EFENDI - 2  BEYAZ MÜSLÜMANLARIN BÜYÜK SIRRI

EFENDI - 2 BEYAZ MÜSLÜMANLARIN BÜYÜK SIRRI

Fevzi BOZKURT
Politika


Benim Efendi kitabina baslamama neden olan, Efendi kitabinda kendisinden yüzlerce sayfa bahsetmeme ragmen ve yine kendisi ile ilgili ögrendigim her bilginin beni heyecanlandirmasiydi.
 
Bu kisi DOKTOR NAZIMDI
Bir gün beni arayan bir kisi Doktor Nazim ile alakali bana bilgi vermek istedigini söylüyordu. Bu kisi ile bulustuk. Karsilikli tanismadan sonra hemen konuya girdik.
Konugum ile bu asamaya kadar yaptigimiz konusmalar neticesinde, kendisinin Sabetayizm ile ilgili bir hayli donanimli ve bu konu ile birebir alakali biri oldugunu anladim. Konusmamizin ileriki safhasinda kendisinin Sabetayist oldugunu da ögrenecegiz.
Sohbete henüz baslamisken, Sizce Sabetayistler neden çok dindar gözükmek, taninmak istiyorlardi? “ Sorusunu sordu. Aslinda bu Sabetay Sevi’ nin emrettiginden çok fazla Müslüman görünme sevdasiydi.  Bilakis benim çevremdeki tüm Sabetayistler bir dergâha bagliydilar.  Bu soruyu sorarken dilinin altinda bir sey oldugunu anladim. Sabetay Sevi olayinin üzerinden tam 350 yil geçmis. Kendilerince de artik Müslüman olmuslardi.
        
Konuyu degistirip Doktor Nazim ile ilgili bilgiler verecegini hatirlatarak sözü ona biraktim.
Harun Hoca’ yi taniyor musunuz?  Sorusunu sordu. Ben pek tatminkâr bir cevap vermeyince, kendisi devam etmek durumunda kaldi. Doktor Nazim’ in torunu Tülin Hanim’ in seyhidir. Dedi.
Tülin Hanim Izmir Dogançay köyünde seyhi Harun Hoca adina bir asevi vardi. Misafirim Tülin Hanim’ in hastaligina ragmen sik sik Izmir den kalkip Istanbul a gittigini, Harun Hoca yi ziyaret ettigini söyledi. Ben kendisine  Artik gelmiyor mu? sorusu ile karsilik verdim. Misafirim; Harun Hoca yi 28 Haziran 1993’  te kaybettik dedi. Misafirimin konusmasina bakilirsa kendisi de Harun Hoca nin müridi idi. Zaten bu konuyu kendisine sordugumda hiç itiraz etmedi. Onayladi. Harun Hoca ya baglananlarin neden Sabetayist olduklarini sordu.
Kendisine bunun bir tesadüf olabilecegini, ayni zümreden gelen bu insanlarin tüm sosyal çevreleri de ayniydi. Ayrica bu insanlar beklide Harun Hoca’ yi kendilerine Modernist bir seyh olarak gördükleri için olabilecegini söyledim.
Üç yil boyunca Efendi kitabiyla yatip kalktiktan sonra bu konulara geri dönmek ve tekrar altini eselemek istemiyordum. Çünkü ülkemizde bazi tabulara dokundugunuz zaman kendinizi her türlü kötü sonuca hazirlamalisiniz.
Her ne kadar Doktor Nazim ve onun torunu benim dikkatimi çekse de ben kendimde bu gücü bulamiyor, kendimi çok yorgun hissediyordum. Artik bu konularla ugrasmak istemiyordum. Bu misafirime de hissettirmis olmaliyim ki kendisi ayaga kalkarak tesekkür etti.  Ben de kendisine asansöre kadar eslik ettim. Asansörü beklerken bana dönerek Harun Hoca nin gerçek adi Aaron Kandiyoti ydi. Yahudi idi.
Sanirim biz Selanikliler bu yüzden Harun Hoca’ ya hücum ettik. Bu kadar kisinin bir biriden habersiz ayni yerde bulunmasi, ayni tarikata mensup olmasi sadece bir tesadüf olamazdi. Harun Hoca biz Selanikliler için ilgi duyulacak bir seyhdi.
Bunun saka mi, yoksa gerçek mi oldugunu anlamam uzun sürmedi. Çünkü son derece ciddi ve inandirici duruyordu. Zaten neden biri ortaya çikip böyle bir konuda lakayt bir tavirla karsisindaki ilgi noktalarini alaya alsin ki? Çünkü benim basta da söyledigim gibi Doktor Nazim hakkinda duydugum her yeni sey beni yeni arastirmalara sürüklemeye yetiyor. Peki, simdi bu neydi?
Islam in ortaya çikmasi ile farkli dinlere mensup, birçok insan ile birlikte birçok Yahudi de Müslüman olmustu. Tabi bu durum her zaman itibari ile hem Müslümanlar için hem de Yahudiler için büyük bir önem arz etmistir. Durum böyle iken;
Yahudi bir seyh ve Sabetayist müritleri bir hayli ilginçti. Ve ben buna kayitsiz kalamazdim. Kalmadim da.  Efendi kitabinin bu bölümünde, toplumda herkesin asina oldugu sahsiyetlerden tutunda akliniza gelebilecek birçok ünlünün ve bunu yaninda ünlü ailelerin karmasik bir hal almis akrabalik durumlari, yasam öykülerini bulacaksiniz.
Sabetayizm’ in sir perdelerinin arkasinda bir hayli yol kat ettiginizi,  beklide sizinde yasaminizda bir sekilde tanidiginiz veya tanistiginiz insanlarin bu sir perdensin arkasindaki yasam öykülerini bulacaksiniz.
Simdi gelin okuldan çiktiktan yaklasik on yil sonra bir köprü üstünde karsilastigi Muallim Naci ye Hocam beni tanidiniz mi? Sorusunu soran ve Muallim Naci den “ Ah unutulur mu,  Kenan Illeri, ah unutulur mu Kenan Illeri cevabini alan bir dergâh seyhi olan Rifai Seyhi olan Kenan BÜYÜKAKSOY a . Bu kitabin özetinde Kenan Rifai yi tanimamizda yarar var.
Kenan Rifai 1867 yilinda Selanik’ te dünyaya geldi. Babasi Abdülhalim Efendi aslen Filibeli’ ydi. Memurdu. Annesi Hatice Cenan Hanim ev kadiniydi.  Babasi önceleri çocuk sahibi olmak istemiyordu. Kimsenin bir anlam veremedigi bu durum karsisinda Abdülhalim Efendi birçok kez hamile karisina çocugunu düsürmesi için ilaçlar içinmis, türlü yollar denemisti. Fakat bir türlü basaramamistir. Bu hal git gide bir çikmaza dogru giderken Abdülhalim Efendi gördügü bir rüyadan dolayi artik bu isteginden ve girisimlerinden vazgeçmisti.  
        
Kenan Rifai’ yi ve hayatini anlatanlar, Kenan Rifai’ nin yakininda bulunan ve bizim de alinti yaptigimiz Kenan Rifai ve Yirminci Asrin Isiginda Müslümanlik adindaki kitabi yazan ve yine Kenan Rifai nin müridi olan dört kadin müritti. Bu dört kadin mürit kimdi?
Semiha Ayverdi, Nezihe Araz, Safiye Erol ve Sofi Huri adindaki kadinlardi.
Kenan Rifai’ nin dünyevi ögrenim yolu tarikat yolundan biraz farkliydi. Keza seyhlerinin hayatini yazan dört kadin mürit, yazdiklari kitapta Kenan Rifai’ nin okul hayatindan pek bahsetmemislerdir. Sadece birkaç cümle ile geçistirildigini anliyoruz. Veya geçistirildigi hissine kapiliyoruz. Anlayacaginiz üzere Kenan Rifai nin okul hayatinda pek söz etmemislerdir. Anladigimiz kadariyla Kenan Rifai Mekteb-i Sultani’ den sonra Yahudi Alliance Israelite Universelle  ( Evrensel Yahudi Birligi ) , bizdeki adiyla Alyans okullarina gitmisti. Alyans okullari dünya Yahudileri için son derece önemli elit okullardi.  Kenan Rifai nin bu okullara nasil gittigi, niçin gittigi konusunda insanin aklina hiçbir sey gelmiyor. En azindan tatmin edecek bir cevap bulmak gerçekten çok zor. Peki, Kenan Rifai ama neden gitmisti?
Yahudi çocuklarini gittigi bu okula Kenan Rifai neden gitmisti?
Alyans okullarinin temeli Paris’ te atilmisti. Çünkü Yahudilerin Fransa daki konumlari bir hayli iyi ve iyi de bir nüfuza sahiptiler. Fransa Yahudi örgütü 1860 yilindaki çagrisinda;
Birçok sayida dindasimizin yirmi asirdir türlü acilar, yasaklamalar ve hakaretlere maruz kaldigina ama birer insan ve vatandas olarak haysiyetlerini yeniden kazanabileceklerine inaniyorsaniz yoldan çikmislari kinamak yerine islah etmek, körlesmisleri
Bir basina birakmak yerine aydinlatmak, bitkinlere acimak yerine onlari tutup ayaga kaldirmak gerektigine inaniyoruz. Bütün dünyanin Yahudileri eger tüm bunlara inaniyorsaniz gelin çagrimiza kulak verin.
Deniliyordu…
Özellikle de bu çagriya verenler Selanik Yahudileri oldu. Bir kisim Yahudi disinda, Osmanli topraklarinda yasayan Yahudiler toplumdan soyutlanmis, çocuklarini okula göndermeyen, erken yasta evlilikler yapan gerici bir topluluktu. Zaten Fransa daki Yahudiler Alyans okullarinda okumalari, kendi milliyetlerinin durumunu daha iyi anlamalarina ve ileriyi görmelerine neden olmustu. Bu çagri ile kendi dindaslarini/ milletlerini dünya siyasetinde de etkili bir konuma getirme çabasiydi. Ve yine;
Fransa’ daki temeli atilan Alyans okullari ve bu okullarda okuyan Yahudiler geri kalmis Yahudileri seçkin bir topluluk haline getirme çabasiydi.
Kenan Rifai Mekteb-i Sultani’ de olsun Alyans okullarinda olsun Fransiz üsullerine göre yetismis, çok iyi Fransizca konusurdu. Günlük hayatinda kravatli, takim elbiseli yani çok iyi bir giyimle yasardi. Istanbul da Fransizca ögretmenligi ve çesitli üst makamlarda görevlerde bulundu.
Kenan Rifai kitabimiz ve yazarimiz için önemli bir kisi, dergâh seyhidir. Kitabimizin bundan sonraki bölümleri de sirasiyla Mevlevi Sabetayistler, Bektasi Sabetayistler, Melami Sabetayistler bölümleri ile karsilasacagiz. Biz de kitabimizin bu bölümlerinden elimizden geldigi kadar bahsedelim.
Mevlevi Sabetayistler
Mevlevi Sabetayistlerin tarihsel öykülerine baktigimiz da Hüseyin Vassaf in kaleme aldigi Sefine-i Evliya kitabinda hocasi Mehmet Esad Efendi yi anlatiyor. kalbime genç yasta tohm-i tasavvuf ve aski eken Mahmut Esad Dede olmustur  Diyen Vassaf i bu denli etkileyen Mehmet Esad Efendi;
Zengin bir Sabetayist ailenin ogluydu. Söylemlere göre sadece zengin degil, Selanik in aristokrat bir ailenin ogluydu. Babasi tüccardi. Ve babasi kendisinin de dükkânda çalismasini istiyordu. Bunun üzerine bir süre babasinin yaninda, dükkânda çalisti. Fakat kendisi dükkânda çalismak istemiyor, babasi gibi dükkânda çalismak istemiyordu. Bunun üzerine dükkânda çalismak yerine bazi memurluk görevlerinde bulundu.
Fakat Hüseyin Vassaf’ a göre iki olay Mehmet Esad Efendi’ yi etkilemistir. Bu olaylarin birincisi; Seyh Osman Efendi den aldigi dersler ve ondan aldigi ilimdi.
Ikincisi ise henüz bulug çagina ermeden ( S.A.S ) Efendimizi rüyasinda görmesidir. Bu olaylar üzerine Selanik’ ten, Istanbul a geldi. Istanbul a gelmesi bir hayli ilginçtir. Çünkü Selanik te dergâh ve tekke sayisinin o dönemde bir hayli çok oldugunu biliyoruz. Buna ragmen Istanbul a gelmis birçok âlimlerden dersler almis, büyük âlimlerin sohbetlerine katilmis, kendisini bu yolda büyük bir sevda ile egitmistir.
Mehmet Esad Efendi sürekli okuyor ve yaziyordu. Yazdiklari çevresindeki insanlarin büyük ilgisini çekiyor ve kendisine bir hayran kitlesi olusturuyordu. Siirlerinde Vahted-i Vücut felsefesine yan Mevleviligin ve birçok dergâhin kabul ettigi, yasamlarinda uygulamaya çalistigi felsefeye inandigi sonucu çikmaktadir. Bir dönem de Mehmet Esad Efendi gerçege ulasmak için manevi bir yolculuga çikmis, Kudüs, Sam, Bursa, Konya ve Mekke’ ye gitti. Haci oldu.
Mehmet Esad efendinin neredeyse gitmedigi tarikat kalmadi. Uzun yillar tarikatlari ve dergâhlari dolasan Mehmet Esad Efendi aradigini buldu. Neseyi, aski, siiri, müzigi ruhu temizleme araci olarak gördügü Vahdet-i Vücud’ a baglamisti.
Sabetayist Bektasiler
Kitapta Sabetayist Bektasiler bölümü olarak karsimiza çikan kisim bir hayli ilginçtir. Öyle ki yazarimizin yazdigi birçok kisinin akrabalik baglarini olmasi hemen hemen hepsinin Sabetayist /karakasi olmalari tam bir sir perdesini andirmakta ve perdeyi araladikça insani hayrete düsüren portreler ve iliskileri görmekteyiz. Çünkü hepsi Bektasi ve çogunlugu ayni dergâha bagliydilar. Nafi baba tekkesine baktigimizda Bektasilik tarikatinin dört kapisi müridi kâmil insana götürüyordu. Bu dört yol seriat, tarikat, marifet ve hakikat kavramlariydi. Nafi baba tekkesi Robert Kolejinin içerisindedir. Restorasyonu 1983’te yapilmistir.
Yazarimizin degerlendirmesine göre Nafi babanin oglu Mehmet gizlice Robert Kolejinden mezun olan ilk Türk ögrencisidir.
Nafi babanin kizi Fatma Hayriye’nin oglu Hüseyin Hülisi PEKTAS Robert Kolejinden mezun olmustur. Nafi babanin torunu Hüseyin PEKTAS Robert Kolejinin müdürüydü. Kendisinden sonra gelen çocuklari hatta torunlari da Robert Kolejinde okudular ve bazilari müdürlük bile yapti.
Hüseyin PEKTAS’in esi Mihri Hanim bes ve sekizinci dönemler arasi Malatya Milletvekilligi de yapmistir. Tüm bu kisiler Sabetayist /Karakasilerin kurdugu Feyziye mekteplerinden sonra Robert Kolejinde okudular.
Yazarimiz bu ve bunun gibi birçok aile ve akrabalarin yasamlarini kitaba yansitmaya çalismistir.
        
Melami Sabetayitler:
Kitabimizin bir sonraki bölümüne baktigimizda Malamilik ve Melamiler ile karsilasmaktayiz. Bu bölüme geçmeden önce günümüzde yapilan Melamilik tanimina bakalim.
Ilk defa Nisabur da hicri üçüncü asrin baslarinda Ebu Salih Hamdun B.Ahmet B. Ammar El Kasar Melamiligin yayilmasinda büyük rol oynamistir. Melamilik Hamdun Kasardan önce varsa da bir tarikat haline onun zamaninda gelmemistir. Melamilikte Muhyettin Ibni Arabî’nin Vahdeti vücut görüsünün derin etkisi vardir. Melamiler kaçinilmasi mümkün olmayan Cemaatle Namaz disindaki ibadetlerini ve Allaha yakinliklari ile ilgili hallerini halktan gizlerler.
Bu açiklamayi yaptiktan sonra Türkiye’de yakin zamanda gündeme gelmeleri 2006 yilinin baslarinda Istanbul Üsküdarda bulunan Subasi Camiinde sira disi bir olay ile gündeme gelmistir. Baslari açik kadinlar birlikte geldikleri erkekler ile beraber saf tutup namaz kildilar. Kimilerine göre (Karma Namaz) Kimilerine göre ise sosyetik cemaat olarak ifade edildiler. Olayi sansasyonel durumunu arttiran nokta ise farklidir.
Bu durum Basbakan Recep Tayip ERDOGAN in danismanlarindan Cüneyt ZAPSUnun esi Beyza ZAPSUnun ve Cüneyt ZAPSUnun agabeyi Aziz ZAPSUnun esi Gülgün ZAPSUnun da o grubun içerisinde olmalari ile daha da farkli bir hal almistir.
Yazarimiz Türkiye’deki sirketlerini yaptiklari üst düzey görevlerin ve akrabalik baglarini irdelemektedir.
Bir diger aile ise Ahmet KÜRE ve ailesidir. Ayse AYDAN CHISHOLM Ahmet KÜRE nin kizidir. Gazetelere verdigi demeçlerde 40 kisilik bir grup olduklarini grubun liderligini de babasi Ahmet KÜRE nin yaptigini açikladi.
Bu zamanlarda bir diger grup da Amerika da karma namaz kiliyordu, üstelik medyayi da davet etmislerdi. Bütün Dünyanin duymasini istiyorlardi. Elli kisinin katildigi Newyork taki namaza Amerikan medyasi yogun ilgi göstermisti. Amaçlari bu yaptiklari ve namaz kilma sekillerini bir nevi Dünya ya ve tüm Müslüman alemine duyurmakti. Amerika daki bu namazin öncesinde hutbeyi Virginia Üniversitesi Profesörlerinden Afrika kökenli bir bayan imame okumustur. Sonuç olarak tüm bu yasananlara baktigimizda karma namaz bizden degil Amerika da ortaya çikmis ve oradan bize ithal edilmisti.        
Sabetayistlerin kontrolündeki dergâh
Kitabin son bölümünde yazarimiz Istanbul Üsküdarda, bulunan bazi mezarlarin sirrini analiz etmektedir. Istanbul Üsküdarda, Bülbüldere-Baglarbasi ile Selanikliler Sakagi arasinda bulunan Bülbülderesi Mezarligi hakkinda, çesitli kaynaklarda, Sabetayistlerin mezarligi” diye yazilmaktadir.
Dogrudur.
Ama buranin tümüne “dönmelerin mezarligi” demek dogru olmaz; arazinin egiminin arttigi üst taraftaki bölümde bulunan mezarlar Sabetayistlere aittir.
Buradaki mezarlar konumlari ve biçimsel özellikleri bakimindan yalnizca bu mezarliktakilerden degil, Istanbulun bütün mezarliklarindan ayrilan özellikler göstermektedir. 19. yüzyilin sonlarindan günümüze kadar olan zaman dilimini kapsayan, oldukça pahali mermerden mezarlar, Güney Avrupa mezarlarinda oldugu gibi çesidi motiflerle (kesilmis sütunlar, üzeri örtülmüs kül vazolari, açilmis kitap gibi kitabeler vb) süslenmistir. Ayrica dik yamaçlara büyük bir özenle teraslanarak oturtulan mezarlar, burada Istanbul’un hiçbir mezarliginda olmayan bir etkinin söz konusu oldugunu da göstermektedir.
Yani aslina baktigimizda burasi salt bir “dönme mezarligi degildi; sadece bir bölümünde Sabetayistler vardi; tipki Karacamehmet, Feriköy ve Zincirli kuyu mezarliklarinin bir bölümünde oldugu gibi. Yazarimiz kitabin bu son bölümünde diger bölümleri gibi sürükleyici konulara deginmistir.

Benzer Kitaplar