Mim Kemal ÖKE, bu
kitapta Ermeni Sorunu’nun baslangici sebepleri ve sorunun kaynaklandigi tarihi
dokusundan aldigi örnek olaylar, yabanci gözlemcilerin yazdiklari raporlar ve o
dönem devletlerinin arsiv kayitlari ki -en basta Osmanli Devletinin zengin ve objektif
oldugu görülen arsivi ve o dönem liderlerin hatiralarindan alinti yaparak
sorunun zeminini saglam temellere oturttugu ve sonuç olarak kendi düsüncelerini
derleyip analiz ettigi bu eserde;
Ermeni Sorununu
olusturan ortama baktigimizda Müfrit Ermeni odaklarinin 3T Doktrini gözümüze
çarpar, bunlar Taninma, Tazminat ve Toprak talebidir. Osmanli Devleti’nde
daginik halde bulunan ermeni toplumu dis güçlerin kiskirtmasiyla bu 3T doktrini
sayesinde kazanç elde edeceklerini düsünürler. Taninma Osmanli devletinin ve
tüm dünya uluslari önünde, propaganda faaliyetleri ile gündeme gelme Tazminat
talebiyle Osmanli Devletini yaptiklari kara propagandayla maglup edeceklerini
düsünerek devletten tazminat kopararak hakliliklarina haklilik katacaklarini
düsünürler ve akabinde de bu iki doktrinden sonra devletlerini
olusturabilecekleri ve genisletebilecekleri Toprak talebini dile getirirler.
Aslinda bu sorun o dönem güç dengesi olusturmaya çalisan ve 19.-20. Yüzyillarda
sanayi devrimini gerçeklestiren devletlerin orta doguya yayilma sürecinin
dogurdugu bir sonuç olarak karsimiza çikar. Ermeni sorununu sadece Ermenileri
degil de bütün bir sark sorunu meselesi olarak incelendiginde bu durumun ortaya
çikartacagi sonuçta dis güçlerin çikarlari ve dünya stratejileriyle
örtüsecektir.
Dönemin Fransa’sinda
Napolyon’un Misira ayak basmasiyla Osmanli Devleti’nin Avrupa’ya üstünlügü sona
ermis Osmanli artik Avrupa gözünde Hasta Adam olarak tabir edilmeye
baslanmistir. Bu sebeple Avrupali devletlerin Istahini kabartan Osmanli
topraklarinin parçalanma süreci de basliyor. Devlet içindeki milliyetçi
ayrilikçi unsurlar 1856 yilinda düzenlenen Paris Baris Antlasmasi ile birlikte
tetiklenmeye baslaniyor. Tabi bu ana tema içerisinde Avrupa’da güç dengesinin
bozulmasi ve güç hakimiyet sürecinin baslamasi 19. Yüzyil milliyetçilik
akimlari, ulus devlet düsüncesi, Darwinizm, irkçilik, militarizm akimlarindan
etkilenen topluluklarin ortaya çikmasina neden oluyor. Darwin’in “En Güçlü
Kazanir” sözünden hareketle;
Dönemin güç
dengelerini olusturan devletlere baktigimizda: Avusturya’nin Balkanlar’da
polislik yapmak istemesi ve bu sebeple Osmanlinin bölge hâkimiyetini
sonlandirma amaciyla yaptigi çalismalar, Italya’nin ise büyük güç olma istegi
Osmanli içerisindeki farkli uyruklar üzerinden oynayacagi oyunlari ortaya
koymasina sebep oluyor. Fransa’da
Osmanli ile ticarette kapitülasyonlar sayesinde aldigi imtiyazlarla ayricalikli
durumda oluyor bu avantajla Osmanli ekonomisini kendi denetimine almaya
kalkiyor. Fransa Cezayir Tunus ve Fas’i ele geçirerek Akdeniz deki güç
dengesini kendi lehine olusturuyor. Bu daramda büyük devletler Osmanlinin kendi
topraklarini koruyamayacak derecede aciz oldugunu gördükleri halde Türkiye’ye
asker çikaramamalarinin sebebi bölüsme yolunda bir türlü fikir birligine
varamiyor olmalari. Rusya uzak doguda Japonya ile ugrasiyor ayni zamanda kendi
içindeki Sosyalist devrim kivilcimlari da daha sonra Osmanli lehine
sonuçlanacak bir yöne dogru gittiginden, Osmanlinin bütünlügünü istiyor o dönem
müttefiki olan Fransa’nin da bu görüste oldugunu görüyoruz. Amerika’nin bu durumda pozisyonu
farklidir çünkü Amerika, Avrupa’nin bu sorunu bölüsüm belirsizligiyle beraber
yönetemeyecegini anlayinca bu sorunun Amerika himayesinde çözülebilecegini
ileterek Amerika’yi da sark batagina çekme düsünceleri ne yazik ki Amiral
Bristo’ nun Ermenilerin yaptiklari katliamlarin gerçek oldugu Türklerin Suçsuz
oldugu ve bölgede yasayan Türklerin nüfuz olarak Ermenilerden fazla oldugu
bundan ötürü Amerikan Baskani Wilson kendi sürdügü 14 Maddelik Wilson
prensiplerine sadik kalmak zorunda kaldigi ve Lozan antlasmasinda Ermenilere
taraf degildir sadece ticaret antlasmasi yapar. ,Amerika da Ermeni lobisinin
çok fazla etkidir fakat Amerika’nin
ekonomik kriz ile birlikte kendi içerisinde de zenci beyaz ayrimi ve
isinan iç savas ortami bunlara çok fazla taraf olamayacagi anlamini tasiyor.
Dönemin Osmanlisinda
azinliklarin konumu ise özgür, ekonomik ve kültürel yönden asimile edilmeyen
Millet kavrami içerisinde birlik ve beraberlik içerisinde ayni çati içerisinde
yasamalari saglaniyor. 19.yy. itibaren bati ile iliskiler sonucu Osmanli
içindeki azinliklara felsefe ve ideolojik fikirler enjekte edilmeye basliyor.
Iste tam bu noktada Misyonerler yabanci dillerini ögreterek azinliklar
arasindaki ayrimcilik ruhunu körüklemeye basliyorlar. Çok Uluslu Bir Devlet
yapisi olan Osmanli Imparatorlugunda milliyetçilik artik birlestirici degil
bölücü bir unsurmus gibi ortaya atilarak Osmanli’dan kopmalarin saglanmasi
amaçlaniyor. Yine 19.yy da batinin sömürgesi haline gelen Osmanli topraklarinda
Azinlik Rumlar ile Ermeniler bu durumdan nemalanarak sermayelerine sermaye
katiyor devlet ahalisi ise fakirlesiyor. Azinliklar Milli devletlerini kurma
gücünün büyük devletlerin himayesinde Osmanlinin çöküsünde görüyorlar bu
sebeple Ermeniler ve diger ayrilikçi bazi unsurlar Rusya, Fransa ve
Ingiltere’ye siginma karari aldilar. Osmanli’da devlet adamlari ise bu
tehlikenin farkina varip Osmanli Milleti fikrini ortaya atarlar. Ne yazik ki
Avrupa Ilkelerinin Osmanli’ya girisiyle ülkede çalkantilar bas gösteriyor bu da
Osmanli’nin yikilmasinin sebebini Avrupa’nin hirsi ve Avrupa modeli oldugu
görüsünü dogruluyor.
Ermenilere deginecek
olursak: Ermeniler, yazarin kitapta Ermeni milleti diye bir irkin olmadigi bu
toplulugu olusturan ulusun Batidan göç ederek bu topraklara yerlestigi söz
konusu toplumun Hayk soyundan geldigi ve yasadiklari yöreye de Hayastan dediklerini
belirtiyor. Osmanlinin kurulus döneminde ise durum biraz farkli nitekim Osman
Bey Ermenileri Bizans zulmünden korumak için devlet içerisinde ayri bir
topluluk olarak örgütlenmelerine izin veriyor ve bu toplulugunda Gregoryen
Milleti olarak Osmanli içinde rahat ve refah içinde yasayip Milleti Sadika
-sadik millet- olarak benimsenmesini sagliyor. 19.yüzyilin son çeyregine kadar
ermeni milletiyle herhangi bir sorun yasanmiyor. Isin dini boyutunda ise
Katelikosluk’un ermeni cemaatinin liderligini üstlendigini düsünen Osmanli
zevati bunun karsisina Istanbul Merkezli kurduklari Patriklikle en üst makam
olarak düsünülmüstür. Bu sayede ermeni mezhepsel yönetiminin disa bagimli tek
bir bagi kirilmis olacaktir. Tabii ki dis güçlerde bos degil patrikhanenin
tekelini kiracak Protestan, Katolik misyonerliginin çalismalariyla Osmanlinin
bu atilimi da bosa çikarilmis oluyor kaldi ki 17.yüzyilda baslayan Katolik Ermeniligi
1830 yillarinda Ayri bir millet olarak degerlendiriliyor. Bu mezhep
çesitliliginin de ermeni sorununu tetikleyici iç çekismeleri de dogurdugu
elzemdir. Yine bu konuda Ruslar kendi ülkesinde yasadiklari ermeni muhalefetini
Osmanliya bir sorun olarak ihraç ediyorlar. Misyonerlerin faaliyetlerine
bakildiginda Ermenilerin dini yönden asimilasyonu Misyoner Kolejleri ve
patrikhane cemaatinin okullarinda, Fransiz Devriminin milliyet ilkesiyle ermeni
gençleri yetistirdikleri ve bu sayede Türk düsmanligini körüklemeye
basladiklari görülür. Yurt disindan sokulan gazete, dergi, kartpostal, harita,
ilanlar araciliyla Ermenilerin ayaklanmadan baska çarelerinin olmadigi mesaji
zerk ediliyor. Hatta Ingilizler bu konuyu daha ileriye tasiyarak Ermeni
Komitecileri silahli egitim vermek üzere Dogu Anadolu’da görevlendirir. Osmanli
içerisinde bu yönde birçok dernek kurulur bunlarin en önde gelenleri Hinçak ve
Tasnak dernekleri ve son olacakta bu iç yapilanmanin disinda Osmanli Devletinin
Almanya ile 1. Dünya savasina girismesi de Devletin bölünmesi yönünden gizli
anlasmalarin fitilini atesliyor. Fikirsel olarak Ingiltere ve Fransa
Pan-Turkizm ve Pan-islamizm akimlarina karsilik Yahudi, Arap, Ermeni
ittifakiyla karsi koyacaklarini düsündüler.
1.Dünya savasinda Osmanliyi
taksim için belli mazeretler ileri sürülüyor bunlar vahset yalanlari an makul
olanidir düsüncesiyle Amerika ve Ingiltere yalansiz harp yapilamayacagini
ileri sürerek bu fikirlerini hayata geçirirler. Bu amaçla Türkleri vahsilik
ve cinayetlerle suçladilar eger kitleler Türklerin böyle bir insanlik suçu
isleyebildiklerine inandirilabilir ise cezalandirma ve parçalama da o derece
kolay olacaktir. Çünkü hasta adam dedikleri Osmanli cephelerde basari
sagliyor ve bu gücü içten çökertmek en önemli konu oluyor. Ermeniler Avrupa'nin yardimini
alacaklarini zannederek 1880 yilinda gizlice iki yil çalistiktan sonra
Erzurum da silahli saldiriya geçme karari aliyorlar. Avrupa basininin da
Türkiye’nin eziciligi hakkinda yayinlarina devam ettikleri, Avrupa dan gizlice
sokulan bombalar, dinamitler ve silahlarin kiliselerde saklanarak, egitime
alinacak kisiler tarafindan
Türk halkinin yok edilmesine yönelik
kullanilmasi söz konusu oluyor. 1545'den 1789'a kadar (yaklasik 57 ayaklanma)
ayaklanmalar devam etmis; en önemlisi de 1895'de olmustur. Her ayaklanmada
Türk köyleri, mallari yagma ediliyor halk öldürülüyordu. Çar hükümeti
bogazlara hâkim olarak sicak denizlere açilma plani yapiyor ve alti dogu
ilini Ermenistan bölgesi yani eviyeyi selesi olarak ilan ettigi, I. Dünya
Savasi'nda Ermeniler ordumuza ve halkimiza silahla saldirirken siyasetçilerin
de dil uzattigi görülüyor. Bu zorlu dönemde Osmanli Yönetiminde Ittihat ve
Terakki partisi var, ve meydana gelen bu iç karisikligin önünü almakta
onlarin verecegi kararlar sayesinde olacagi görüsü ile içerdeki bütün
ayrilikçi ögelere yönelik yasaklama islemi uygulaniyor. Bu uygulamalar
neticesinde Ingiltere birçok Osmanli Subayi ve idarecisini Maltaya sürgün
ediyor. Bu uygulamalar gerçeklestirilirken bile delillendirmeler somut
gerçekler yerine Ermeni Patrikhane’sinin raporlari ile propaganda edilerek
yapilir. Amerika Birlesik Devletleri’nde bile konunun yakin takipçisi
olmasina ragmen bu yönde bir delil bulunamadigi asikârdir.
Sonuç
olarak günümüze dek gelen bu problem Ermenilerin farkli ülkelerdeki lobi
faaliyetleriyle devam etmektedir. Bir dönem kendisini ASALA olarak tanitan
Ermeni terör örgütü tarafindan birçok diplomatimiz ve kamu görevlisi de bu
kirli emel ugruna sehit edilmistir. Nitekim bazi ülkeler Ermeni Sorununu
tanidilar ve bunu bir soykirim olarak atlettiler. Avrupa’da bazi devletlerde
ise daha ileriye giderek bu sorunun sorun olmadigini söylemeyi bile suç
sayiliyor Dogu Anadolu'nun Ermenilerin hakiki yurdu oldugu, Türklerin bu
bölgeyi esas sahiplerinden zorla aldiklari ve sistematik katliamlarla onlari
buralardan kovmaya çalistiklari ve 1915'te de nihaî amaçlarina ulasmak için
planli bir soykirim uyguladiklari iddialari hala devam ediyor. Lakin Osmanli
arsivlerinde açikça bu konu belirtilmistir. Tehcir söz konusu ama bu zaruret
arz eden devletin bekasini etkileyen bir iç kargasa ortaminin olusmasina
sebep olan ve Islam halkina kan kusturan ermeni milletinin güvenli alanlara
sürülmesi onlarin güvenligi açisindan da devletin milletin selameti açisindan
da çok zorunlu oldugunu görüyoruz artik biçak kemige dayanmistir. 1915 de
sistemli bir sekilde göç ettirilmesi planlanan yaklasik 400 bin ermeni den
350 bin kadari planli sevk yerlerine güvenli bir sekilde ulastirilmis. 50 bin
kisilik toplulukta olumsuz hava ve yolculuk kosullari hastalik gibi
nedenlerle hayatini kaybedenler bu sayi içinde yerini degistirmeyip kendini
gizleyen asimile olan ermeniler de bulunabilir. Yeni Türkiye’ yi kuran
Mustafa Kemal Atatürk, batili güçlerin Ermenileri ve diger azinliklari
Osmanli devletine karsi nasil içte bir silah olarak kullandigini çok iyi
kavrar Türkiye nin bu duruma düsürülemeyecek sekilde idare edilebilmesi için
siyasi ufkunu ve yasalarini ona göre ayarlar. Zaten Lozan Antlasmasi 1923
yiliyla birlikte Ermeni dosyasi da kapatilmis oldu. Türkiye Devleti de
çikardigi yeni yasalarla bu sorunlardan uzaklasmasini bilir. Bu
da sadece Ermeni Sorunu'nun tarihsel boyutunun irdelenmesi ile degil, ayni
zamanda kendini bu soruna kilitleyen bir tarafin sosyo-psikolojik fobilerinin
asilmasi ile gerçeklesebilecegi Türklerin tarihi (ve dolayisiyla kimlikleri)
ile yüzlesmesinde/hesaplasmasinda degil, kendini bu soruna tutsak kilan bazi
Ermeni çevrelerinin kendileriyle yüzlesip, bizlerle barisabilmeyi
basarabilmesindedir. O esigi asabilirlerse, Küresel Toplum'da saygi deger hâle
geleceklerdir.
ERMENI SORUNU
PROF.DR. MIM KEMAL ÖKE
IRFAN YAYIMCILIK
2012 |