CIA  -  HAYALET UÇAK (GIZLI ISKENCE PROGRAMININ GERÇEK HIKAYESI)

CIA - HAYALET UÇAK (GIZLI ISKENCE PROGRAMININ GERÇEK HIKAYESI)

Fevzi BOZKURT
Politika


Son yillarda her ülkenin hava sahasinda birtakim hayalet uçaklar geziyor bu uçaklarin görevi terörle mücadele adi altinda maskeli uzman iskencecilerle dünyanin dört bir yanindaki teslimatlari alip iskence hanelere ulastirmakti. Yilin herhangi bir günü herhangi bir saatinde üzerimizden geçen bu uçaklar demokratik veya antidemokratik ülke olsun hepsi tarafindan görmezden gelinerek yalanlaniyordu, hayal mahsulü olarak degerlendiriliyordu. Oysa bu uçaklar ve uygulamalar hayal filan degildi. Hepsi gerçekti.
Soguk savas döneminin, ideolojik savasin en güçlü kaniti olan Gulag Takimadalari, ABD’nin Vietnam’da komünistleri alt etmek için uygulamaya koydugu gizli Anka plani ya da solculari katletmek için güney Amerika’daki diktatörlüklerin, paramiliter güçlerin gizlice desteklenmesi kadar gerçek ve belgelere dayaniyordu. Kanitlar ise tek tek her uluslararasi uçusun numarasindan, uçagin rotasina kadar birçok belgeye dayandiriliyordu. 11 Eylül sonrasinda, ABD kalbinden vurulmus olmanin çaresizligi içinde uygulamaya koydugu bu iskence uçaklari ile son yillarin en önemli insan haklari ihlallerine imza atti. Ancak Bush yönetimi, bu yöntem desifre olduktan sonra, tipki Guantanamo, Ebu Gurayb uygulamalarinda oldugu gibi çözüme ulasmak bir yana kendine olan nefreti daha da artirdi. Bush yönetimin gizlice ortaya koydugu bu uygulama, dünyanin herhangi bir yerinde el kaide ile baglantili oldugu iddia edilen bu uçaklarla kaçirilan insanlarin birçogunun sadece sempatizan düzeyinde herhangi bir eyleme karismamis kisilerden olusuyordu. Kisilerin yasadisi bir sekilde bu uçaklara alinarak havada sorgulanmasi ya da kendi ülkelerindeki iskencecilere teslim edilmesini öngörüyordu. Bu ülkeler arasinda Suriye. Ürdün, Afganistan, Pakistan ve hatta Türkiye de vardi.
 
Bu iskence uçaklari hakkinda taniklarin verdigi ifadeler Amerika’nin yeni hava yolu sirketini de desifre ediyordu. Bu sirket CIA havayollari, uçaklarin cinsi ise Gulfstream. CIA havayollari ise geçmisteki tecrübelere dayaniyordu. Vietnam savasi sirasinda Vietkonga karsi üstünlük kurmak için uygulanan Anka plani geregi CIA mülkiyetindeki Air America o dönemde giderek büyümüstü. Air America antikomünist gerillalara ikmal sagliyor, uyusturucu ticaretine yardimci oluyordu. Hatta bu yöntemin güney Amerika’daki demokratik yollarla seçilmis, sol egilimli hükümetlere karsi kullanildigi da ortaya çikti.
Ancak kirli iliskileri ve insan haklari ihlalleri o kadar artti ki baskan Nixon Air America’yi kamu denetimi altina almaktan baska çare göremedi. Afganistan savasinda ise havayolu kullanilmadi. Bugünkü el kaidenin altyapisini olusturan mücahitlere gizli operasyonlarla karadan destek verildi. CIA tararindan teslimat olarak kodlanan bu uygulamaya Isveç gibi demokratik ülkelerden Misir, Ürdün, hatta ABD’nin ser ekseni içindeki düsman olan Suriye gibi ülkeler tarafindan, konu el kaide olunca gönüllü olarak kabul edildi. Avrupa ülkeleri terörle korkutuldu, Ortadogu diktatörlükleri içinse en tehlikeli yükselis Islami muhalefetti. Yani herkesin bu yasadisi uygulamaya ortak olma adina bir açiklamasi vardi.
Dünyada kimse bu uygulamalar sesini çikarmadi. Buna Türkiye de dahildi. CIA’ in iskence altinda sorgulanmak üzere gizli hapishanelere tasidigi zanlilari tasidigi iddia edilen Gulfstream uçaginin 2008 ve 2005 tarihleri arasinda sekiz kez Türkiye ye indigi iddia ediliyordu. Iddialar arasinda uçaklarin Istanbul Atatürk, Sabiha gökçen, Diyarbakir, Antalya havaalanlarina ve incirlik üssüne indiginden bahsediliyordu. Bütün dünya gözlerini kulaklarina bu uçaklara kapatti. Kanitlara dayanmayan suçlamar, mahkemesiz iskenceli yargilamalara ses çikarilmadi. Herkes bu esmer tenli arap, Pakistanlilar bir gün bizleri de vurabilir korkusu ile sessiz kaldilar. George Orwel’in söyledigi gibi ikil düsünüs devreye girdi. Siradan insanlarin burunlarinin dibinde olup biten vahsete duyarsiz kalmaya ikna eden bir süreçti bu, böyle bir süreçte CIA’nin bu kez Air American’si degil paravan sirketler araciligi ile uçan Gulfstream uçaklari devreye girdi.
Maskeli iskencecilerin ve usta pilotlarin Gulfstreamleri toplam 12 bin uçus yapti. Bu uçuslar sirasinda ve teslim noktalarinda tutsaklara korkunç iskenceler yapildi ancak bir arpa boyu bile ileri gidilmedi çünkü birçogunun 11 eylül ve dogrudan el kaide ve Taliban örgütleri ile iliskileri yoktu ancak Amerikan yönetimi ülke içerisinde yaptigi istihbarat çalismalarini öne sürerek el kaide militanlarinin nükleer bir patlamaya yönelik komplo kesfettiklerini açiklamislar ve bu olayin bas faili Jose Padilla adli bir sokak gangsteriydi sonradan Padilla’nin suç ortaginin Binyam oldugu açiklandi her ikisinin de Afganistan’da çarpistiktan sonra Pakistan kaçtiklari yönünde söylentiler vardi.
11 Eylül saldirilari sonrasinda alt üst olmus bir hukuk düzeninde Amerikan vatandasi olan Jose Padilla çok hafif bir ithamla mahkemeye çikarilacak, Binyam ise tam tersine bütün suçlamalardan dolayi Guantanamo da askeri bir mahkemede hesap verecekti. Çünkü kendisinin el kaideli olmasindan süpheleniliyordu. Binyam FBI, Pakistan istihbarati ve Ingiliz istihbarati tarafindan sorgulanmis ancak terörle ilgili suç teskil edecek hiç bir sey söylememisti. Sorgucularda bunun farkinda olduklarindan artik daha farkli yöntemlere basvurmalari gerektigini düsünüyorlardi.
Binyam bundan sonra basina gelen iskenceleri söyle dile getirmisti. Pakistan havayollarini bir uçagi ile Karaçi hapishanesinden Islamaba’da getirilirken Pakistanli bir suçluyla yan yana oturtuldugunu, elleri kelepçeli olarak bekledigini söylemisti. Kaldiklari hücrenin kapilari açildigi zaman içeri yüzleri siyah maskeli CIA in teslimat grubundan olduklarini düsündügü bir grubun daldigini kendisini çirilçiplak soyup fotograflarin çektikleri, kulaklarina kulaklik takip gözlerini bagladiktan sonra zincire vurduklarini, apar topar bir uçaga bindirdiklerini ve bu uçagin diger uçaklardan farkli oldugunu söylemis ve Binyam’in Amerika’nin gizli hapishanelerine yolculugu böyle baslamistir.
Binyam’in aileside kendisinden haber alamiyordu taki FBI bir gün evlerine gelip kendisinin Pakistan hükümetinin göz hapsinde oldugunu söylemis ve Padillayi taniyip tanimadigini sormuslardi. Ancak kardesi onunla ilgili hiçbir sey bilmiyordu. FBI da bu konu ile ilgili hiçbir sey açiklamamisti. Bundan sonra ailesi Binyam için daha fazla kaygilanmaya baslamisti. Binyam’in kendisine yapilan iskenceleri anlatan bir günlügü ortaya çikmisti. Bu günlükte Binyam kendisine yapilan psikolojik iskencelerden fiziki iskencelere hepsini tek tek anlatiyordu. Bütün vücudu jiletle dogranmisti. Bu uygulamalar sonunda kendisinin bir El Kaide militani oldugu söylemisti. Ancak ortada iki hikâye vardi. Biri Binyam’in anlattigi biri Amerikan hükümetinin yazdigi resmi hikâye insan hangisine inanacagini sasirmisti.
Amerikan yönetimi onun kanun tanimayan bir savasçi oldugunu. Bu ugurda yalan söylemek için yetistirildigini söylüyordu ancak kendi ifadelerinde bile kendisiyle çelisiyordu.
Amerikan yetkililerine göre Binyam el kaide kamplarinda savas egitimi almis Usame Bin Ladin dahil neredeyse el kaidenin bütün üst düzey yöneticileriyle iliskilendirilmisti. Kendiside egitim aldigini söylüyordu ama ne bir teröristti nede suçlandigi kisileri taniyordu. Resmi suçlamalara göre ise 11 Eylül saldirilari sonrasinda hiç Arapça bilmeyen Binyam bir çirpida her seyi ögrenmis bir teröriste dönüsmüstü.
Binyam 18 ay boyunca Fas’ta iskencelerden geçtigi söylüyor ve bunu günlügünde söyle anlatiyordu. Sürekli birilerinin resimlerin gösteriyorlar tanimiyorum dediginde iskencenin dozunu arttiriyorlar taniyorum derse o zaman daha fazlasini anlat diyorlardi. Ne söylese ne yapsa iskenceden kurtulamiyordu. Seyh Halid Muhammed, Ibn-ül Seyh, Ebu Zübeyde gibi üst düzey yöneticilerin hakkinda sahitlik etmesi gerektigini söylemislerdi. Iskencelerin en kötüsü 2002 sonunda gelmisti. Maskeli 3 adam bütün vücudunu kesmisler yüksek sesle müzik dinletmislerdi.
Binyam gerçekten suçlu muydu yoksa masum mu? Afganistan’a gittigi bir kampta egitim aldigi dogruydu ancak kendisi hakkinda Padilla ile ortak olarak nükleer bomba isine karistigi gibi pek çok iddia iskence altinda alinmis, ispatlanmayan suçlamalardi. Padilla bu davadan siyrilmisti. Iskenceyle elde edilmis kanitlar askeri bir komisyon önünde kullanilabilir, ama avukatlar bu tür kanitlarin sivil mahkemelerde geçerli olamayacaginin farkindaydi. Bütün bunlar Binyam ’in Fas’taki çilesinin sadece baslangiciydi.
Mahirde bu sekilde asli astari olmayan pek çok iftiraya oda maruz kalmisti. Suriye asilli olan mahir 17 yildir Kanada’da yasiyordu. Tunusta tatil yaptiktan sonra New York’un JFK havaalaninda tutuklanmisti. Neden tutuklandigini basina nelerin gelebilecegini bilmiyordu. Usame Bin Ladin’in lideri oldugu el kaide örgütüne üye olmak ve Suriyeli iki aileyi tanimakla suçlandigini anlamisti. Mahir siradan bir Müslüman’di namaz kilar, oruç tutar asiri uçlarda yasamiyordu.
Mahir’de 1 yil boyunca çok kötü iskencelere maruz kalmisti. Onunda basina Binyam’in basina gelen iskenceler gelmisti. Serbest birakildiginda gördügü kötü muamelelerden eser yoktu, beynindeki hasar daha fazlaydi. Bu durum Amerikan hukukunun her insan aksi ispatlanana kadar masumdur ilkesinin nasil göz ardi edildiginin bir göstergesiydi. Keyfi uygulamalar yüzünden Mahir, Binyam ve onlar gibi pek çok insanin hayati mahvolmustu. Bütün bunlara ragmen mahir gizli bir dünyayi görmüs ABD ve Ortadogu diktatör rejimler arasinda gizli bir kanalin varligindan haberdar olmustu.
Halid el Masri’de digerleriyle ayni kosullarda iskence görmüstü. Günlerce verilen yemekleri reddettigi için açliktan bitkin düsmüstü. Yine ayni sahne siyah giysili siyah maskeli adamlar tekme tokat dövmeye basladilar. Basina çuval takip uçaga tiktiklar. Almanya’daki evine gitmeyi düsünen Halid yanilmisti bu uçak onu evine götürmeyecekti. Halid Almanya’da yasayan siradan bir Müslüman’di. Esiyle sik sik tartistigi için bir gün Makedonya ya paket tur buldu. Otobüsle Makedon’ya giderken yol kontrolü sirasinda Halid’i otobüsten indirdiler. Gerçek disi hikâyesi baslamis oldu. El kaide ile Müslüman kardeslerle iliskisi olup olmadigi soruldu. Cevap hep hayirdi ancak karsisindakiler onu dinlemiyorlardi. Duymak istedikleri sey hep ayniydi. Halid de Binyam Muhammed’de Amerikalilarin eline CIA tarafindan kontrol edilen bir hapishaneler agina düsmüslerdi.
Amerika’nin hapishaneler agi içinde, Guantanamo ve Torah hapishaneleri ve CIA tarafindan isletilen bir dizi hapishanede bulunuyordu.11 Eylül saldirilarini gerçeklestirenler son derece gizli bu hapishanelerde tutuluyor ve acimasizca sorgulaniyorlardi. Bu iskencelere maruz kalan Halid Almanya’ya döndügünde onu hiç kimse taniyamamisti. Görünüsü o kadar degismisdiki 30 kilo vermis, sakallari uzamis oldugundan çok daha yasli görünüyordu. Basina gelenleri basbakan ve dis islerine yazdi. Federal savci onun dogru söyledigine inaniyordu. Makedonya’ya giderken otobüsten indirilisi, çesitli uçuslarla Üsküp’ten Afganistan’a geçmesi hepsi ispatlaniyordu.
Halid el Masri’nin Afganistan’a kaçirilmasinin en basit açiklamasi CIA’in basit bir yanlislik yapmis olmasiydi. Halid hiçbir suçu yokken hem fiziksel hem ruhsal pek çok iskenceye maruz kalmisti ama bütün bunlarin sebebi kurunun yaninda yas da yanardi. Bu tür kazalar herkesin basina gelebilirdi. Halid 2005 yilinda basina gelenleri anlatmaya basladiginda Amerikan hükümeti artik bu tür teslimatlar yokmus gibi davranamazdi.
CIA savunmaya geçmisti, Halidin durumu hataydi kimlikler karismisti. Onun bir el kaide militani oldugunu sanmislardi.11 Eylül saldirilarini gerçeklestiren bir militanla ayni ada sahip oldugu için bütün bunlar basina gelmisti.
 
Bush yönetimi bir gün bu uygulamalarin desifre olacagini biliyordu bu yüzden gizlice kaçirilip sorgulanan kisilerinde tanimlanmasi gerekiyordu. Teslimatlara düsman savasçi gibi ne oldugu belirsiz bir uluslararasi bir hukuk terminolojisinde yeri olmayan bir tanim getirdi. Savas esiri diyemiyorlardi çünkü Cenevre konvansiyonuna göre bu tür uygulamalar yasadisi kabul ediliyordu. Oysa ABD hem hem iskenceye karsi hem de savas esirlerine davranislarla ilgili sözlesmeyi imzalamisti. ABD karsisinda belli bir düsman olmadigi gibi bir düsmanda yoktu.
Baskan Bush’a beyaz sarayda basin açiklamasi sirasinda teslimat programiyla ilgili bir soru sorulmustu. Bu soruya verdigi cevap bunun bir yalan oldugu, ancak Amerikan halkinin varligi tehdit eden unsurlara karsida savasacagiydi. Teslim ettikleri insanlara bu ülkelerde iskence yapilmamasi konusunda teminat aldiklarini açiklamisti. Teslimat ile ilgili haberler ortaya çiktikça beyaz sarayda hukukçularina yeni hukuk tezlerini hazirlamasi baslamislardi. Yabanci bir devlet tarafindan yapilan bir iskenceyi ne ABD hükümeti nede CIA uygun görebilirdi. Amerika böyle bir iskenceyi kendiside yapamazdi. Cenevre konvansiyonuna göre savas suçlularina kötü muamele yapilamaz, kizil haça ulasma haklari engellenemezdi.
Bush hükümeti 11 Eylül saldirilarindan sonra Cenevre konvansiyonun geçerli olmadigini baska bir anlasma yapilmasi gerektigini söylemistir. Burada önemli olan uluslararasi çatisma olup olmadigiydi.11 Eylülden sonra uluslararasi bir çatismanin varligi gayet açikti. Bu yüzden Bush el kaide için Cenevre’nin geçerli olmadigini savundu. Ancak CIA’in avukatlari iskenceye karsi BM konvansiyonuna uyulmasi gerektigini savunmuslardir.
CIA bütün bu iddialar ortaya atilirken biz yapmadik, görmedik duymadik taktigini uyguluyordu. Teslimatlar yapilirken çok kisa bir süre esirlerin ABD yönetiminde kaldiklarini, savas sirasinda son sözün baskanda oldugunu söylüyordu. CIA en iyi yaptigi sey açiga çikan bu iddialari gizlemeye yönelikti. Ortaya çikan eski CIA çalisanlarini nasil susturacaginin yollarini ariyordu.
 
CIA yetkilileri sorguya çekmelerde, kendi kullandiklari tekniklerde, ise iskencenin bulastigini biliyorlardi. Pek çogu savas durumunda ise bu durumun zaruri olduguna inaniyordu. Yaptiklari her seyden beyaz sarayin haberi vardi. CIA basina verdigi haberlerde bunu açikça belirtiyordu. Beyaz saray bütün teslimat programlarinin içinde yer aliyordu.
Dönemin dis isleri bakani Rice teslimatlarin sadece Amerikan hükümetine özgü olmadigini Fransa ve diger birkaç ülkenin bu uygulamayi yillardir kullandigini, teslimatlarin uluslar arasi terörizmle mücadelede hayati bir önem tasidigini söylemistir. Çakal Carlos örnegini vermisti.
Avrupa’yi köpürten iskence yapan ve adil yargilamayan ülkelere teslimatlarin yapilmasi, CIA gizli hapishanelerine ve gizli hava filosuna ait haberlerdi. Teslimat politikasi, Amerika’yi müttefiklerine karsi ters düsürüyordu. Ancak bütün bunlara ragmen Avrupayi en çok kizdiran sey CIA uçaklarinin Avrupa topraklarini gizli hapishaneleri için kullanmis olabilecegiydi. Ingilterenin bütün bu olanlardan haberdar oldugu ve Amerikan hükümeti ile isbirligi içinde bulunduguydu. 11 Eylül saldirilarindan sonra ülkelerin terörle mücadele birlikte çalismalari gündeme gelmisti.
11 Eylülden sonra bazi basarilar elde edildi. ABD Bin ladini yakalamak için Afganistan’i isgal etti. Taliban’in çöküsü el kaide kamplarinin büyük ölçüde zarar görmesi ladin taraftarlarini sasirtan zaferler oldu. El kaide ye yakin önemli isimlerin yakalanmasi ile örgüt yeniden yapilanmaya gitti. Teslimatlarda yakalanan tutsaklar önem derecelerine göre hapishanelere konuldu.
Sorguya çekilecek tutsaklarin sayisi artinca ve onlarin dillerinden anlayacak kisilerin sorgulamasi ihtiyaci belirince yüzlerce tutsak yabanci güçlerin eline geçmeye basladi. Artik tutsaklar onlari arayan ülkelere degil sorguya çekecek ülkelere teslim ediliyordu. 11 Eylül saldirilarini gerçeklestirenler ABDnin elinde kalirken digerleri yabanci ülkelere teslim ediliyordu.
Amerika 11 Eylül saldirilarini gerçeklestiren, basinda Usame Bin ladinin bulundugu el kaideyi suçlamakla beraber diger bütün Islami gruplara da ayni suçlamalarda bulunmustur. Örnegin, Lübnan’in Hizbullah partisi, Filistinli Hamas militanlari Ruslarla çatisan çeçen direnisçileride ayni kategoride degerlendirmistir. bu gruplarin ayni amaç ve politikalari paylastiklari Islami halifeligi benimsedikleri ve bu dogrultuda hareket ettikleri yönünde bir kani olusmustur.
Baskan Bush 2005 yilinda birlesik devletlerin Ortadoguda demokrasiyi kurma stratejik hedefine bagli oldugunu söylemistir. Son olarak hayalet uçaklar ile ilgili ABD’nin terörle savas adi altinda her türlü yasadisi uygulamayi nasil mesru hale getirmeye çalistigini, ayrica insanligin ve görmezden gelmenin vardigi noktayi hatirlatiyordu. Farkinda olmak, rahatsiz olmak için bilmek, görmek gerekiyor. Çünkü CIA sürekli olarak raflardaki eski uygulamalarin tozunu alip önümüze sürüyordu.
 
Amerika’nin yaptigi bu sira disi teslimat programlari ve tutsaklara karsi iskenceleri stratejik olarak teröre karsi birer silah degildi. Bunlar terörü tesvik eden savasi kaybetmeye yönelik davranislardi. Insan haklarini yok saymak terörist saflara yeni katilimlara yol açiyor ve terörizmi hakli çikariyordu. Tüm dünya Amerika’nin keyfi uygulamalarinin farkindaydi ancak hiç kimse ses çikaramiyordu. Amerika istedigi insani istedigi suçla itham edebiliyordu. Insanlarin suçlu olup olmamalari çokta önemli degildi. Önemli olan Amerika’nin kendi çikarlarinin ön planda tutulmasiydi.
.....................

Benzer Kitaplar