nüfusu 10 milyonun üzerinde olacaktir. Kisacasi yakin bir zamanda birçok yerlesim yeri için imkansiz olan tüm alt yapi sistemini kuvvetlendirmek gerekecektir. Bu durumda sadece birkaç sehir yasanabilir bir halde kalacaktir. Bu sehirlere göçler baslayacak, özellikle de Çin’den gelen büyük kitleler olacaktir. Çinli’ler en çok Sibirya ve Rusya’ya göç edeceklerdir ve zaman içinde Rus-Çin evliliklerinin artmasiyla birlikte Çinli’ler Rusya’yi ele geçireceklerdir. Yine 2020’li yillarda Orta Afrika’dan Kuzey Afrika’ya, Hindistan’dan Malezya’ya, Malezya’dan Tayland’a, Banglades’ten Körfez ülkelerine, Irak’tan Türkiye’ye ve Guatalama’dan Meksika’ya kitlesel göçler baslayacaktir. Zenginler de bu göç furyasina katilacaktir ve baslica geçis noktalari Rus-Polonya, Türk-Yunan, Türk-Bulgar, Italya- Libya, Meksika-Amerika Birlesik Devleti sinirlari olacaktir. Amerika Birlesik Devleti göçmenlerin aranan ülkesi olmaya uzun bir müddet daha devam edecek, yaklasik yirmi yil içinde Amerika Birlesik Devleti’nde Ispanyol ve Afro-Amerikan nüfusu neredeyse çogunlugu olusturacaktir. Avrupa ülkeleri de zaman içinde sadece göç alan ülkeler haline gelip göçle gelen isgücünden edinecekleri gelir ile emekliliklerini finanse etmenin yolunu bulabileceklerdir. Fransa gibi Avrupa ve Afrika göçünü kabul etmeyen ülkeler, ayakta kalabilmeleri için bunun tek çözüm oldugunu biraz daha geç anlayacaklardir. Ingiltere’de Orta Avrupa’dan göç kabul eden bir ülke haline gelecektir. Kisacasi gelismis ülkelere kitlesel göçleri Ukraynalilar, Ruslar ve Çinliler olusturacak ve göç alan ülkeler emeklilerini finanse edecek hale gelecektir ancak bununla birlikte orta sinifin geliri sarsilacaktir. Zaman içinde gerek kariyer, gerek sirket politikasi gerek yeni bir kimlik arayisindan dolayi birçok kisi neredeyse her sene ülke degistirir hale gelecektir. Emekliler, Kuzey Afrika gibi yasam ve iklim kosullari daha iyi olan ülkelerde yasamayi tercih edeceklerdir. Kisacasi 20 yil içinde her yil ortalama 50 milyon kisi kösesine çekilecek ve asagi yukari bir milyar kisi dogup büyüdügü sehirlerin disinda yasayacaktir. 2035 öncesi, kentsel nüfusun artmasi ham maddeye olan talebinde artmasina sebep olacaktir. Bu nedenle, zamanla sanayi atiklarini geri dönüsüme tabi tutarak ham maddeleri kismen tekrar kazanmaya çalismamiz gerekecektir. Bu maddelerin tekrar tükendigi vakit ise okyanuslardan, Ay’dan temin etmege çalisacagiz. Enerji tüketimimiz günümüzdeki gibi artarak devam edecekse, rezervlerimiz: karbon için 230 yil, gaz için 70 yil ve petrol için 50 yil seviyelerindedir. Petrolün henüz bilinmeyen ya da Irak, okyanuslar vs. gibi iyi bilinmeyen birçok rezervi bulunmaktadir. Kisacasi bir yüzyil daha fiyat konusu disinda herhangi bir petrol sorunu yasamayacagiz. Ama neticede baska enerjilere geçmeye elbet mecbur kalacagiz. Radyoaktif atiklarin yönetimi politik olarak kabul edildigi taktirde nükleer enerji daha sik kullanilacaktir ve günes enerjisi gibi enerjiler ancak depolanabilir oldugu zaman vazgeçilmez olacaklardir. Zaman içinde enerji pahalilasacaktir; tabii bu döneme kadar geçen zaman zarfinda artan dünya nüfusunun ihtiyacini karsilamak için tarimsal ya da benzeri üretimleri de artirmak gerekecektir. Gün geçtikçe elimizdeki kaynaklar hizla tükenmektedir. Örnegin XX. yüzyilin son on yilinda Almanya’nin batisindaki orman rezervleri yari yariya azalmistir. Her bir saatte bir futbol sahasi büyüklügünde orman arazisi yok olmaktadir. Karbon gazinin kullanimi ile birlikte atmosferin isisi hissedilir bir sekilde artarak 2050’den önce dünya isisinin 2 derece yükselmesine ve 2100’den önce de 5 derece artmasina neden olacaktir. Buzullarin erimesi tüm bu birbirini takip eden olaylarin bir neticesidir. Böylece denizlerin seviyesi yilda 2 mm artarak 2050‘yilinda en az 12 cm yükselmis olacaktir. Yüksek maliyetli dogal afetler birbirini takip edecek, agaçlar eskiye oranla daha kisa sürede büyüyecek ancak daha hassas olacaklar, kuslar ve baliklar daha farkli noktalara yönelmeye baslayacaklardir. Kiyilar yasanmaz bir hal alirken Afrika çölü her sene Belçika büyüklügünde genislemege devam edecektir. Çevreye zarar veren gazlarin etkisi kolay giderilemeyecek ve tüm bu gelismeler karsisinda 1999 Kyoto Antlasmasi yetersiz kalacaktir. Kuraklikla birlikte içme suyu sikintisi yasanacak, zira simdiye kadar dogal içme suyu kaynaklarinin %80 ini tüketmis bulunmaktayiz. Kirli su, her gün 15.000 kisinin hayatina son vermekte ve yüzlerce hastaligi beraberinde getirmektedir. 2025 yilina geldigimizde özellikle Afrika, Ortadogu ve Güney Asya’da olmak suretiyle dünya nüfusunun yarisi içme suyu sikintisi yasayacaktir. Bu ve benzeri olaylar dünya üzerindeki birçok canli türünün ortadan kaybolmasina neden olacaktir. Tüm bunlarin yaninda, teknolojik alanda günümüze kadar kaydedilen gelismelerin ardindan otomobil, beyaz esya, internet, cep telefonu, tarim gibi bazi sektörlerde yavaslama dönemi yasanmaktadir. Halbuki, bunca enerji sikintisi ile karsi karsiya kalacagimizin bilincindeyken asil ilerlemeleri, tohumlarin daha az enerji ve su tüketmesi ya da hidrojen gazinin stoklanmasi vs. gibi alanlarda kaydetmemiz gerekmektedir. Gerçek yokluk: zaman Zamanla; çalismak için, mutfakta is yapmak ya da temizlik yapmak için daha az vakit harcar hale gelecegiz. Buna karsilik, sehirlerin genislemesiyle ulasima çok daha fazla vakit ayirmamiz gerekecektir. Bu durumda is amaçli yolculuklarimizda ya da ise giderken harcayacagimiz zamani müzik dinlemek, film seyretmek ve iletisim kurmak için degerlendirebilecegiz. Zamanla; insanlik ve teknoloji gelistikçe, kendimizi sürekli gelistirmemiz, bir seyler ögrenmemiz, bilgi edinmemiz gerekecektir ve bunun için gereken zaman da artmaya devam edecektir. Neticede günün birinde gerçek yoklugun zaman oldugunu anlayacagiz ve böylece insan ömrünü biraz daha uzatmaya çalisacagiz. Hatta biraz daha ileri gidip olmazsa olmazlarimiza (dogum, uyku, ögrenim, nekahat, karar verme) gereken zamanlari kisaltmayi deneyebiliriz. Örnegin; bir çocuk dokuz aydan önce dogup, bir yasinda yürümeyi ögrenip, 3000 saatten kisa bir sürede de bir dil konusmayi ögrenebilse insanlarin kendilerini gelistirebilmeleri için ve “daha iyi”ye yönelebilmeleri için yeterince zamanlari olabilirdi. Zaman bu sekilde ilerlerken; dokuzuncu düzen 2025 yilina kadar en azindan tarimini, sanayisini, yeni teknolojileri muhafaza etmeyi, silah sistemlerini modernlestirmeyi, ticari alanlarini korumayi, vs. saglayabilecektir. Kaliforniya merkez olmayi sürdürürken, teknolojik gelismelerden de geri kalmayacak ve bu süreçte Washington, Avrupa ve Onbir’lerle iyi bir birlesme saglayacaktir. 2030’lu yillardan sonra, internet hala Ingilizce konusulan bir Amerikan düzenlemesi ise, yeni farkli olusumlar Amerikan politik ve kültürel gücüne karsi hareket edecekler ve zamanla Amerikan sirketleri bile Amerika Birlesik Devleti’ nden kopmaya baslayacaktir. Zira bu firmalar da amaçlarinin, imaji gün geçtikçe sarsilan ülkelerininki ile ayni olmadigini anlayacaklar, hatta aralarindan bazilari yabanci yatirim fonlarinin kontrolüne geçecektir ve böylece bir “merkez”in en önemli gücü “para” sarsilmaya baslayacaktir. Halkin büyük sehirlere yönelmesiyle; okul, hastane gibi sosyal tesislerin eksikligi artacaktir. Yabanci isçilerin gelmesi ve sirket merkezlerinin yer degistirmesiyle birlikte Amerikalilarin maaslari gittikçe azalacak, zenginlerle isçilerin gelirleri arasindaki fark insanlarin Amerikan rüyasindan süphe etmelerine neden olacaktir. Enerji, su, saglik, egitim, güvenlik, emeklilik vs. insanlarin gelirlerinin büyük bir kismini tüketecektir. Amerikan parasi ekonomik dövizden ziyade politik bir döviz haline gelecek ve bu durum da paranin kullanimini kisitlayacaktir. Kisacasi 2030’lu yillara dogru Amerikan sirketleri, sagladigi karlari kendi topraklarinda tutamaz hale gelecektir. Yabanci merkez bankalari da baska dövizlerle kendi rezervlerini dengelemeye baslayacaklardir. Evlerini teminat olarak gösteren Amerikan vatandaslari evlerini satmaya baslayacak bu durum ise gayrimenkul fiyatlarinin bir anda düsmesine neden olacaktir ve tüm bu olaylarin neticesinde, devlet borçlularin sorunlarina çözüm bulamayacaktir. Hükümet zayifi koruyamayacak hale gelecek, üretim yavaslayacak ve issizlik hiç ulasmadigi seviyelere çikacaktir. Kisacasi finansal kriz patlak verecektir. Böylece dokuzuncu düzen dönemi de sona erecektir. Onuncu pazar yöntemi mümkün olacak mi? Onuncu yöntem, uluslar arasinda yeni dengeler yaratabilmeli, yeni teknolojilerle kisa sürede giyim, besin üretebilmeli; azalan enerjilerin yerine yenilerini getirebilmelidir. Bu onuncu yöntemin merkezi yine çesitli konularda çok güçlü bir bölge olmalidir. 2025 krizinden sonra bile Amerika Birlesik Devleti askeri, teknolojik, mali ve kültürel açilardan dünyanin en güçlü ülkesi olarak kalacagindan söz konusu onuncu merkez yine Amerika Birlesik Devleti’nde olacaktir. Zira Washington hala dünyanin politik baskenti, Amerikan ordusu da dünyanin askeri gücü olmaya devam edecektir. Bir sehrin ya da bir bölgenin “merkez” olabilmesi için, ilk olarak iletisim-ulasim agini elinde tutabilecek büyüklükte bir limana sahip olmasi, kendi kendine yetebilecek ve hatta disariya yönelik üretim yapabilecek boyutlarda tarim olanaklarina ve bunu kullanabilecek insan gücü ile teknolojiye, ayrica güçlü bir sanayiye sahip olmasi gerekmektedir. Ancak tüm bunlar “merkez” olabilmek için yeterli degildir. Bir merkezin tüm dünyayi yönetebilmesi için kendi finansal, banka vs. kuruluslarini olusturabilecek, yeni teknolojileri finanse edebilecek güçte “para”si olmasi gerekmektedir. Günümüz merkezinden önce; limani , güçlü tarim destegi ile Brugge; ardindan yine güçlü tarim destegi ve izole limani ile Vendik; üçüncü olarak Anvers; dönemi içinde uygun tek Akdeniz limani olarak Cenova; ardindan Amsterdam; yine önemli limani ve sanayisi ile Londra; yedinci ve sekizinci olarak Boston ile New York merkez olmuslardir. Dokuzuncu merkez Kaliforniya’dir. Onuncu merkez muhtemelen San Diego olacaktir. “Merkez” Kuzey Meksika’dan Bati Kanada’ya kadar ulasan bölgeye de uzanabilir. Günümüzde hala Amerikan Imparatorlugu’nun ebedi oldugunu düsünen Amerikali yöneticiler bulunuyor. Onlara göre; Amerika bir imparatorluk degil, bir demokrasi. Tarih, “merkez” in illa en genis alana yayilmis ya da en kalabalik olan ulusun topraklarinda olmasi zorunda olmadigini göstermistir. Londra gerek büyük kapasiteli limani, gerek sanayiye degin gücü, en önemlisi ise parasal gücü sayesinde bu görevi üstlenebilir ancak arazisinin ve iklim kosullarinin elverissizligi nedeniyle tarimsal güç konusunda yetersiz kalabilir. “Merkez”; Londra’dan Brüksel, Lille ve Paris’i geçerek Frankfurt’a kadar uzanan hizli tren hatti üzerindeki sehirlerden olusabilir. Böylelikle gerekli mali ve sanayi güç saglanir. Bu durumda, bu bölge Kaliforniya’nin, Euro ise Amerika Birlesik Devleti dolarinin yerini alabilir. Bunlarin disinda Iskandinav Ülkeleri’nde Stockholm, Helsinki ve Oslo arasinda yeni bir ‘merkez’ ortaya çikabilir. Ancak, kuzey ülkelerinin dünya tehlikelerinden uzak durma tutumu nedeniyle bunun gerçeklesmesi küçük bir olasiliktir. Hiçbir Avrupa Ülkesi, bir ‘merkez’in ihtiyaçlarini karsilamaya ve “merkezi” muhafaza etmek için gereken masraflari karsilamaya hazir olmayacaktir. 2030’lu yillarda Japonya’nin komsularina ve diger civar ülkelere kiyasla teknolojisi daha ileri olacagindan, o bölgede bir güç haline gelecektir. Ancak 1980’de oldugu gibi o tarihlerde de ekonomisi uluslararasi bir deger konumuna gelecek kadar yeterli olmayacaktir. Shangai ve Bombay 2030’lu yillarda dünyanin en büyük iki ekonomisi haline gelebilirler, eger bu durum gerçeklesirse ticari düzenin ‘merkez’’i olabileceklerdir. Ancak bunu basarmak için iletisim sebekelerine, kentsel yapilarina, hukuki ve teknolojik yapilarina, güvenlik güçlerine ve orduya degin altyapi olusturmalari, yüksek sayilarda insana is olanagi yaratmalari vs. gerekmektedir. Kisacasi, Shangai ve Bombay’in ‘merkez’ olabilmeleri çok zordur. Çok uzun bir zaman sonra Avustralya da ‘merkez’ olma konumuna gelebilecektir. Ancak, nakliye yani ulasim konulari; Sydney’in Tokyo ya da Los Angeles’e uçakla dört saatlik, gemiyle bes günlük mesafeye indirecek kadar teknolojik gelismelere bagli oldugundan, bu bölgenin ulasim-iletisim açisindan dünya ticaretini kontrol etmesi mümkün olamayacaktir. Islam Dünyasi da (Ankara, Kahire, Bagdat, Cakarta) ‘merkez’ olmayi arzu edeceklerdir. Ancak bunun için sanayi, kültürel, politik, mali olanaklarinin olmasi, hatta günümüzde imkansiz olarak gözüken fikir özgürlügüne sahip olmalari gerekir. Çok uzun süreligine; gelecegi yönlendirecek üç dalga ortadan kalkana kadar düzenin isleyisinde herhangi bir ‘merkeze’ ihtiyaç duyulmayacaktir. Pazar, yeteri kadar güçlü olacak ve üretici sinif dünyayi yönetmek için artik ayni yerde yasamak zorunda kalmayacaktir. Yeni sanayi birçok farkli noktaya ayni anda yerlesecek ve düzen ‘merkezsiz’ isleyecektir. Gelecegin ilk dalgasi : hiperimparatorluk Genel kani; geçmisin, sadece pazarin ve demokrasinin genellesmesinden ibaret olacagidir; bu da tarihin sonu anlamina gelmektedir. Zira, artik bir diktatörlügü demokratiklestirmek için savas yapilmiyor. 2025 - 2035 yillari arasinda, dokuzuncu düzen gücünü yitirerek yerini, tek bir güç ile degil de, birden fazla güç ile idare edilen bir düzene birakacaktir. Tabii bu düzenin de ne kadar ayakta kalacagi tartisilir. 2050’lere dogru, yeni teknolojik olanaklar sayesinde dünya düzeni evrensel olan pazar etrafinda birlesecek ve Hiperimparatorluk baslayacaktir. Dünya pazari eski aliskanliklarina devam edecek yani kismen Amerikan yapisini muhafaza edecektir. 2035’li yillara dogru Çin’de ve Müslüman Dünyasi’nda ticari büyüme, diktatörlügü ortadan kaldirip, parlamenter demokrasiyi getirecek bir orta sinif yaratacaktir. Sili, Ispanya, Rusya ya da Türkiye’de Hinduizm’in veya Islamiyet’in demokrasiye karsi direnisinin ortadan kalkmasindan Misir, Endonezya, Nijerya, Kongo, Çin ve Iran’da etkilenecektir. Serbest seçimlerin uzun süreli pazar demokrasisini saglamaya yeterli olmadigini, Irak ya da Cezayir örneklerinden, ekonomilerini ve politikalarini sabitleyememeleri ile gördük. Bu ülkelerin; sistemde basarili olabilmeleri için insan haklarina saygi gösteren laik kuruluslar, parlamento, politik parti, hukuk sistemi ve güvenlik güçleri ile donanmalari gerekir. Demokratik uluslar bu ülkelerin sirketlerine, ürünlerine, ögrencilerine vs. pazarlarini açarak yardimci olabilirler. Bu süre zarfinda bazi bölgeler digerleri ile bir arada yasamaya devam etmek istemeyeceklerdir. Çek Cumhuriyeti’nin Slovakya’dan ayrilmasi bunun bir örnegidir. Tüm bu gelecegin demokrasilerinde, ulusal gelirin önemli bir kismi bir süreligine kamu bütçelerine, sosyal ve özel sigorta sistemlerine kayacak ve köylü sinifi ile isçi siniflari ortadan kalkacaktir. Demokrasi ve pazar ayni güce sahip olduklari sürece birbirlerinin rekabet alanlarini paylasip, sinirlarina saygi duyacaklardir. Her kitada baslica bir ya da iki güç ile (Amerika Birlesik Devleti, Brezilya, Meksika, Çin, Hindistan, Misir, Rusya, AB ve belki Nijerya) dünya çok merkezli bir sekle dönüsecektir ve gelecekte bu dokuz ülke birlesip dünyayi yönetecektir. Uluslar ya da uluslararasi kuruluslar, sanayi ve finansal güçleri, pazarlari sinirlandirmayi deneyeceklerdir. Ardindan, saglik ve egitim gibi sektörlerdeki kamu çalisanlari daha sonralari hakimler, askerler tamamen özel sektör çalisani haline geleceklerdir. Gün geçtikçe pahalilasacak olan bu sektör hizmetlerinin yerini, seri üretilecek sanayi ürünleri alacaktir ve böylece Pazar ile Pazar demokrasileri arasinda jeopolitik bir çatisma baslayacaktir. Hipergözetim’den Otodenetim’e Özel sirketler önce islev ardindan da seri üretim ürünlerini ticaretlestirmek isterler. Ilk olarak daha fazla bilgi ve enerjiyi daha az yer kaplayacak sekilde biriktirmeyi, daha az ham madde ve enerji tüketmeyi arastiracaklardir. Zaten günümüzde üretilen ürünler hep daha az enerji tüketmeye yönelik üretilmektedir. Bütün bunlar ancak nano teknoloji sayesinde gerçeklesebilecektir. Çesitli teknolojiler; suyu, ormani ve petrolü daha az kullanmamiza yol açacak ve deniz, uçak ile ilgili bilinmeyen birçok kaynaktan yararlanmamizi saglayacaktir. Nano bilgisayarlar üretilecek ve enerji nano merkezleri hidrojen pilleri kullanmaya baslayacaktir. Ulasim, iletisim, eglence, bilgilenme yöntemleri herhangi bir nesnenin bünyesine entegre olabilecek kadar küçültüleceklerdir. Evcil robotlar ihtiyaç duyanlara gündelik yasantilarinda yardimci olacak, arabalar kendi kendilerine gerekli adrese gidebilecekler, Tokyo ile Los Angeles arasi hipersonik uçaklar sayesinde dört saatten kisa sürecek vs. ve en sonunda Ay’a ardindan da Mars’a seyahatler düzenlenecektir. 2040’lara dogru hükümetin birçok görevini üstlenecek olan gözetim nesneleri kullaniyor olacagiz. Egitim, saglik gibi hizmetler makineler tarafindan karsilanacak, bu da sirketlere yeni pazarlar olusturup ekonomik verimliligi arttiracaktir. Gözetmenler ticari düzen’in gereksinimlerine karsilik verecekler. Bu süreç iki asamada gerçeklesecektir: hipergözetim ve otogözetim. Pazar kurallari demokrasi kurallarinin önüne geçince; egitim, saglik, güvence ve hukuk alanlarinda ki kamu hizmetleri özel sirketler tarafindan rekabet konusu olusturacaklardir. Özel sirketlere dogru gerçeklesecek olan bu yönelis, azalan kaynaklarda tasarruf yapilmasina yardimci olacaktir. Daha sonra özel hizmetler, sosyal haklari ve idari hizmetleri yönetecek, böylece resmi bir belgeyi biraz daha fazla ödeme yaparak daha kisa sürede alabilecegiz. Diger bir deyisle kamu hizmetleri ücretli olacak. Tüm kullanicilar tüketici konumuna gelecek ya hizmeti satin alacaklar ya da sigorta sirketlerine prim seklinde ödeme yapacaklar. Bu sigorta sirketleri hastaliga, issizlige, vefatlara, hirsizlik ya da yangina vs. karsi kisilerin kendilerini korumalari için onlara prim ödetmenin disinda bir de kapsayacaklari riskleri en aza çekmek için gerekli normlara uyup uymadiklarini da kontrol edeceklerdir. Böylece, zamanla diger sirketler de olasi sanayiye degin felaketleri en aza indirgemek için normlara uymak zorunda kalacaktir. Kisacasi, sirketler güvencelerini ödedikleri çalisanlarina; saglikla, tasarrufla, varliklariyla vs. ilgili gerekli normlara uyup uymadiklarini kontrol edeceklerdir. Formda olmak sosyal açidan gerekli bir davranis haline gelecektir. Sigorta sirketlerinin verimli olabilmeleri için sigortalarin en az üçte birinin normlara uymasi gerekmektedir. Bu da herkesin gözetleneceginin göstergesidir. Gözetim, gelecegin sihirli sözcügüdür ve hipergözetim dönemi ile birlikte teknoloji sayesinde, ürünlerin, nesnelerin ve insanlarin tüm hareketlerinden haberdar olabilecegiz. Bu sistem ileride askeri hareketlerde de kullanilabilecektir. Tüm kamu alanlarina yerlestirilen minyatür kameralar gelis, gidisleri kontrol edecektir. Biometrik teknikler (iris sekli, yüz ve el sekli, parmak izi vs.) yolcularin, çalisanlarin hatta tüketicilerin kontrolünü saglayacaktir. Sayisiz makineler; insan vücudunu, nesnelerin durumunu, sagligini kontrol edebileceklerdir. Insanlarin günlük hayatina dair kareler biriktirilip, uzman sirketlere, kamu ya da özel polis görevlilerine satilabilecektir. Böylece gizli hiçbir sey kalmayacak; herkes, herkes hakkinda her seyi bilir konumuna gelecektir. Böylece bilinmeyene karsi olan merakta zamanla ortadan kalkacaktir. 2050’lere dogru pazar uzaktan gözetimi düzenlemeye devam etmeyecek, seri üretilen sanayi ürünleri herkesin, her sirketin kendi normlarinda otogözetim yapmasini saglayacaktir (enerji, su, hammadde tüketiminin, malvarliginin otogözetimi). Bu makineler zaman kazanilmasi konusunda da bizlere çok yardimci olacaklardir. Kiyafetlere konulan minyatürlestirilmis otogözetim bilgisayarlari; kalp atislarimizi, tansiyonumuzu kaydedip, kolesterolümüzü ölçeceklerdir. Çesitli organlarimiza yerlestirilen mikroskobik algilayicilar, organlarimizin düzenli çalisip çalismadigini kontrol edebileceklerdir. Benzer çalismalar egitim alaninda da gerçeklesecektir. Gözetim, otonom hale gelecek ve herkes kendi hapishanesinin gardiyani olacaktir. Böylece otogözetimler, tespit edilen hatalari gideren oto-onarimlar haline gelecektir. Bu da ilk olarak yaslanma ile birlikte makyaj, güzellik, moda, diyet, jimnastik, estetik alanlarinda görülecektir. Ilk olarak organik malzemelerle insan vücudunu onarmaya çalisilacak, ileride kana karisarak yaslanmayi ve kanseri önleyebilecek mikro kapsüller hayatimiza girecektir. Bunlarin ötesinde, dogrudan beyine baglanacak olan biyonik protezler sayesinde bilgiler, hafizalardaki resimler arasinda seyahat etmek, bir seyler ögrenmek, farkli düsüncelerle iletisim kurmak mümkün olacaktir. Devletlerin yok olusu Söz konusu teknolojiler; devletlerin, kamu kuruluslarinin rolünü azaltacaktir, çok merkezli pazarda devletlerinin gücünün azalmasina neden olarak, sirketler uygulanan vergilerden kendileri için daha avantajli olanini tercih ederek merkezlerini bu avantajli vergilerin uygulandigi ülkelere tasiyacaktir. Bunun üzerine hükümetler sermaye üzerinde vergi indirimine gidecekler ancak bunun neticesi olarak kaynaklari azalacaktir ve devletler egitim, saglik, güvence gibi hizmetlerini özellestirerek söz konusu hizmetleri pazara birakacaktir. Böylece 2050’li yillara geldigimizde devletlerin yok olusu baslayacaktir. Her ülkede siyasi partiler egitim, saglik ve güvence hizmetlerinin özellestirilmelerini önlemenin yollarini arayacaktir. Bu kargasaya sosyal demokrat devletler digerlerine kiyasla daha fazla direnebilecekler, bazi ülkelerde bu ulus kimliginin yok olusunu önlemek, göç dalgalarina karsi gelebilmek için irkçi, laik, teorik diktatörler basa geçeceklerdir. Kürelesme ile birlikte ülkelerin yok oldugu sirada Afrika yeni yeni olusumunu tamamliyor olacaktir. Amerika Birlesik Devleti’nde de teknolojinin devletin faaliyetlerine etkileri benzer sekillerde görülecektir (Örnegin; internetin Amerika Birlesik Devleti’ne karsi rol oynamasi ile vergiler yüzünden sirket merkezlerinin ülkenin disina kaymasiyla vs.) ve Amerikan Imparatorlugu yavas yavas gücünü yitirmeye baslayacaktir. Zamanin ticarilestirilmesi Kapitalizm dünyayi koca bir pazara çevirecektir. Tüketmenin disinda geçen her an kaybedilen zaman olarak görülecektir. Hatta insanlarin evlerindeyken, ögrenirken, çalisirken tüketebilmeleri için sirket merkezlerini ve fabrikalari ortadan kaldirmaya bile yönelebiliriz. Ev ofisler, emeklilik anlayisini degistirecek; ulasim, ticaret yapilan yerlere dönüsecek vs. ve insan yalniz kalacaktir. Yalnizligini gidermek için insanin tüketimi dolayisiyla da gözetimi artacaktir. Kimse bir digerinin mutlulugunu düsünmez hale gelecek, kolektif yapilan her türlü is imkansizlasacak. Yalnizlik çocukluktan itibaren baslayacak ve insanlar bu eksikligi giderebilmek için evlerini, mallarini oyunlarini sirf kalabalikta bulunmak için digerleri ile paylasir hale gelecektir. Insan ömrü uzadikça sirketler, çalisanlarindan daha kisa ömürlü olacak, sirketlerin birçogu kuruculari ile birlikte ortadan kalkacaktir. Bir diger sirket sekli ise ‘Sirk-sirket’ denilen bir konunun ya da bir projenin üzerine kurulan sirketlerdir. Bu sirketlerin en önemli nitelikleri her dönemin konusunu veya projesini seçmek olacaktir ve yerleri, kullandiklari lisans vs. her daim degisebilir olacaktir. Sirket yöneticileri, çalisanlarinin ve is arkadaslarinin yaraticiligini gelistirmek amaçli her seyi yapacaktir. Bu sirketler devletlerin yoklugunun yasandigi alanlarda faaliyet göstermeye baslayacaklardir. Alt yapi, motor, makine, gida, ev esyalari, giyim, tasima, turizm, eglence, güzellik, enerji, güvence, saglik, egitim vs. gibi alanlar önde gelecektir. Günümüz bankacilik sistemine kiyasla fakirlere yönelik mikro kredi sistemi ön plana çikacaktir. Ilk ‘Sirk-sirket”leri Amerikan kaynakli olacaktir, zira uzun süreli dünya çapinda olabilecek bir proje olanaklarini ancak Amerika Birlesik Devleti’nde bir araya getirebilirler. AIG(sigorta); City Group (banka), Disney (eglence), Bechtel (mühendislik), Whirpool (ev aletleri), Exxon (enerji), Microsoft, Nike, Motorola, Coca Cola sirk-sirketlere örnek olarak verilebilir. Söz konusu Sirk-sirketler daha sonra Avrupali (Nokia, L’Oreal, Nestle, Danone vs) ve ardindan da belki Hintli, Brezilyali, Japonyali, Çinli olacaklardir. Ulusal temelden siyrilip sabit bir yeri olmayan, yani göçebe bir sekil alacaklardir. Hiperimparatorlugun patronlari, hipergöçebeler Sirk-sirketlerinin sermayedarlari, hiperimparatorlugunun patronlarini olusturacaklardir. On milyonun üzerinde kadin ya da erkek hiperimparatorlugu yönetecek olan çok merkezli dünyanin, tüm merkezlerinde yasayacak olan bir hipersinif olusturacaklardir. Çeviri makinelerinin yardimi ile çok dil konusup, daha uzun yasamak için çaba göstereceklerdir. Ögrenmek, onlar için yasam ihtiyaci haline gelecek ve böylece çalismanin, tüketmenin ve ögrenmenin aralarindaki sinirlar kaybolacaktir. Özel korunakli sitelerde ve çok esli yasam sürdüreceklerdir. Kimileri kendilerini korsan ekonomisinin hizmetine verip, gelecegin ikinci dalgasinin basrol oyunculari olacaktir. Digerleri ise, yatirim yaparak gelecegin üçüncü dalgasinin basrolünde yer alacaklardir. 2040 yillarinda tüccarlar, doktorlar, hemsireler, avukatlar, hakimler, polisler, ögretmenler vs. en önemli tüketiciler olacaktir. Çogunlugu sabit bir yerde çalismayacak ve bu nedenle fiziki açidan ve bilgi donanimi açisindan sürekli yeterli olup olmadiklarini gözetip, takip etmek zorunda olacaklardir. Gençler için seyahat etmek, hipersinifa yükselis anlamini tasiyacaktir. Sigorta sektörü issizlige, hastaliga, düzensizlige karsi ekonomik, finansal, kültürel gibi tüm alanlarda risklere karsi güvence sekilleri olusturacaktir. Eglence sektörü de degisik seçenekler sunacaktir. Orta sinif eski merkezlerin elitlerinin yaptigi sporlari yapacak ve orta sinifta uyusturucu tüketimi artacaktir. Hiperimparatorlukla birlikte Pazar bugüne kadar ki en üstün seviyesine ulasacaktir, ancak fakirlik hala devam edecektir. 2035 yilinda günde iki dolardan az para ile yasamak zorunda olanlarin yani alt kesim göçmenlerin sayisi; üç buçuk milyar civarinda olacaktir. Zayiflayan hükümetler gerekli finansman yardimini temin edemeyecekler. Pazar, sehirde yasayanlarin artan sayisina gereken alt yapiyi saglayamayacak ve göçmenler daha fazla su ve çöllesme sikintilari ile karsi karsiya kalacaktir ve bu defa köyden sehre degil sehirden sehre göç baslayacaktir. Maalesef bu durum da her türlü bas kaldiri ve korsan ekonomisi için çok uygun bir ortam yaratacaktir. Hiperimparatorluk yönetimi Pazarin demokrasiye karsi bu zaferi sonunda devletsiz bir pazar olusacaktir. Zira, 2050’lerde ya devlet kalmamis olacak ya da kalanlar ne vatandaslarina esit muameleyi ne de bilgi özgürlügünü saglayamayacaktir. Bankalar, her ay dünya merkez bankalari baskanlarini bir araya getirecek olan mali kuruluslarla çalisacaklardir. Böylesi bir organizasyon, dünyanin baslica paralari arasinda sabit bir parite belirleme konusunda büyük rol oynayacaktir. Diger sektörlerin olusturdugu organizasyonlar da korsan ekonomisine karsi direnebilmek amaçli kontrol kurallari belirleyeceklerdir. Muhasebecilik, avukatlik, bilgisayarcilik, eczacilik vs. gibi birçok meslek de kendi normlarini ilan edeceklerdir. Üyelerini gözetleyip, skandallari önleme amaçli özel olusumlar kuracaklardir. Enerji, telekomünikasyon, saglik ve egitim alanlarinda da yönetim amaçli kurumlar kurulacaktir. Kisacasi, yönetim tek basina bir ekonomik sektör olusturacaktir. Tüm bu “gözetim” organlari ilk önce Amerikan Imparatorlugu tarafindan yönetilecektir. (Örnegin, günümüzde ICANN interneti yönetmektedir.) 2050’li yillara dogru hiperimparatorluk büyük kontradiksiyonlarin ve büyük dengesizliklerin dünyasi haline gelecektir. Hipergözetim, otogözetim ardindan oto-onarim ile hasta organlarimizi belki uzuvlarimizi tedavi edip hatta onlari üretebilecegiz. Ardindan insani üretip, insani ticari bir mala dönüstürecegiz. Böylece sevdiklerimizin kopyalarini, ya da hayalimizdeki insanin kopyasini yapabilir hale gelecegiz. Bu versiyonun sonu hiperimparatorlugun son klonun yok olusuna kadar ölüm ile birlikte ertelenecektir. Kisaca hiperimparatorluk da basarili olamayacaktir. Zira, insanlar birer makineye dönüsüp böylesi bir kabusu yasamak istemeyeceklerinden, bunun gerçeklesmemesi için ellerinden geleni yapacaklardir. Gelecegin ikinci dalgasi: hiperçatisma Sovyet sisteminin ve demokrasinin genellesmesiyle savas yasantimizdan çikti, silahlanma yarisi son buldu ve tüm ülkeler ekonomik büyüme ile daha çok yayildiklarini anlamaya basladi. 2025 yilina kadar, bölgesel birçok güç ortaya çikacak ve her biri ayni zenginliklerin pesine düsecektir. Çin, tekrar etkin bir güç olmayi hedefleyecek ve Taiwan’i yeniden ele geçirmeye çalisip Japonya’yi uzaklastirmaya çalisacaktir. Amerika Güney Kore’ye yüklenecektir. Japonya Kore’den ve Çin’den gelebilecek herhangi bir hamleye karsi koyabilmek için silahlanacaktir. Sii Iran, Müslümanligi kontrol etmeyi deneyecektir. Pers’ler Türkçe dilini kullanan ülkelere hükmetmeye çalisacak ancak Türkiye buna müsaade etmeyecektir. Arabistan ve Israil kendi bölgelerinde etkin güç olmayi sürdürmeye çalisacaktir. Cezayir ile Fas; Magrep’teki üstünlükleri için karsi karsiya gelecek ve de Nijerya ile Kongo çevrelerindeki bölgeleri kontrolleri altina almak isteyeceklerdir. Güney Afrika kusatilmamak için komsularina hakim olmak isteyecektir. Rusya, yeniden dünya çapinda bir strateji elde etmek için Islamiyet’in ve Çin’in karsisinda yer alacak, komsularina karsi korunmak amaçli da tekrar silahlanacaktir ve boru hatti boyunca askeri güçlerini yerlestirecektir. Zaman içinde farkli kutuplasmalar neticesinde, Amerikan politikalari ve ekonomisinin varligina karsi isyan eden bir Latin Amerika; Israil’i elimine etmek isteyen bir Islam Dünyasi, Arap Dünyasini sarsmak isteyen Persler; Islamiyet’e ve Çin’e karsi kendisini koruyup Avrupa’nin bir kismina yeniden hükmetmek isteyen bir Rusya ile ayni bölgelere göz koyan Çin’le karsilasacagiz. Zaman içinde Çin, Iran ve Rusya; Çin ile Pakistan; Rusya ile Avrupa Birligi; Pakistan, Misir, Endonezya ile Iran gibi akla gelmeyecek askeri birlesmelerle bile karsilasabiliriz. Iran ile Venezuela; Çin ya da Rus destegi arayisina gireceklerdir. Avrupa Birligi, Amerika Birlesik Devleti’ne askeri açidan yaklasacaktir ve Arap ligine gözlemci olarak girmeyi talep eden Venezuela’ya silah satislarini gerçeklestiren korsan ordular yani, Rusya ile Cezayir yakinlasacaktir. Hiperimparatorlugun basladigi esnada; korsan dedigimiz gangster teröristler ve mafya’nin sayisi çok daha artmis ve daha güçlü bir konuma gelmis olacaklardir. Hiperimparatorluk gelistikçe, korsanlar güç kazanmaya ve sayica büyümeye devam edeceklerdir. Bazi korsanlar, günümüzde Somali’de sahit oldugumuz gibi; bölgelerini, limanlarini, boru hatlarini, vs kontrol eden savas güçlerinin avucundadir. Sehirler o denli hizli genisliyor ki zaman içinde onlar da hiçbir polis ya da askeri gücün müdahale edemeyecegi birer korsan haline geleceklerdir. Mafya, uyusturucu trafigi, beyaz kadin trafigi vb. gibi seylerle ugrasan korsanlar, cografya gözetmeksizin kendilerini bir ülke misali korumak için para toplayip silahlanacaklardir. Karsilarina çikacak olan polislere, hakimlere, politikacilara vs. zarar vereceklerdir. Hipergöçmenler ( kimyager, entelektüel, muhasebeci, mühendis vs.) onlarin tarafina geçmeye ve dünyanin yok olusunda rol almaya baslayacaklardir. El-Kaide’de sahit oldugumuz gibi bazi dini ya da politik gruplar da askeri açidan güçlenerek bazi ülkelerin kontrolünü ele geçirmeye çalisacaklardir. Bunun gibi çesitli korsan sekilleri ile de karsilasacagiz. Bu güçlerden kimileri demokrasiye karsi olacak kimileri politik egilimleri yönlendirecektir. Tüm bunlara karsi koyabilmek açisindan uluslar, her geçen gün daha büyük bir askeri güce ya da polis kuvvetine yani sayilari gittikçe azalan, hayatlarini ortaya koyabilecek insanlara ihtiyaç duyacaklardir. Parali güvenlik güçlerine yönelik sirketlerin sayisi artacaktir ve zamanla tüm güvenlik hizmetlerini yerine getireceklerdir. Bu kuruluslardan kimileri barisi saglamak kimileri bazi ülkeler tarafindan uzaktan savasmak vs amaçli görevlendirileceklerdir. Bunlarin bazilari savas kanunlarina uymayi empoze eden iyi hal kurallarina bazilari Cenevre Konvansiyonuna uyacak, bir kisim ise hiçbir kurali kabul etmeyecektir. Daha sonra insanlar Amerika’ya ardindan da ticari düzene karsi tepki göstermeye baslayacaklar ve bu tepki de ilerde laik öfke’ye dönüsecektir. Bu da Amerika Birlesik Devleti’ne ve Ticari düzene karsi kritik koalisyonu olusturacaktir. Zamanla, dinler, gerek politik alanda gerek sosyal alanlarda günümüzdekinden daha büyük rol oynayacaklardir ve hatta bazi kiliseler yokluk yasayan insanlari etki altina alacak olan finansal, askeri ve politik güçler haline gelecektir. Avrupa Hiristiyan kiliselerinin kapitalizme karsi çikisina ve dini degerlerin siyasi bir sekle bürünüsüne sahit olacagiz. Zaman içinde sagci partiler dini unsurlari Islamiyet’e karsi daha çok kullanir hale geleceklerdir. Hiristiyanlar’in sayisi, Müslümanlar’dan daha fazla üstelik Müslüman Ülkeler ekonomik, sosyal ve kültürel açidan dünyanin en az gelismis ülkeleri arasinda yer almaktadir. Ancak bazilari dogal zenginlikleri nedeniyle dünyanin en zengin ülkeleri arasindadir. Mevcut nüfus artis hizlari ile 2020 senesine kadar dünya üzerinde Müslüman sayisi 1,8 milyara ulasacak, bu durumda Müslüman sayisi Hiristiyan sayisini geçecektir. Zaten kimilerine göre Islamiyet tüm dünyaya yayilacaktir. Asya da bu din savasinda rol alacaktir. Zira, Asya’da bulunan ülkeler Hinduizm, Budizm vs. adina savas vermezler ise tüm Asya ülkelerinde Islamiyet hüküm sürecektir. Hiperçatisma Silahlari: Önümüzdeki 50 yil içinde, ordular, sivil pazarda kullanilmadan önce kendileri için yeni teknolojiler gelistirecektir. Zira, polis ya da savunma ihtiyaçlari için hükümetler hipergözetim ve oto-gözetim teknolojilerini finanse edeceklerdir. Gelecege ait bu silahlar gözetim temeli üzerine olusturulacaklardir. Bu yöndeki gelismelere karsin elektronik ortamda e-bomba’lar ile bir ordunun iletisim agini çökertme noktasina gelenler dahi olacaktir. Yeni silahlar nükleer silahlar gibi konvansiyonel olmayanlara kiyasla daha çok kullanilir hale gelecektir. Buna ragmen anlasmalarin hak tanidigi, bes büyük güç nükleer silah bulundurabilecek ve hatta aralarindan kimileri nükleer taktik silahlarini, kisa menzilli olmak kaydiyla, kullanma haklarini koruyacaklardir. Zamanla Iran, Misir, Türkiye, Brezilya vs gibi birçok ülke nükleer silah bulundurmaya baslayacaktir. Bu ülkelere ek olarak çesitli ülkeler de enerji sikintisi nedeniyle nükleer enerji santralleri ile donanacaktir. Zaman içinde kimyasal, biyolojik, bakteriyolojik, elektronik ve nanoteknolojik silahlar da karsimiza çikacaktir. Kimyasal silahlar iz birakmadan önemli konumdaki kisileri öldürebilecek, toplu salgin hastaliklari istege göre yayilabilecek; toz tanesi büyüklügünde nanorobotlar düsmanin vücuduna nüfuz edebilecek; klonlama ile hayvanlardan canli bomba yaratilabilecektir. Bu silahlar sadece güçlü ülkelerin laboratuarlari tarafindan degil, ayni zamanda ‘sirksirketler’ tarafindan da üretilecektir ve devlet olmayanlarda, yani uluslar, topluluklar, korsanlar da bu silahlara erisebilecektir. Örnegin yakin bir gelecekte 400 dolara basit bir sekilde bir e-bomba üretmek mümkün olacaktir. Amerika Birlesik Devleti elektronik, nükleer, kimyasal vs gibi tüm alanlarda çalismalarina devam edecektir ve yüksek maliyetli çesitli teknolojileri kullanacak olan yeni bir Amerikan Askeri Birlik ‘Future Combat System’ çok yakin bir gelecekte Amerika Birlesik Devleti tarafindan olusturulacaktir. Çin, Hindistan ve hatta Japonya ile Rusya askeri bütçelerini en azindan Fransiz’larin ya da Ingiliz’lerin seviyesine gelecek sekilde arttiracaklardir. Artacak olan giderleri paylasmak amaçli birçok ulus mevcutlarinin bir kismini birlestirerek korsanlara ve ticari düzenin düsmanlarina karsi bir Birlik olusturacaklardir. 2035’li yillarda Birlik, ticari düzene hükmedemedigini görüp çok merkezli düzene geçip strateji degistirip dünyanin kalani ile ilgilenmeyi birakacaktir. Korsanlara karsi kendilerini korumak amaçli o denli büyük önlemler alacaklardir ki, bizleri de bu ülkelere seyahat ederken detayli kisisel bilgiler vermek durumunda birakacaklardir. Avrupa ve baska yerlerde kimileri, askeri bütçelerini kisip, silahsizlanip, düsman ile isbirligi yapip savunmayi kabullenmeyeceklerdir. Böylece nükleerden arinmis farkli düzende Devletler dogacaktir. Bunun disinda, savasi önlemek amaçli pazar demokrasileri barisi, ileride düsmanlari konumuna gelme olasiligi olanlara yayacaktir. Günümüzde ve gelecekte, özgür bir sekilde pazar demokrasilerinde yasamak isteyenler; karsilarinda, açikça kendilerini yok etmek istediklerini ifade eden karsit gruplarin varligini kabul etmeyecektir. Hiçbir ülkenin hedefi günümüzdeki sekilde kalmayacaktir; Kore’nin silahlari Japonya’ya dogrultulmusken günün birinde Amerika ve Çin’e yöneltilecektir, Hizbullah’in yani Iran’inkiler bugün Israil’ e yöneltilmisken yarin Kahire, Riyad, Alger, Tunus, Casablanka, Istanbul, Roma ardindan Madrid, Londra ve Paris’e yönelecektir. Demokrasiler, bu tehditlerin karsisinda önleyici önlemler alip güçlü durup karsi tarafi sindirmelidir. Korsanlara karsi caydirma hareketlerinden netice almak olanaksizdir, zira topraklari yoktur, onlari kendilerine toprak vererek sakinlestirmek ise imkansizdir. Mafya’yi Kolombiya ile Afganistan’in kontrolü tatmin etmeyecektir, kökten Islamiyetçiler Israil’in yok olmasini, Amerika Birlesik Devleti’nin Irak’tan ya da Suudi Arabistan’dan çekilmesini yeterli bulmayacaktir vs. Birlik bu sorunu önlemek amaçli kitlesel imha silahlarina basvurmamalidir, zira dis politikasini insan haklari üzerine kurup bunu ihlal etmemesi gerekir. Bunlarin disinda dünyanin asil karsilayacagi savas suyun ve petrolün kitlik savasidir. Geçmiste nasil karbon ve demir için savas yapildiysa su, petrol gibi ender bulunan diger hammaddeler içinde elbet savas yapilacaktir. Petrolün fiyati gün geçtikçe artacak ve en çok petrol tüketimi yapan ülke olarak Amerika Birlesik Devleti, Suudi Arabistan’i ve Irak’i kontrol etmeye devam edecektir. Iran’da bu Amerika Birlesik Devleti’nin kontrolüne zaman içinde girecektir. Amerika Birlesik Devleti hem Iran’i hem de Çin’i takip etmek amaçli Asya’daki mevcudiyetini sürdürecektir, Meksika körfezini hiç olmadigi kadar siki kontrole alacak ve bunlarin hepsi Çin ile Rusya, Amerika ile Çin, Türkiye ile Iran arasinda olasi anlasmazliklara neden olacaktir. Içme suyu da gelecekte çesitli savaslara neden olabilir. Dünya’nin 3 üncü yeralti içme suyu kaynagi Guarani, Brezilya, Arjantin, Paraguay ve Uruguay arasinda tartisma unsurudur. Hindistan’in kendi topraklarinda dogan suyu kontrol etme talebi, Türkiye’nin Firat ile Dicle’yi kontrol etme projesi ilgili ülkeleri telaslandiracaktir, ya da Nil nehrinden yararlanan 10 ülke gibi birçok ülke su sikintisi arttikça aralarinda anlasmazliklar yasayacaktir. Sibirya, Fas, Cezayir, Güney Ispanya ilerde iklim degismesiyle ugruna savasilacak topraklar haline gelebilir. Birçok ülke sinir komsusuyla savasacak, kimileri komsusunu ortadan kaldirmaya kalkisacaktir, kisacasi demokrasi ile birlikte uluslar arasinda yeni çatismalara zamanla sahit olacagiz. Uluslar, aralarindaki sorunlari sükûnet içinde çözemezlerse, sivil savaslar ve ardindan yeni Devlet olusturmalari ile kendimizi karsi karsiya bulabiliriz. Bu tür anlasmazliklar Kongo’da, Rusya ‘da, Orta Asya’da, Hirvatistan, Ermenistan, Türkiye ve Iran arasinda ya da gelismis ülkelerin çesitli gruplari arasinda da yasanabilir. Iran; Pakistan, Çin sinirindan Filistin’e kadar olan bölgeyi kontrol altina alabilmek için; Nijerya, komsularinin hammaddelerini yönetebilmek için; Kazakistan, Türkçe dilini kullanan bölgelerin tamamini kontrol edebilmek için; Rusya, Islamiyet’ten ve Çin’den kendini koruyabilmek için; Çin, Taiwan’i geri alabilmek Kazakistan’i kontrol etmek ve Sibirya’yi alabilmek için; Amerika Birlesik Devleti ise Taiwan’i, Israil’i ya da Avrupa’yi korumak için vs. savasa girebilirler. Türkiye ile Yunanistan’da, Amerika ile Meksika’da tanik oldugumuz ve anlam veremedigimiz kadar hirsli olan çatismalar, günün birinde bu ülkelerden biri diktatör olursa, tekrar gündeme gelecektir. Eskiden beri korsanlar yerlesik düzendekilere para ve güç ugruna saldirirlar ve denizdeki hükümleri ile yerlesik düzendekilerin iletisim kurmalarina mani olurlar; gelecekte ise korsanlar hareket eden her seyi (uçak,kamyon,tren, gemi vs..) hedef alir hale geleceklerdir. Ticareti durdurmak, turizmi, iletisimi, sirkülasyonu sonlandirmak amaçli korsanlar yerlesik düzende yasayanlari beklemedikleri anda vurup sindireceklerdir. Bunun için modern sirketlerin tüm silahlarini kullanmaktan çekinmeyerek bizleri çok aci sahnelerle karsi karsiya birakacaklardir. Çok merkezli dünyanin baslica güçleri bu yasanacaklara karsi koymaya çalisacaktir. Hiperçatisma Çatismalar o kadar yayilacak ki kuzey ülkeleri güney ülkeleri ile Islami teroristler uyusturucu kartelleri ile birlesecek ve ayni anda sicak ya da soguk; özel ya da devlete degin savaslar yasanacaktir. Savas kurallarina saygi gösterilmeyecektir. Günün birinde tüm bu çatisma kaynaklari tek bir savasta birlestigi takdirde ya da petrol, su, din, demografi çatismalarin basrol oyuncularinin karsi karsiya geldigi Meksika, Tayvan ya da Ortadogu’da hiperçatisma ile karsilasabilir. Dünya kimilerinin toprak kimilerinin para ve özgürlük için çarpistigi bir savas meydanina dönüsecektir. 1960 yilindan beri bir nevi intihar yolu olan nükleer olanaklari barindiran insanlik bunlari günün birinde elbet kullanacaktir. Insanlik kendi sonunu getirmeden evvel hiperimparatorlugun basarisizligi ve hiperçatismanin tehlikesi; demokrasileri, korsanlari yenebilmeleri için yeni çikislar bulmaya yöneltecektir. Böylece, büyük sirketlerin gelecegi önemli boyutlardaki askeri siparislere bagli kalmayacak, tüm dinler birer baris gücü haline gelecektir ve tüm Dünya’da Pazar güçlerini sinirlayan bir demokrasi hükmedecek, gelecegin 3üncü dalgasi olan hiperdemokrasi, kitlik, sefalet, ölümcül hastalik, iklim degisiklikleri ve insan çilginligi gibi çok daha acil konulara karsi savas verecektir. Bugün insanligin kendini yok etmeye ya da pazar, bilim, savas veya kötülük tarafindan yok edilmeye mecbur olmadigini kanitlamasi gerekmektedir. Her seyin degisime ugradigi bu dönemde, uluslar barbarliga kaba kuvvet ile korkuya egoizm vs. ile karsilik vermeye basliyor. Bu da, dünyamizda tam anlamiyla demokrasinin ve toleransin hüküm süremeyecegini göstermektedir. Insanligi bu kötülüklerden korumak amaçli, gelecegin 1inci ya da 2 ikinci dalgasi insanliga son vermeden 3. dalga yayilmalidir. Iklim degisiklikleri, zengin ile fakirin arasindaki uçurumun büyümesi, uyusturucu kullaniminin artmasi, su ve petrol sikintisi, mali krizler, daha ölümcül teknolojiler, daha çilgin savaslar gibi felaketler degisimin avukatlari haline geleceklerdir. Hiperimparatorluk ve hiperçatismanin basarisizliginin ardindan her savasin sonunda oldugu gibi geçmisten ders alarak, affederek, yeni ütopik politik projeler ortaya çikartarak yine dünyayi farkli bir sekilde yeniden olusturmaktan bahsedecegiz. Tüm bunlarin ardindan üretici sinifi, mutluluklarinin digerlerinin mutluluklarina bagli oldugunu anlayip ticari üretici sinifin bir parçasi olmayi ve korsanlara hizmeti sürdürmeyi red ederek insanlik üstü olacaklardir. Kendilerini dünya vatandasi ve ayni zamanda da çesitli birliklere üye göreceklerdir. Bundan böyle yasadiklari ülkenin vatandasi degil, konustuklari dile ait ülkenin vatandasi olacaklardir. Mutlulugu farkli seylerde bulup, aktarmanin insana özgü oldugunu yeniden ögreneceklerdir. Kadinlarda dogustan aktarma olgusu oldugundan, kadinlarin ekonomik ve sosyal alanlardaki tirmanisindan dolayi kadinlar erkeklere kiyasla daha insanlik üstü olacaklardir. Insanlik üstü olanlar Pazar ekonomisinin yani sira, ücretsiz edinimi, kamu hizmetini, genel amaci ortaya çikartacaklardir. ‘’ Relasyönel’’ diye adlandirdigim bu ekonomi, yokluk kurallarina uymayacaktir : “bilgiden vermek, vereni mahrum birakmaz”. Böylece bu ekonomi, eglence, saglik, egitim gibi gerçekte ücretsiz olan hizmetleri vermeye ve takas etmeye olanak saglayacaktir. Verdikçe verme istegi ve çalismak zamanla bir zevk haline gelecektir. Transhumains’ler artik sadece ticari degil, ayni zamanda sosyal ve sanatsal inovasyonlar getirecek olan yeni bir üretici sinif olusturacaklardir. Mikrofinans sirketleri, pazarin, demokrasinin en önde gelen sirketleri arasinda yer alacaktir. Fakirlige karsi, uyusturucuya karsi, kadinin korumasina yönelik, saglik ve egitim vs gibi alanlarda, sehirlerde çesitli yeni sirketler dogacaktir. Çatismalarin çözümlenmesi, hastaliklarin önlenmesine yönelik çalismalar üstleneceklerdir ve yeni meslekler ortaya çikacaktir. Hiperdemokrasi Kuruluslari Birçok olay yasanacak, yeni teknolojiler ortaya çikacak ve aniden tarih’in akisi degisebilecektir. Yine sehirler insan hayatinin geçecegi yerler olup, sehirde yasayanlarin sayisi artacak, böylece önemli meblaglar sehirlerin altyapi ihtiyaçlarina kullanilirken, sehirler ayni zamanda en önemli vergi gelirine sahip olan yerler haline gelecektir ve gelecegin politik hareketi bu esas üzerine kurulacaktir. Bu sirada devletler Pazar ataklarina karsi dayanabilmek amaçli güvenlik, kamu sakinligi, özgürlük ve lisanin korunmasi gibi unsurlara önem vereceklerdir ve bu görevleri yerine getirirken zamanla sinirlar ortadan kalkacaktir. Her kita, demokrasilerden bir Birlik olusturacak ve her Birligin, para sorumlulugu, Pazar seffafligi, çevre korumasi, iç güvenligi, ortak alanin korunmasi vs gibi sorumluluklari olacaktir. Ayrica kitasal bir hükümeti ve bir Parlamento’su olacaktir. Avrupa Birligi’nde oldugu gibi, ayni kitanin ülkeleri arasindaki sorunlari çözmek amaçli bir mercisi olmalidir. Böylece Pazar demokrasisi dengesinin kosullari daha iyi konuma gelecektir ve Avrupa’da hiperdemokrasi baslayacaktir. Birlesmis Milletler organizasyonunun temelinin olusturacagi dünya çapinda yeni kuruluslar olusup Birlesmis Milletler Yasasi’ni dünya çapina yaymalidirlar. Bu olusumun güvenlik konseyi insanligin korunmasina yönelik sosyal normlar olusturup tüm dünya çapinda uygulanmasini saglayacaktir. Uluslar arasi mali kuruluslar ise artik sadece en zenginlerin talimatlarini yerine getirmeyecektir. Bu dünya çapindaki hükümet, beyaz uyusturucu trafigine, kölelige, mafyaya, iklim degisikligine vs karsi askeri olanaklar saglayacaktir. Zaman ilerledikçe Dünya çapinda bir ceza mahkemesi gibi, yeni kontrol, savunma mercileri olusacaktir. Dünya su ajansi, suyun kullanilabilirligini muhafaza ederken, bir diger merci tüketim mallarinin niteliklerini kontrol edecektir ya da bir digeri sigorta sirketlerini vs kontrol edecektir ve korsan ekonomisinin önüne geçecektir. Merkez bankasi kara para aklamaya çalisan her türlü kurulusu Mali Birligin disinda birakip baslica paralarin istikrarini saglarken Tek Para’yida yönetecektir. Kalkinma Bankasi da Dünya çapindaki anayasayi uygulayan ülke ya da sehirlerini büyük altyapi projelerini finanse edecektir. Tüm bu kuruluslarin merkezlerinin ayni yerde olma zorunlulugu tabiî ki yoktur. Hiperdemokrasi’de Pazarin Yeri Hiperdemokrasi kuruluslari Pazarin etkin bir sekilde faaliyet göstermesini saglayacaktir. Bankacilik sisteminde mikro kredi sistemi hüküm sürecektir. Teknik gelismeler, saglik, gida ve çevre sanayilerine yönelecektir. Yasanan an, stoklan ana kiyasla deger kazanacaktir, yani sinema ücretsiz olurken tiyatro ücretli olacak ya da, müzik dosyalari ücretsizken konserler ücretli, kitaplar ücretsizken yazarlarin konferanslari ücretli olacaktir. Hiperdemokrasi, iklim, hava, su, özgürlük, demokrasi, kültür, bilgi’nin vs. olusturacagi olaganüstü bu ortak mal mevhumu ortaya çikacaktir. Kültürlerini, ormanlarini vs muhafaza eden ülkeler bu konuda bir fikir edinmemizi saglayabilir. Bilgiye, bilinçlenmeye, egitime yönelik yapilan her sey zaman içinde evrensel bir boyuta gelip evrensel bilgi’yi olusturacaktir.

Benzer Kitaplar