Bilim ve Sanat Vakfi Medeniyet Arastirmalari Merkezi tarafindan, Gazzali’nin 900.vefat yildönümü sebebiyle Subat 2011-Kasim 2011 tarihleri
arasinda, “Gazzali’nin felsefeye olan ilgisinin özü nedir? Onun
felsefeye karsi elestirileri, Islam tarihinde felsefenin ve bilimin önemini kaybetmesine sebebiyet vermis midir? Gazzali’nin
tasavvufu Sünnilestirdigi iddiasinin sebepleri nelerdir?” seklindeki sorular çerçevesinde düzenlenen “Gazzali Tartismalari” baslikli yedi oturumluk toplanti serisinin bir araya getirilerek kitap haline dönüstürülmüs seklidir.
Birinci oturumda Marmara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi ögretim görevlisi Prof. Dr. Ilhan KUTLUER tarafindan 26.02.2011
tarihinde gerçeklestirilen “Gazzali ve Felsefe” baslikli ve “Gazzali’nin felsefeye olan alakasinin özü, onun felsefi seyahatinin nasil yorumlanabilecegi” temali toplantida özetle su konulara deginilmistir;
Gazzali Nisabur’daki Nizamiye Medresesi’nde egitim görmüstür. Nisabur’daki dönemin en meshur es’ari (Asil adi Eb-ul
Hasan-ül-Es'arî olan Imam-i Es'arî mezhebinde olan
kisilere verilen ad) kelamcisi ve fikih usulcüsü Imamu’l-Haremeyn el-Cüveyni’nin ögrencisidir. Gazzali Nizamiye Medresesi’nde ki egitiminin ardindan Bagdat’ta bulunan
Nizamiye Medresesi’nde Safii fikhi ve usul-i fikih dallarinda egitim vermistir. Birçok alanda uzmanlasmis olan Gazzali hiçbir zaman kendisini felsefe alaninda öne çikarmamistir. Fakat bu,
Gazzali’nin felsefe hakkinda hiçbir bilgisinin ve düsüncesinin olmadigi anlamina gelmemektedir. Aksine Gazzali iki yil boyunca herhangi bir âlimden yardim almadan felsefe
hakkinda çalismalarda bulunmustur. Gazzali’nin felsefe hakkindaki düsüncülerini okumus oldugu felsefe kitaplarindan elde etmistir. Okudugu felsefe kitaplarindan istifade ettigi bilgileri kendine göre yorumlayarak eserlerinde kullanmistir. Eserleri
entelektüel nitelikli oldugu için felsefi
çözümlemeye uygundur ve bu çözümlemenin neticesinde felsefi fikirlere ulasilabilmektedir. Ancak yapmis oldugu çalismalar felsefe veya felsefi ilimler degildir. Kaleme almis oldugu eserler ile Islam felsefesi tarihinde çok önemli bir yer
edinmistir. Gazzali isin içine katmadan bir Islam felsefesi tarihi yazmak hiçbir anlam etmeyecektir. Bu nedenle Gazzali’yi felsefeci yerine Islam âlimi olarak nitelendirmek en dogru tanimlama olacaktir.
Gazzali’nin dönemin din âlimlerinin ileri
sürdükleri “mantikla ugrasan zindik olur” düsüncesi ve bu düsüncenin birçok kesimi etkisi
altina aldigi bir dönemde, mantigi sisteme uygun hale getirme ve din ilimleriyle birlestirme konusundaki çalismalari devrim niteligindedir. Gazzali daima mantiksiz olmayacagini savummus ve mantigi hesaba katmadan dini konularda fikir beyan
edenlerin fikirlerine itibar etmemistir.
Gazzali’nin amaci felsefenin eksikliklerini ortaya
koymak degil, ortaya atilan felsefi
fikirler ile insanlarin dini
hassasiyetlerini zarara ugratan filozoflarin görmüs olduklari itibari yok etmektir. Gazzali filozoflarin üç mesele ile
dine zarar verdiklerini savunmustur. Bunlardan ilki Âlemin baslangici olmadigini ve sonradan yaratildigi, ikincisi Tanri’nin belirli bir
zaman sonra meydana gelen olaylari bilmekten aciz oldugu ve sonuncusu hasrin bedenen degil ruhen olacagini savunmalaridir.
Gazzali kelamla mesgul olmanin farz-i ayn (Mükellef olan her Müslümanin bizzat
kendisinin yapmasi gereken farz) degil, farz-i kifaye (Müslümanlardan lüzumu kadar kimse
tarafindan yapilinca, digerlerinin sorumluluktan kurtuldugu farzlar) oldugunu savunmaktadir ve kelam ile mesgul olmanin avam halk (ilmi
az olan kimse) için zararli bir ilim oldugunu savunmustur. Kelamin bir savunma yöntemi oldugunu ve Islamiyet’e inanmayan inkârci ve imansizlara karsi dini kurallarin geçerli yeni bir dünya düzeni içindeki savunma yöntemi oldugunu söylemektedir.
Ikinci oturumda Marmara üniversitesi Ilahiyat Fakültesi ögretim görevlisi Doç. Dr. Ömer TÜRKER tarafindan 26.03.2011 tarihinde gerçeklestirilen “Üç Mesele-1
Âlemin Ezeliligi” baslikli ve “Gazzali’nin filozoflari tekfir ettigi meshur “Üç Mesele”” temali toplantida özetle su konulara deginilmistir;
Tanri ile âlem arasindaki iliski açiklanirken kelamcilar “irade”, filozoflar ise “imkân” kavramlari üzerinde durmuslardir. Kelamcilar ile filozoflar ezeli ve sonradan yaratilan varliklar arasinda fikir ayriligina düsmüslerdir. Kelamcilar; bir varligin yaratilabilmesinin mümkün oldugunu düsünmektedirler. Duyu organlarimizla hissedebildigimiz tüm varliklarin ezeli olmasinin imkânsiz oldugunu, aksi halde
var olan her seyin sonradan yaratilmis olmasi gerektigini, bunun sonucu
olarak Tanri’nin ezeliliginin kabul
edilmemesi, sonradan yaratilanlarin gerçek olmamasi gerektigini savunmaktadirlar. Çünkü bütün varliklarin sonradan yaratilmasi ezeli bir yaratici sayesinde gerçeklesmektedir. Tanri’nin sonradan yaratildiginin düsünülmesi ve kendisinin yarattigi varliklarla es tutulmasi uygun degildir. Sonradan yaratilan bütün varliklarin varlik kaynagi Tanri’dir ve her biri O’nun nurunun tecellisidir. Bu
nedenle O, kendisini bildigi için kendisinin yaratmis oldugu bütün varliklarin özünü eksiksiz olarak
bilmektedir. O’nun olmasini istedigi bir seyin olmasi için ol demesi yeterlidir ve bir seyi yapmak için birilerinden
yardim almasi gerekmemektedir.
Üçüncü oturumda Ankara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi ögretim görevlisi Doç. Dr. Fehrullah TERKAN tarafindan 30.04.2011 tarihinde gerçeklestirilen “Üç Mesele-2 Tanri ve Cüz’ilere Dair Bilgisi” baslikli ve “Gazzali’nin filozoflari
tekfir ettigi meshur “Üç Mesele”’” temali toplantida özetle su konulara deginilmistir;
Gazzali’nin yasadigi dönemde Müslümanlar tamamen birbirinden uzaklasmis ve
birlikteliklerini kaybetmislerdir. Halifeligin etkisi ve yaptirimlari oldukça zayiflamistir. Gazali’nin
böyle çalkantili bir dönemde, Müslümanlarin tekrar nasil biraraya getirebilirim
endisesi içerisinde kivranmaktadir. Gazzali’ye göre filozoflarin düsünce ve faaliyetleri Müslümanlarin birligine zarar
vermektedir. Bu nedenle Gazzali filozoflarin gerçek yüzlerinin halka göstererek toplum nezdinde degerlerinin düsürülmesi, insanlarin filozoflarin söylediklerine
itibar etmemeleri gerektigini söylemektedir. Bu
sebeple filozoflarin düsüncelerini çürütmek amaciyla Tehafütü’l-felasife’yi yani Filozoflarin
Tutarsizligi isimli eserini yazmistir. Bu eser ile; “Eger bir görüsü inkar edecekseniz, ilk olarak o düsünceyi iyi analiz etmeniz gerekmektedir” diyerek önce filozoflari anlamaya çalisir ve eserinde altini çizerek bahsettigi (3) meseleden
ilki Âlemin kidemi,
ikincisi Cüz’iyyat ve sonuncusu Cismani Hasir meseleleridir.
Gazzali’nin bahsettigi Cüz’iyyat meselesinde, filozoflarin “Tanri’nin kâinattaki herseyi bilemeyecegini” öne sürdüklerinden
bahsetmektedir. Filozoflara göre Tanri’nin en küçük varliklara müdahale
edebilmesi için gerekli olan duygusal yetenegi bulunmamaktadir. Ancak Gazzali; “Tanri özü ve sifatlari itibariyle her seyi bilmeye gücü yettigini” savunmuktadir. Gazzali’ye göre Tanri bir seyi yaratirken ilim, irade ve kudret sifatlarinin önemli bir yeri vardir. Bu üç sifat birlesmesi neticesinde yaratma fiili meydana gelmektedir. Tanri ilmi ile neyi nasil ve ne sekilde yaratacagini çok iyi bilerek ona
göre plan yapmaktadir. Iradesi ile hiçbir varliga danismadan, yapmaya
karar vermektedir ve kudreti ile ol emriyle diledigi her sey aninda
oluvermektedir. Ayrica Tanri yaratmis oldugu varliklarin varoluslarinin devami için gerekli olan ihtiyaçlari eksiksiz bir sekilde temin etmektedir. Çünkü ezelden beri, henüz kâinat dahi mevcut degilken, yaratacagi tüm varliklarin nelere ihtiyaç duyacaklarini ilmi sayesinde bilmektedir.
Ayrica dünya hayati ahiret için bir sermaye
yeridir. Hesap gününde ortaya konulacak tüm ameller dünya hayatinda
kazanilacaktir. Onun için dünya hayatinin bir imtihan yeridir. Bu sebeple
Tanri’nin insanlarin ezelden ebede tüm yaptiklarini bilmesi gerekmektedir.
Tanri kusursuz, tüm eksik ve noksanliklardan münezzehtir, ancak insan
noksandir, ilim, irade ve kudreti sinirlidir. Bu sebeple Tanri her seyi bilmek zorundadir.
Dördüncü oturumda Dokuz Eylül Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi ögretim görevlisi Doç. Dr. Fatih TOKTAS tarafindan 28.05.2011 tarihinde gerçeklestirilen “Üç mesele-3 Ahiret hayatinin Mahiyet: Cismani mi Ruhani mi” baslikli ve “Gazzali’nin filozoflari tekfir ettigi meshur “Üç Mesele”’”
temali toplantida özetle su konulara deginilmistir;
Gazzali, Halkin nazarinda, Kainat ya sonradan
yaratilmistir ve bu nedenle
bir yarataninin bulunmasi gerekmektedir ya da ezelidir ve bu nedenle bir yarataninin bulunmamasi gerekmemektedir düsünceleri mevcut durumdayken, son zamanlarda ortaya
çikan yeni Islam filozoflarin baska bir alternatif çikarma pesinde olduklarini, bu filozoflarin Kainatin hem ezeli oldugunu hem de bir yaratici tarafindan meydana geldigi iddialarinda bulunduklarini, fakat bu iddialarin
en basinda çeliskiler yumagi oldugunu söylemektedir. Gazzali yeni dönem filozoflarinin insanlarin dini inançlarinia zarar vermelerinden endise duydugu için, el-Munkiz (Delalatten Hidayete) isimli eserinde, yüzme bilmeyen birisi irmak kenarinda dolasmaktan alikoymak veya çocuklari kendilerine zarar verecek her türlü tehlikeden
korumak gibi avam halkida yeni dönem Islam filozoflarinin ortaya atmis olduklari fikirlerden korumak gerektigini ve bu sayede imanlarinin tehlikeye düsmesini engellenebilecegini söylemektedir.
Gazzali’nin yasadigi dönemde avam halkin zihnini bulandirmaya çalisan yeni filozoflarin haricinde Islâm dünyasinda Kur'an ayetlerinin asil manalarinin
yani sira gizli anlamlarinin da oldugunu ileri sürerek ayetleri kendilerine göre yorumlayan akim olan Bâtinîlik akimi hizla
yayginlasmaya
baslamistir. Bu nedenle Gazzali Kur’an-i
Kerim’in hükmünün
kaybolmasindan endise duymaktadir.
Bu akimin
neticesinde yeni Islam
filozoflari sebebi ne olursa olsun bir miktar ayeti
yorumlayacak, daha sonra baska bir zümre gelecek ve geri kalan ayetleri
yorumlayacaktir. Gazzali, bunun neticesi olarak bu yorumlamalarin Müslümanlari
bir araya getirmekten ziyade birlikteliklerini bozacagindan endise etmektedir. Bu açidan filozoflarin
Tanri’yi
bir bedene büründürerek cismani bir kaliba sokmalarinin çok
tehlikeli olacaginin ve bu durumun insanlari sirke götüreceginden korkmaktadir.
Gazzali’ye göre filozoflar bir takim kanitlari öne
sürerek hasri, ölümden sonra tekrar yaratilarak hesaba çekilmeyi reddetmislerdir. Ancak ona göre bu görüs, Kur’an-in ayetlerini ve tüm Peygamberleri inkâr etmekten baska bir anlam ifade etmemektedir. Bu açidan filozoflari “Dinsiz inkârcilar” olarak adlandirir ve kabirlerinden
çikarilarak hasr meydanina getirildiklerinde büyük bir pismanlik duyacaklarini,
ancak bu pismanligin onlara bir fayda saglamayacagini söylemektedir.
Besinci oturumda Erciyes Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi ögretim görevlisi Prof. Dr.
H.Yunus APAYDIN tarafindan 02.07.2011
tarihinde gerçeklestirilen “Gazzali ve Fikih Usulü” baslikli ve
“Gazzali’nin Islami ilimler metodolojisine yaptigi katkilar”’ temali toplantida özetle su konulara deginilmistir;
Fikih usulünün amaci Kur’an-i Kerim’in anlaminin
korunmasidir. Fikih usulünden habersiz olan kimsenin mantiksiz yorum yapma
ihtimali oldukça fazladir. Fikih usulü 1400 yil evvel Islamiyetin dogusundan günümüze kadar kendisini tamamlamis olmasi sebebiyle geçmise yöneliktir, ancak günümüz sartlarina göre ictihad yani din âlimlerinin Islamiyet’çe makbul olan esaslar
dahilinde Kur'ân ve sünnete uygun sekilde bir konuda
fikir ortaya koymalarina ve hüküm vermelerine gereksinim duyulmasi sebebiyle günümüz ve gelecegi de ilgilendirmektedir. Insanlarin fikih usulünün gereksinimi, mevcut bulunan kesin delil ve hüküm getiren âyet veya
hadislerin aslina uygun olmayan
manalara çekilmesini engellemektir. Fikih usulünün asil amacini örneklendirmek
gerekirse; mesela Kur’an-i Kerim’de bes vakit namazin farz oldugu emredilmistir. Biz fikih usulü ile farz olmasinin hangi delillere dayandigini, hangi temeller üzerine kuruldugunu tespit etmeye çalisiyoruz. Yani her sey olmus bitmis, sinirlar, emirler ve yasaklar ortaya konmus, bizde bunlarin sebepleri ve
hikmetlerini arastiriyoruz. Bu sebeple Gazzali fikih ususlünu çok büyük önem atfetmektedir. Fikih ilmi bir nev’i
Müslümanlarin pusulasi hükmündedir. “usulsüz yola çikanlar pusulasiz yola çikmislardir” dense abartilmis sayilmamaktadir.
Gazzali Islam tarihinde fikih (Derin ve ince anlayis. Insanlar arasindaki iliskilerle ilgili olarak dini hükümleri ayrintili delilleriyle
bilmek) ve fikih usulü alaninda önemli bir yere sahip olup büyük ölçüde kalici
izler birakmistir. Gazzali’ye göre fikih usulünün dört temel konusu sunlardir; ilki hüküm, ikincisi hükmün kaynagi olan deliller, üçüncüsü bu delillerden hükmün çikarilis yollari ve sonuncusu da bu isi yapan kisi’dir.
Altinci oturumda Çanakkale On sekiz Mart
Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi ögretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Osman DEMIR tarafindan 24.09.2011 tarihinde gerçeklestirilen “Gazzali ve Kelam” baslikli ve “Gazzali’nin kelam
tarihindeki yeri ve entelektüel serüveni içinde kelama yönelik farkli
tutumlari”’ temali toplantida özetle su konulara deginilmistir;
Gazzali bütün ilimler içerisinde oldukça önemli bir
yer teskil etmesinin yaninda kelam ilmi için de çok önemli yere
sahiptir. Onun kelam ilmine karsi oldugu söyleyenler oldugu gibi kelami en üst kurumsal ilim olarak meydana getirdigini söyleyenler de
mevcuttur.
Gazzali’den bahsederken özellikle iki yönü üzerinde
durmakta fayda var. Bunlardan ilki onun Muhakkik (Arastirmalar neticesinde sonuca ulasan hakikat alimi)
olmasi, digeri ise mütebahhir (Ilmi deniz gibi derin olan büyük âlimi) olmasidir.
Muhakkik olmasi; herhangi bir konuda gerçege ulasmak için çaba göstermesi, ortaya sürülen iddialarinin aslini ve dayanaklarini arastirmasidir. Mütebahhir olmasi ise genis ve derin bilgiye
sahip birisi olarak dini ilimlerin çogu hakkinda eserleri
sunmasidir. Gazzali’nin bu iki özelliginin, yani mütebahhir ve
muhakkik olmasinin, ayni zamanda anlasilmasini da güçlestirdigi bir gerçek. Onu anlamak
sadece onun hakkinda bilgi sahibi olmakla basarilabilecek bir husus degildir. Onun herhangi bir konuda ne dedigini anlamak
için, öncesinde ve sonrasinda söylediklerini
anlamak gerekmektedir. Mesela Gazzali’nin kelam algisini anlamak için kelamin
tanimini ve fonksiyonlarini da bilmek gerekmektedir. Bilindigi gibi kelam, Islami ilimler içinde itikadi (Dinin temelini meydana getiren seylere inanmak) konulari
isleyen, bunlari akil ve vahiy ekseniyle derleyen ve inkâr eden zümreye karsi savunma yöntemidir.
Gazzali’nin avam halki imani açidan süpheye düsüren ve dini hükümlülüklerinde gevseklik göstermelerine sebep
olabilecek dört grubun içerisinde ilk sirayi kelamcilara vermektedir. Kelamcilarin münakasa yöntemini kullandiklari ve bos laflarla halkin akillarini karistirdiklari ve inançlarinda süpheye düsürdüklerini söylemektedir. Halkin inancina zarar veren gruplardan ikincisi tasavvuf erbabi, üçüncüsü filozoflar, dördüncüsü de hak etmedikleri halde avam halk gözünde alim olarak
kabul gören kisilerdir.
Gazzali kelam ögrenilmesini farz-i kifaye (Müslümanlardan lüzumu kadar kimse tarafindan yapilinca, digerlerinin sorumluluktan kurtuldugu farzlar) oldugu ve ihtiyaç durumlarina göre çesitli kategorilere ayirmistir. Bunlar;
Birinci kategoride hakikate tam erememis, Allah’tan baska ilah olmadigina inanmis ancak derin
hakikatlerden haberi olmayan kisilerden olusan zümrenin oldugunu söylemektedir. Bu
kimselerin inanç konularini anne, baba ve çevrelerini taklit
ederek ögrenen ve siradan bir hayat yasayan insanlardan
olustugunu belirtmektedir. Bu zümrenin kelam ögrenmek için ugras vermelerine gerek olmadigini, dogrudan Kur’an-i Kerim ayetleri ve hadislere yönlendirilmelerinin gerektigini söylemektedir.
Ikinci kategoride zeki insanlarin bulundugunu söylemektedir.
Üçüncü kategoride sonradan meydana çikarilan
ayetlerle kendilerine çikar saglamaya çalisan kisilerin etkisine altina giren insanlarin olusturdugu zümrenin bulundugunu belirtiyor. Bunlar azda olsa bir seye veya bir
kimseye taraf olduklari için yanlis iman üzerine bulunduklarini söylemektedir.
Dördüncü kategoride ise bildiklerini yanlis ögrenmeleri ve bu ögrendikleri meselelere çok kati bir sekilde inanan kisilerdir. Bir seye veya bir kimseye taraf olmalari sebebiyle, bu kimselere dogru yolu gösterme çabalarinin vakti bosa geçirmek anlamina geldigini söylemektedir. Bu insanlari zor kullanarak hatta kiliç yoluyla dogruyu göstermenin gerektigini ve bu düsüncesini; Nice insanlarin yanlis inançlarinin kiliç yoluyla düzeltildigini, “bir seye veya bir kimseye taraf olmayi ve durum üzere inat ederek ahmakligini ortaya koyanlari kiliç kullanarak tedavi edecegini, Allah Kur’an-i Kerim’de kiliç ve düzeni birbirine yakin oldugunu belirttigini, Allah’in yarattiklari içerisinde adaleti üç sey ile saglanabilecegini söylemektedir.
Bunlarin; kitap, mizan ve
kiliç oldugunu, halk için kitap yani Kur’an-i Kerim’in, kendilerinde bir çesit ayricalik gören havas halk için amellerinin
tartilacagi ilahi adalet terazisinin ve halk arasinda fitne çikaran ve Kur’an-i Kerim’de bulunana ayetleri kendilerine göre
uyarlayarak halkin düsüncelerini bulandiran kimseler için kilicin oldugunu” dile getiriyor.
Yedinci oturumda Istanbul Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi ögretim görevlisi Doç. Dr. Ekrem DEMIRLI tarafindan 26.11.2011
tarihinde gerçeklestirilen “Gazzali ve
Tasavvuf” baslikli ve “Delaletiyle tasavvufun gelisim tarihi içinde Gazzali’nin yerini ve sonraki dönemlere etkileri”’ temali toplantida özetle su konulara deginilmistir;
Gazzali yazar ve arastirmacilarin çogu tarafindan Sünni tasavvuf kurucusu olarak kabul edilir.
Ancak içlerinden bir kismi bu görüse katilmazlar ve Gazzali’nin Sünni tasavvuf ’un kurucusu degil, neticesi oldugunu savunurlar. Gazzali’nin tasavvuf anlayisini anlamak için Miskatü’l-envar (Nurlar Feneri) ve el-Munkizu
mine’d-dalal’i isimli eserlerini faydalanmak gerekir.
Gazzali el-Munkiz isimli eserinde tasavvufu
delaletten kurtarici olarak önermektedir. Bu eserde dogaüstü olaylar ile insanlari materyalizme sürükleyen metafizikçilere, “Tanri’dan baska fail yoktur”
düsturuyla cevap vermektedir. Buna örnek olarakta; Biz insanlar görebiliyorsak
Tanri’nin vasitasiyla görüyoruz. Bir is yapabiliyorsak
Tanri’nin sayesinde yapabildigimizi göstermektedir.
Tasavvuf Islam toplumunda üç alanda kendini göstermektedir. Bunlardan;
Birincisi; mal, mülk, zenginlik vs. elde eden Islam toplumunun zenginlestigi, bazi insanlarin bu zenginlesme ile dindarlik arasinda çeliskiler oldugu ve bu sekilde bir dindarligin uygun olmadigini düsünmektedirler. Zahitligin yani
Dinin yasak ettigi seylerden sakinip buyruklarini yerine getirenler
gibi yasamak gerektigini, zahitlerin en önemli belirtilerinin mal ve zenginligi küçümsemeleri oldugunu,
Ikincisi; idari alanda kendini gösterdigini, zengin Islam toplumlarinda insanlarin önemli devlet kademelerinde görevler aldiklari, ancak zahitlerin bu tarz
görevlerinden uzak durduklarini, zahit hayati yasamaya çalisan insanlarin diger insanlarin dünyalik islerini düzenlemek zorunda
olmadiklarini ve dünyalik islerini bir kenara koyarak Tanri ile irtibatlari kuvvetlendirmeleri gerektigini,
Üçüncüsü; Entelektüel ilgilere karsi ilgisizlik gösterildigi, Tasavvufi yaziyi, kitabi, defteri vs. küçümsedikleri, ancak bu grup çok uzun ömürlü
olmadiklaridir.
GAZZALI KONUSMALARI
KÜRE YAYINLARI
2012