ÇIN'IN IKINCI VATANI: AFRIKA Bir Milyon Göçmenin Afrikada Yeni Bir Imparatorluk Kurma Hikayesi
Fevzi BOZKURT
Politika
YAZAR
HAKKINDA:
Howard W.
French, Washington Post ve New York Times için Afrika hakkinda yazilar kaleme
aldi. Times’in Güney Amerika, Bati ve Orta Afrika, Japonya ve Çin Bürolarinda
Seflik Görevi üstlendi. Halen Columbia Üniversitesi, Gazetecilik Bölümünde ders
vermektedir. Yazar ve eserleri hakkinda daha fazla bilgi için: www.howardwfrench.com
Çin, 1970’lerin sonuna dogru
dünyaya açilmaya basladiginda zamanlama mükemmeldi. Çin
halki sadece akilli politikalardan faydalanmakla kalmadi. Takip eden
yillarda tanik oldugumuz
esi benzeri görülmemis küresellesme furyasinin meydana getirdigi ekonomik degisimden Çin kadar yararlanan baska bir ülke daha olmadi. On yildan
kisa bir sürede Çin, ihraç edecegi fazla bir ürünü olmayan fakir
bir ülkeden dünyanin üretim merkezine dönüstü. Bu degisim
her ne kadar Çin için muhtesem
olsa da, küresellesmeyi
halen, basta ABD, Bati Avrupa ve Japonya
olmak üzere baska
oyuncular sekillendiriyordu.
Zengin dünyanin lokomotifleri ellerindeki sermaye fazlasini akitacak
yerler bulmayi; ayni zamanda sirketleri için ucuz isgücünden faydalanarak
Batili tüketicilere ürünleri daha az maliyetle ulastirmayi hedefliyordu. Her iki nedenden ötürü, Çin, süphesiz en iyi seçenekti.
Modern küresellesmenin ilk dalgasi çoktan zirve yapti. Su anda daha yeni ve büyük olasilikla daha
büyük sonuçlar doguracak
ikinci bir dalga geliyor. Bu yeni dönemde Çin sadece bir araç olmaktan öteye
gidip, kendi çapinda giderek etkisini arttirarak degisim
yaratan bir aktör olma yolunda ilerlemeye basladi. Çin günümüzde dünyanin birçok kösesinde ekonomik degisimin
en önemli unsurlarindan biri haline gelmis durumda. Çin menseli bankalar, insaat sirketleri
ve diger baska girisimler
bugünlerde parasini akitacak, mallarini satacak is alanlari ve pazarlar
bulmak; ülkenin olaganüstü hizli büyümesini
garanti edecek hammaddeleri elde edebilmek için dünyanin dört bir kösesini arsinlamakta. Bunu yaparken de oyunun kurallarini koymakta
ve küresellesmeyi kendi durusuyla örtüsecek sekilde
yeniden kurgulamakta. Bugüne kadar ABD ve
Avrupa’nin Üçüncü Dünya ülkeleri üzerinde herhangi bir
muhalefetle karsilasmadan sürdürdügü himayesinin devami için izledigi yollari, uyguladigi adimlari yeniden yazmakta.
Pekin yönetimi, bunu basarabilmek için modern bir takas sistemi
devreye soktu. Modele göre, gelisen ülkeler
demiryolu, otoyol ve havalimani gibi büyük altyapi projelerinin
bedelini uzun vadeli teminatlari olan hidrokarbon ve maden tedarik anlasmalari ile ödüyor;
böylelikle Çinli sirketlerin çok
büyük ihaleleri alabilmesinin önü açiliyor. Baska anlasmalar kapsaminda Çin Ihracat-Ithalat Bankasi ve devlet kontrolündeki benzer
büyük bankalar isbirligine giderek Çin sirketleri, Çin
mallari ve Çin isçilerin
tercih edilmesi karsiliginda çok cazip proje finansman
teklifleri sunmakta. Bu tür gelismeler,
artik dünyada en çok Afrika kitasinda meydana gelmekte. Çünkü Soguk Savasla birlikte Afrika’nin Bati tarafindan ikinci plana
atildigini gören Pekin yönetimi,
kitayi Çinli sirketlerin
uluslararasi islere
açilmasi için en uygun zemin olarak belirledi. Elbette Afrika’nin sahip
oldugu henüz ellenmemis sayilabilecek büyük hammadde kaynaklarinin bu
kararda önemli oldugu
yadsinamaz zira Çin’in akillara durgunluk veren ekonomik büyümesi ve
ulusal düzeydeki yeniden yapilanmasi buna son derece bagli.
Tüm bu unsurlar Afrika’yi Pekin’in
gündeminde bas siralara koymaya yetti. Bu kapsamda Çin’in
yeni lideri Xi Jinping’in ilk yurtdisi gezisini
Afrika kitasina yapmasina ve üst düzey yetkililerin ziyaretleri sik ve iliskileri siki tutmasina sasirmamak
gerek. Örnegin ABD’nin bu süreçte Afrika’yi disisleri
bakani seviyesinde bile çok nadiren ziyaret etmesi ilginç bir
tezat. Çin’in gösterdigi
yakin ilgi (Afrikali liderlerin deyimiyle ?yapici iliskiler?)
ile Pekin yönetiminin resmi düzeydeki cömertligi fazlasiyla sonuç getiriyor. Çin’in Afrika ile olan
ticaret hacmi yüzyilin basindan
bu yana 20 kat artarak 2012’de 200 milyar dolar seviyesine ulasti. Böylece kitanin hem ABD, hem de
herhangi bir Avrupa ülkesiyle olan ticaretini geride birakti.
Günümüzde Çin insaat
sektörünün sadece Afrika’daki faaliyetlerinden elde ettigi gelir ise tahminen yurtdisindaki toplam kazancinin 1/3’üne karsilik geliyor.
Bu ve benzeri gelismeler son zamanlarda hararetli tartismalari da beraberinde
getirdi: Çin’in kitayla giderek gelistirdigi
iliskileri Afrika’nin yeniden yapilanmasina ve
sonuçta refaha kavusmasina
katki saglayacak mi yoksa tüm bunlar acimasiz
bir yeniden-sömürgelestirme
planinin parçasi mi? Bir tarafta Çin’in atesli savunuculari, bir tarafta da ülkeye ve
niyetlerine karsi duyulan
derin süphe varken, bu tartismalarin çogu zaman önceden kararlastirilmis sonuçlari oldugu izlenimine kapilmak mümkün.
Çin’in Afrika ile olan iliskisinde en önemli ve belki de
en öngörülemeyen unsurlarindan biri tartisma ortamlarinda gözden kaçiyor nedense. Ister göçmen ister uzun dönemli misafir
olsun, Afrika’nin en ücra köselerine
dahi Çin’den insan akin ediyor. Tahminlere göre geçtigimiz on yilda yaklasik 1 milyon Çinli Afrika’ya yerlesti ve bu süre zarfinda akla gelecek her
türlü is koluna el attilar: Çiftçiler,
küçük - orta ölçekli fabrikatörler, tüccarlar, doktorlar, ögretmenler, kaçakçilar, fahiseler ve daha niceleri...
Bu sarsici gelisme, Çin’in Afrika’da filizlenen varliginin milyonlarca insanin gelecegini sekillendiriyor, kitayi jeopolitik açidan yeniden
biçimlendiriyor. Çin-Afrika iliskilerinin
bilinmeyenlerine açiklik getirmek adina konunun derinlemesine
incelenmesi Çin’in bu kültürel ve ekonomik istilasinin nedenlerine,
Afrika’nin denklemdeki rolüne ve tüm dünya için de dallanip budaklanarak yol
açacagi sonuçlara isik tutabilir.
Peki Çinli göçmenler Afrika’ya kalici
olarak mi gelmisti? Afrika ülkelerindeki ekonomileri
ne ölçüde degistirebileceklerdi? Yerel halkla entegre olmak konusunda
ne kadar istekliydiler? Büyüyen göçmen nüfusu kitada baska neleri degistirecekti?
Hepimizin bildigi gibi devletler her zaman plan yapar. Çin ve
Afrika ülkeleri de istisna degil.
Pekin yönetiminin verdigi
krediler ve devlet sermayeli dev sirketlerce
tamamlanan mega- projeler, Çin’in Afrika’yla gelistirmekte oldugu
iliskilerle ilgili mansetlere konu oluyor. Ancak geçmis örneklerden bildigimiz gibi gerçeklik çogu zaman sayisiz küçük aktörün basarilariyla sekilleniyor. Bu kapsamda Çin’den Afrika’ya yerlesen her göçmen bu önemli ve yeni iliskiyi sekillendirmeye yardimci olan bir mimar adeta.
Bunu kismen anavatanlariyla yakin baglantilar
kurarak, kismen de gayri resmi yollarla ve hatta bazen kayit disi sekilde mal, ürün ve sermaye aktarimiyla beceriyorlar.
Afrika’ya Çinli göçmen akinini baslatan ana nedenlerden biri de kulaktan
kulaga yayilan söylentiler. Kitanin sundugu sinirsiz sayilabilecek firsatlarla
ilgili haberler Çin’in en ücra yerlerine bile ulasmis durumda. Böyle bakildiginda Afrika’ya ayak basan her Çinli zincirleme göç diyebilecegimiz bir fenomenin tetikleyicisi
durumunda, zira o bireyin akraba ve arkadaslari da çogu zaman pesinden
geliyor. Yeni gelenlerin davranislari,
Afrikalilarla kurduklari iliskiler, çalisma sekilleri ve is ahlaklari,
yerel kanunlara, gelenek ve göreneklere, çevreye ve her seyden öte oranin insanlarina
gösterdikleri sayginin derecesi Çin’in imajini belirliyor.
Daha önemlisi, Çin’in kitayla olan genel iliskisini Pekin yönetiminin dikkatle planlayacagi her türlü eylemden daha
fazla sekillendirecegi kesin.
Herkesin bildigi gibi Çin dünyanin en hizli büyüyen büyük
ekonomisi. Son 20 yillik süreçte yillik bazda ortalama %10,2’lik bir büyüme
kaydederek küresel büyümenin %40’ini olusturdu. Geçtigimiz
30 yilda ekonomik açidan olaganüstü
bir büyüme yasayan Çin’de GSMH on
katina çikti. Ancak bu büyümeyle birlikte kiyasiya rekabet ortamina
ve günlük stresin yogunluguna katlanamayan çok
sayida Çinli çareyi ülkeyi terk etmekte buldu. Afrika’ya yeni
yerlesen Çinliler anavatanlariyla ilgili
beklentilerini, sorunlarini ve basarisizliklarini çekinmeden
dile getirebiliyor. Buna karsilik,
Afrika’nin inanilmaz derecede özgür ve firsatlarla dolu oldugu görüsündeler. Ayrilana kadar ülkelerinin ne kadar
baskici oldugunun
farkinda olmadiklarini ancak Afrika’ya yerlestikten sonra nefes alabildiklerini itiraf edenlerin
sayisi az degil. Çin’in
sikis tepis, haset ve asiri rekabetçi
ortamindan çok farkli oldugunu
düsündükleri kitada birçok Çinliye göre
yolsuzluk da çok daha az.
Çogu zaman gözden kaçmasina ragmen, son zamanlarda Afrika inanilmaz bir büyüme yasamaya basladi. IMF’ye göre 2013-2017 döneminde en
hizli büyümesi beklenen 20 ülkeden 10’u Sahra-Alti Afrika’da yer
aliyor. Afrika’nin tarihsel olarak bir yol ayriminda oldugu söylenebilir. Nüfus özellikleri, egitim ve iletisim teknolojileri gibi unsurlarin birlesimi, birçok Afrika ülkesinin fakirlik
ve geri kalmisliktan kurtularak orta
gelirli ülkeler düzeyine ulasmasini saglayacak olanaklar sunuyor. Geçtigimiz on yilda Afrika’da yasanan genel büyüme orani neredeyse
Asya’ya yetisti. Üstelik yeni verilere bakacak
olursak kisa süre sonra küresel anlamda liderligi elde edecek gibi görünüyor. 1 milyarlik Afrika
nüfusunun 2050’ye kadar 2 milyar insana ulasacagi öngörülüyor.
Yüzyil sonuna gelindiginde
ise bu rakamin 3.5 milyara dayanmis olmasi bekleniyor.
Bu, kita nüfusunun Çin ve Hindistan’in toplamindan daha kalabalik olacagi anlamina geliyor.
Büyüme ve gelisme elbette ki ayni sey degil.
Sadece en etkin ve adil sekilde
yönetilebilen ülkeler ellerindeki hammadde ve yeralti kaynaklariyla genç
nüfuslarini dogru degerlendirerek refah düzeylerini arttirabilir.
Büyüme zamanlarinda hükümetlerin kisa vadede kasalari doldurup kisa sürede heba
etmeleri çok olasi. Üstelik Afrika’daki pek çok ülke genellikle baskanlik sistemiyle yönetildigi için
halkinin çikarini gütmeyen bu yönetimler kisa vadeli kazançlar ugruna madenlerini, topraklarini peskes çekmeye devam etmekte. Vizyonu olmayan
açgözlü politikacilarin kendi nüfuslarini egitip is sahibi
yapmak yerine yeni sehirler
ve satafatli saraylarin insasi gibi prestij projelerine para
akitmalari, asiri harcama yapmalari ve elde
ettikleri haksiz kazançlari yurtdisindaki banka hesaplarina hortumlamalari sasirtici olmaz.
Böylesi ülkelerin nüfusu arttikça sehirleri fazla kalabaliklasacak; istikrarsizlasan yönetimleri kronik sorunlarla mücadele ederken
yeralti kaynaklari tükenecek ve çevre geri dönüsü olmayan bir sekilde zarar görecektir. Kitadaki nüfusun
doruga ulastigi ve
dünyanin birçok yerinde halihazirda bilinen petrol ve maden rezervlerinin
tükenecegi 2050’ler Afrika için yeni bir dönüm
noktasi olacak. Afrika’nin bazi yerleri için kitanin Çinliler
tarafindan yeniden kesfi, Çin’in
dogru zamanlamasini bir kez daha
teyit edecek. Bu doyumsuz dev is ortaginin artan talepleri ve buradan gelecek
yatirim fazlasi büyümeyi sürekli kilacak ve yegane firsatlar yaratacak. Daha bahtsizlar
içinse Çin ve doyumsuz istahi öngörülebilen
bir çöküsü tetikleyecek.
Çogumuz farkinda olmasak da, geride kalan on senelik
süreçte Afrika’ya büyük yatirimlar yapan Çin yönetimi, bir bakima Bati’nin
kita üzerinde asirlardir süren hakimiyetini belirgin biçimde sonlandirdi.
Bunun kökleri aslinda biraz daha geriye gidiyor. Belki de dönüm noktasi olarak
1996’da Çin devlet baskani Jiang
Zemin’in 6 Afrika ülkesini ziyaret etmesi sayilabilir. Etiyopya’nin baskentinde bulunan Afrika Birligi merkezinde yaptigi konusmasinda
Zemin, Çin- Afrika Isbirligi
Forumu’nun (FOCAC) kurulmasini teklif etmisti. Bu, tarihi gelismelerin ilk önemli adimi olarak kayda geçti.
Zemin Çin’e döndükten sonra is dünyasina
hitaben yaptigi ilk konusmada Çin sirketlerinin yeni is kollari gelistirmek üzere yurtdisina açilmalari gerektigi konusunda açik bir çagri yapti. Daha önce hiçbir Çinli lider böyle bir
istekte bulunmamisti ve
ana hedef en basindan
Afrika olarak gösterilmisti.
Zemin’in önayak oldugu
forum, Pekin’de 53 Afrika liderinin katilimiyla ilk defa 2002’de gerçeklesti. Zirvede Çin yönetimi kitaya
aktardigi kalkinma yardimlarini iki katina
çikarmayi, 5 milyar dolarlik bir Afrika kalkinma fonu olusturmayi, mevcut borçlarin
tamamini silmeyi, Etiyopya’da yeni bir Afrika Birligi genel merkezi insa etmeyi, kita genelinde 5 adet ?ticaret ve isbirligi? bölgesi kurmayi, 30 yeni hastane,
kirsal bölgelerde 100 yeni okul insa
etmeyi ve 15 bin Afrikali profesyoneli egitmeyi taahhüt etti.
Resim 1: Afrika Kitasi
2013’e gelindiginde Pekin’in Afrika projesi artik iyice yol almisti. Derecelendirme kurulusu Fitch’e göre Çin Ihracat-Ithalat Bankasinin 2001-2010 döneminde
Afrika ülkelerine olan yatirimi 62,7 milyar dolar seviyesinde
gerçeklesti. AidData adli arastirma grubuna göre
ayni dönemde Çin’in tahmini taahhütleri 74,1 milyar dolara ve
tamamlamis oldugu projelerin toplam tutari 48,6 milyar dolara ulasti. Fakat tüm bunlar olurken, belki de en
ince detayina kadar düsünülmüs devlet planlarinin da süzgecinden
kaçan tarihi baska
bir gelisme yasaniyordu. Yine 2001-2010 döneminde münferit olarak
hareket eden bir milyona yakin Çinli kendilerine yeni bir gelecek yaratma
umuduyla Çin’den kendi istekleriyle ayrilip Afrika’ya yerlesti. Çin’de gündelik hayatin
kaçinilmaz bir parçasi haline gelen yolsuzluk, ülkenin her yerinde
kronik seviyelere ulasmis çevre kirliligi ve bununla baglantili saglik sorunlari endisesi, inanç ve ifade özgürlügü alanindaki
baskilar, Çinlilerin baska
yerlerde hayat kurma isteklerini körükleyen temel unsurlar. Nüfus yogunlugu nedeniyle yasam alaninin neredeyse kalmamis olmasi da cabasi.
Çin’in Afrika’daki imajini ve kitayla olan
baglarini sekillendiren de Çinli göçmenlerin is yapma tarzi, yatirim egilimleri, genel tutum ve davranislariyla yerel insanlarla
kurduklari iliskilerdir.
Yeni gelenler arttikça husumet de kaçinilmaz oluyor elbette. Senegal, Namibya,
Malavi ve Tanzanya’da yerel tüccarlar ülkelerine gelip islerine çomak
sokan Çinlilerden sikayet
ediyor. Altin rezervi açisindan zengin Gana’da yetkililer verimli
topraklari ele geçiren, çevreyi yagmalayan, ormanlari kesen ve su yollarina civa
döken Çinli kaçak madencilerle ugrasiyor. Çinlilerin mevcut tüm is kollarina kisa sürede sirayet ederek
yerlilerin islerini alt üst ettigi Zambiya’da ise Çinli göçmen
dalgasi çoktan ulusal seçimlere malzeme oldu.
Takip eden sayfalarda Çinlilerin
Afrika’nin çesitli ülkelerinde faaliyetlerine
dair örneklere, farkli yerlerin ortak sorunlara, göçmenlerin kisisel hikayelerine, yerel halka olan iliskilerine ve karsilasilan
zorluklarin üstesinden gelmek için bulunan çözümlere yer verilecek;
bu baglamda gelecekle ilgili sorulmasi gereken
sorulara deginilecektir.
MOZAMBIK
Afrika’nin sundugu firsatlar kulaktan kulaga yayilip çok sayida Çinlinin
pilini pirtisini toplayip kitaya tasinmasina neden oldu. Bu akinda dünyadaki tarima elverisli arazilerin %60’inin Afrika’da bulunduguna dair tehlikeli yanilginin payi da
büyük. Göz alabildigine
uzanan yemyesil kirlarin, kendi ülkelerinde dip
dibe yasamaktan bikmis, çabucak kalkinabilecekleri yeni yerler
arayan Çinli maceraperestleri çekmesini anlamak zor degil. Kitanin topraklarinin islenmemis ve bombos görünmesinin sebepleri arasinda bereketinin
artmasi için tarlalarin uzun sürelerle nadasa birakilmasini gerektiren
geleneksel çiftçilik yöntemleri ve toprak mülkiyetinin kolektif olmasi sayilabilir.
Yakin zamana dek tarim arazilerinin kontrolü, yerel kabile reislerinin veya
krallarin elindeydi. Ancak bolluk inancinin yanilgi olmasinin nedeni ne bu
saydiklarimiz ne de kitanin geçmisi.
Her sey Afrika’nin gelecegine bagli, çünkü kitanin hizla artan nüfusu
sayesinde henüz islenmemis veya sahipsiz duran tarim
arazilerinin yogun
talep görecegi kesin. Ezelden beri dünyanin en fakir 10
ülkesi arasina giren Mozambik kiyilari Afrika’nin en yogun ormanlarina, el degmemis kumsallarina
sahip. Bu dogal güzelliklere ek olarak 2012’de kömür
madenleri ve denizalti dogalgaz
kaynaklari kesfedilmesiyle ülke
sadece Çinliler için degil
Bangladesliler, Endonezyalilar ve elbette
Portekizliler için çok cazip bir hale geldi.
Kitaya ayak basan pek çok Çinli gibi daha
iyi bir gelecek umuduyla ülkesini terk etmis olan Hao Sengli, Mozambik’in baskenti Maputo’nun kuzeyinde kalan kirsal bir bölgede
tarim yapmak amaciyla büyük araziler kiralamis ellili yaslarda bir isadami. Çin’de
bas gösteren arazi
sikintisi Hao’nun yolunu Kaliforniya eyaletinin yaklasik iki kati büyüklügünde, verimli tarim arazilerine sahip
Mozambik’e düsürmüs. Artik Mozambik’in her kasabasinda hatta
köyünde Çinliye rastlamak mümkün. Üstelik çogu Mozambik’e Hao’nun memleketi Fuji’den
gelmis. Hao çay, seker, tütün ve stevya (sekerotu) gibi getirisi yüksek
tarim ürünleri yetistirmek
hayaliyle buralara gelip toprak kiralamis. Çiftçilik hakkinda hiç deneyimi
olmamasi ve hayalini tamamen yabancisi oldugu bir yerde gerçeklestirme düsüncesi
onu hiç korkutmamis.
Dedigine göre, Çinli bürokratlar yerli
halkla iletisim kurmayi beceremedigi için dünyanin en fakir 10 ülkesinden
biri olan Mozambik’te anavataninin el attigi 60 milyon dolarlik stadyumlar gibi prestij projeleri basarisiz oluyor. Yerli halkin pazar
kapasitesinin yetersizliginden,
baslarinda durmazsan asla çalismadiklarindan yakiniyor. “Çok
gururlular, küçük düsmekten çok çekiniyorlar” seklindeki yorumu genel olarak
göçmen Çinlilerin yerli halka karsi duyduklari en
temel ve kayitsiz irkçiligi özetliyor.
Çinli isadami Sengli “Insanin çocuklarina birakabilecegi en iyi sey para degil,
tecrübe ve imkanlardir” diye konusmasina
devam ediyor. Çin’deki ogullarini okuldan
alip, Mozambik’e getirmeyi planliyor. Mozambikli genç kadinlarla
evlendirip melez torunlari sayesinde artik yabanci muamelesi
görmeyeceklerinden ve topraklarin da aile içinde kalacagindan bahsediyor. Çocuklarina okulu biraktirmak, egitime çok önem veren Çin
kültürü kaliplarina ters düstügü için hayatlarini kazanmak için
ne yapacaklar diye sormadan edemiyorum. “Kimya, fizik, matematik
bilmelerine gerek yok Ingilizce ögrensinler yeter. Dis ticarete odaklanmalilar, gümrük
memurlariyla nasil bas edeceklerini
ve hesap makinesi kullanmayi bildikleri sürece is yapip para kazanirlar” diye yanitliyor. “Üstelik
Mozambik’te es bulup evlenmek çok kolay. Seçtigin kadinin babasina hediye olarak biraz
para, bir miktar kumas ve
biraz da alkol götür, tamam. Yaklasik
12 dolara kadin satin alabilirsin.” Mozambikli kadinlarla seks yapmanin da
degisik
ve tuhaf oldugunu söylüyor. “Çinli kadinlara
sarilip oksaman, önce havaya sokman gerekir,
Mozambiklilerle ise hemen sevismeye baslayabilirsin.”
Hao Sengli uykuya dalinca dikkatimi soförüne yöneltiyorum. Maputo’nun yerlisi
olan John ile ülkesinin tarihiyle ilgili konusmaya basliyoruz. “1930’larda
sömürgeciler bizi zorla çalistirdilar. Kendi ülkemizde onlarin kölesiydik.
Halkimizin hiçbir hakki yoktu. Her sey onlarin merhametine kalmisti.” Eskiden Portekiz sömürgesi olan ülkenin
uzun süren kurtulus savasinda stratejik açidan çok önemli
bir hat olan Limpopo Nehri üzerinden geçerken, “Halkimizin modern
silahlari yoktu. Portekizlilerle mizraklarla savastik,” diyor. Günümüzde Portekiz’deki ekonomik
durgunluk ve borç krizinden kaçip Afrika’ya gelen Portekizlilerle ilgili
ne düsündügünü sordugumda sasirtici bir yanit
veriyor: “Buraya ne kadar çok yabanci gelirse o kadar iyi.
Gelip bizi egitmelerine
ihtiyacimiz var. Ancak o zaman Mozambiklilerin nelere kadir olabilecegini tüm dünyaya gösterebiliriz.”
Mozambik bagimsizligini kazandiktan
hemen sonra baska bir uzun ve kanli mücadele daha basladi. Bu defa ülkeyi yöneten
sosyalist parti ile Rodezya ve Güney Afrika gibi apartheid rejimlerce
desteklenen isyanci gruplar arasinda 15 yil süren çatismalardan sonuncusu 1992’de son buldu.
Mayinlarla, sivillere akil almaz zulümlerle bu savas Afrika’nin gördügü en siddetli ve tahrip edici savaslardandi. Iç savasi kazanan
isyanci grup Marksist iktidar partisine dönüsünce çok partili seçimlere geçildi ancak bu
demokrasinin içinin bosaltilmasini engellemedi.
Devlet ve iktidar partisi arasindaki ayrim kayboldu. Baglantilari olan küçük bir grup, genellikle ülke
topraklarini ve dogal
kaynaklari yabancilara satarak giderek zenginlesmeye devam ederken, halkin geri
kalani yoksullukla pençelesiyordu.
Bir tür gangster kapitalizmi denebilecek bu denklem, Afrika’nin dogal kaynak zengini
pek çok ülkesinin ortak sorununa dönüserek karamsarligi da beraberinde getirdi. Trajik tarihi,
Mozambik’in verimli topraklara, baligi bol
denizlere, genis tropik
ormanlara ve zengin maden yataklarina sahip oldugu halde, neden bu kadar fakir kaldigini açiklamaya yetiyor.
Çinlilerin yasadigi Xai-Xai
adli kasabaya varmak üzereyken girdigimiz Güney Afrikali bir sirkete ait benzin istasyonu, ülkenin
kederli mazisinden bir kopusu
simgeliyor. Yabanci sirketler
Mozambik’e girmeden çok daha önce ülke ekonomisinde tek ortak
Portekiz’di. Karsilikli alisveris sartlari iç kararticiydi. Ülkede
ithalatin tümü Portekiz tekelinde rekabetsiz ve fahis fiyatlarla yapiliyordu. Kaju fistigi ve diger tarim mahsulleri, tropik kereste, balik gibi
hammadde ve islenmemis ürünlerin ihracati ise Lizbon’un belirledigi fiyatlarla yine sadece Portekiz’e
satiliyordu. Herhangi bir yabanci yatirim olursa da bu yine Avrupa’nin en
yoksul ülkelerinden biri olan Portekiz’den geliyordu. Günümüzde ise Güney
Afrikali sirketler Maputo çevresinde mantar
gibi çogalan benzin istasyonlari, büyük
süpermarketler ve magaza
zincirleriyle Mozambik ekonomisini canlandirmaya devam ederken, Güney Afrika ile
kiyaslanamayacak kadar büyük bir yabanci güç olan Çin,
Mozambik’teki yerini saglamlastiriyor. Ikinci el kamyonet satis yerlerinden, genis çiftliklere Çinliler kitaya yerlesip is kurmaya devam ediyor.
Bu tablo, Afrika’nin ciddi bir tarihsel degisim
geçirdiginin göstergesi. Kitanin, küresel
ekonominin uzun zamandir ihmal ettigi üvey
evladi konumundan çikip en çok ilgi gören bölgeye dönüsmeye basladigi yönündeki
iyimser görüsü destekliyor. Çinli yatirim ve
taleplerle güdülen bu durum, Çin’in Afrika ile ticaretinin her yil %20
artmasiyla son zamanlarda Avrupa ve ABD ile yaptigi ticareti geride birakti. Batili liberal
ekonomistler, Afrika’nin kaynaklarina göz diken zengin ülkelerden gelen yabanci
yatirimcilari çektigi
sürece kalkinacagini;
bu sayede ticaret artarken sermaye ve teknolojinin de ülkeye akacagini öngörüyordu. Hatta Çin’in
ilgisi üzerine Mozambik’in bu sürece girmis oldugunu
söyleyenler bile oldu. Iddialara
göre ülke nihayet küresellesiyordu
ve ilerleme yolundaydi. Ancak su
anda sayilari 100 bini bulan Çinli göçmenler arttikça yasadisi balikçilik, kereste kaçakçiligi, büyük çapli yolsuzluklar ve
rüsvet olaylari gibi sorunlar da artmaya
devam ediyor. Topraklarin ve dogal
kaynaklarin kullaniminda herhangi bir denetim yok. Her sey tepeden inme yollarla yapiliyor.
Cumhurbaskani ne derse o oluyor. Yeni buldugu zenginlikle bir sürü insaat projesine kalkisan ülkede en büyük problem cehalet
fakat egitim adina herhangi bir girisim, kapasite gelistirmeye yönelik atilmis bir adim yok. Zaten herhangi bir ülkede
yerel halki isin
içine katmadikça yabanci yatirimlara bagli olarak kalkinma saglamak çok güç. Sonucun Mozambikliler için iyi
olabilmesi için insanlarin biran önce haklarini ögrenmesi sart.
Acilen toplumun tabandan katilimini saglamak gerek. Çünkü gözleri açildiginda is isten
geçmis olacak.
ZAMBIYA
Diger Afrika ülkelerinden daha önce göçmen
akinina ugrayan Zambiya, halen
kitada Çinlilerin en çok göç ettigi ülke konumunda. 1990’lardan bu yana Zambiya’ya
yerlesen Çinlilerin sayisi 100 bini asiyor. Bunun getirisi götürüsü ne olur
zaman gösterecek ancak çesitli
ekonomik göstergelere göre çok sayida Afrikalinin gelir düzeyi ciddi
oranda yükseldigi
için orta sinifta belirgin bir artis yasaniyor. Görünen o ki önümüzdeki 10-20
yil boyunca bu artis hizla
devam edecek. Bunun nedenlerinin basinda
Afrikalilar arasindaki ticaretin artmasi, telekomünikasyon, bankacilik ve ulasim hizmetlerinin kuvvetlenmesi geliyor.
Son on yilda Afrika’nin orta sinifi 300 milyon kisiyi asarak
Hindistan’in orta sinifini geride birakti. Kita genelinde egitim yatirimlarinda patlama yasaniyor. BM’e göre 2000 yilindan sonra
ortaokula kayit sayisi %48 artis gösterdi,
yüksekokullara kayit ise %80’e firladi. 2013’te Dünya Bankasi Afrika’nin
ekonomik büyümesinin %60’inin tüketici kaynakli oldugunu açikladi. Bu ve benzeri degisimler
Afrika Kalkinma Bankasi’nin tahminlerine göre 2030’da Afrika toplumlarinin
büyük bölümünde halkin çogunlugu alt-orta sinif ve orta sinifa dahil olacak.
Aslinda ülkenin Çinlilerin gözdelerinden
birine dönüsmesi siyasi bir rastlantiya
dayaniyor. Çin’in resmi olarak Afrika’yi kucaklamasi Zambiya’nin politik
ekonomisindeki radikal dönüsüme
denk gelmisti. 1990’larin basinda tek partili sosyalist zihniyetli etkin bir
devletten çok partili sisteme geçerek Washington’in standart ekonomik
reçetelerini uygulayan bir demokrasiye dönüsüverdi. Ülkenin ekonomik gidisatinin degismesi,
büyük sanayilerin tekel kontrolünün devlet tarafindan toptan tasfiyesini
gerektirdi. Diger Afrika ülkelerinde oldugu gibi IMF ve Dünya
Bankasi uygulamalarina geçince ulusal telekomünikasyon ve enerji
santralleri satisa çikarildi,
ticaret ve tarim yabanci yatirimcilara açildi. Zambiya’nin en büyük
zenginligi olan bakir madenlerinin özellestirilmesi de bunlara dahildi. Tam bu
sirada Çin hükümeti, kamu sirketlerini
yurtdisinda yatirim firsati aramaya
yönlendiriyordu. Zambiya genelde Batililarin es geçtigi bir ülke oldugu için parsayi toplayan Çinliler oldu.
Zambiya ticarete açilmisti,
istikrarliydi ve insanlari nazikti. Üstelik hükümeti Çin
sempatizaniydi. Bunun baslica
nedeni ise 1970’lerde yapilarak Zambiya’yi Tanzanya üzerinden denize baglayan, dolayisiyla Güney Afrika’ya bagimliligini azaltan TAZARA demiryoluna Çin devleti
tarafindan muazzam destek verilmis olmasiydi. Çin’de çabucak
yayilan bu bilgiler firsatlar ülkesine akin baslatti.
Çin tasrasindan kalkip buralara gelen ve bakir isleme tesisi kuran Yang Bohe ile bulusmaya giderken baskent Lusaka’nin merkezinden kuzeye dogru ilerledikçe yeni ticaret merkezleri ve
bulvarlarin yerini asiri kalabalik
gecekondu mahalleleri almaya basliyor. Ülkede
issizlik o kadar yüksek ki, is bulma umudunu çoktan yitirmis genç erkekler artik is aramaya gerek bile duymuyorlar. Yol boyunca, hayatlarini
büyüksehirde yeniden kurma hayaliyle baskente tasinan genç adamlarla dolu kamyonlara
rastlamak çok siradan.
Tüm kitada esmekte olan degisim
rüzgarini, Lusaka gibi sehirlerde
boy gösteren gösterisli
alisveris merkezlerinde hissetmek mümkün. Gündüzleri
evhanimlari ve orta yasli müsterilerle dolup tasan alisveris merkezleri, aksam olunca gençlerin akinina ugruyor. Belli ki Batili zengin ülkelerdeki
gençlik modasini yakindan takip ediyorlar. Düsük pantolonlardan görünen boxer sortlari, ters taktiklari beyzbol
kepleri ve sprey boyali kaykaylariyla dolasan bu gençlerin isçi sinifindan gelen anababalari çocuklarinin
kendilerinden daha iyi egitim
almalarini saglayabilmis çaliskan Afrikalilar. Gençlerin degisimi
sadece son moda giysilerden, akilli telefonlardan ibaret degil, hirslari ve hevesleri de
Batili gençlerle ayni. Doktor, avukat ya da pilot olmak istediklerini
söylemeleri bana Amerikan Rüyasini animsatiyor. Yeni orta sinifin yükselisine tanik olan Lusaka’da sehrin her kösesi biri bitip digeri baslayan
emlak projeleriyle dolu. Afrika’nin her yerinde kentlesme son hiz devam ediyor.
Ndola yolunun biraz gerisine orta siniftan
yöneticilere ait konforlu villalar siralanmis. Muazzam çimleriyle birbiri ardina dizilmis golf sahalari, eski polo
sahalari ve squash kulübü genelde bombos dursa da aksamüstü golf oynayan birkaç Çinli isadamina rastlamak mümkün. Afrika’ya
göç etmek, su
anda Çin’in dogu
kiyisinda yasayan zengin sehirli gençlere akil kari gelmeyebilir ancak Yang
gibi Çin’in kayip kusagi için kaybedilen
zamani yakalamak için son firsat gibi görünüyor. Kültürel Devrim döneminde
yetismis olan 62 yasindaki Yang, cahil bir isçi olmak istemedigi için kendini gelistirmeye karar vermis. Kendi basina Ingilizce ögrendikten sonra Çin’in yurtdisina çik politikasinin ilk
günlerinde Ingilizce
bilenler hayli revaçta oldugu
için hemen is bulup, mühendislik ve insaat firmalarinda çalismaya baslamis.
Orta Dogu’da teknik plan ve sunumlari tercüme
ederek yillarini geçirdikten sonra 2002’de Afrika’da insaat sektörü devlerinden Çin Yol
ve Köprü Sirketi için çalismaya baslamis.
Ndola’da su sebekesi çalismalarinda yapilan kazilarda
teknik çeviri yaparken boru dösenen
yerlerde kayalarin arasinda yesil
taslari farketmis. Yerli halkin malasit dedigi
bu dogal tasin içeriginde
yüksek oranda bakir oldugunu ögrenmis. Civarda çok bol oldugunu anladigindan
bundan nasil para kazanirim diye düsünüp Çin’e
teste göndermis. Bu dogal tasin
içinde yeterli oranda bakir cevheri oldugunu ögrenince
de kollari sivamis.
5000 yil önce de insanlar bakir isliyordu
diyerek çok basit ve ucuz teknikler kullanarak ise koyulmus. Çin
kökenli Avustralyali bir isadamiyla
ortaklik kurup 2005’te 625 bin dolar harcayarak kendi tasarlayip yaptigi ocagin maliyetini 2 ayda çikarmis. Ancak kaçinilmaz bir sekilde tersine dönen dalga, büyük
umutlarla Kongo’nun Bakir Maden Kusagina yerlesen diger Çinlilerin çogunu batirdi. Yok pahasina çalistirdiklari Kongolulara ise talih
zaten hiç gülmedi. Maden isinde sansin önemi büyük ancak uzun vadede
akilli ve sansli olanlar
oyunda kalabiliyor. Sansinin
yaver gittigini söyleyen Yang’in planli ve
stratejik çalistigi belli ancak ne eldiven, ne kask
hiçbir güvenlik önlemi olmadan çalistirdigi isçilerle sagliksiz çalisma kosullarini umursamadigi da açik.
Maden arama ve isleme çalismalarinda yok olan yüzbinlerce agaç, çukurlara gömülen, havaya saçilan
toksik atiklarla zehirlenen doga
ve madenlerle birlikte tükenen hayatlar da cabasi. Polis, maliye, müfettisler vb. herhangi bir denetim oldugunda ise Yang, Çinli degil Avustralyali bir sirket olmanin getirdigi rahatliga siginiyor.
Zambiya’daki diger Çinlilerle
pek görüsmeden kendi isine bakan Yang’e göre “Zambiyalilarin en iyi
özelligi, paylasma huylari. Beyaz ve sari irkta çok nadiren
bulunacak kadar paylasimcilar.
Yetimleri kendi çocuklarindan ayirmazlar. Onlarin gözünde herkes esit. Buradaki Çinli isadamlarinin süpheli isler çevirmesi
de beraberinde yardim ve yataklik suçunu getiriyor.”
Afrikalilarin Çin’in kitadaki ekonomik
etkinligiyle ilgili en çok
yakindiklari durum, ihaleyi alan sirketlerin projelerde çalismak için isçilerini de Çin’den getirmeleri. Elestiriler, vasifsiz isçi getirilmesine yogunlasiyor; Çin’in tüm ihaleleri ucuza kapatabilmesinin
sirri Çinli sirketlerin Çinli
mahkumlari çalistirmasi olarak
yorumlaniyor. Bu söylenti Afrikalilarin Çinli isçilerin koguslarda yasamasini, toplu hareket etmelerini
anlamalarini kolaylastiriyor.
Dolayisiyla Afrikalilar, Çinlilerle rekabet etme sansi olmadigini kabulleniyor. Ancak bu söylentilerin gerçekle
alakasi yok. Yine de Çinli sirketlerin istihdam kosullarinin tartisilmasinin önünü açtigi kesin. Asil sorun ise istihdamdan ziyade
teknik bilgi ve becerilerin Afrikali çalisanlara aktarilmamasi.
Çinli bir sefe ödenen maas aylik 1500 dolar. Bu meblag Çin’de siradan bir esnafin kazanacaginin iki kati; kalifiye bir Zambiyali isçinin kazandigi maasin
ise 10 katina denk. Vasifsiz isçilere ödenen
ise aylik 300 dolar. Yang’in üretmekte oldugu ve Çin’e ihraç edilmeyi bekleyen
kabarcikli bakir denen metal yigini ise
milyonlarca dolar degerinde.
Zambiya’nin kalkinmasinin 50-100 yil
sürecegini düsünen Yang, üç kusak boyunca iyi egitim verilmedikçe gelismenin mümkün olmadigi görüsünde. Fakat ülkenin
döviz gelirinin %70’ini
olusturan bakir madenlerinin o kadar uzun süre
dayanmayacagi kesin. Yang maden tükense de islenecek topraklari oldugunu ve Zambiyalilarin kuvvetli insanlar
olduklarini ancak çok siki çalisamadiklarini ekliyor. Bu noktada çok
sayida Çinlinin ortak önyargisi yine devreye girerek Çinli isadamlarinin Çin’den
yari vasifli isçi
getirmelerinin kendilerine göre mantigini ortaya koyuyor.
Kursun-çinko cevheri anlamina gelen Kabwe sehrini geçtikten sonra Kapiri Mposhi’ye
vardigimizda, istasyonun etrafinda yerfistigi satan kadinlar, köy tavugu satan adamlar, papaya ve patates satan
gençkizlar, çuval çuval kömür satan yasli kadinlarin arasindan geçiyoruz. 1895’te
Amerikali kasif
Frederick Russel Burnham’in bakir yataklarina benzeyen jeolojik olusumlari ilk kesfettigi
yer olan bu kasaba aslinda Bakir Maden Kusagi denen
bölgenin baslangici olarak kabul edilir. O
dönemde Burnham, Birlesik
Krallik Güney Afrika Sirketi’ne
yazdigi raporda yöre halkinin yetenekli isçiler oldugunu ve bakir ve demirden yaptiklari ürünlerini
Portekizliler ve Araplarla takas ettiklerinden bahsetmis, bakir ve demir madencileri olduklari için
madenlerin çikarilip islenmesinde çalisabileceklerini belirtmistir. Ancak bu gerçeklesemeden önce, Kongo Bagimsiz Devleti’nin sinirlarinin Birlesik Krallik Güney Afrika mülkiyetindeki
arazilerden ayrilmasi gerekti. Britanya ile sinir hattinin nereden geçecegine yönelik anlasmazlik çözülemeyince Belçika Krali II.
Leopold konuyu ülkesi bölgede oyuncu olmayan Italya Krali’na devretti. O da bölgenin sinirlarini
çizerken üç büyük nehre göre karar verdi. Öte yandan Belçika da Msiri denen
bölgedeki yerel kralligin
hükümdarini öldürüp topraklarini talep etmekte Ingilizlerden çabuk davrandi.
Sinirlarin gelisigüzel
belirlendigi sömürge döneminde Afrika adeta bir yapboz
tahtasina döndü. Zambiya haritasinin yamuk bir çani andiran tuhaf sekli de böyle ortaya çikti. Italyan kralin çizdigi sinirin dünyanin en büyük bakir
rezervlerinin üzerinden geçtigi
ve büyük parçayi Kongo’ya birakmis oldugu çok sonradan anlasildi.
Çin ile Afrika iliskisi dendiginde,
genellikle aklimiza dogal
kaynaklara erisimin güvence altina
alinmasi meselesini getiriyor. Çünkü Afrika dünyanin en büyük
maden deposu. Bakir üreten ülkelerin basinda gelen Zambiya, Afrika’nin güneyinde denize
kiyisi olmayan bir kara ülkesi. Günümüzde küresel bakir talebinin %40’i
yalnizca Çin’e ait. Çin’in Afrika tutkusuyla ilgili spekülasyonlar arasinda
gözardi edilen daha ileri dönük bir motivasyon ise Çin’in ihracat odakli
endüstrilerine pazar yaratmak. Dolayisiyla gün geldiginde Batili ülkeler ve Japonya’nin yaslanan tüketicileri ve borçla dönen
ekonomilerinden geriye kalacak olan boslugu doldurmak.
Çinli diplomatlar, ticaret yetkilileri ve
is yöneticileri gibi Chengdu ve
Guangzhou gibi yerlerden kalkip Afrika’ya göçen siradan Çinliler de ayni
fikirde. Anavatanlari hizla büyümesine ragmen, gurbette daha iyi bir hayat saglamak adina birikimlerini
koyduklari Afrika’da kendilerine daha çok gelecek
görüyorlar. Çinli göçmenlerin tutustugu
bahsin umutla, idealistlikle ya da ideolojiyle ilgili yok. Yüzyil önce
Batililari, yoksulluguna
ve bitmeyen kargasasina
ragmen Çin’e çeken sey neyse, simdi burada aynisi geçerli. Herkese bir çift
pabuç satsan servet kazanirsin mantigi yani. Yeni yapilan konutlara kapi,
pencere, çati malzemesi, banyo-mutfak tesisati derken müthis bir pazar var ortada. Afrika’da
beslenecek bogaz sayisi artiyor. Besicilik
yapanlar, çiftçiler, ithalatçilar, otomobil ve motosiklet saticilari,
hepsi Çinli. Su
anda kitanin sundugu
firsatlari herkesten iyi kavramis olan
Çinliler giyimden, araç gerece bin çesit
mal satmak üzere Afrika’dalar ve bundan da çok memnunlar.
Mesela Çinli bir göçmen arkadasiyla
baslattigi tavukçuluk isinden köseyi
dönmüs ve yillar içinde genislettigi arazisine kurulu modern tesislerde domuz ve kümes
hayvanlari yetistirmekte
olan Hu Renzhong’a göre Zambiya’da gelecegi hemen simdi
görebilirsin. “1995’te 22 yasinda ülkeye
geldigimde insanlarin yiyecek almaya
parasi yoktu, et yemeye güçleri yetmiyordu. Toprak ise kaliteli ve
ucuzdu.”
Tezcanli Çinlilerin bu coskusu mantiksiz miydi yoksa
dünyanin ücra bir kösesinde büyük bir degisimi isaret eden bu egilimi Batililardan önce mi yakalamis oldular?
Çin finansmaniyla yapilan 45 bin kisilik dev stadyuma giderken
yol üstünde bir Çin restorani ve Çinli bir veteriner klinigi gözüme çarpiyor. Stadyum insaatinin tam karsisinda duran reklam panosunda Devlet Baskani Banda’nin gülümsedigi bir resminin üzerinde iktidar
partisinin seçim slogani “Paraniz Is Basinda” yazili.
Gündeminin demokrasi ve insan haklariyla güdüldügünden açikça süphe duyulmasi Çin’in Afrika seçimlerine kayitsiz
kalmasini gerektirmiyor. Stadyumun açilisi, üç ay kalan seçimlere yetistirmeye çalisiliyor. Çin Büyükelçisinin katildigi kurdeleli Lusaka Hastanesi açilis töreninin medyada genis yer bulacagi kesin. Muhalefet lideri Sata geçen seçimlerden
sonra Çin’e saldirmaktan vazgeçmis görünürken,
Baskan Banda Çin ile çikar saglanan dostluk zemininde ilerliyor.
Insaatta çalisan Zambiyali boyacilar Çinlilere çalismaktan hiç memnun degil. Is bulduklarina sükretsinler yaklasimi ise yersiz çünkü tüm sikayetlerinde son derece haklilar.
Hepsinden önce aldiklari ücret çok düsük, 13 saat mesai yapiyorlar ve çok
kötü muamele görüyorlar. Isten kovmakla tehdit eden veya vuran Çinli ustabasilar oldugundan yakiniyorlar. Is güvenligi
yok. Çinli çalisanlar
gaz maskesi takarken Zambiyalilar koruyucu giysi olmaksizin çalistirilmaya devam ediyor. Zehirli
kimyasallara düserek
ya da yanarak ölen Zambiyalilar oluyor. “Zambiya’da issizlik çok büyük sorun oldugu için baska sansimiz
yok maalesef. Insan
muamelesi görmedigimiz
yerlerde çalismak
zorundayiz.” Bunu söyleyen alt kademeden bir isçi degil,
maden taslarini parçalayip isleyerek bakir
konsantresi üreten Sangay
Madencilik’te vardiya amirligi
yapmis bir Zambiyali. Yanindaki isçi arkadasi ise ekliyor. “Yetkililere bildirsek de
sonuç degismez,
bu yatirimcilari getiren zaten devletin kendisi. Çok iyi çalistigimiz halde Çinliler bize iyi para vermiyor. Agir yük kaldirmak gibi islerin de dahil oldugu isçi ücreti, haftada yaklasik 10 dolar ve bu parayla geçinmek mümkün degil. Simdi hamallik yaparak ayni parayi bir günde
kazaniyorum.”
Ülkenin ikinci büyük sehri ve bölgenin ekonomik merkezi olan 500
bin nüfuslu Kitwe’ye giderken, fidanliklar ve atlarin otladigi çiftlik arazileri, susuzluktan
sararmis otlarla kapli tarlalardan
geçtik. Yol boyunca uzanan elektrik hatlari Afrika’nin ortak sorununu bir
kez daha hatirlatti. Güney Afrika dahil tüm Afrika devletlerinin halka elektrik
ulastirma sorununu henüz çözememistir. Günde 12-16 saat arasi elektrik
kesintileri normal sayilir. Ancak verimliligi saat basina üretimiyle ölçülen
ve ürettigini uzak ülkelerdeki
güçlü sanayi sirketlerine
satan sermaye yogun
bakir maden sanayinin 24 saat çalisabilmesi için gereken enerji her pahasina temin
edilir.
Zambiya’da ilk yillarinda Ingiliz sömürge rejiminin kontrolünde olan
bakir madenciligi
sonrasinda Ingiliz
ve Güney Afrikali özel sirketlerin
eline geçti. 1960 ve 70’lerin basinda
metal fiyatlarinin tirmanmasiyla zenginlesen Zambiya’nin kisi basina
geliri 614 dolara ulasarak
Brezilya, Malezya, Güney Kore ve Türkiye’ye yetisti. 1994’te dünya çapinda düsen bakir fiyatlari Zambiya’nin
ekonomisinin inise
geçmesinde ve kisi
basi gelirin yariya inmesinde
büyük rol oynadi. Duruma çare bulmaya çalisan hükümet, yeni sermaye
yatirimlarini çekmek ve yabanci yatirimlarla modernlesmeye geçmek için 1969’da kamulastirilan maden sektörünü 1997’de
yeniden özellestirdi.
Bunu firsat bilen Çin, bir zamanlar Zambiya maden sanayinin cevheri
sayilmis olan Chambishi Bakir Madenini sadece
20 milyon dolara satin alabildi. Ancak en basindan itibaren Çinli patronlarla
Zambiyali çalisanlar
arasinda sikinti bas gösterdi.
2011’de Insan Haklari Izleme Örgütü, Çinli isverenlerin 2003’te isletmeye basladiklari madende irkçi tavirlari, isçilerine ödedikleri düsük ücretler, is güvenligi ihmali ve sendika üyeliklerini engelleme
faaliyetleri gibi suçlamalarla karsilastigini bildirdi. Daha kötüsü Çinlilere ait bitisik fabrikada çikan yanginda 50
Zambiyali isçi
can verdi. Olayda tehlikeyi patlamadan önce fark eden Çinlilerin Zambiyalilari
uyarma zahmetine girmeden oradan uzaklastiklari anlasildi. Çinlilere duyulan öfke arttikça
Zambiyalilar isyan etti. Hükümetin sorusturma çabalari da sonuçsuz kaldi.
Zambiyalilar Çinliler tarafindan köle gibi çalistirilmaya devam etti.
Yasanan olumsuzluklar nedeniyle Çinli isverenler ve Zambiyali isçilerle ilgili meseleler siyasi tartisma konusu oldu. Hatta toplumsal huzursuzluga yol açti. Çinli patronlar zorlu ve
tehlikeli çalisma
kosullari, düsük ücret ve iskence gibi mesai saatleriyle ünlenmis. Çinlilerin
Zambiyalilari sömürdügünü ileri
süren muhalefet lideri ve baskan
adayi Michael Sata yaklasan
seçime yönelik kampanyasinda Zambiya’nin
büyük yabanci sirketlerce
kandirildigini anlatiyor. “El
arabasini itmek için Çin’den adam gelmesi gerekmiyor” diye
alayci bir dille ortak sikintiyi dile getiriyor.
Sonuç olarak 1964’te ilan edilen bagimsizliktan bu yana, Zambiya liderleri
ülkenin dogal kaynaklarindan nasil daha çok
kazanç elde ederek yoksul hayatlari iyilestirebileceklerinin yollarini bulmak için mücadele
etmeye devam ediyor. Ispati güç olsa
da, Baskan Banda’nin yönetimindeki iktidar
partisinin Çin’den muazzam yardim aldigi söyleniyor. Gösterisli projeler ve seçimlere yakin açilis tarihleri de Çin’in mevcut
iktidara destek çiktigini açikça
belli ediyor. Kendi çikarlari pesinde kosan Çin,
Zambiya’nin siyasi sürecini de yozlastiriyor. Çin’in
yeni yatirimlarinin da Zambiya’nin sinirli dogal kaynaklarini sermayelestirmesine hiçbir faydasi yok. Ayda 100
dolara çalisan
maden isçileri var; geçinmek için gereken asgari
aylik ise 700 dolar. Sendikacilar bunlari müzakere ederken
hükümet Çinlilerin is kurmasina,
yatirim yapmasina izin verelim diyor. 1999’dan beri özellestirme sirasinda Zambiya’ya gelen Çinli sirketler bakiri tonu 10 bin dolardan satarken, isgücüne makul bir maas, sosyal güvenlik imkanlari ve
altyapi saglamalarinin
istenmesini garipsemek olanaksiz. Deneyimli sendikaci Mbulu’ya göre Zambiya
hükümeti adeta Çin’e dileniyor. Stadyum insaatlari da dalkavukluktan ibaret. Çinliler
hem Afrika’ya gelerek yatirim yapiyor hem de nüfus fazlasini yurtdisina göndermis oluyor. 2011’de Mbulu ile görüsmemizden sonra yapilan seçimlerde Banda’yi
geçerek iktidara oturan Sata tarafindan kendisi Çalisma ve Sosyal Güvenlik
Bakani Yardimcisi olarak atandi. Sata’ya
göre Çinliler ülkenin yasalarina saygi gösterdikçe sorun
kalmayacak. Nasil ki insan ailesini, kardeslerini seçemez ülkeler de bulunduklari bölgedeki komsularini seçemez. Önemli bir
endüstriyel kaynak olan bakirin dünyadaki en büyük üreticisi olsaniz da
sonuçta müsterilerinizi seçemezsiniz.
Sonuç olarak Çin ile Zambiya bir sekilde anlasip
geçinmek zorunda.
SENEGAL
Çinlilerin Afrika’ya göçünde önemli bir
yere sahip olan bir diger ülke
de Senegal’dir. Çinli göçmenler Zambiya’da tarim ve madencilik alanlarinda
kismetini ararken Senegal’e gelen Çinlilerse daha çok
küçük ölçekli ticaret islerine
girismekte. Bati Afrika sokaklarinda Çinli
dükkanlara rastlamak artik oldukça olagan.
Ancak bu gelisimin ne kadar yakin zamanda ve inanilmaz
derecede hizli gerçeklestigini gizledigi için aldatici olabilir. Senegal’in baskenti Dakar’da ise durum biraz
farkli çünkü Çinli tüccarlar diger Afrika sehirlerine kiyaslandiginda bu sehre çok
daha önce, 1990’larin sonunda gelmeye basladi. Elbette Zambiya’da oldugu gibi halkin çabucak tepkisini çekti.
Ezelden beri Afrika’nin en canli ticaret kültürlerinden biri olmakla
böbürlenen Senegal’den çikan seyyar saticilar, çoktan New York ve Avrupa sehirlerinin kösebaslarini tutmus, üstlerinde bubu denen yerel
kiyafetleriyle giysi, alet edavat ve envai çesit turistik esya
satmayi yillardir sürdürüyordu. 2004’te Dakarli tüccarlar Çinlilerin
perakende sektörünü ele geçirdigi
kanisina vararak protestolar baslatip,
devletin Çinlilere karsi yerli
isletmeleri korumak için harekete geçmesini
talep etti. O zamandan bu yana benzer gerginlikler yeniden su
yüzüne çikmaktaysa da hiçbiri 2004’teki kriz kadar etkili olamadi.
Senegal’de is kuran ilk Çinlilerden biri olan Li
Jicai’dan ögrendigime göre sonunda sular durulmus ama nihayetinde hükümet Çinli
tüccarlari korumustu. Çünkü Senegal
hukukun üstünlügüne
ve insanlarin esitligine inanan, açik, ve dostane bir ülkeydi.
Oysaki isin asli farkliydi. Hükümetler
politikalarinin kizgin bir halktan geri tepme riskini yok yere göze almazdi.
Ucuz ithal mallarin sonunun geleceginden
korkan Senegalli bir tüketici grubunun karsi saldiriya geçmesi ya Çinliler tarafindan
tetiklendi ya da devlet eliyle desteklendi. Ithalat-ihracat islerinde para kazanmayi kafasina koyduktan sonra
giysi, ayakkabi, kumas satan
Li, Çin Kültürel Devrimi sonunda tekrar açilan üniversitelere ilk baslayanlardan. Çin devleti o zaman dis ticareti ilerletmek için yabanci
dillere çok önem verdiginden
Fransizca bölümüne yerlestirilen
Li, su anda birçok alanda faaliyet gösteren
oldukça zengin bir isadami. “Bir
zamanlar ticaret Lübnanlilarin elindeydi. Artik internetten de mal
alinabiliyor. Fransiz Bati Afrika’sinda Lübnanlilar en büyük kompradordu,
ticaretin hakimiydiler, yerel yatirimcilar da finans aracilari da onlardi.
Lübnanlilarin Bati Afrika’daki sömürgeciler ve sömürgeleri arasindaki rolünü,
Dogu Afrika’da Güney Asyalilar oynuyordu.
Birkaç yerde de Yunanli tüccarlar hakimdi.”
Li, Lübnanlilari tahttan indirenin
internet oldugunu ima etse de aslinda
onlari bastiran Çinliler oldu. Çünkü Çinliler piyasadaki
tüm sektörlere girdi. Artik Çinli bir köylü de gelip Afrika’da is kurabiliyor. Seneler önce Senegal’de
yapilan bir insaat projesinde çalisanlarin çogu zamani gelince memlekete dönmekten vazgeçip
geleceklerini bu ülkede kurmaya karar vermis. Hayal bile edemeyecekleri kadar para kazanma
imkanlarindan, yerellerin konukseverligine, çevrenin
güzelliginden, özgür ve baski altinda
olmaksizin yasama sevincine Afrika’nin
avantajlarini anlatip, hemserilerini
de çagirmislar. Birçok Afrika ülkesinde buna benzer
sayisiz örnek var. Aslina bakilirsa, Çin’den Afrika’ya göçün en büyük
kaynaginin kontratlari bitince yurtlarina
dönmeyip Afrika ülkelerinde kalmaya baslayan
isçiler oldugu söylenebilir.
Ucuz mal ticareti yapan acemi bir tüccar
sinifi, hizli gelisen
ve çok daha güçlü bir ülke olan Çin’i birakip Senegal gibi
kendi derin ticaret kültürüne sahip ancak ekonomik durgunluktan mustarip bir
topluma nüfuz edince sorun çikmasi kaçinilmazdi. Bu, kisisel bir eyleme veya siddet suçuna bahane göstermekten ziyade Çin’e karsi “birakin yapsinlar, birakin
geçsinler” yaklasimini benimseyen
ve böylesi bir göçü serbest birakip birçok Afrika devleti arasindaki iliski ve her iki tarafin durumun tehlikeli
sonuçlarina göz yummus olmasi üzerine
durup düsünmeye davet eden bir yorum. Çin
devleti Afrika ülkelerinde yollar, stadyumlar yaparak kendince ne kadar
dostane oldugunu gösteriyor ve karsiliginda dostluk göstergesi olarak göç sartlarinin kolaylastirilmasi gibi jestler bekliyor. Bu bana
1979’da Çin lideri Deng Xiaoping’in Jimmy Carter’i ziyaretinden bir
anektodu hatirlatiyor. Çin’in ABD ile ticaret statüsü kazanabilmesi
için Amerikan yasalarinin gerektirdigi
yurttaslarin serbest göçü sartina uymasi lazimdi. Elbette bu
Deng için sorun degildi.
Bu sarta uyup uyumayacagi soruldugunda “Kaç Çinli istiyorsunuz? 10 milyon, 15
milyon?” diye yanit vermisti.
2011’e gelindiginde duruma ancak uyanan Amerika, Afrika
ülkelerine Çinli göçünü daha siki denetlemelerini salik veriyordu. Çinli
göçünün Afrika’da yarattigi kapsamli degisimi
anlamakta geciken Amerikali diplomatlar, Pekin’in siyasi etkisini
ve Çin’in ticari çikarlarini artirarak güç kazanma kampanyasinin
bir parçasi olarak görmeye 2005’te basladi.
Uyarilar göç vasitasiyla mal ve insan kaçakçiligi basta
olmak üzere organize suçlarda da artis olacagi yönünde
olmasina karsin, ABD sadece kurnaz Çinlilere
dikkat edin demekle yetindi. Ne de olsa Amerikali, Kanadali ve Avrupali sirketler yerli halki istihdam ediyor
ve Afrika’da çalismak
için kendi ülkelerinden adam getirmiyordu. Binlerce Çinli kadinin
durumu ise içler acisi. Yiyecek-içecek ve eglence sektöründe çalisan kadinlarin yaptigi is,
sözlesmeli kölelikten ibaret. Gene de yasadiklari tüm zorluklara karsin, borca girip restoran isletmeye baslamaktan ya da Çin’den kardeslerini getirip Dakar üniversitesine
kaydettirmekten çekinmiyorlar.
Bir zamanlarin Fransiz Sudan’inin baskenti, son ziyaretimden bu yana üç
kat büyümüs; sik Dakar caddeleri, adim basi kontör bayii arasinda bir
koluna çoraplari digerine
kemerleri takmis burnunuza
sokan sokak saticilariyla, genç erkeklerin korsan DVD ve tane sigara,
genç kizlarin iç çamasiri sattigi tezgahlarla dolu tozlu bir çarsiya dönüsmüstü.
Senegal’de gidisat
nasil bu kadar kötülesti?
Dakar sokaklari herhangi bir becerisi, beklentisi olmayan gelecegi ümitsiz, egitimi kit gençlerle dolu. Çogu resmi dil Fransizcayi konusamiyor. Vasifsiz genç nüfus asiri kullanilmis tarim arazileriyle dolu
kirsali birakip sehre
gelmeye devam ediyor.
Yüzyil sonunda Afrika nüfusunun Çin ve
Hindistan’in toplamina ulasabilecegi düsünüldügünde,
birçok soru akla geliyor: Bu kitleler nasil egitilecek? Nasil barinacaklar, ne
yiyecekler? Saglik hizmetlerini kim üstlenecek? Dakar’in merkezi
bu haldeyse Afrika’nin daha az düzenli diger yerleri ne olacak?
Dakar’in dis mahallelerinden geçen sözde otobanda sikisan trafik, yol kenarindaki küçük camiler,
terzi ve berber dükkanlari, su saticilari asla bitmeyen projelerle dolu ülkenin
insani hüsrana ugratan
halini özetlemeye yetiyordu. Uzun süredir yagmur yagmayan
yöreden kaçip yurtdisina
göçenler, Avrupa’daki akrabalarinin yanina yasal yollarla gidenler ya da
Sahra’yi geçip Libya, Cezayir veya Fas üstünden Akdeniz’e inip botla
Avrupa’ya geçmeyi göze alanlardi. Binlerce insanin bu yollarda can
vermesi bile bu akini durdurmadi.
Afrika’ya göç eden Çinli akinina dahil
olan ilk çevirmenlerden Zhang de ilkin Madagaskar’a bir Çin kamu sirketi için çalismaya gelmis.
Kontrati bitince elektronik esya
dükkani açmis ve ülkenin
en büyük TV, bilgisayar ve cep telefonu saticilarindan biri olmus. Kendi isini kurmak için yeterli sermayeyi biriktirinceye kadar
aracilik yaparak geçinmis.
2007’de Senegal’e gelip önce bir restoran açmis, ardindan Çin’den ucuz mal getirme isine girip perakende magazasi açtiktan sonra metalürji sektörüne girmis. Onun hikayesinde de dogru zamanda dogru yerde
olmanin payi büyük. Çinliler gurbette birbirini gözetmeyi görev bildiginden dogru yerlere kendi adamlarini yerlestirip imkanlardan faydalanmalarini saglamayi da iyi becermis.
Ne Madagaskar’da ne Senegal’de Afrikali ortagi olmamis, çünkü Çinliler sadece Çinli isadamlariyla güven iliskisi içinde çalisiyorlar.
Onun gibi sadece Çinli mühendislere ve teknisyenlere Çinli yatirimcilara güvenen pek çok patronla tanistim. Yerel ortakliklar yalnizca iyi baglantilari olan yerel elit sinifla yapildigindan,
bu sartlar altinda Afrika’nin su anda ya da yakin gelecekte yararina olabilecek
herhangi bir saglam
bilgi transferi ya da uzmanlik aktariminin mümkün olamayacagi apaçik.
Zhang ve onun gibiler yeni firsatlar sunan ve çok para kazandirabilecek Afrika
topraklari üzerinde yeni bir Çin dünyasi insa ediyorlar.
Daha binlerce Çinli Afrika’ya
gelecek ancak küçük ölçekli ticaretten büyük servetlere uzanan yollar kapanmak üzere. Yükselen diger
dünya güçlerinde oldugu
gibi Çin siyasi nüfuz arayisinda
insanlarini bir bölgeye gönderirken o bölgeden insanlar da
Çin’e gitmeye basladi.
Zhang’e göre Çinliler yerli halkin beceriksiz ve kit kafali oldugunu düsünerek çok yaniliyorlar. Çinli tüccar sinifi yalnizca Senegal ile sinirli degil. Kitanin en tenha ve ümitsiz yerlerinde bile 5-10
dolar arasi cep telefonu satanlarina; Etiyopya’nin Somali
sinirindaki Harar’daki kafes gibi dükkanlardan tutun Kongo’nun Lubumbasi çarsilarinda kalitesiz mal tezgahlarina, Tanzanya’da
taneyle sigara satanlara rastlamak mümkün.
Senegal devlet baskani Abdoulaye Wade’in meydan heykelleri ve
tüneller gibi sözde prestijli ama anlamsiz projeleri birer halkla iliskiler ve mühendislik faciasina dönüstükçe, sehrin peskes çekilen arazilerini Çinli
yatirimcilar sahiplenmis.
Müteahhitler ve yerel politikacilar arasinda yapilan saibeli anlasmalarin hepsinde oldugu gibi, gece yarisi buldozerlerle araziyi dümdüz
etmek Çin’de alisilmis bir taktik.
Büyük çapli projelerde tecrübesi olmamasina ragmen, Rebeuss konut projesinin müteahhitligini alan Zhang de ayni taktigi izleyip yerel bir futbol takiminin
sahasi olan alana yepyeni binalar dikmek için ise koyulmus.
Fakat halk, projeyi Truva atina benzeterek tepki göstermis. Bu tip lüks apartmanlarin Çinli
göçmen akininin ikinci dalgasi için yapildigi görüsü hakim. Çünkü konut
projesi bittiginde dairelerin çok azinin yereller
tarafindan satin alinmasi mümkün.
Afrika’da özgürce yayin yapabilen
medyalarin basinda gelen Senegal, kitanin en gelismis sivil toplumuna sahip. O yüzden esrarengiz Çinli
isadamlari hakkindaki süpheler ve toplumdaki Çinli karsiti hassasiyet etkisini göstermis. Zhang protestolara karsin saglam ticari iliski aglari,
ucuz kredi bollugu
sayesinde itiraf etmese de yetkililere rüsvet akitarak isini halletmis.
Ona sorarsaniz basarisini mükemmel
zamanlama ve durmadan çalismasina
borçlu. Bana kalirsa Zhang ve benzeri isadamlarinin hizli ve sira disi yükselislerini organize suç ve insan kaçakçiligi gibi karanlik güçlerle açiklamak
daha olasi. Görüsmemizden
kisa süre sonra Wade kizgin seçmenlerin bozgununa ugrayinca, isler
tersine döndü ve sonunda proje iptal edildi.
LIBERYA
Liberya, Sierra Leone ve Gine; kitanin
kalani gibi siddet
ve kötü yönetimden mustarip bu üç ülkenin kaderleri Atlantik köle
ticaretinden beri birbirine sikica bagli.
19. Yüzyil sonunda Amerika ve Ingiltere’den
dönen siyahlar tarafindan kurulmus olan
Liberya ve Sierra Leone’u son dönemde savaslar mahvetti. Elbette bu savaslarda önemli rol oynayan komsusu Gine de büyük hasardan
payini aldi. 1990’larda baslayip
2000’lerin ilk yillarina kadar devam eden kanli iç savaslar üç ülkede de büyük can
kaybina yol açti. Çok sayida insan yerinden edilip sürüldü. Zaten yetersiz
olan altyapi çöktü, dökülmekte olan kentler mültecilerle doldu. Iç savasin yaralarini sarip iyilesmeye çalisan üç ülkenin ekonomisi de dogal kaynaklara bagli, üstelik henüz çikarilmamis madenler açisindan olaganüstü zenginler. Bu nedenle
yalnizca Çinlileri degil
pek çok yabanci yatirimcinin ilgisini çekmekte. Fakat en
büyük soru, yerin altindan çikarilacak servetten yoksul yerli halkin payina ne düsecegi.
Çin, belirli neticeler açisindan Afrika’da
ülkesine bagli olarak iyi ya da kötü büyük
rol oynayacak. Keskin ayrimlarin yasanacagi bir döneme girdigimiz kesin olduguna göre istikrarli yönetimlere, göreceli saglam kurumlara ve yurttaslarinin ihtiyaçlarina duyarli ve
sorumluluklarini bilen elitlere sahip ülkeler, Çin’in yatirimlarina ve
ihraç mallarina gösterdigi
talebin gücünden yararlanacak. Bu arada Çin disinda Brezilya, Türkiye, Hindistan ve Vietnam gibi diger ekonomik güçlerden gelen hizla büyüyen
yatirimlar da unutulmamali.
Sonuçta Afrika ülkelerinin çogu demokrasi olacak. Digerleri ise rüsvet yiyen diktatörlükler, savastan felç olmus devletler ya da bazi kirilgan demokrasiler
olsun, kurumlarin zayif ve yozlasmis oldugu ülkelerde madenlerini Çin’e veya ihaleye
giren baska bir yabanci yatirimciya satacak.
Böylece yeralti kaynaklarini yerüstü zenginlige dönüstürmek için son sansini bosa harcamis olacak. Çünkü dogal kaynak zengini ülkelerin bugünkü basit
maden çikarmanin ötesine geçmeyi basarabilmesi,
ancak ve ancak kendi yurttaslarina
yatirim yaparak ve yeni ekonomik faaliyetler yaratarak mümkün olabilir. Aslinda
Afrika ülkelerinin durumu apaçik. Çogu Afrika ülkesinde kaynaklar hizla tükenirken esi benzeri görülmemis bir nüfus patlamasi yasaniyor. Su anki hizla devam ederse önümüzdeki 40 yil
içinde Afrika ülkelerinin birçogunda
nüfus katlanmis olacak. Buna paralel olarak demir,
boksit, bakir, kobalt, uranyum, altin vb. cevherler büyük oranda tükenmis olacak. Ekonomilerini çesitlendirebilmis ve özellikle egitim ve saglik
alanlarinda yurttaslarina
yatirim yapabilmis ülkeler
en azindan kalkinmayi denemis olacak.
Bunu beceremeyenlerse neredeyse yasanmaz,
cehennem gibi yerlere dönüsecek.
Liberya, Sierra Leone ve Gine yakin zamanda demokrasiye geçmis ülkeler ama bozuk kurumlariyla asiri derecede kirilgan
olduklari için bu denklemde acaba nereye oturacaklar?
Liberya için 19. asirda Amerika’nin Kara
Kitanin insanlarina modern, Hristiyan ve demokratik bir örnek olmasi için
tasarladigi bir ülke denebilir. Buna karsin, geçen sürede çok az gelisme yasandi ve 1930’larda kötü halde
olan ülkenin gidisati sonunda
sefalete dönüstü. Siyasi çalkantilar ve ekonomik
sikintilar sonucunda çikan iç savas, nüfusun yaklasik %10’ununa denk çeyrek milyon
insanin ölümüne neden oldu.
Dünyanin pek çok yerinde esnaflik ve küçük
isletmeler, fakir ve egitim düzeyi düsük olanlar için yükselmenin sosyoekonomik merdivenin
en temel alt basamaklari olarak görüldü. Fakat Afrika’da durum farkli çünkü
sektör, halihazirda sermaye avantajina, ticaret aglarina sahip olan uzaklardan gelen göçmenlerin
elindeydi. Dükkanlarin çogunu
isleten Lübnanlilara sirasiyla Güney Asya’da
gelen Hindular ve Müslümanlar, Israilliler
ve simdi de Çinliler katildi. Fakat
dünyanin en büyük ekonomisine sahip Çin’in denkleme dahil olmasi da
mevcut durumu Liberya lehine degistirmedi.
Baskent Monrovya’da gene bir Lübnanlinin islettigi otelde gecesine 150 dolar ödeyip, bu bedelin
sunulan imkanlara degmedigine kanaat getirdigimden, görüsme
yapacagim otel sahibi Çinlilerden birinin
günlügü her sey dahil 100 dolar olan oteline yerlestim. Afrika’da tanistigim Çinli göçmenlerin çogu gibi çok siki çalisip her seyi kendi kendine yapmis olmasiyla övünen Li Jiong, hiçbir cazibesi
olmayan ikiz villalari otele dönüstürmüs, küçücük odalari Liberya’ya yolu düsen Çinlilere kiraliyor. Müsterileri genelde Çin’in tüm
dünyada Çinceyi yayginlastirmak
için kurdugu Konfüçyüs Enstitüsü’nün yerel merkezinde
görev yapmaya gelen ögretmenler
ya da insaat isçileri. Li, Liberya’da Amerikalilarin verdigi paralarin asla halka ulasmadigini; bu yüzden Çin devletinin para dagitmak yerine insaat yaptigini söylüyor.
“Bir ülkede issizlik oraninin %80 olmasi ülkeyi
yönetenlerin hiçbir sey
bilmedigi anlamina gelir. Liberyalilarin çogu günde bir ögün yemek yiyebiliyor,” diye anlatiyor
ama çalisanlarinin sadece 3’ü Liberyali.
Yakinda kereste isine
girmeyi planliyor ancak buradaki agaçlarin
kesilmesiyle yagmurlarin
kesileceginin ve Liberya topraklarinin da
kuzeyindeki araziler gibi çoraklasacaginin bilincinde degil. Örnegin,
asiri kesim nedeniyle 35 yil önce
sekoya ormanlariyla kapli olan Fildisi Sahili ve Gana’da bu agaçlarin nesli tükendi.
Kendi tabiriyle eskiden köylü, simdi ise son model bir Mercedes ile dolasan bir yeni zengin olan Li, Gbarnga
kentinde Çin devletinin açtigi tarim
okuluna gidecegimi duyunca, “O egitmenler hükümetin adami, bizim gibi
siradan Çinliler degil,” diyerek Çin
devletini sürekli propaganda yapmakla elestiriyor. Adaletin yetersizliginden, haksizliklardan, Çin’in yükselen
ekonomisinden ve gelecek vaatlerinden bahseden oldu ama jeopolitik
açidan Çin’in adimlarindan söz eden hiç olmamisti. Böylece, ilk kez, Çin’in Bati’dan
farkli olarak baskin olmayan yeni bir güç oldugunu, gelismekte
olan ülkelerin sahici ve samimi ortagi oldugu
resmi söylemini sorgulayan bir Çinli ile de tanismis oldum. Li beni randevulastigim Çinli doktorun klinigine birakirken Afrika’da klinik açan Çinli doktorlara
güvenilmeyecegini de ekliyor.
Ellili yaslarda tiknaz bir adam olan Doktor Dai’in klinigi genellikle elçiliklerde, BM ofislerinde
ve STK’larda çalisan
yabancilarin oturdugu
bir mahallede. O da Li’nin arkasindan kalitesiz mal satan Çinli isadamlari yüzünden Çin’in namina
leke sürüldügünü söylüyor. Aslina bakarsaniz ikisi
de Çin’den kalkip bu yoksul ülkeye gelmis, kendi kismetini arayan insanlar ama ikisi
de önyargili bir sekilde
ve farkinda olmadan birbirini ayni konuda elestiriyor.
Tembel ve pis olduklarini düsündügü için klinikte yerlileri çalistirmayan Dr. Dai,
bunun irkçi bir tutum oldugu
zannedilmesini istemiyor. Siyah çalisani olursa beyaz hastalarin klinige gelmeyecegini söyleyerek durumu kurtarmaya çalisiyor. Batili STK’larin çalismalarindan hayranlikla bahsederek
kendisinin de kitada hayirli isler
yapmak istedigini ekliyor. Kitanin sitma, sarihumma,
dizanteri gibi fakir dünya hastaliklariyla bogustugunu ve yasam kalitesini yükseltmeye çalisan Batili yardim kuruluslarinin çabalarini takdir ettigini söylüyor. Tuhaftir ki hem Li hem Dai
hemserilerinin Afrika’da para yapma tutkusunu
hakir görüyor olmasina karsin,
aslinda kendilerinin buraya gelis amaci da
hiç farkli degil.
Hastalarin çogu
beyaz, zaten muayene ücretleri de Liberyalilarin karsilayabileceginden çok yüksek. Dai da ormanlari ve
kaynaklari bol oldugu
için Afrika’nin eninde sonunda kalkinacagi görüsünde.
Afrika’da pek çok kaynak zengini ülkenin fakir kalmis olmasindan dem vurdugumda ise Afrika’nin daha çok yardima
ihtiyaci oldugunu vurguluyor.
Ülkenin durumuyla ilgili daha çok bilgi
almak için savas yillarinda Insan Haklari savunucusu olarak
tanidigim, ardindan kabinede görev yapmis olan eski arkadasim Tiawan Gongloe ile bulusuyorum. Lübnanlilar Çinliler
konusunda Liberya hükümetini daha önce uyarmis. Amerikalilar da Çin’e dikkat etmelerini ögütlediginde onlara da Çinlilerin yatirim ve istihdam
yarattiklari sürece Afrika’da hos karsilanacaklarini vurgulamis. Bakan olur olmaz ilk isi 30 yildir yabancilara 450 dolara
sabitlenmis olan çalisma izni bedelini 1000 dolara yükseltmek
olmus. Yönetimin eskisine göre daha iyi oldugunu söylüyor. “40 yildan sonra
insanlar ilk kez rahatça düsüncelerini
ifade edebilecek, istediklerini yayinlayabilecek kadar güvende hissediyorlar.
En önemlisi umutlu hissediyorlar.” Ancak bana anlatilanlardan yola çikarak
benim gördügüm tablo ise daha karamsar. Halk azgin bir
yozlasma içindeki hükümetin idari konulardaki
köhneliginden bikmis usanmis.
Azat edilen Amerikanli kölelerin soyundan gelen küçük bir eliti simartmaya devam eden yeni yönetim,
halki hiçe sayan eski aliskanliklari sürdürüyor.
Gongloe’ye göre Çinliler is bitirici olduklari için diger yabancilari korkutuyor. Mesela
Avrupali ya da Amerikalilar yardim edeceklerini söylüyor ama önce degerlendirme ekibi göndermeleri gerekiyor
yani her defasinda uzun bir bürokratik süreç devreye
giriyor. Çinliler ise fizibilite çalismalariyla zaman kaybetmek yerine gidip isi yerinde hallediyor. Çinli sirketlerin çalisma vizesi almak için
türlü dolaplar çevirdigi isçilerle ilgili ne düsündügünü sordugumda ise söyle yanitliyor. “Kamu projeleri, egitim gibi alanlar disinda niteliksiz yabanci isçiler için muafiyet yok. Bizim
insanimiz Çin mutfagini bilmedigine göre Çinli sirketlerin Çin’den asçi getirmeleri de gayet normal.
Çinliler isleri böyle
yürütüyor. Üstelik Çinli insaat
isçileri mobilya yapmayi da tarim
yapmayi da biliyorlar.”
Gbarnga’da bulunan Merkezi Tarim Arastirma Enstitüsü’nü ziyarete gittim.
Ekip yöneticisi Li Jinjun, Liberyali çiftçileri egitmeyi, onlara kendi kendilerine geçinmeyi ögretmeyi aklina koymus bir idealist. Yilda
300 çiftçinin egitilmesi
planlaniyor. Amerikalilarin onca para harcadiklari halde burayi degistirmeyi
neden becermediklerini bana sordugunda,
verdigim cevap su: Ta uzaklardan gelip bir ülkenin kültürünü, ekonomik
kosullarini degistirip
dönüstürebilecek bir ülke
tanimiyorum. Bunun üzerine tüm ülkeyi degil bir kismini degistirmeye
razi olduklarini belirtiyorlar. Li, Liberyalilarin dindarligindan konu açarak daha önce baska Çinli göçmenlerden de duydugum benzer yorumlara giriyor. “Yiyecek
yemegi yoksa her Çinli önce açligini düsünür, Tanri’yi düsünmez. ABD’ye gittigimde orada da kiliseler gördüm. Buradaki
kiliselerden çok farkli. Burada sadece dans edip sarki söylüyorlar. Bagira çagira aglayip
kendilerini yerlere atiyorlar; durmadan ayilip bayiliyorlar. Gözlerime
inanamadim! Zaten bir Çinlinin 2000 yil önce yasamis birinin günümüzle nasil alakasi olabilecegini anlamasi güç. Bilge olarak kabul
ettigimiz Konfüçyüs var bizim için ama onu tanrilastiracak kadar ileri gitmedik.
Halk çalismak yerine hep BM’den yardim
gelmesini bekliyor. Çogu çalip çirparak
geçiniyor. Onlari suçlayamam tabii. Çünkü burada egitim yok. Hiçbir sey yok. Topraklarinin çok
azini isliyorlar. Ama onlarin yerinde Çinliler
olsa sorunlarini çözmek için kendileri ugrasir,
devleti beklemezdi.” Yarim yüzyil önce 40 milyon Çinlinin
devletin emirlerine uyduklari için açliktan öldüklerini hatirlatmak
istememe ragmen, orada konuk olarak bulundugumdan tartismaya girmek istemedim. O tabloya bakacak
olursak, su anda Çinlilerin ortak karakterini
olusturdugu iddia edilen özelliklerden çok
farkli. Çünkü hükümetler ve pazarlar önem tasir. Tarih ve uluslararasi kosullar da
ayni derecede önemlidir.
Yüzyilin ortasina geldigimizde, kitanin nüfusunun ikiye katlanacagi zamani düsünelim. Giderek artan orta sinifiyla 2
milyar nüfusa sahip Afrika toplumu ile sayilari 1 milyari asan ve giderek zenginlesip küresellesen Çinli göçmenler arasindaki iliskinin dünyanin en önemli iliskilerinin basinda gelecegini
varsayabiliriz. Afrika’nin nasil gelistigi, kaynak zenginligini nasil degerlendirdigi, krizleri ve zorluklari atlatmasina
kimlerin yardim ettigi,
savas, yoksulluk, kurum kurma ve güvenlik saglama gibi alanlarda kimin rehberligini izledigi gibi pek çok unsur, halen küresel bir oyuncu
için ketum görünen Çin’in daha yüksek bir mertebeye ulasmasina bagli. Belli ki Afrika’da görev yapan Çinliler bu
kadar ileriye dönük düsünmüyorlar. Üstelik
ne fazla saf olduklarini düsündükleri
Afrikalilarla ne de çevre kosullariyla
ilgili yeterince bilgili degiller.
Kendilerine olan inançlarina ise diyecek yok. Aslinda onlarda gayet saf
bir sekilde fazlasiyla iyimser düsünüyorlar. Çabucak etki yaratma düsüncesiyle kendilerine hedefler koyup
Afrika’yi kesfediyorlar. 1980’lerde ayni yörede
yillarca doktorluk yapan babami düsünüyorum. Ülkede ulusal çapli bir saglik hizmeti sistemi kurulmasina yardim
ediyordu. Cuttington Üniversitesi bünyesinde saglik ekiplerinin tasraya göreve gönderilmek üzere egitildigi bir programin basindaydi. O zamanlarda olumlu örneklerin
gücü sayesinde bir seylerin
yavas yavas degisebilecegi ve insanlarin yasamlarinin gelistirilebilecegi
umut ediliyordu. Yillar sonra Çinli ekibin de ayni üniversite ile
ortak egitim çalismalarina giristigini duyduguma sasirmamistim. Ertesi sabah yemyesil bir vadiden geçip Çinlilerin insa ettigi sulama kanallarinin ve arklarin bulundugu ovaya dogru ilerlerken, önümüzde uzanan manzara sahaneydi. Bereketli topraklar dogru yöntemlerle islenmeyi bekliyor gibiydi.
GINE |
|
Onlarca yil süren diktatörlük rejiminden
ve kabus gibi kötü yönetimden kurtulali çok olmayan Gine’ye ziyaretim umut
verici basladi. Baskent Conakry’de kaldigim otel ucuzdu ama odada Internet, TV, klima
vardi ve hepsi çalisiyordu.
Yerel kanalda demokrasinin önemi ve hukukun üstünlügü hakkinda bir program yayinlaniyordu. Gineli
aydinlar, Çin Uluslararasi Fon inisiyatifi yöneticilerinin Çinli
liderlerle üst düzey iliskide
oldugu ve buna bagli olarak fonlarin Çin’in Afrika’da yürüttügü büyük operasyonun bir göstergesi
oldugu kanaatinde. Afrika’nin dilenci
kita olarak taninmasindan yakinip Çin’e bagimliliktan endise ediyorlar. Sonuçta yakin zamana kadar ülkenin
basindaki cunta rejimiyle de çalismayi sürdürmüs olan Çin’in demokrasi ve insan
haklari konularinda çok dikkatli olmadiginin farkindalar. Çin’e verilen ihalelerin seffaf olmadigindan, projeler sirasinda bilgi ve uzmanlik
aktarimi gerçeklesmediginden sikayet ediyorlar. Çinli müteahhitler ve
diplomatlara dertlerini anlatmak isteyen sivil
toplum örgütleri “gidin cumhurbaskaninizla ya da basbakaninizla konusun, anlasmayi yapan
onlar” cevabini aliyorlar. Aslinda Gineli toplum gönüllülerinin
sikintilari tüm kitada kendini tekrar ediyor. Çin devletinin kendini
ortaya atmak istememesi nedeniyle her sey özel yatirim adi altinda yapiliyor. Örnegin Çin’in anahtar teslim proje olarak
taahhüt ettigi zaten 5 yil sonra çürüyecek bir
altyapi insaatinda
malzeme, isgücü, teknoloji hepsi Çin’den
getirildigi için ülke ekonomisine
katkisi yok. Üstelik Gine, Fransa’dan ayrilip bagimsizligini kazandigindan beri ülke liderlerinde saray yaptirma
gelenegi var. Fakat Çinliler insa ettikleri binalarin bakiminin nasil
yapilacagini asla ögretmedigi için neredeyse ampul degistirmeye
bile hala Çinliler çagriliyor.
Günün birinde Afrika halklari Çin’in dostane olmadigini düsünmeye
baslayabilir. Bunun da
zamanla Çinlilerin çikarlarini tehlikeye sokacagi süphesiz.
Çin müdahale etmemek adina demokrasi,
insan haklari ve seffaflik
konularina sessiz kalmaktan vazgeçmezse, dostluk iliskileri bozulabilir. Gine’nin kirkli yaslardaki Isbirligi
Bakani Sano da ayni fikirde. “Bana göre normalde dostunuzun size
gidisatinizda neyin iyi neyin kötü oldugunu söyleyebilmesi gerekir. Gene
de Çin’in su
ana kadarki yaklasimini anliyoruz.
Kendine pazar ariyor. Kredi verip sirketleriyle çalismanizi istiyorlar. Çinli sirketlerle is yapmaya basladiginizda
da karsilik talep ediyorlar. Çok akillilar.
Son dönemde Gine ile iliskileri
hizlandirmak için 39 milyon dolar hibe çikaran Pekin yönetimi ayrica
Conakry toplu ulasimina
otobüs filosu bagisladi. Bunlar bir bakima rüsvet olarak da görülebilir.”
Daha önceleri, özellikle Çin ile köklü iliskileri olan Afrika toplumlarinda en egitimlisinden en cahiline Çin karsiti bir söylemle karsilasmak çok nadirdi. Oysa günümüzde Afrika’da Çin’in
imaji giderek zenginlesen,
piyasalari yönlendiren doymak bilmez bir ejderha adeta. isgücünü yurtdisindan getirdigi,
ucuz mal sattigi, kanunu çignedigi,
yozlasmayi besledigi ve en kötüsü berbat yönetimleri güçlendirdigi için toplumda Çin’e duyulan hinç
artmakta. Aslinda bunlardan bazilari yeni zengin bir dünya gücü olma yolunda
ödenen bedeller. Basarili olma
hedefiyle ilerlerken beklenen bir sonuç olarak da degerlendirilebilir. Bu elestiriler, ABD’nin gücünü dünyanin uzak
köselerinde hissettirmeye basladigi dönemin yaklasimini andiriyor. Afrika’da yönetimler genelde
etnik veya bölgesel tabana dayali ya da ülkelerini fütursuzca soyup
yagmalayan baskanlik zümrelerine bagli. Dolayisiyla Çin’in disislerini
devlet devlete iliski
olarak kavrayisi eninde sonunda
kendi çikarlarini riske atacaktir.
SIERRA
LEONE
Çinliler Sierra Leone piyasasina girmeden
önce perakende sektörü, devlete mal tedarigi, okul kitaplari, vs. ülkenin modern tarihinde
kar edilen hangi is kolu
varsa 1890’larda ülkeyle ticaret yapmaya baslayan Lübnanlilarin kontrolündeydi. Dövizciyi de
süpermarketi de Lübnanlilar isletiyordu.
Geçmiste çok iyi ihaleler alarak
karayollarini yapan Italyan
ve Senegalli sirketleri
hiç de memnun etmeyecek biçimde Çinliler baskent Freetown’da insaatlara basladilar.
Aslinda amaçlari çökmüs durumda
olan madencilik sektörünü yeniden canlandirmakti. Demir, rutil, titanyum gibi
sanayide kullanilan birçok maden yataginin üzerinde
oturan ülkede savas sona
erdiginde Çinli göçmenler maden
ihalelerine girmeye çoktan hazirdi. Sehre yeni bir liman yapilmasi, havaalaninin
yenilenmesi, yeni bir demir cevheri tesisinin kurulmasi buna dahildi. Fakat
Frank Timis adinda Romen asilli bir is adami Çinlilerden
daha hizli davrandi. En önemlisi de bu hikaye, Sierra Leone gibi savastan çikmis yoksul Afrika toplumlarinin yozlasmis ve yapilandirilmamis ortamlarinda dönen oyunlari yansittigi için anlatilmaya deger.
Transilvanya’da büyüyen ve 16 yasinda eski Yugoslavya
topraklarini yürüyerek geçip Italya’nin Trieste limanina varan, oradan da gemiye
binip Avustralya’ya siyasi siginmaci olarak
giden Timis bir altin ve elmas madeninde çalismaya baslamis. Kisa sürede proje sefligine yükselmis.
Ardindan kendi isini
kurarak Bati Avustralya’da giderek büyüyen madencilik sektörüne
kazi ekipmani satmaya baslamis. 1990’larin basinda maden arama sirketi isletmeye
baslamis. Bu dönemde eroin satisi dahil narkotik suçlardan üç kez
tutuklanmis. Romanya’da komünizmin çöküsünden 7 yil sonra yurduna dönen Timis,
Romanya hükümetine yeni bir maden yasasi olusturulmasini önermis. Ülkenin beste birinde maden arama çalismalari yapmak için de özel izin
koparmis. Yani öyle bir adam ki nereye
giderse gitsin, pesinden
ihtilaflar, yasal sikintilar, tatsiz söylentileri sürükleyen, namina süpheyle bakilan gene de yönetimdeki
kodamanlara yanasmayi beceren
biri. Ancak tüm bunlar her zaman dogru
zamanda dogru yerde olmayi basarmasinin yaninda sönük kaliyor. Avrupa’da
çesitli maden ve petrol sektörlerinde iyi
para kazandiktan sonra Timis yolunu 2004’te baskent Freetown’a düsürdü. Ortalama ömrün en kisa ve GSMH’nin en
düsük oldugu ülkelerden biri olan Sierra Leone’yi mücevher
kutusu ve Afrika’nin Isviçresi
diye tanimlamaya basladiktan
sonra 6.6 milyon dolar yatirim yaparak karanlik bir elmas sirketinin hisselerinin çogunu aldi. Tüm ülke
topraklarinin üçte birine esit
olan toplam 25 bin km2’lik arazi üzerinde madencilik yapma
hakkini aldiktan sonra Timis’in sirketi 2005’te Tonkolili’de demir yataklari buldugunu açikladi. 2008’de sirketin adini Afrika Madenleri olarak
degistiren
Timis’in kontrolündeki demir yataklarinin milyarlarca tona ulastigi tahmin ediliyor ve 2011 itibariyle dünyanin en
büyük rezervine sahip oldugu
düsünülüyor. Bu arada Timis,
operasyonlarini yayginlastirmak
ve kolaylastirmak üzere iki Çinli
kamu sirketiyle ortaklik kurdu. Çin Demiryolu
Malzemeleri ve Shandong Demir Çelik Grubu sayesinde yenilenen maden
bölgesi demiryolu ve yeni liman sayesinde maliyet giderlerini düsürüp ihracat kapasitesini artirdi. Bu defa Sierra
NLeone’de bulundugum
süre boyunca Timis’in hükümetten Çin sanayi için elzem olan demir
kaynaklarinin kontrolünü Afrika Mineralleri sirketine devretmesi için Cumhurbaskanina Bai Koroma’ya el altindan 150
milyon dolar teklif ettigi
konusuluyordu. Bu iddianin ne kadar dogru oldugunu bilemesek de, Timis’in ülkedeki basarisinin bayagi etkileyici oldugu tartisma
götürmez. Sonuçta ihaleye giren Çinliler, yakin tarihin en büyük maden
anlasmalarinda ikinci planda kalmak zorunda
olacak ancak zaman içinde Afrika’nin ihmal edilmis bölgelerinde kendilerine yandas edinmeyi ve nüfuzlarini artirmayi ögrenmis olduklari kesin.
Freetown’da görüsmeye gittigim
Bintumani otelini isleten
Yang de Afrika’ya göç eden Çinlilerin çogu gibi toplumsal baskilardan kaçmak için
vatanini terk etmis. “Mezun
oldugun gibi ev alman, araba alman, evlenmen ve
ailene katkida bulunman isteniyor,” diye dert yaniyor. Ilk olarak Zambiya’ya ardindan Sierra
Leone’a gelen Yang, “Zambiya’dayken bir ülke nasil bu kadar düzensiz olabilir
diye düsünürdüm, buraya gelince ise beterin beteri
var dedim. Bir süreligine
burasi para yapmak için idealdi ancak zamanla rekabet artti,” diye
anlatiyor. Daha önce Lübnanlilarin hakim oldugu insaat
piyasasi simdi Çinlilerin kontrolünde.
Yang, Lübnanlilarin Sierra Leone halkina 5-6 katina mal
sattiklarini anlatiyor. Kendisi ise konut projeleriyle ilgili hükümetle
görüsüyor ama bunlarin küçük ölçekli
projeler oldugunu, oysa Çin’de çok daha büyük isler yapma sansi bulacagini söyleyerek yurduna dönmek istedigini belirtiyor.
1990’larin ortasinda yargisiz infazlar,
tecavüzler, köle gibi çalistirilan
insanlar, zorla militan yapilan çocuklarla dolu savas yillari sirasinda baslayan STK hareketleri sayesinde çatismalar bittigi gibi toplum için demokrasi ve kanunun üstünlügü kavramlari önem kazandi. Ancak
ne toplumdaki farkindalik ne de çekilen onca eziyetten sonra hissedilen
güçlü toplumsal katilim dalgasi uzun sürmedi. Umutlar azalinca
dönemin iyimserligi
gerçekçilige dönüstü. Halk bu kadar
yoksul bir ülkede uygulanabilir ve basarili bir
demokrasi yaratmanin uzun vadeli bir mücadele olacagini anladi. Pek çok STK temsilcisine
göre ülkedeki demokrasi göstermelik. Mevcut yönetim de daha önceki
hükümetlerden daha iyi oldugu
söylenemez. Madenlerin göz açip kapayincaya dek bitip tükenmis olacaginin ve üretken yatirimlarla refah yaratmanin bir
yolunu bulamazlarsa isin
sonunun kötü biteceginin
gayet farkindalar. Dünyanin en kirli ve en büyük isi olan elmas ticaretinden de tecrübe ettikleri gibi
Sierra Leone halki, elde edilen zenginlikten yararlanamiyor. Çünkü hükümetler
çalip çirpmanin yollarini bulmakla mesgul. Simdiye dek devlet
yetkililerinin önlerine gelen anlasmayi bakmadan imzaladiklarini öne süren STK
liderleri, hükümetin geri dönük olarak tüm sözlesmeleri incelenmesini kabul ettirmeyi basardi. Madencilik yasasinin yeniden
düzenlenmesi gündemde. Artik insanlarin özgürce konusabilmesi ise ülkedeki en büyük gelisme olarak degerlendirilebilir. STK’lar genel olarak seffaflik pesinde ve egitime
agirlik verilmesi için yönetime
baski yapiyorlar. Devlet yetkilileri ya sirketlerle nasil bas edeceklerinden habersiz ya da öylesine
yozlasmislar ki ceplerini doldurup kanunun çignenmesine göz yumuyorlar. Çinlilerin
çalisma seklini tuhaf bulan STK liderleri, Çinlilerin asla
kamuoyunu önemsemedigi,
sivil toplumu umursamadigi,
uluslararasi kurallari ve demokratik ilkeleri hiçe saydigi görüsünde. Bu durumdan en çok nasibini alan da demir,
petrol ve kereste ticareti. Sürekli Afrika’nin yozlasmis hükümetlerine
azar çeken Bati’ya bir alternatif olarak görülen Çin gerçek
yüzünü gösterdigini
düsünüyorlar. Bati ile Çin’in
arasinda kalan ülkenin içinde bulundugu durumu asagi tükürsen sakal yukari tükürsen
biyik seklinde yorumluyorlar.
Green Scenery (Yesil Manzara) STK baskani Joseph Rahall ülkenin
karanliktan çikip aydinlik günlere kavusacagina
dair ümidini yitirmeyenlerden. Görüsmemiz sirasinda önemli bir konuya kitanin
fitratinda olan bir soruna parmak basiyor. “Kitada süregelen demokratiklesme serüveninin ilk evresinde seçimle
ilgili politikalarin ulus insasiyla
pek bir alakasi yoktu. Bunun yerine liderlerin çogu, kendilerine nasip olan 4 – 8
ya da 10 yillik iktidar süresince kendi bogazlarini beslemekle yetindi. Her Afrika ülkesinde
görülen bu sorun, çok daha eski ve temel bir problemin üzerine eklendi. Kamu
hizmetinde çalisacak
deneyimli ve uzman insanlarin noksanligi,
etkin bir ulusal kalkinma stratejisi olusturabilmenin önünde engel teskil eden en temel sorun. Hükümet politika
olusturmaktan aciz. Müzakere etmeyi, isleri takip etmeyi beceremedigi gibi uygulamayi da beceremiyor.
Esasen her konuda zayif. Bunun nedeni de insan kapasitemizin olmayisi.”
Bir zamanlar ekonomisi Lübnanlilarin
elinde olan ülkede yeni oyuncular devreye girdikçe islerin daha çok karistigi kesin.
Yolsuzluga karsi kurulan komisyonun baskani Kamara’nin açiklamalarina göre son yillarda
devlet düzeyindeki yozlasmalara
yönelik açilan sorusturmalarin
haddi hesabi yok. Mesela Çinlilere Bati Afrika açiklarinda asiri miktarda balik avlama izinlerini
veren denizcilik bakani ve satin alma yolsuzluguna imza atan saglik bakaninin hüküm giymesini saglamasi önem tasiyor ama maden çikarma ve toprak
kullanimiyla ilgili devletin en üst düzeyinde dönen dolaplarin yaninda
devede kulak kaliyor. Kamara devletin kendi eliyle ülkeyi esir etme tehlikesine
dikkat çekiyor. Hiçbir anlasmanin
kanunun üzerine geçmemesi için ugras veriyor. Fakat isi
zor çünkü çabalari yüzünden Kamara’ya karsi düsmanca tavirlar besleyen sadece yabancilar degil, cumhurbaskanligi ve
meclisten de bazi kisiler
de husumet gösteriyor. Ancak bunun nedenlerini anlamak güç degil. Zira zihniyet degismedikçe
hukuk araçlarinin eski tip devlet anlayisi, adam kayirmalar ve yolsuzluklarin üstesinden
gelebilmesi pek mümkün olamiyor.
Belli ki Sierra Leone halki için sadece
kendi menfaatleri pesinde
kosan Lübnanli patronlar, yeni
gelen Çinli isadamlari, çok
uluslu büyük sirketler
ve ansizin ortaya çikan Frank Timis gibi parali güçlerle mücadele
etmekten ve hukukun üstünlügünü saglamaktan baska çare yok.
MALI |
|
Çin’in Afrika ülkelerinden bazilarina daha
yogun ilgi göstermesinin nedeninin, sahip
olduklari dogal
kaynaklar oldugunu bilmek Çin ile
ilgili “agresif tavirli yeni süpergüç” seklindeki basmakalip düsüncelerimizi besliyor. Yeryüzündeki maden
yataklarini bloke etmek için her seyi yapabilecegini düsündürtüyor.
Fakat orta ölçekli bir altin endüstrisinden baska kayda deger
madeni bulunmayan Mali bile Çin’in ilgisinden mahrum degil. Dünyanin en fakir ülkelerinden
olmasina ragmen, onurlu ve istikrarli bir
demokrasi olmayi yillardir sürdüren Mali, kit kaynaklara ve çogunlukla Müslüman nüfusa sahip
bir ülke. Simdiye
dek dis güçlerden zorla yardim alma gibi bir
dis politika benimsedi. Mesela Islam dayanismasinin göstergesi olarak Suudi Arabistan’a büyük bir
köprü yaptirildi. Mali’nin Islami
terörizmin yayilmasini önlemek üzere Amerikan ordusu ile isbirligi yapmaya istekli olmasi ve örnek
demokrasisi ABD’nin cömert bagislarina neden oldu. Bu arada bu durumu
kiskanan eski sömürgeci güç Fransa digerlerine
yetismek için ekonomik yardimini katladi.
Son zamanlarda ise isler
karisti. Nüfuzunu artirmak için ülkeyi
hediyelere bogmus olan Kaddafi, idari ofis binalari insa ettirdigi açilisi yapilamadan
devrildi. Ardindan ülkenin kuzeyinde ayaklanan Malili isyanci gruplar, seriat getirmeye kalkti. Çok
geçmeden ülkenin seçilmis hükümeti,
genel seçimlerden az önce subaylarin yaptigi bir darbeyle devrildi. Bir zamanlarin Fransiz
Sudan’i 1960 yilinda bagimsizligini kazandiginda daha, sinirli bir nüfusa ve güce sahip
Fransa’nin emellerine ulasamayacagi belli olmustu ama Ocak 2013’te Islamcilari bozguna ugratmak ve Mali’nin toprak bütünlügünü korumak için Fransa duruma
müdahale etmeden duramadi. Baska
bir açidan bakacak olursak, 2011’de Kaddafi’nin devrilmesi sirasinda onbinlerce
Çinlinin Libya’yi terk edebilmesi için gemi gönderen Çin’in de ileride
menfaatlerinin kök saldigi yerlerde
meydana gelen acil durumlara müdahale etme ihtiyaci duyacagini öngörmek isten degil.
Eskiden ufacik bir yer olan baskent Bamako, Afrika’da en
hizli büyüyen sehre
dönüstü. Hepsi Çinli sirketlerin eseri olan muazzam genislikte bulvarlari, devasa trafik kavsaklari, insaat sahalari dünyanin en hizli büyüyen
altinci sehri konumunda. Öncelikle dikkat
çekici bir elçilik binasi insa
ettiren Çin’in Mali’ye son dönemde yaptigi en büyük yatirimlardan biri de Nijer
Nehri üzerine kurulan üçüncü köprü ve onun baglandigi hastane kompleksi oldu. Çin’in yumusak güç olma yolundaki niyeti,
köprü geçislerini
ücretsiz yapmasindan da anlasilabilir.
Afrika’nin diger yerlerinde oldugu gibi Çin etkisi, Mali’de de borç veya
hediye verilmis olsun fark etmez Çin’in finanse
ettigi projelerle basladi. Kontratlari biten sirketler, piyasada kalmaya devam ederek
Dünya Bankasi ve Afrika Kalkinma Bankasi gibi kuruluslarin insaat
ihalelerine en düsük
tekliflerle girmeye basladi. Irili ufakli Çinli sirketler, kah nakliye masraflarinin amorti
edilmesinden kah ithalat vergisi imtiyazlarindan yararlanarak çokuluslu sabit
pazari adeta ele geçirdi. Küçük otel isletmeciligi,
toptan ve perakende ticaretinde aktif olan Çinli göçmenlerin
sayisi günden güne artti.
Kitada nüfus artisi en yüksek olan Mali’nin günümüzde 15 milyon
olan nüfusunun yüzyil sonuna gelindiginde
80 milyona çikacagi öngörülüyor.
Bu tahminler, ciliz topraklardan ve yagis kitligindan mustarip bölgede %30’larda seyreden okuryazar
orani da göz önüne alindiginda
yeni bir sefalet yasanacagi anlamina geliyor. Bu olagandisi büyümeye bagli olarak hizla kentlesmeye devam eden Mali toplumunda mühim bir orta sinif
meydana çikmaya basladi.
Bunu firsat bilen Çinli insaatçilar
kollari sivadi. Çinli sirketler
de kitanin her yaninda farkli uluslardan yabanci sirketlerin kanunu atlatip genis araziler veya degerli kaynaklar üzerinde kontrol saglamak için kullandigi benzer yöntemlere basvurarak resmi yetkililere, yerel liderlere
rüsvet veya hediyeler vermeyi ihmal etmedi.
Son yillarda Çin’in Mali’ye verdigi
borçlar 200 ile 500 milyon dolar arasinda. Bu meblag elde edilen çikarlarin insaat sektörünün çok ötesinde oldugunu gösteriyor.
BM Insan Haklari izleme komisyonunda çalismis olan bir arkadasim Tiebile Drame ile bulustugumda ülkesinde
islerin ne kadar gelisigüzel idare edildiginden; yakin olmalarina karsin ne Arap Dünyasiyla ne de Uzakdogu ülkeleriyle ilgili herhangi bir
politikalari olmadigindan
yakiniyor. “Ikinci
ve son dönemini bitirmek üzere olan cumhurbaskani Amadou Toumani Toure’nin Çin ile iliskileri gayri resmi bir sekilde sahsen yürüttügünü anlatiyor.
Zamanla kamuoyu muhalefeti nedeniyle hükümet frene basmak zorunda kalmis olsa da, yakin çevresinin de
Pekin ile iliskilerden nemalandigi biliniyor. Ona göre Çin’in motivasyonu
Mali’de insaat yapmaktan ziyade tarim arazilerini ele
geçirmek. Devlet, arazileri Çinlilere sattigi için köylüler zorla yerinden ediliyor.
Afrika kitasi dünyada islenmemis ekilebilir arazilerin %60’ina sahip.
Bazi elestirmenler Çin’in Afrika’daki tarim
arazilerini ele geçirecegine
dair alarm verirken, Çin’in bu alanda en büyük yatirimcilardan olmadigini; diger Batili güçlerin çoktan Afrika
topraklarina göz dikmis oldugunu unutuyor. Bu elbette Çin’in
Afrika’nin tarim arazilerine ihtiyaci olmadigi ya da amacinin kontrol edebildigi kadar topragi kontrol etmek olmadigi anlamina gelmez. Çin dünya nüfusunun %
20’sine sahip ancak tarim arazilerinde bu oran yalnizca %9. Ekilebilir arazi
bakimindan Çin’den daha kötü durumda olan diger ülkeler Misir ve Banglades. Dev insaatlar, hava kirliligi ve erozyon Çin’in topraklarini tüketmeye
devam ededursun, Çin’deki yasam
standardi yükseldikçe 2025’e gelindiginde gida gereksinimi günümüz dünyasinin açik
pazarinin sunabileceginden çok
daha fazla artmis olacak.
Bu açidan bakilirsa, Çin’in yapabildigi her yerde yogun bir gida üretimine geçmesi büyük olasilik.
Amerikali diplomatlarin bu konuda ne düsündügünü ögrenmek
için Amerikan elçiligine
görüsmeye gittigimde, en basitinden Amerikali insaat ve hizmet sirketlerinin Afrika’da is yapmak için rekabet etmeye istekli
olmadiklarini ögrendim.
Birçok zengin ülkenin yaptigi gibi
ABD de onyillar önce, projenin teknik sartlari yerine getirildigi sürece ülkelere yapilan kalkinma yardimlarinin
nereye harcanacagina
karismamaya basladi. Bu oyuna yeni giren Çin ise kar gözeten bir
yaklasima sahip. Altyapi çok önemli
ancak tüm sorunlarin çözümü degil. Altyapi projeleri
hükümetlerin önceliklerini yansitiyor ancak bir ülkenin kalkinmasina
yönelik en iyi tercih olamaz. Insaat projeleri büyük ve görünür
olduklari için hükümetler için öncelik tasiyor. Iktidarda
kalabilmek için bu tip somut projelerden kendilerine pay çikariyorlar.
Mali Cumhuriyeti dünyada çok ülkede olmayan bir sansa sahip. Nijer Nehri’nin dogal seyri sayesinde pirinç yetistirmeye elverisli milyonlarca hektar tarim arazisini sulama
potansiyeli var. Maalesef su
anda sadece 60 bin hektar kullaniliyor.
Kitanin diger tarafinda bulunan Etiyopya’da ise tarim arazilerini
büyük bir hevesle toplayan Hindistan da kar amaci gütmenin yaninda gelecek için
gida güvenligini saglamaya çalisiyor. Öte yandan Pekin yönetimi kitada 100
milyon Çinliye istihdam yaratma pesinde. Böylece Çinli issizler is bulurken,
Afrikalilar da tarimsal ürün yetistirmeyi ögrenecek. Yakin zamanda dünyanin en büyük
ekonomisine dönüsecek
olan Çin’de milyonlarca insan daha rahat bir hayat istiyor. Çin
toplumunun büyük ölçekli planlama ve mühendislige inanan ve müthis sabirli bir uygarlik oldugu düsünüldügünde,
gelecekte insanlarini nasil besleyecegini acilen garantilemeye çalismasina sasmamak
gerek. 1990’larin sonunda tarimsal üretimin azalmasi nedeniyle özel
yatirimcilar arayan Mali hükümetinin
kapisini ilk çalan Çinlilerdi.
Çinliler Mali Deltasinda sessizce konuslandigi verimli topraklardan istifade etmek için dogru zamani bekleyedursun, gidisati dünya gida stoklari ve
fiyatlari belirleyecek. Nakliye masraflarini hesaba
katinca, Çinli liderlerin en yakin limana binlerce kilometre uzak olan
Mali’de yetistirdikleri pirinci Çin’de satmak için
yatirim yapacagini düsünmek zor. Ancak Afrikalilara ve kitada yasayan Çinlilere pirinç satacaklarina süphe yok. Böylece Çin yurtiçi
tüketimi için kazanç saglamis olacak. Üstelik Afrika
hükümetleri üzerindeki nüfuzunu daha da artirmis olacak.
Afrika’da Çinli göçmenlerin gelisine kurban giden sektörlerden biri de
tekstil endüstrisi. Popüler Afrika desenleri taklit eden Çin kumaslari ucuz fiyatlariyla sektörü ele
geçirmis durumda. Pek çok
yerde Çinliler insaat,
endüstriyel yönetim, proje genel bakim islerini üstlenmelerine karsin Afrikalilara bilgi ve teknoloji aktarmadigi için yeni bir yerli Mali sanayii
yaratmak için çok az imkan var. Bagimlilik üzerine kurulu bir kültüre dönüsme yolunda hizla ilerleyen Mali’nin girdigi bu çikmaz, illa ortada organize
komplolar ya da kötü niyet olmasini gerektirmiyor. Yakalanan
firsatlari yansitiyor. Bununla beraber bu emperyalizm kadar eski bir
sorun. Aslinda bu noktada her iki tarafin kazanmasi söylemine kendini fena
halde kaptirmis olan Çin’in de ortaya yeni
bir sey kondugu söylenemez.
Mali’de görüstügüm seker plantasyonu sahibi Gao Yi 30’lu yaslarinda bir Çinli. Çin’in
eskisine oranla daha özgür oldugunu
söylüyor. “Batili ülkelerle karsilastirilamaz tabii. Ama ona bakarsan,
pek çok Batili Çin’de yasam
hakkinda yanlis fikirlere sahip muhtemelen. Çin
Komünist Partisinin insanlarin her adimini izledigini saniyorlar. Amerika hakkindaki görüslerimiz gibi. Herkesin cebinde silahla
dolastigini, her yerin tehlikeli oldugunu saniyoruz. Çin’de insanlarin Afrika
hakkindaki görüsleri
de ayni sekilde. Burada her sey karman çorman saniyorlar. Sürekli
krizlerin yasandigi tehlikeli bir yer oldugunu düsünüyorlar.
Bunun nedeni haberlerin sadece olumsuza, negatif olaylara odaklanmasi.
Çinlilerin Amerikalilar hakkinda böyle düsünmesinin nedeni de bu.”
Tüm bunlardan anlasilacagi üzere
Mali’nin Çin’in gözünden kaçmasi mümkün olamazdi. Çin’in
Afrika’ya akini, ders kitaplarina girecek bir yayilma örnegi.
Afrika üzerindeki çikarlari Berlin Duvari’nin çökmesiyle
sönen Batili ülkeler, dikkatlerini Dogu Avrupa’ya kaydirdi. Çünkü oradakiler
Bati Avrupa ile kökten baglari bulunan,
okuma yazma bilen, egitilmesi
kolay toplumlardi ve sermayeye susamislardi. ABD ise Ortadogu ve Güney Asya’da bir dizi savasla mesguldü. 2000’e gelindiginde hizla büyüyen hirsli Çin dünya sahnesinde
göz gezdirip Afrika ile yeterince ilgilenilmedigini farketti. Kitanin sundugu madenler ve dogal kaynaklarin disinda hizla büyüyen pazarlari ve gelecekte Çin’in gida
talebini karsilamasina destek olacak
topraklariyla Çinliler için biçilmis kaftandi.
GANA |
|
Bati Afrika’da orta ölçekte bir ülke
olmasina ragmen, kitanin tarihi ve
siyasetinde önemli rol oynamis olan
Gana, 1957’de Ingiliz
sömürgesinden kurtulan ilk Sahra-alti ülkesi. Gana toplumu, sömürgecilerin
koydugu sinirlari kaldirip tüm
kitayi birlestirmeyi
öngören Pan- Afrikanizm hareketinin öncülerinden sol egilimli lider Kwame Nkrumah önderliginde hizla sanayilesmeyi umuyordu. 1961’de Volta
Nehri üzerine baraj kuruldu. Afrika’da o zamana dek gerçeklestirilen en büyük kamu projesi olan
Akosombo Baraji yeni gelismeye
baslayan yerel sanayiye elektrik temin
etmek üzere tasarlanmisti. Çok
büyük ve maliyetli oldugu
için elestirilen baraj halen Gana’nin enerji
ihtiyacinin büyük kismini karsilamakta.
Nkrumah’nin borç içinde sallanan ekonomisi ve giderek artan otoriterliginden sikilan halk birlesince 1966’da devrilen Nkrumah’in ardindan
yönetimi muhafazakar sivillerle firsatçi ve beceriksiz subaylar ele
geçirince ortalama gelir düzeyi üç kat düstü. 1980’lerde iktidara geçen genç tegmen Jerry Rawlings önce sol egilimleriyle ardindan ekonomide Bati’ya
dönerek kitada büyük bir dalga yaratti ve geç de olsa demokratik yönetime
geçilmesine izin verdi. Demokrasi geleneginin yerlesmeye
basladigi 1992’den itibaren GSMH’sinda %5’i geçen artisla Gana, altin, kakao ve son dönemde
petrol ihraç ederek hizla büyüyen bir Afrika ülkesi konumuna ulasti. Çin, diger Afrika ülkelerinde yaptigi gibi kredi ve yatirimlardan olusan bir anlasma paketi hazirlayarak Gana ile masaya oturdu. Ilkin Gana altyapi karsiliginda dogal
kaynak verecek gibi görünüyordu. Çin daha önce de Kongo ve Angola
ile benzer anlasmalar
yapmisti. Ancak bu ülkeler petrol ve maden
zengini olsalar da demokrasi pratiginden
yoksundu. Çok daha dinamik olan Gana siyasi düzeninde ise kamuoyu gidisati farkli ve tartismaya açik sekilde sagduyulu
bir yöne çevirdi. Ülkede son dönemde baslayan ticari petrol üretimi dogrudan teminat olarak kullanilamayacak,
Angola’da oldugu gibi havuz hesaba konacakti. Anlasmaya göre Gana,
petrolünü uluslararasi pazarlarda satmakta serbest olacak ancak
ödemelerini geciktirdigi
takdirde, Çin yasal olarak üretimden kar payi alma hakkina sahip
olacakti.
Aslinda Gana toplumu, ulusal karakterine
yerlesik olan müzakere ve açik diyalog gelenegi sayesinde Afrikalilarin Çin’e bakis açisini çok iyi ifade ediyor.
Yillarca Dünya Bankasi’nda çalisan,
Ruanda’da soykirim sonrasi dönemde görev yapmis olan ve son olarak Liberya hükümetine danismanlik yapan dostum Edward Brown da
ayni fikirde. Simdilerde
kalkinma ve ekonomi alaninda bir düsünce
kurulusu olan Afrika Ekonomik Dönüsüm Merkezi (ACET) bünyesinde ekonomik
politikalar ve gelismeye
yönelik konularda uzmanlik sunan Brown’a göre Gana, tüm Afrika ülkeleri
arasinda en iyi konumda. Gelismekte
olan dogal kaynak zenginliginden ve yeni ortak Çin’in saglam bir kalkinma politikasi gütmeye
hevesli olmasindan faydalanabilecek durumda. Bunun sebebi olarak Gana’nin
giderek saglamlasan demokrasisi, göreceli açik zihniyeti ve seffafliginin yaninda hizla büyümekte olan orta
sinifi gösterilebilir. Fakat Brown Gana ile ilgili olarak saydigimiz tüm avantajlarina karsin, Çin ile iliskilerin sonucundan pek umutlu konusmuyor. Üstelik dönemin Gana Cumhurbaskani John Atta Mills, tam o sirada
Pekin’den 13 milyar dolarlik bir kredi paketiyle yeni dönmüs oldugu halde. Bu miktarin birkaç ay içinde resmilesen 3 milyar dolar degerindeki ilk partisi bile ülkenin bagimsizligini kazandigindan beri aldigi kredilerden çok daha yüksek. Örnegin Dünya Bankasi’nin bir kolu olan ve
kitaya en çok borç veren kurumlardan biri olan Uluslararasi Finans
Kurumu 2011’de tüm Sahra-alti ülkelerine toplam 2.2 milyar dolarlik kredi
çikardi. Eslik eden prosedür ve bürokrasi de dikkate
alindiginda, Bati’ya kiyasla Çin’den kredi
almanin çok daha kolay oldugu
da kendiliginden ortaya çikiyor. Dolayisiyla
Afrika ülkelerinin yönetimlerinin küresel finans sisteminin klasik liderleri
yerine Çin alternatifini degerlendirmesi
gayet anlasilir.
Çin’in son dönemde Gana için ayirdigi yatirim paketi dogalgaz boru hatlarindan hidroelektrik
santrallere çesitli
projeleri kapsiyor. Brown’a bu konudaki yorumunu sordugumda su cevabi aliyorum. “Bu tip paketlerle
ihalelere Çinli sirketlerin
girdigi düsünülünce esasinda Afrika tarafi için
anlamli bir girdi içermiyor. Bakanliklarin da bu anlasmalari inceleme kapasitesi maalesef
yok. Risk, finans ve maliyet-kazanç analizi gibi degerlendirmeler yapilmiyor dolayisiyla devlet bu
meselede stratejik bir vizyon izleyemiyor. Yatirimlar büyümeye yol açacak mi?
Toplumu dönüstürücü etkisi olacak
mi? Üretkenligi
artiracak mi? Tekstil gibi bazi sektörlerdeki gerilemeyi durduracak mi? gibi
sorularin yaniti belirsiz.”
Hükümetin bütçe projeksiyonlarinda
beceriksiz oldugundan
yakinan Çinli müteahhit Zuo’ya göre Çinli sirketlerin ihalelere düsük fiyatla girmesinin nedeni isi almayi garantilemek. “Halihazirda isgücünü ve ekipmanini Çin’den
getirmis olmanin yarattigi bir mecburiyet adeta. Yani daha
fazla pazar payi istedigimizden
degil, insanlarimiza is vermeyi sürdürebilmek için
daha çok pazara ihtiyacimiz oldugundan.” Çogu zaten kamu sirketi olan yol insaat firmalarinin isçileri isten çikarmasi, Çin
için ülke içinde daha büyük sorunlar yaratabilir. Projeyi kisa zamanda
bitirmeye çalismak
da kalitenin düsmesine
yol açabiliyor.
Ekonomik Iliskiler
adli bagimsiz bir düsünce kurulusunda
uzman ekonomist olan Kwadwo Tutu benzer kaygilari dile getiriyor. “Ülkeler
hayirsever olamaz. Tipki isadamlari gibi
sadece kendi menfaatleri için çalisirlar ve eger
kurallarinizi koymazsaniz sizi kandirirlar. Afrika ülkeleri için en
güvenli yol kendileri için avantajli kosullar yaratmak üzere müzakere etmek.” Çin’in
kazan-kazan sloganindan, zengin bir ülke degil de üçüncü dünyanin bir
parçasi olmaktan dem vurmasiyla alay eden Tutu’ya göre bu söylemin
gerçekle hiç alakasi yok. “Çin gelismekte olan bir ülke degil. Buna inanmak için aptal olmak lazim. Çinli
yetkililer iklim degisikligiyle ilgili zirvelerde ayni savi öne
sürdüklerinde çok kiziyorum. Öte yandan Gana gibi ülkelerin
yatirima ihtiyaci var ve bu yardimi Batili ülkelerden
alamiyor.” Gana’nin Çin ile iliskilerinde kendi kurallarini koyup koyamayacagini sordugumda, ülkenin geçmisinden bahsetmeye basliyor. “1960’larda sahane bir altyapimiz vardi. Özellikle
demiryollari simdi
berbat durumda. 1980 ve 90’larda yabanci yatirimlarin pesinde kostuk. Kosullari
cazip hale getirdik. Oysaki çabalarimiz tarima yönelmeliydi. Su anda daha önce çikardigimizin on kati maden çikariyoruz
ama karsiliginda aldigimiz ücret çok
düsük. Madenciligin sosyal ve çevresel tüm etkenlerini denkleme katacak
olursaniz elimize kalan %10’luk bir oran. Üstelik madenlerimizi de alip
götürüyorlar. Istesek
de 10-20 yil sonra gidip baska ülkeleri
sömürecek sirketler
olusturacak teknik ve girisimci bir zemin hazirlayamayiz. Böyle devam
edersek, yeni kesfedilen
petrol yataklari da tükenecek ve çocuklarimiza hiçbir faydasi olmayacak.”
Sonuçta ortaklari ister Çinli ister Batili
olsun pasif taraf hep Gana oldu. Eskiden Dünya Bankasi’nda Gana temsilcisi
olarak görev yapmis olan
Albert Ossei, Afrika’nin bir kaldiraca ihtiyaci oldugu kanisinda. “Afrika ülkelerinin
kendilerine yarayacak anlasmalar
yapabilmesi için Çin ile tek baslarina
müzakere etmeyi birakmalari gerek. 44 ülke bu konuda birlesirse, Çin ile yapilan anlasmalarin kosullari Afrika lehine degisecektir.
Hatta kendi aralarinda ticareti gelistirecek
altyapiyi bile Çinlilerden talep edebilirler. Çin’le iliskiler Afrika’nin Bati ile iliskilerinde de esitlik ve denklik saglamakta etkili olmali. Batili sirketler, Çinlilerden sikayet edeceklerine Afrikalilari yetistirip sirketlerinde daha fazla istihdam saglamalilar.”
IMANI adli düsünce kurulusunun
kuruculari Kofi Bentil ve Franklin Cudjoe ile görüsmemizde konustuklarimiz
da daha önce anlatilanlarla paraleldi. Çin devletinin soru sormadan
para dagitmasindan hosnut olan Ganali elit kesimin Çin’i gelecegin anahtari olarak gördügünden bahsediyorlar. “Ancak soru
sormasi gereken biziz. Çin yandasi ya da Çin karsiti degiliz.
Yalnizca Çin iliskimiz ülkemize
fayda saglasin istiyoruz. Bu da kendi kendine
olacak degil. Çin’in
stratejisi var ama bizim yok. Bu yüzden bizden yararlaniyorlar. Kötü olduklari
için degil biz akillica davranamadigimiz için,” diyorlar. Çin’in
kitaya olan ilgisinin siyasi etkisine gelince, Pekin’in yatirimlarinin despot
liderlere yaradigini ve
aydinlarin susturulmasina yardim ettigini
savunuyorlar. “Dogal
kaynaklar tükeniyor ama insan kaynaklari gelismiyor. Artik Afrika’nin dünyanin kalaniyla yaptigi büyük takaslarda ne kazanip ne
kaybettigini iyi hesaplamasi gerekiyor. Gün
gelecek kaynaklarimiz tükenecek. Dogal
kaynaklarimiza karsilik
maksimum bedel ödenmedikçe insanlarimizi yetistirmemiz mümkün degil. Çin’in bize Bati’dan daha çok
ihtiyaci var. Nüfusu yaslanan
Bati’nin da insanlarimiza ihtiyaci var.”
Güney Afrika’dan sonra en büyük altin
üreticisi olan Gana’da Çinliler yasal ve yasa disi yollarla altin arama faaliyetlerini sürdürürken
ormanlari kesip dogayi civa
ile zehirliyorlar. Çinlilerin rüsvet
ve yolsuzluga meyilli oldugu ve daima ucuza kaçtiklariyla ilgili hikayelerin
haddi hesabi yok. Mesela Çinlilerin insa
ettigi Ulusal Tiyatro’nun birkaç yil
içinde çatisi akmaya baslamis. Genellemek dogru olmasa da, Çinlilerle ilgili algi bu
yönde ve saglam dayanaklari var. Güncel
göstergelere bakildiginda
Gana yeni kesfedilen petrol ve dogalgaz yataklariyla yükselise geçmis görünüyordu. Isgücü ve sanayii açisindan genç nüfusu, yerlesmis demokratik düzeni, sandiktan her defasinda
farkli iktidarlarin çikmasi gibi nedenlerle ülkenin
uluslararasi imaji o kadar olumluydu ki Obama Afrika gezisinde ilk
olarak Gana’yi ziyaret etmisti.
Büyük miktarda sermaye yatirmak üzere bekleyen Çin’den baska büyük yeni oyuncular da firsat
kolluyordu. Böyle bir durumda egitimli
kesimin ülkenin halinden memnun olacagini sanirsiniz ama durum pek öyle degil. Ne yaptigini bilmeyen, herhangi bir hedefi olmayan,
vizyonsuz liderlerden kurtulmadikça ülkenin gidisatinin düzelmeyecegi kanisindalar. Yine de sivil toplum eylemcileri
yilmadan çalismaya
devam ediyor. Yönetimden daha iyi performans, hesap verebilirlik, açiklik ve
dürüstlük talep ediyorlar.,
Demokrasinin fark yarattigina çok kez tanik oldum. Senegal’de
degerli gayrimenkuller üzerine saibeli anlasmalarin iptalini; Zambiya’da madencilerin maaslarinin yükseltilmesini sagladi. Bu baglamda STK’larin rolü ve diyalogun önemi çok büyük. Ganali sivil
eylemcilerin kazanimlarindan örnek vermek gerekirse baraj insaatina direnen köylülerden bahsetmeden
olmaz. Kitada toplam 70 baraj projesine imza atan Çinli Sinohydro sirketinin insa ettigi
Bui Barajini Çin’in Gana’da sürmekte olan en büyük projesi. Yap-Islet-Devret modelinin uygulandigi projede müteahhit sirket yatirim maliyetini çikarincaya
kadar baraji isletecek. Çin’in
kitadaki diger anlasmalarina benzer sekilde Gana maliyetin bir kismini kakao ile geri
ödemek zorunda. Baraj nedeniyle bosaltilacak
köylerde yasayanlari harekete geçirmek isteyen
sivil eylemciler,yerel halki bilinçlendirerek, daha önce baska bölgelerde yerleri degistirilmis olan köylüleri çektikleri
sikintilari görmeleri için turlar organize ederek haklarini aramalarini sagladi.
Bunun basarilmasinda dürüst ve egitimli kabile lideri Bui Krali Wuo’nun degerli katkisi çok önemli. Gerek
toprak anlasmalari gerek yönetimle yapilan
müzakereler olsun Afrika’da köylülerin kandirilmasinda, haklarinin çignenmesinde çogu egitimsiz
olan kabile liderlerinin payi büyük. Ne yazik ki kendi
imtiyazlarini ve prestijlerini artirmak için parayla ya da hediyelerle
kolayca manipüle edilebilir durumdalar. Basmakalip kabile liderlerinden oldukça
farkli olan Kral Wuo gibilerin de hakkini vermek lazim. Üniversite mezunu,
mükemmel Ingilizce konusan Bui Krali, devletin halki için daha iyi kosullar saglamasini garantilemis. Gana hükümeti ile yaptigi anlasmaya
göre Çinli müteahhitlerin Bui halki için konut, okul yaptirmasini saglamis. Köylüler tazminat da almislar ancak Kral Wuo baraj elektrik ürettigi sürece, kazancin yerel halkla paylasilmasinda israr etmekte yerden göge hakli. Sonuçta akli selim bir
yönetici gelecek nesillerin hakkini da aramayi bilir.
TANZANYA VE NABIBYA
1970’lerde Mao yönetimi altinda insa edilen TAZARA demiryolu hem Çin’in
kitayla olan dayanismasini hem
de nüfuzunu artirma niyetini ortaya koymasi açisindan önemliydi.
Ancak daha önemlisi, Çin’in tek bir hamleyle daha evvel ABD ve
SSCB’nin baskin oldugu
oyuna dahil oluvermesini saglamisti. Tanzanya deniz kiyisindaki ekonomi baskenti Dar’a baglanan yol sehrin kaderini degistirdi.
Dar’da yasayan Çinlilerin sayisi her geçen
gün artmakta. Simdiden
küçük ölçekli ticareti ele geçirmis durumdalar.
Hükümetin Çinlilere neden bu kadar hak tanidigini sorgulayan sendikalar yetkililerden yanit
alamamaktan sikayetçi. Çinlilerin
göçü gizlemek için hükümete çesitli yardimlarda bulunduklarini düsünüyorlar. Yasalari bilmezden gelen
Çinlilerin isçilere sendika hakki tanimadigini söylüyorlar. Sartlar degismezse
10 yil içinde tüm Tanzanya ekonomisini Çinlilerin devralacagindan korkuyorlar.
Atlantik kiyisinda yer alan Namibya için
Afrika’ya Çinli göçünün basati denebilir.
Baskent Windhoek’e vardigimda otuzlu yaslarda bir isadamiyla
bulustum. Hou Xuecheng beni arabasiyla
alip Çinli isadamlari dernegine götürdü. “Çin’de kalsaydim
bunlara asla sahip olamazdim,” diyerek bana park yerinde duran cip, son
model bir lüks araba ve diger
araçlarini gösterdi. Çiftçi bir aileden gelen Hou, patron olmak
istedigi için anavatanini terk etmis. Karisi Çin’de kalmis. Simdi Namibyali bir kadinla evli . Çinli
göçmenler arasinda islerini
kolaylastirmak için yerlilerle yapilan sahte
evliliklere sik rastlaniyor. Çin toplumunun baskilarindan sikilip kaçanlardan
biri olan Hou, Çin’de acimasiz bir rekabetin hüküm sürdügünü anlatiyor. Nüfus kalabaligindan ne kamusal ne özel alanda yer
kalmadigindan yakiniyor. Hava kirliliginin feci boyutlara ulasmasi, gida güvenliginin olmamasi da cabasi. Çin’in
hizli büyümeyle ilgili nefes kesici hikayesini bilmeyen yok
fakat ülkedeki gidisatin
göçe yol açtigi süphesiz. Hou gibiler Çin’de
basamaklari tirmanamayanlarin ya da yeterince yükselemedigini hatta ezildigini hissedenlerin sansini bir de Afrika’da denediginin somut kaniti.
Angola sinirina yakin Osikango’da kurulan Dragon City her seyiyle bir Çin kasabasi. Ejderha
kenti anlamina gelen yerlesimin
tapusu da Çinlilere ait. Geçmiste
siyahlarin madencilik, bankacilik ve sigortacilik gibi sektörlerde çalisamadigi apartheid döneminin acisini çekmis olan Namibyalilar, tecrübelerine
dayanarak bu tip kasabalarin çogalmasini istemiyor.
Aslinda Osikango gibi Çinlilerin
ihracatini kolaylastiran
sinir ticari bölgeleri, asirlar önce Avrupali güçlerin Afrika’nin bati
kiyilarinda kurdugu
ticaret merkezlerinden farkli sayilmaz. Sömürgeciligin henüz en basinda kurulan bu yerlerin amaci, Afrikalilarin
yabancilarin yasam
tarzi kadar parlak alet edavatlarina karsi istahlarini kabartip
yeni pazarlar yaratmakti. Zamanla kredi ve borç vermeye basladilar. Tam gaz sömürgecilige geçis ise yerli halklarin din araciligiyla ideolojik açidan yumusatilmasini bekliyordu. Avrupalilarin
sayisinin artmasiyla güç dengelerinde meydana gelen degisimler
ve güvenligin arttirilmasi meselesi de
ayni amaca hizmet ediyordu. Afrikalilar baslarina geleni anlayana kadar is isten geçmisti.
Çin’in izledigi yol da tamamen ayni degil ama çok benzer. Ülkelerine akin
eden Çinli isçilerin
ve tüccarlarin yasalara uymadigini,
devlet adamlarinin Çinlilerin isteklerini yerine getirdiklerini
gördükçe yerli halk güçsüz kilinmis hissediyor haliyle.
Zaten NaBibya’da kime sorsan ayni endiseleri tasiyor. Çünkü ülkeyi
yönetenlerin vizyonu olmadiginin
farkindalar. Çinlilerin menfaatine ülkeyi sattigi, yolsuzluk yaptigi için hükümeti, Çinlilerin hediyelere
bogdugu siyasi eliti suçluyorlar. Aslinda
Namibya’da çok siki olan çalisma yasalarindan Çinli sirketlerin adeta muaf tutuldugunu savunuyorlar. Wikileaks’e sizan ihale
ve rüsvet olaylari, üst düzey devlet
adamlarinin çocuklarina Çin üniversitelerinde verilen burs
skandali, Çin devlet baskani Hu
Jintao’nun yönetimindeki Nuctech sirketinin
ihale skandali vs. Dahasi, tipki Namibya’nin iktidar partisi SWAPO
gibi Afrika ülkelerinin çogu ülkenin
kurtulus savasini kazanmis olan partilerce yönetiliyor. Yönetimler
de Çin çikarlarina uygun biçimde davraniyor. Ayni sikayetler tüm kitada yankilaniyor.
SON SÖZ
Açikça ilan edilmemis de olsa Afrika üzerinde yumusak güç kurmaya yönelik bir küresel
yaris oldugunu kavramak zor degil. Amerikalilar, Afrikalilari tutum ve degerleri yüzünden sürekli sindiriyorlar.
AIDS’e karsi korunma, aile planlamasi, yatarken
cibinlik kullanilmasi gibi konularda sürekli gözdagi veriyorlar. Afrika’nin her kösesinde farkli kuruluslarin mesajlarini tasiyan büyük panolara rastlamak siradan.
Sulak alanlarin korunmasi, bulasici hastaliklarla
mücadele vb. hakkindaki mesajlar uluslararasi yardim kuruluslarina ait. Çinlilerin
ilanlari ise stadyum, karayolu, havaalani vb. daha somut ve
büyük seylere odakli. Ekonomik gelisme yolunda Afrikalilarla el ele
yürüdükleri iddiasindaki Çinliler bu mesaji devasa panolarla
yaymak konusunda israrci. Fakat, elbette ülkelerin gelismesi beton dökmekle, bina dikmekle olmaz.
Toplum için sözde dev proje uygulamalarini hatirlatip durmaktan çok
daha fazlasini yapmak gerekir. Yapildiktan kisa süre sonra eskiyen
köprülere, yagmurdan sonra asfalti bozulan yeni yollara
bakilacak olursa, Çinlilerin taahhüt ettigi çok sey lafta kaliyor. Düsük ihalelerle girdikleri projelerin maliyetini karsilamak için malzemenin kalitesini düsüren müteahhit sirketlerin yaptigi yollar, binalar kisa sürede yipraniyor.
Çin’in Afrika kitasina gösterdigi ilgiyi ele alirken kapsamli düsünmek gerektigi kesin. Öncelikle cömertçe yapilan herhangi bir
bagisi tam
olarak anlamak için önce hayirsevere ne fayda saglayacagina bakmak lazim. Emperyalizmde kaçinilmaz olarak
yabanci egemenligi ise karisir ve hedef toplumun veya
yönetimin önemli ölçüde degistirilip, aniden veya kademeli olarak
direncini kaybetmesiyle sonuçlanir. Japonya Kore’yi ele geçirdiginde yazan Peter Duus durumu çok
güzel ifade eder. “Emperyalizm, dis etkiye karsi kendisini savunamayan, daha zayif daha
az örgütlenmis veya
daha az gelismis bir toplum veya devlet gibi kullanabilecegi bir kurban ister.” Sanayilesmeye bagli olarak Avrupa ile dünyanin geri
kalani arasindaki teknolojik güç dengesinin bozulmasi sayesinde
Bati’nin hizla toprak ele geçirip egemenlik kurmasi mümkün olmustur. Afrika, Güney ve Güneydogu Asya ve Okyanusya’da yasayanlar Batili askerlerin makineli
tüfeklerine bir nebze karsi koyabilmislerdir ama artik dokuma makinelerine ve
Batili tacirlerin etkisine dayanabilmeleri mümkün olamamistir. Uzak pazarlara nüfuz etmek siyasi
egemenlikle paralel ilerlemistir.
Söz konusu Çin olunca birçok kisi, bu örneklerle benzesmedigini düsünebilir.
Ne de olsa Japonya gibi namlu dogrultarak
Asya içlerine girmeye çalismiyor
ya da Batili ülkeler gibi fethetme nihayetinde hakimiyet kurma gibi
amaçlarla küresel pazarlari zorlamiyor. Simdiye dek Pekin’in de vurguladigi gibi Çin’in Afrika ile iliskisinde kolonilere yer yok. Afrika’nin
büyük kisminda hükümetlerce hos karsilanan Çin devletinin barisçil davrandigi tartismasiz
ancak bazilari için balayinin bittigini gösteren isaretler günden güne artiyor.
Çin’in deniz asiri emellerinin, kendileri gibi sömürge
kurbani olan ve kalkinma yolunda ilerleyen Afrikalilarla kardesçe bir dayanismadan kaynaklandigini öne sürse de, Afrika’nin sayisiz kösesinde tanik oldugum kadariyla gelisigüzel bile olsa yeni bir Çin imparatorlugu yükselmeye basladigi ortada. Sunu akilda tutmaliyiz; imparatorluk dedigimiz sey, zaman içinde kosullara bagli olarak biçim açisindan muazzam degismistir. Örnegin 16. Yüzyilda ve 17. yy. baslarinda Portekiz, Ispanyol, Ingiliz ve Hollanda devletleri dünya çapinda
sömürgeci ticaret merkezleri kurdular. O zamanlar, denizasiri ülkelere hakim olma veya
yabanci halklari yönetmeye yönelik yasaklayici egilimini pek az dert ettiler. Yaklasik bir asir sonra demiryolu ve gelismis silahlar gibi orantisiz
teknolojik avantajlar Avrupalilarin lehine oyuna dahil olunca, Batili ülkeler
denizasiri topraklari kapisma çilginligina kapilmistir. Ingiliz Tarihçi Eric Hobsbawm 1876-1915
arasinda yeryüzünün çeyreginin
yarim düzine ülke arasinda pay edildigini söylerken tam da bundan bahsetmektedir.
Geç Bati Emperyalizminin tarihinde bile koloniler apaçik sömürgeler,
dolayli yönetimler, etki alanlari, çesitli
mandalar gibi farkli isimlerle anilmistir. Hatta yine Bati’nin bulup Çin’in de kullandigi imtiyaz anlasmalari yabanci kontrolünde
ticari ve idari bölgeler yaratmistir.
Bu kaliplara uymamasina karsin Çin’in
Afrika ile var olan iliskisini
tarihsel yaklasimlara baglayan önemli özellikler var. Emperyalizmin
tutarli bir belirleyici özelligi, özellikle son dönemde kendini gösterdigi biçimlerinde çarpisan güçler arasindaki siyasi ve ekonomik
rekabetin birbirine bagli olusu. Egemenlikle ilgili herhangi bir küresel
hirsi inkar etmesine ragmen Çin
de apaçik biçimde küresel üstünlük için birileriyle mücadele ediyor. Bunun
izlerini Afrika’nin her yerinde sürmek mümkün. Pekin, adeta Çin’in gücünü,
nelere kadir oldugunu
insanlarin gözüne sokmak istercesine dev projelere yönelerek sözümona
hayirseverligini gösteriyor.
Kitada 42 stadyum 54 hastane yapmis olmakla böbürleniyor. Çin’de Ingilizce yayinlanan bir gazete haberi
bunun arkasindaki motivasyonu özetliyor: “Son onyilda Çin’in
Afrika yatirimlari 75 milyon dolardan 2.9 milyar dolara çikti. Çin etkisi her yerde.”
Lusaka’da görüstügüm Çin
büyükelçisinin hafif alayci ifadeleri de bu sembolik rekabeti belli
ediyor. “Amerikalilarin insa
ettigi yol veya hastane yok. Onlarin topluma
katkisi seçimler için sandik görevlisi yetistirmek.” Oysa ABD’nin 2004’ten bu yana sadece
Zambiya’da PEDFAR programiyla HIV mücadelesine harcadigi miktar 1,5 milyar dolar. 500 bin kisinin tedavisini sürdüren program sayesinde
virüsün bulasma orani onyillik süreçte önemli
ölçüde düstü.
Çin’in rekabetçiligi ve nüfuz arayisi Afrika medyasina yaptigi yatirimlardan da anlasilmakta. Çin devletinin resmi yayin kurulusu CCTV, Nairobi’de bir televizyon
kanali kurmakta. China Daily gazetesi Afrika Weekly adiyla
kitayi konu alan haftalik bir dergi yayinliyor. Pekin, Alliance Française
veya Goethe Enstitülerine benzetebilecegimiz Konfüçyüs Enstitülerinin Afrika’ya
yayilmasini finanse ediyor. Çince ögretme amaci güden bu kurumlarin
Afrika ülkelerinin yararina olacagi asikar. Yine de tüm bunlari degerlendirirken, Pekin’in açik ve ezeli
amacinin nüfuzunu arttirmak oldugunu
yadsimak naiflik olur.
Çin’in kitadaki faaliyetlerinin
özellikleri incelendiginde
geçmis imparatorluklarin kaliplarina
rastlamak olasi. Sömürgeci büyümenin en azgin dönemine yol açan yalnizca
silahlar degil, 18. Yüzyil ortalari ve 19. Yüzyil
baslari arasinda küresel ticaretin esi görülmemis boyutta yayilmasiydi. Bati’nin yeni imalat
merkezlerinin bu muazzam büyümeyi devam ettirebilmesinin tek yolu
yarattiklari yeni pazarlari mala bogmakti. Bu da yeni bir altyapi gerektiriyordu.
Dünya çapinda limanlarin, demiryollarinin, karayollarinin ve sonradan baskent merkezlerine dönüsecek idari bölgelerin
kendi çikarlarini güden Batililar tarafindan yapildigini unutmamak lazim. Imalat sanayiine sahip güçlerin
mallarini üretebilmek için uzak yerlerden hammaddelere
ihtiyaçlari vardir ve ayni zamanda ürettikleri mallari dolasima sokmalari gerekir. Bu noktadan
bakildiginda, neredeyse otarsiyle yönetilen Çin’in bir kusakta aniden yükselip gezegenin fabrikasina
dönüsmesi tesadüf degildir. Üstelik dünyanin hem demografik hem
ekonomik açidan en hizli gelisen
bölgesi hem de büyük oranda dogal
kaynak zengini olan Afrika’da fazlasiyla iddiali bir biçimde
altyapi mimarligina
soyunmasi da rastlanti olamaz.
Yine de geçmisteki imparatorluk
kaliplariyla çarpici biçimde paralellik gösteren özellik
buradaki insan hareketi yani göçtür. Kimse son yillarda toplam
kaç Çinlinin Afrika’ya göç ettiginden emin olamasa da en az 1 milyon kisi oldugu tahmini oldukça düsük kaliyor. Bu rakamlarin artacagi su götürmez bir gerçek. Ayrica bu
boyuta ulasmis bir göçmen akini, muhtemelen göç ile
kurulan imparatorluk hikayesinin son bölümlerine denk düser. Portekiz, Mozambik’e yerlesimci göndermeye 16. Asirda baslamistir. Lizbon isine
gelecek bir düzen görüntüsü yaratmak için gayet ucuz bir yol seçmis; kapsamli bir idarecilige girismektense, yeni ticaret alanlari açmakta yerlesimcilere güvenmistir. Ayrica dünya tarihinde buna en yakin örnek
1930’larda Japonya’nin 1 milyon vatandasini kuzeydogu Çin’de Mançurya’ya yerlesmeye göndermesidir. Gerçeklesememis olsa da, Tokyo’nun asil plani esnaf, çiftçi,
girisimci gibi mesleklerden bes milyon Japonu Mançurya’ya yerlestirmek; böylece anakarada sömürge
toplumuna hakimiyeti garantileyecek bir
Japon nüfusu olusturmakti.
Ancak bu kesinlikle provokasyon niyetiyle
yapilmadi. Imparatorluk
baskenti Tokyo ve kuzeydogu Çin’e göçen Japonlar
Mançurya’yi verimli topraklariyla modern tarimla islenmeyi bekleyen bir bereket bölgesi olarak
efsanelestirmislerdi. Yeryüzündeki cennete dönüstürmek için o zamanin anlayisiyla iki tarafin da kazanacagi bir ise girismislerdi. Japonya’nin kendi
deyimiyle çok daha yoksul ve düzensiz olan Çinli kardeslerine açtiklari modernite ve
medeniyet yolunu açacaklardi.
Bu örnekler her ne kadar birbirinden
farkli olsa da, her ikisi de Çin ile Afrika iliskisine benzerlik tasimakta. Modern sömürge yönetimi anlayisi henüz gelistirilmeden önce, Portekizliler uzaklarda bir
diaspora halkinin olmasinin avantajli ticaret aglari kurulmasina, siyasi nüfuzun yayilmasina yol
açacagini anlamisti. Hatta toplumdaki marjinal kesimlerden kurtulma ve
bir bakima bu kesimlere de zengin olmayi deneme ihtimali
sunmasi nedeniyle yurtiçindeki sorunlarin azaltilmasini da sagladi. O zamandan bu yana diaspora
kavramini tartisilir sekilde en kapsamli sekilde gelistiren de muhtemelen Çinlilerden baskasi degil. Insafsiz
sömürgeci Bati’nin kendisine hiç yapmadigi teklifi Afrika’ya yaptigini savunan Çinlilerin kitaya akininda
nüfusu Çin’in onda biri olan Japonya’nin militarizmine benzer bir sey yok. Hatlari belirsiz ancak yine
de yukaridan asagi bir örgütlenme
denebilir. Afrika’ya yeni gelen Çinlilerin hikayelerinde beni en çok
etkileyen ortak özellik de buna baglanabilir. Sans eseri kendilerini Mozambik, Senegal, Namibya veya
baska bir Afrika ülkesinde bulmalari, yani
ortada büyük bir gizli hatta kasitli bir plan olmayisi. Sonuçta bu, o kadar önemli de degil aslinda. Önemli olan neticedir.
Kazançli altin sektörünün kontrolünü ele geçirmek isteyen binlerce
Çinli göçmenin yerli reislere ve polis memurlarina rüsvet vererek kanunsuzca topraklarinin yagmalamasini protesto eden Ganalilar
gibi pek çok Afrika halki için de sonuçlarin ne oldugu önemlidir.