Yazar kitabinda 28 yillik is yasamindaki tecrübelerine
dayanarak, yöneticilik yaptigi birçok sirketten de esinlenerek bir yönetici olarak hangi sorunlarla karsilasabilecegini ve sorunlarin üstesinden gelme stratejilerini yasam koçu olarak
bizimle paylasmis, yöneticilerin çevreleriyle
birlikte kendilerini de yönetebilmelerinin hedeflerini ve hayallerini gerçeklestirmek için ne derece önemli oldugunu fark ettiklerinden bahsetmistir.
Iste bu yüzden basari,
mutluluk, huzur ve saglik isteyen herkesin bu Yeni Insan Çagi’nda, insanlarin yasamini
istedigi
sekle
getirme sürecinde, yasaminin her alani
için Koçluk
almak zorunda kalacagini, henüz
sayili
kisi
tarafindan alinan
koçluk hizmetinin gittikçe artacagindan bahsetmistir.
Bu koçluk egitiminin yalnizca
yöneticiler ile sinirli kalmayacagini,
hayatta farkli bireylere yasam hedefleri konusunda yardimci
olmak isteyenler, yasamda
hedefleri ve hayalleri olanlar, yasamin
farkli alanlarini kesfetmek isteyenler vb. birçok kesime hitap
edebilecegine
deginmistir.
Yasam koçlugu egitiminde ilk akla gelenin “Kendini Yönetmek” oldugu daha sonra ise bireylerde “Merak Uyandirmak,
Dinlemeyi Ögrenmek, Vicdani Etkilemek”, kisacasi insanlarin iç dünyalari ile
barisik olmalarini
saglamak
gibi hedeflerinin oldugundan
ve bu hedefleri gerçeklestirmede
bireylerin koçluk egitimini sabirli bir sekilde almalari, ilk seanstan sonra tamam “Ben aradigimi
ve istedigimi elde ettim” deyip mülakati birakmamalari gerektiginden bahsetmistir.
Yazarin anlattigi koçluk hikâyelerinden
bir kaçina kisa da olsa bir göz atalim ve sonucunda kisilerin sorunlarina nasil çözümler bulunduguna bir bakalim;
Ilk koçluk egitiminde evine gelen bir beyefendiden,
bahsediyor. Beyefendi ise, meslegiyle ilgili bir bölümde müdür yardimcisi oldugundan, isini sevdiginden söz ediyor.
Sorulan sorulara cevap verirken ve özellikle kendisi hakkinda konusulurken Koç’un yüzüne bakmadigi, disariya bakarak kelimeleri yuvarladigini fark eden Koç, açikça ifade ediyor ve ona karsi bunlari söylüyor. Beyefendi ise, is yasaminda hissettiklerinden bahsediyor;
-Tedirginim, heyecanliyim,
-Ben hep böyle tedirginim aslinda,
-Bir grup içindeyken, üst
yöneticilerle konusurken heyecanlaniyorum, seklinde cümleler sarf ediyor.
Yasam Koçu ise ona; “Bu tedirginligi yasadiginda neler hissettigini” soru olarak yöneltiyor.
-Bildigim seylere bile tam cevap veremiyorum. Sadece evet, hayir, tamam diyerek geçistiriyorum. Hakli olsam bile kendimi tam savunamiyorum, ikna edici olamiyorum, kendime güvenim iyice azaliyor, insanlar beni sevmiyor, kendim
olamiyorum… gibi cümlelerle devam ediyor. Yasam Koçu da ona karsi, bu yasadiklarinin farkinda olmasinin önemli bir adim oldugunu vurguluyor. Ve devam ediyor:
Anlamak istedigim bir sey var, “Burada ne
oluyor? Burada sizi tedirgin eden ne oldu?” Beyefendinin ise duraganlastigi biraz dalgin bakislar sonrasinda “Kendimi kabul ettirme istegi” cümleleri dökülüyor agzindan. Bu ihtiyacin nereden kaynaklandigini soran Koç’a verilen yanit:
“Bilesiniz ki sizi yargilamadan
dinliyorum. Bu iliskide benim deger yargilarim, dünya görüsüm yok. Sadece siz varsiniz, siz önemlisiniz.”
Bu süreci daha iyi anlamasi için
onun zamana ihtiyaci oldugunu düsünen Koç, kendini begendigi bir alanda
konusmasi onu için cesaretlendirmekte
ve ögretim hayatindan bahsetmesi için telkin ve tesviklerde bulunmakta.
Beyefendi ise kaldigi yerden devam ediyor.
“Basarili ve sansli bir ögrenci oldugunu, istedigi bölümde okuma sansi elde ettigini, severek okudugunu, yüksek lisans da yaptigini, ayni zamanda -Katmerli mühendisim-” ifadeleri dökülüyor dilinden.
Basi dik, gözleri ileride fakat cümleleri akici degil. Hedefleri ve gelecek planlari hakkinda konusmaya basladigimizda da akici olmayan hatta daginik ifade sekli devam ediyor. Koç sorulari sorarken soru bitmeden yanitlamaya basliyor, sonra duruyor,
aklina yeni bir sey geliyor, konuyu degistiriyor vb. Bu baglamda Koç’un Beyefendide tespit ettigi, Beyefendinin konusmalari esnasinda içinde bulundugu anda degil, baska bir yerde oldugunu, belki de bir sonraki cümleden bahsettigini fark ediyor.
Koç’un bu tespiti üzerine
Beyefendinin “Rayina, akisina birakamiyorum kendimi, bunu fark ettiniz, baskalari da fark ediyor mudur acaba" seklindeki serzenisi karsisinda. Koç’un tespitine
karsi koydugu ilk hedef; "Hayatla mutabakat yapmak" oluyor. Beyefendinin bu
duygusunu kontrol edebilmesinin ilk hedefi olmasi gerektigini belirtiyor.
Bir hayli zaman sonra tekrar gelen
beyefendi bu kez bu yöntemin ise yaradigini paylasiyor. Kendisinden bahsederken
“- Birkaç gün önce, sosyal bir ortamca genel müdürümüzün yanma gittim ve
futbol konustuk.
- Yanina gitmeden önce çok heyecanlandim, Duygumu kabul ettim ve kendime
telkinde bulundum.
- Sizinle anlastigimiz sekilde içimdeki güçlü istegi, hayalimi canlandirdim gözümde.
- Gerisi kendiliginden geldi zaten. Ilk kelimeyi söyledikten sonra aktim gittim. Iste hayatla
mutabakat yapmak bu olsa gerek” “-Önemlisin,
iyi yanlarini fark et-, demeniz önemliydi. Kendime haksizlik yaptigimi fark edip basardiklarima odaklandim. Simdi ise, gelecekle ilgili de bir söz almaya ihtiyacim var.
“Sahiplenmek” Bu sefer kendimi
çok iyi sahiplenecegim. Kendimi unutmusum megerse”. Seklide cümleler dökülürken agzindan Yasam Koçu da basariya ulasmanin hazziyla;
“Farkindaliklar, bunlari hayata geçirme çabalari, tedirginlikle bas etme” diyerek noktayi
koyuyor.
Bu kez bir baska yöneticiyi agirliyor Yasam Koçumuz bürosunda. Önder Bey, üç yildir yönetici pozisyonunda oldugunu ve kariyer hedefini garantilemek için yönetici koçlugu almak istedigini belirtiyor.
Yasam Koçu, Önder Bey’in
hikâyesinden kisaca bahsetmesini ister. Önder Bey; üç yil önce müdür oldugunu, arkadaslarinin çogunun ilerledigini ve direktör oldugunu, kendisinin geride kaldigini dile getiriyor. Nedeninden biraz bahsetmesini isteyen Koça; “Beni ciddi buluyorlar, ifadelerimin sert
oldugunu söylüyorlar ki bu
dogru. Bu da yakin ve etkili iliski kurmami engelliyor. Seklindeki sikintilarini dile getiren Önder Bey’e Koç’un tespiti; “Farkindalik edinmek” oluyor. Önder
Bey’e farkindalik edinmenin püf noktalarindan bahsediyor. Bir saatlik görüsme sonrasinda, gayet
memnun bir sekilde ayrilan Önder Bey, bir
sonraki seansta anlattiklari ile çözümü kendisinin nasil ürettiginden bahsediyor: “Bugün size güzel bir hikâye anlatacagim. Keyfim yerinde, verirseniz kahve
bile içerim. Diye lafa giriyor.
- Birkaç zamandir dikkatimi çeken bir konu vardi. Ekibimden biri sürekli
dalgin dolasiyor, olmadik hatalar yapiyordu. Önce izledim, durum tekrarlayinca uyardim, kendimi zorlayip bir derdi olup olmadigini sordum. Yaniti, "yok bir sey" oldu.
Aradan bir hafta daha geçti ve durum degismedi. Bir ona, bir kendime baktim. Kendimi müdür masamin arkasina gizlenmis ve film izliyormusum gibi hissettim.
Sonra, bir güç beni dürttü ve kontrolüm disinda kalktim. Gel seninle kahve içelim deyip onu kafeteryaya davet ettim.
Ooh, içinizdeki ses sizi harekete geçirdi desenize. Kafasini sallayarak
onayliyor.
"Seninle iki dost olarak konusalim, neyin var?" dedigimde saskinligini görmeliydiniz. Biraz zaman aldi saskinligini atmasi, yüzüme bakakaldi.
Kendi kendine konusur gibi dalgin anlatiyor.
- Birdenbire açildi. Zor bir dönemden geçiyormus evde, gerçekten destege ihtiyaci varmis.
- Sonra ne yaptiniz?
- Bir insan olarak üzüldüm tabii, bir yönetici olarak da gerekli islemleri baslattim.”
Yasam Koçu anlatilanlar karsisinda insanlarin kendi iç dünyalarina inmelerinin
ve kendi farkindaliklarini tespit etmelerinin bir kez daha olumlu sonuç verdigini okuyucu ile paylasiyor. Ve ekliyor:
“Bazen zorluklar iyiliklere vesile oluyor. Dinleyip anlayip destek vermek”
isin sirri bu…
Yasam Koçu ise Önder Bey’e “Yöneticilik
yaparken duygularini dinlemen, anlamak için konusman ve kendi
olusturdugum duvarlari kaldirman her zaman seni basariya götürür” sözleri ile pekistiriyor.
Yasam Koçumuz, bir baska koçluk hikâyesinde; “Beklentilerin
hayata nasil yön verdigin’’ den bahsediyor.
Bu kez Öykü Hanimi misafir ediyor, Öykü Hanimla
uzun uzun Istanbul’dan, bogazdan
dogadan kisacasi Öykü Hanimi
rahatlatacak ne varsa konusurlar.
Öykü Hanimin dilinden; "Benim temel bakis açim idealist bir bakis açisi ve baskalarindan
da aynini bekliyorum. Olmayinca da altinda baska seyler
ariyorum, aliniyorum ve küsüyorum." Seklindeki problemlerini dinleyen Koçumuz Öykü Hanimin esasinda “kendine
küstügü” tespitini yapmistir. Öykü Hanimin “Zekâ önemli benim için. Hep zeki görünmek istedim ama basaramadim” sözlerine karsilik ise onun sürekli kendisiyle ilgili olumsuz bir sonuç çikardigini ve bunun farkinda olmadigini da tespitini yaptigi ve Öykü Hanima -olaylar altinda farkli bir anlam aramama ve kendisi ile ilgili
bir sonuç çikarma egilimimin- ortadan kalkmasi yönünde “farkindalik” kavraminin
izahini yapmis ve Öykü hanima bir sonraki görüsmeye kadar, “Olaylari kisisellestirmeden tarafsiz bir bakis açisiyla ve empati yöntemiyle iletisimlerinize yeni hedefler koyarak” devam etmesini vurgulamistir.
Yasam Koçu Dilek Yildirim Hanimin hikâyelerinden birkaçi sunduktan
sonra son olarak, yazarin genel olarak üzerinde durdugu konunun “Dinlemek,
Anlamak, Empati degerlerinin ne kadar dogru bir seçim oldugunu, baskalarini dinlemeye ve
anlamaya ayiracagimiz her dakikanin
da pozitif bir iliskiye, pozitif bir çözüme deger katacagi kesin……..
BIRI BENI DINLIYOR
DILEK YILDIRIM AKGÜN
OPTIMIST YAYINLARI
2012