Mehmet Ali Birand, gözlerini
hayata 9 Aralik sabahi Istanbul’da açti. Dogum sirasinda gerçeklesen kaza sonucu
Birand’in burnu kirildi.Bu hayattan aldigi ilk tekmeydi. Fakat bu kirik burnun
da ilerde geçirecegi trafik kazasi sonucu iyilesecek olmasi sasirticidir. Babasi
ve annesinin tanismasi o zamanlarda
sikça düzenlenen konak partileri vasitasiyla oldu. Birbirlerini gören iki genç
kisa zamanda yakinlastilar, birbirlerine isindilar ve Birand’in annesi konaga
gelin olarak girdi.
Yillar sonra, oglu Umur
dogduktan sonra, esi Cemre’nin Birand’in dayisi Mahmut DIKERDEM’e soylari
hakkinda mektup yazmasi sonucu Birand’in anne tarafindan Kürt oldugunu ögrendiler
ve sasakaldilar. Dedesi Diyarbakir’in Palu kazasindandi.
Yine annesi ve babasina
gelecek olursak,1926’da evlendiler. Ilk çocuklari Mehmet’in erken dogup
ardindan hayata gözlerini yummasi aileyi büyük hüzne bogdu. Sonra 1934’de büyük
ogullari Ural dogdu. Erenköy’deki konaklarinda zengin olmamalarina ragmen hayat
sartlarinin ucuzlugundan rahat yasiyorlardi. Babasi Inhisarlar Idaresi’nde Kaçak
Takibat Subesi Müdürüydü. Hossohbetli Izzet Bey çevresine ne kadar neseliyse
ailesine karsi o kadar despottu. Annesi ise capcanli hos bir kadindi. Konakta
Aziz Nesin, Mehmet Ali Aybar gibi sosyalistlerin esliginde Nazim Hikmet
siirleri dinlenir, eve sadece Cumhuriyet gazetesi girerdi. Iste Birand böyle bir ortama sahip bir eve dogdu. Annesi ve babasinin ayrilmanin esigine
geldigi dönemde eve bir nese ve baris havasi getirmisti.
1943 yilinda Istanbul’un
sert bir kis gününde önemli ve tehlikeli bir kalp hastaligi olan Enfarktüs, Izzet
Bey’i trende yakaladi. Izzet Bey’in ölümüyle bes parasiz kalan ve bir süre zor zamanlar
yasayan Mürüvvet Hanim’a, o zamanlarda Budapeste’de diplomat olan kardesi Mahmut
DIKERDEM ona bir miktar para gönderdi. Aile dostlarindan Hüseyin Cahit Yalçin, Mürüvvet
Hanim’a emekli maasi baglanmasini sagladi. Yine Mahmut DIKERDEM Ural’in parasiz
yatili hakkindan yararlanmasini sagladi. Aile biraz olsun toparlanmisti ve 20 Haziran
1943 Pazar günü Mürüvvet Hanim temiz hava almak için Mehmet Ali’yi evde annesiyle
birakarak ve yanina Ural’i alarak akrabalariyla piknige gitti. Anneannesi ile
birlikte balkonda oturan Birand, yerin sallanmaya baslamasiyla
sarsildi. Adapazari’ni yerle bir eden depremde anneannesinin onu yakalamasiyla
çöken balkonla beraber gitmekten son anda kurtuldu.1 yasinda babasini
kaybetmis, 1,5 yasinda neredeyse ölüyordu.
1943 kisinda baska bir
felaket gerçeklesti. Her gece yatmadan Mürüvvet Hanim ogullarinin ayaklarini
sobanin üzerinde isittigi bakir gügümdeki suyla yikardi. Yine o gece tam soguk
suyla ilistiracakken elindeki kaynar su legenine yeni yeni yürümeye baslayan
yaramaz oglunun sol ayagi girdi. Derisi
soyulmus olan çocugun atesi git gide yükselince hemen aile doktoru Sabahattin
Aglarca çagrildi. Onun da elinden bir sey gelmeyince nöbetçi eczanede serum
takildi. Bir kez daha ölümden dönen Birand, ertesi gün hastaneye kaldirildi. Günlerce
süren tedavi ve ameliyat sonucunda doktorlarin yanlis varsayimlari sonucu Birand
artik ömür boyu aksayarak yürüyecekti ve bu tedavinin diger kötü sonucunu çocuk
yapmaya karar verdiginde ögrenecekti.
Durumlari giderek kötülesiyordu.
Evleri çürümek üzere olan aile, varlik içinde yokluk çekiyordu. Annesi bunalima
girmis, nöbetler geçiriyordu. Zar zor ilkokula giden Birand’in ayaginin aksamasindan
ötürü ne oyun oynadigi, ne de diger arkadaslari tarafindan dislanmadigi bir gün
yoktu. Ki bu yüzden okulu hiç sevmiyordu. Ve sonunda 1953 yilinda hiç sevmedigi, çocuklugunu
mahveden Zihnipasa Ilkokulundan iyi dereceyle mezun oldu. 1953 yilinda evlerine gelen
dayisi Mahmut DIKERDEM sayesinde hayatinda dönüm noktasi olan Galatasaray
Lisesinde okuyacakti. Ama okul taksitleri yüzünden annesi, parasiz yatili
sinavina girmesini denedi. Kazanamayinca okul taksitlerini dayisi ödemeye karar
verdi. Böylece yeni bir serüven basladi.
Abisinin tavsiyesiyle hep
öne oturan, fotograflarda hep önde duran Birand bunun yararini gördü. Galatasaray’daki
hayati, dersleri sekillenmeye baslamisti. Zorluklar olsa da memnundu. Kendinden,
giysilerinden, ailesinden utandigi için içekapanik olmustu, hoslandigi kiza
bile açilamiyordu. Zamanla okuldaki ve yatakhanedekilerle arkadasligini
ilerlettikçe kendine güveni artti. Galatasaray’da aldigi egitim onu yükseklere
tasiyordu. Derken,6 eylül gecesi Istanbul Express gazetesinin kiskirtmasiyla gayrimüslimlere
ait dükkanlari ve evleri hatta mezarlari yagmaladilar. Bu Birand’i dehsete
düsürdü. Bu korku ve nefret ileriki yillarda azalmadi, aksine artti.
Ardindan 1957 baharinda
ortaokuldan da orta derece ile mezun oldu. Liseye baslayacakken ayaginin git
gide çarpiklasmasi sonucu aile dostlari Kenan Inal Amerikan Hastanesinde
ortopedi uzmani Dr.Swanker ile görüstü. Kenan Inal ameliyat masraflarini
üstlendi. Bacak ameliyatinin oldugu günlerden birinde annesinden abisi ile
ilgili gelen haber onu çok üzdü. Igneler yüzünden yeterince agri çeken Birand, abisinin
de ani bir kriz geçirip apandisit ameliyati oldugunu duyunca daha da üzüldü. Hastanede
yasadigi anilarini yazdigi bir kompozisyonda toplamistir.
Liseye de aylar süren hastane
macerasindan sonra baslamis, hayati ufak tefek sorunlarla sürüp gidiyordu. Arkadaslarinin
da destegini aliyordu. Eski yillardaki gibi sokakta top pesinde kosmak
bitmis, artik onun yasindaki her delikanli bir kiz pesinde kosmaya
baslamisti. Arkadaslarina imrense de çekingenliginden ve topallamasindan dolayi
kimseye açilamiyordu. Bir keresinde arkadaslari onu Karaköy’de “Mektep” denilen
geneleve götürdü. Ama içeri girdiginde gördügü ortam, insanlar ve kötü sözlerden
rahatsiz olan Birand arkadaslarini orda birakip kaçti.1960 yilinda on birinci
sinifta olan Birand mutsuz, yalniz ve basarisizdi. Iki dersten basarisiz oldugu
için seneyi tekrar okumak zorunda kaldi, bir üst sinifa geçemedi.Maasindan
artirip okul masraflarini karsilayan dayisina karsi mahcup olan Birand,
cesaretlendi ve daha iyisi için çalisti.Ve artik bacagini bir engel degil
kendine daha iyisi için bir vesile olarak görüyordu.
Sinifta kalmisti ama onu
harika arkadasliklar bekliyordu. Yanindaki ranzada Baris MANÇO, sinifinda Sevket ALTUG,
Mehmet ULUSOY, Köksal BAYRAKTAR, Senkal ATASAGUN, Füsün ERBULAK, Timur SELÇUK
gibi degerli insanlarla arkadaslik firsatini buldu. Artik kendine özgüveni
gelmis, çesitli faaliyetlere katilmaya baslamisti. Tiyatro kolu, Fotograf
kolu, Nesriyat kolu... Onu en çok etkileyen, yükselten Abdi Ipekçi ile yaptigi
röportajidir. Ondan is teklifi alana kadar cep harçligini çikarmak için ilk
maasli isi Gise memurluguna basladi. Ve o dönemde Mefra adinda bir kizla
tanisti. Yasitlari gibi o da Çarsamba izin kartini kullanip Mefrayi sinemaya
götürüyordu. Ama ne yazik ki kizin ailesi itiraz edince bu macera da baslamadan
bitti. O da kendini hepten sosyal faaliyetlere verdi. En yakin arkadasi Semih SOHTORIK’in
de içinde oldugu 3 arkadasiyla Ankara’ya gittiler. Anitkabir’i, Salim BASOL’u
ve CHP genel baskani Ismet INÖNÜ’yü ziyaret ettiler. Gazeteci olacagim
dediginde ise Inönü ona “Sen de basimiza dert olacaksin.” diyerek espri yapmistir.1962
yilinda ise tüm zorluklara ragmen mezun oldu, basi agarmis annesinin,dayisinin
ve diger yardimi dokunan aile dostlari sayesinde.
1962 güzünde üniversite
okumak için en kolay ve sinavsiz girilen bölüm Filoloji’ye yazildi. Sinifindan
Zeynep’e asik olmustu, hatta bir keresinde elini tutmustu. Onunla
evlenebilecegini umut ediyordu. ”Bir an önce is bulup, hem ailemi geçindirmem
hem de istikbalimi kurmam gerekiyor.” diye düsünüyordu. Bir arkadasi vasitasiyla
Tasvir gazetesinde sanat yazari karti almisti.”Sen yaz, para vermeyiz ama
begenirsek kullaniriz.”demislerdi.O da ilk yazisini Alpay’in konserini
elestirerek yazdi.
Yurtdisina çikma sevdasini
bir sol örgüte katilarak gerçeklestirdi. Avrupa Gençlik Teskilati Baskan Vekili
oldu. Diplomasiyle böylece tanisti. 1963 yilinin basinda üniversiteye gitmemeye
ilerde sorduklarinda gögsünü gere gere “Lise mezunuyum. ”Demeye karar verdi. Hiç
pisman olmadi. Kendisine en saglam sakat raporu verecek doktoru ayarladi ve
askerlik yapamaz raporu aldi. Is bulma umuduyla Koç Holding’de çalisan Kenan
Inal’a gitti. O da Birand için Vehbi Koç ile bir görüsme ayarladi. Ve Koç’tan sirketin
satis pazarlamasinda is teklifi aldi. Ama Koç, Birand’in yüzündeki tereddüdü
gördü ve asil amacinin gazetecilik ve reklamcilikta oldugunu anladi.”Seni
Londra’ya gönderelim, sagligini düzelt, Ingilizce ögren, sonrasina
bakariz.”dedi. Birand anlamasa da tesekkür edip çikti. Görüsmeleri vicdan
azabindan olsa gerek Kenan Inal ayarlamisti. Her sey ayarlandi ve Londra’daki
doktor 4 Haziran Sali günü gerçeklesecek ameliyati ücret almadan yapacagini
bildirdi. Bu haber de ilaç gibi gelmisti. Ve Birand ameliyati beklemeye basladi.
Hissettiklerini de bir günlükte topladi.
24 Mayis Cuma günü Birand,
Karadeniz Vapuruyla yola çikti. Atina’yi, Napoli’yi ve Roma’yi gezdi. Papa
XXIII. Johannes’in ölüm döseginde olmasini haber yapmaya karar verdi. Ve haberi
hazirlayip hemen postaladi. Iste bu onun gazetedeki ilk imzali haberiydi. Sonunda
Lozan’a vardi ve arkadaslariyla bulustu. Ve Londra’ya yolculuk baslamisti. Taksiye
binip Royal London Hospital‘a vardi. Orda hemsirelerle yarim yamalak anlasarak
7 kisilik kogusuna yatirildi. Londra’da kaldigi süre boyunca
hissettiklerini, kötü moralini,yalnizligini en yakin arkadasi Semih’e yazdigi
mektuplarda yansitmistir. Ameliyat gerçeklesti ve gögsünden itibaren bütün vücudu
alçi içindeydi ve alçinin kaynamasi için 3 ay sirtüstü yatmasi gerekiyordu.Bu 3
ay ona zehir gelmisti. Ingilizce bilmedigi için kimseyle
dertlesemiyor, sikintidan patliyordu. Istahsizdi. Sigaraya baslamisti. Ardindan bir
gün doktoru gelip ameliyatin ikinci asamasini yapacagini söyledi. Sarsildi ama
bunu atlatmaya kararliydi Birand. Ikinci asama da tamamlandi ve beklemek kaldi
Birand’a. Disariyi, Türkiye’yi, annesini özlüyordu.
Ingilizcesini gelistirmek
için radyo ve sarki dinliyordu. Ama dilini gelistirmede en büyük etken onunla
ilgilenen hemsire Linda DAVIS’ti. Günlügüne
ona asik oldugunu yazmistir. Alçilarini çikarma günü geldiginde heyecanliydi ve
yeniden yürüme sevincini yasadi. Ama ertesi gün yeni alçiyla uyanip
kemiklerinin kaynamadigini ögrendi. Sabretmesi gerekiyordu. Ama o bunu
istemedi. Hastaneden çikti ve iki arkadasiyla bir eve tasindi. Linda ile hala
görüsüyorlardi. 2 ay sonra doktoruyla görüstü ve ameliyata gerek olmadigini
ögrenince çok sevindi. Sadece bir süre alçida kalmasi gerekiyordu. Ve artik
bacagi büyük ölçüde iyilesmisti. Orada bulundugu sürede Milliyet için haber
yolluyordu. 22 yasinda olan genç muhabir için Milliyet’te yazmak bir zaferdi. Yazmaya
devam etti ve Londra’ya Milliyet Bürosu açarak Milliyet’in Londra muhabiri oldu. Bacagi tamamen iyilestiginde ve
fizik tedavi sona erdiginde artik Londra macerasi da sona ermisti. Evine
dönüyordu...
Istanbul’a döndügünde Vehbi
Koç ile mecburi çalisacagini sanan Birand, Milliyet’te gazeteci olarak
çalisacagini duyunca hem sevindi hem üzüldü. Annesi gazeteci olup ne olacaksin
demis ama o sevdigi meslegi yapacagi için mutluydu. Ve 23 yasinda asgari maasla
ise girdi ve bu meslekten hiç ayrilmayacakti.
Türkiye’de Süleyman
Demirel’in siyaset sahnesine çiktigi dönemdi. Dünyada ise 1962 Küba krizinin
etkileri vardi. Amerika ve Avrupa karisikti. Ama Birand magazinle ise
basliyordu. Sert yorumlar içeren 29 mayis 1964 tarihli ilk haberi çikti. Çesitli
magazin haberleri yaptiktan sonra reklam bölümüne gönderildi. Iste orada reklam
ile haberin ayri tutulmasi gerektiginin farkina vardi. Yaptigi hatalar yüzünden
Ipekçi ona son bir sans verdi ve Beyoglu
Muhabirligine gönderdi. Orda da ezilince Sami KOHEN’in yanina gitti. 1965
Mayisinda bugün bulundugu yeri hazirlayacak ise kavusmustu. Dünya haberlerini
çeviriyor, derliyor, yabanci devlet adamlariyla röportaj yapiyordu. Kisa zamanda o
röportajlari yerinde dinleme sansina kavustu. Amerika onu dikkatle
izliyordu. Vietnam’a davet edildi. Orda savasin ortasinda kaldi. Savasin korkunç
yüzünü döndügünde yazisinda yansitti.
Birand,1967 sonbaharinda
yeni açilmis olan kulüp 33’te Cemre’yi ilk kez gördü. Ama bu yeni tanistigi
gazeteci çocukla evlenmeyi aklinin ucundan bile geçirmezdi. Ve Cemre Güngören’in
baba meslegini ögrenmek üzere Milliyet’e gelecegi duyuldu. Onun arkasindan
istemedigine dair sözler söyleyen Birand, Ceren’in bunlari duyabilecegini
düsünmemisti. Onu önce sikilip biraksin diye baska yerlere gönderdilerse de en
sonunda ayni masada diz dize oturmaya basladilar.
15 Kasim 1967’de Rum ordusu
Kibris’ta Türk köylerine saldirmisti. Herkes ayaktaydi. Birand da firsattan
istifade Atina’ya gitti. Ve büyükelçi Tuluy’dan Makarios’un anlasmaya hayir
dedigini ögrendi. Milliyet’te bomba etkisi yaratan bu haberi Birand kendisi
dogrulatti ve isini saglamlastirdi.
Ayni zamanlarda Birand
patronunun kizi Cemre ile daha fazla vakit geçirmeye basladi. Bir gün evine bile
davet edildi. Mürüvvet Hanim da Cemre’yi çok sevdi. Ama Cemile ve Ercüment KARACAN
itiraz etti. Ailesi Birand’i Cemre’ye yakistiramadi, küçümsedi. Ama Cemre de bu
iliskiyi çok ciddiye almiyordu. Zaten bir süre sonra veda etti ve Fransa’ya
gitti. Bir süre mektuplastilar. Ercüment KARACAN’in Semiramis PEKKAN ile
görüsmesi ve ailedeki sorunla yüzünden Birand ve Cemre iliskilerini gizlediler.
Sonralari 1969 yazi Cemre Türkiye’ye döndügünde ailesi parçalanmis, o da
annesinin tarafina geçmisti. Ama annesi ve kardesleriyle zor zamanlar
yasadilar. Birand da onlara destek oldu. Ama bir gün Karacan’in onu yanina
çagirip “Ben Cemile’den nefret ediyorum, onun etrafindakilerin isi yok burada!”
demesi ile saskina döndü. Iki arada bir derede kalmisti.
Birand 1971 yilina girmeden Cemre’ye
evlenme teklifi etti. Ama 700 liralik maasiyla evini geçindirememekten
korkuyordu. Vehbi Koç’tan yardim aldi. Ve Cemre ile Istanbul’dan gitmeye karar
verdiler. Kiz isteme, nikah hazirliklari ve Brüksel’de is garantilenince para
biriktirmeye ve bu fikrini Karacan’a açti. Onun rizasi sonucu nikah yapildi, Roma’da
balayi yaptiktan sonra Brüksel’e yol aldilar. Böylece Brüksel Bürosu da açilmis
oldu. Vardiklarinda Birand hemen ise koyuldu ve Milliyet’e siyasetten spora
kadar ne konuda haber yapip yolladi. Siki çalisiyor, Avrupa Komisyonunun basin
toplantilarina katiliyordu. Hep daha iyi kosullarda yasamasini istedigi annesi
Amerikan Hastanesi’nde birkaç gün yattiktan sonra hayata gözlerini
yumdu. Annesini hiç tanimadigi babasinin yanina defnettikten sonra Brüksel’e geri
döndü. Bu arada Cemre de NATO’da 2.000 lira maasla ise baslamisti. Ama dönemin
karisikliklari onlari da etkilemeye devam ediyordu.
Kibris Harekatinin basladigi
dönemde sansini kullanip Milliyet için Cenevre’de toplanan konferansa gitti. Orda
iyi haberler buldu. Ingiliz Dis Isleri Bakanindan önemli bilgiler aldi.Tatilini
erteleyip olaylari derinlemesine anlamak için Ecevit ile mülakat yapti, Kibris’ta Makarios ile görüstü, bombalanan
Kocatepe muhbirinin komutani Güven ERKAYA’yi evine davet etti, olayi ondan
dinledi. Kocatepe’nin ardindaki gerçeklerin nasil basina yansimadigini ögrendi. O
kis, 500 sayfalik “30 Sicak Gün” kitabini yazdi. Annesi için yazdigi kitap çok
satildi ve bu da onun bir çita daha yükselmesini sagladi.
Artik kendini dünya
kamuoyuna duyurdugu için yabanci radyo istasyonlari da ondan Türkiye ile ilgili
haber aliyordu. Kazanci artmisti, esi ile birer araba almislar, evlerini
degistirmislerdi. Sikça Belçika disina seyahat ediyorlardi. Ve o anlarda çocuk
yapmaya karar verdiler. Birand’in çocukken geçirdigi bacak kazasi yüzünden çocuk
sahibi olmalari milyonda bir ihtimaldi. Ilaç tedavisi sonucunda milyonda biri
basardilar. Ogullari Umur dogdu. Bebek Cemre’yi çok etkiledi ama aksine Birand
çalismalarina hiz vermis, Amerika’ya gidip “Ambargonun Garip Öyküsü” yazi
dizisini tamamladi. Ayni dönemde Ortak Pazar ve Türkiye iliskilerini anlatan
“Bir Pazar Hikayesi”ni kaleme almistir. Daha sonra Kibris ve Türkiye üzerine
pazarliklari anlatan “Diyet”i yazmaya basladi. Ailesi aksatmaya baslamisken
Istanbul’dan onu gazetecilige baslatan, her sikintisina kosan Abdi IPEKÇI’nin
ölüm haberi geldi. Ilk uçakla Istanbul’a gitti. Herkes üzgün ve Milliyet’in
gelecegi konusunda endiseliydi. Ercüment KARACAN da Milliyet’i daha fazla
yürütemeyecegini anlayinca Aydin Dogan’a satti. Ama Türkiye’nin o dönemdeki
durumu Milliyet’i de etkiledi, günden güne zayifladi. Ama Birand gazeteyi
canlandirmak için Afganistan isgal edilince Kabil’e ilk giren gazetecilerden
oldu. Istegi üzerine 12 Eylül dönemine denk gelen köse yazarligina basladi.12
Eylül nedeniyle sorgulamaya alinan dayisi Mahmut DIKERDEM ise kanser tedavisi
teshisi kondugu için zor zamanlar yasiyordu. Necdet ÖZTORUN’dan kendisini okutan
bir hastaneye kaldirmasini rica etti.
1982’de Birand ve esi
Ercüment-Semiramis KARACAN çiftinin bulundugu Los ANGELES’a gittiler. Ama kavga
çikmadi, eskiler konusulmadan sohbet edildi. Ayni dönemde Abdi IPEKÇI’nin
yerinde çalisan Turhan AYTUL asiri içkiden olay yaratti ve kovuldu. Simdi Aydin
Dogana o koltuk için Birand’i önerdiler. Dogan önce Nezih DEMIRKENT’e teklif
etti, o da reddedip bir yayin konseyi kurmasini tavsiye etti. Bunun üzerine
Birand, Orhan Duru ile birlikte yayin konseyini yönetecekti. Tek basina
yapamayacagini düsündükleri için hayal kirikligina ugramisti. Ama yayin yönetmenligine
basladi. Ilk baslarda iyiyken, git gide kötülesen gazete, Birand’in Ipekçi gibi
her konuya yetisememesi, insanlarin ona tavirlari karsisinda daha fazla
dayanamadi ve Aydin Dogan’a gidip Brüksel’e, muhabirlige dönecegini söyledi.
Yapamadiklarina üzülmek
yerine yapabilecegi seylere çevirdi basini. 1983’te seçimlerden hemen sonra “12
Eylül saat 04.00” kitabini yazdi. Moskova’da yapilacak ziyarete davet
edildi. Sovyet Hariciyesi’nde bir bakan Moskova’da bir büro açmasini teklif
etti. 1984’te Sovyetlerde büro açan ilk Türk oldu. Sovyetler Birligi’nin Bati’nin
büyüttügü kadar olmadigini, her isin rüsvetle yürüdügünü, hayat kosullarinin geri
oldugunu fark etti. Dünya kamuoyunda bilinen bir yüz olmustu. Bir keresinde
Ingiliz bir diplomattan casusluk teklifi bile aldi.
Artik medyanin geleceginin
televizyonda oldugunu düsündügü için ayda bir yayinlanacak, dünyada olan
bitenlerden kesitler sunacak bir program hazirlamayi sundu TRT’ye. Kabul edildi. Görüsmeye
gittiginde programi Ali Kirca’yla yapacagini ögrendi. Ayin 31 gününü
anlatacaklari için programa “32. Gün” adini koydular. Televizyon tecrübesi
olmadigi için tedirgindi. Televizyonculuk onun için çok farkli ve zordu. Ama tüm
zorluklara ragmen 1 Ekim 1985 Sali gecesi 20.45’te ilk 32. gün yayinlandi.TRT’de
simdiye kadar en iddiali yarisma oldugu için fark yaratti. Birand yillar
geçtikçe kendine daha fazla güvenen biri olmustu. Stüdyo Brüksel’den Ankara’ya tasindi. Programi iyi
oldukça daha mutlu oluyordu. Yabanci devlet adamlari ile röportaj yapmak için
bir ülkeden digerine uçuyordu.
1986 yazinda ögle yemeginden
dönerken Birand’in uyuyakalmasi sonucu burnu, esinin disleri kirilmis, Umur’un
ayagi kirilmis, yardimcilari Gogos’un ise boyun kemigi çatlamisti. Iste
çocukken yamulmus olan burnu bu kaza sayesinde düzelmistir. Ayrica 1986 yilinda
Erkekçe dergisinin yaptigi bir ankette Birand kadinlarin en çok etkilendigi
erkek seçildi. Sedat-Simavi Radyo TV ödülünü de kazandi. Avrupa konseyi onu
yilin gazetecisi seçti. Tüyap’tan Halk Ödülünü aldi. 1988’de reklam filminde
oynadi. Bu is yogunlugu yüzünden ailesini çok aksatti.
Birand 1986 da Türk Silahli
Kuvvetlerini arastirmaya karar verdi. Necdet ÖZTORUN da Birand’in bu istegini
önce kendilerinin görüp hatalari düzeltmeleri sartiyla kabul etti. Tanidigi
askerlere, harp okullarin, kislalara gidip bir sivilin gözünden askerlikler
ilgili her seyi dinledi. Kitabini önceden anlasildigi gibi Genelkurmay’a
gönderdiginde ise kirmizi çiziklerle dolu kitabi geri döndü. Çok tepki
almisti. Umursamadan ve yorumlari atmadan “Emret Komutanim” ismiyle yayinladi. Hem
Türkiye’de hem Ingiltere’de büyük ilgi gördü. Yaklasik bir ay sonra
Genelkurmay’dan bir açiklama geldi ve kitabin satisi durdu. Genelkurmay’a
görüsmeye gittiginde de tepki aldi.
1984 agustosunda ilk saldiri
ile baslayan PKK eylemleri Türkiye’nin en önemli sorunu olmustu. Birand olayin
adini Kürt Sorunu koydu ve askeri çözümün sonuç vermeyecegini
vurgulayanlardandi. Ama Öcalan’in kim oldugunu,ne yapmaya çalistigini, neden Türk
basiniyla konusmadigini merak ediyordu. Aylar süren çabada sonra Sam’da bir
görüsme ayarladi. Büyük bir risk aldiginin farkindaydi. Ama Dis isleri Bakaniyla
görüsüp kendini saglama aldirtti. Sorun çikip, Lübnan’daki kampta
görüseceklerini söylediler. 3 gün boyunca her seyden konustular. Öcalan röportaji
14 haziran 1988 Sali günü Milliyetin birinci sayfasinda basildi. Galatasarayli
oldugundan, sik sik futbol oynadigindan, kadinlarin ve çocuklarin
öldürülmemesinden yana oldugu yaziyordu. Halka sirin gösterilmeye çalisildigini
iddia edenler oldu. Basbakan Özal Yunanistan’dan sinirli döndükten sonra önünde
Milliyet’i görünce çok kizdi. Bunun üzerine ertesi gün gazetede tepkileri yumusatmak için simdiye kadar
öldürdükleri insanlardan ve Birand’in sözleri yayinlandi. Ama tepkiler
dinmedi. Ve 16 haziran aksami Milliyet Ankara ve Istanbul matbaalari basildi. Bu
röportajin Türk halkinin gerçekleri ögrenme hakkina hizmet ettigi söylense de
röportaj gazeteden çikarildi. Birand da dava açildi ve tutuklama kararini
duyunca Birand donakaldi. Kahramanken hain durumuna düstü. 14 yil hapis isteniyordu. Ertesi
gün Lizbon’da cumhurbaskani Soares ile görüstü. Türklere hayran odan Soares’in
önüne Birand’in 14 yil hapse mahkum edildigi yazili olan bir not gelince
olanlar ona anlatti ve Soares de onu hakli buldu.”Portekiz’in kapilari size hep
açiktir.” dedi. Brüksel’e dönünce hakkinda tutuklama karari çikmadigini
ögrendi. Gidip ifadesini verdi. Basbakan Özal ile konustu ve bunun ona iyi bir
ders oldugunu düsündü. Ama 4 yil sonra Öcalan röportajini “Apo ve PKK” adini
verdigi kitapta toplayacakti.
1988 Ekimi TRT’ye giren Can
DÜNDAR “Gün Basliyor” ve “Açik Oturum” programlari için dosyalar hazirlarken
Birand ona 32. Gün’de çalismasini teklif etti. Birand’in ekibi TRT’de hemen
göze çarpiyor, ayni zamanda da göze batiyordu. Ama programin basarisi bunu
gizliyordu. Ankara’da ve dünyanin birçok baskentinde çalisan ekip her tür haber
bulup getiriyordu. Can Yücel 32. Gün tecrübesini harikulade olarak
tanimliyor. Birand da dünyadan ünlü devlet adamlariyla röportajlarini
sürdürüyordu. Daha sonra,1989’da Baris Harekatinin 15.yili için Yesil Ada
belgeselini hazirladi.1990 yili Demokrat Parti’nin iktidara gelisinin
40.yildönümü oldugu için TRT Haber Dairesi Baskani Birand’dan bir belgesel
istedi. Adi Demirkirat olan belgesel 14 mayis 1991 de yayina girdi. Ilerleyen
bölümlerde tepkiler artti. Son bölümün kaderi Basbakan Mesut Yilmaz’in
sözleriyle belirlendi. Yayindan sonra bir basbakanla iki bakanin idam
fotograflari halkta büyük etki yaratti.
Ilerleyen aylarda Birand’in
yolsuzluk dosyalari, TRT’yi dolandirdigi, ona karsi sorusturma baslatilmasi
kararlari duyuldu. Ve Birand’i sorguya aldilar. Suçlamalarin kimisini açikladi
kimisini kabul etti. TRT Müfettisleri 54 adet 32.Gün programinda sahte
belgelerle harcanan 824.000.000 lirayi geri ödemesini istiyordu. Ama isin aslini
gidip Ugur Mumcu’ya anlatti.TRT’nin muhasebecisi masraflarin faturasini
istiyordu. Ama dünyanin dört bir yaninda zorlu kosullarda yapilan islerin
faturasini bulmak zordu. Birand cebine hiç para girmedigini, sadece masraflarin
belirlenmesinde sikinti çiktigini söyledi. Ama Mumcu pek ikna olmadi. Kendi
fikrince gazeteye yazisini yazdi. Birand’in itibari zedelenmis,TRT zirvesinden
düsmüstü. Denetçiler ve avukatlar arasinda gidip geliyor; bir muhasebeci
tutmadigi için kendini suçluyordu. O yaz Cemre ile Türkiye’ye dönme karari
aldilar.1991 Temmuzunda yola çiktilar. Ama herkesten tepki aliyor ve parayi
ödemesi söyleniyordu. Ama ödememeye kararliydi. 32.Gün’e sarildi ve en büyük
destegi esinden aldi.1992 yili bittikten sonra TRT 32. Gün ile olan anlasmasini
feshetti.TRT bir anda Birand’a “Git.” Demisti. Ayni dönemde Cumhuriyet gazetesi
de karisikti. Ugur Mumcu Cumhuriyet’ten ayrilip Milliyet’te yazmaya
baslayinca,Birand kendisi hakkinda önceden yorumlar yazan adamin ona haber verilmeden
Milliyet’e getirilmesini hakaret olarak buldu ve Aydin Dogan ile konusmadan 28
yillik isinden son veda yazisini yazarak istifa etti. Daha sonralari,TRT ile
olan borcunu da halletmistir.
Güneydoguda terörün tavan
yaptigi 1992 yilinda, istifasindan hemen önce Zafer Mutlu onu arayip Sabah’a
davet etti. Istifaya kesin karar verince gelecegini söyledi. Düsük bir maasla
basladi.Televizyon konusunda da özel kanallarin açildigi bir döneme denk
geldigi için sansi yaver gitti ve Show TV’de basladi. 32.Güne devam edecekti
ama bu sefer 15 günde bir Türkiye’den,15 günde 1 dünyadan bahsedecekti. Muhasebe
isleri için de Can DÜNDAR’in esi Dilek Dündar bakmaya basladi. 32.Günü tekrar
zirveye tasiyacaklardi. Show TV, 1 Mart 1992 de yayina basladi, ertesi günde
programi baslattilar.
Fransa Cumhurbaskani
Türkiye’ye gelecekti ve TRT röportaj pesindeyken o Birand’i görmek istemisti. Cumhurbaskani
Özal Birand’i arayip tebrik etti, güzel bir söylesi yapmisti.Türk-Fransiz
iliskilerine katkilarinda dolayi ödül bile aldi. 32.Gün için hazirladigi bir
sonraki dosya ise yine Öcalan’di. Tekrar görüsmek için Sam’a gitti. Öcalan ona
“Basina çok is açtim.”dedi. Suriye istihbarati tarafindan 2 gün hapiste
tutulmustu, bu yüzden tedirgindi ve hastaydi, ama program için iyi bir
malzemeydi.Yayinlamaya karar verdiler. Ve tüm Türkiye 32.Gün’e kitlendi. Bu sefer
de PKK’lilar liderlerini bu kadar çaresiz ve kötü durumda gösterdigi için
Birand’a kizmisti. Ayrica Genelkurmay da görüntülerin montaj oldugunu savunarak
dava açmaya karar verdiler. Birand hakkinda PKK propagandasi yapma ve askerin
moralini bozma suçundan 15 yila kadar hapis istediler. Dava halki
bilgilendirdigi gerekçesiyle olumsuz sonuçlandi.
1993’te Can DÜNDAR ile
Çapraz Ates adli farkli görüslü insanlarin olacagi tartisma programini
baslatti. Program konusu ve isleyisi bakimindan büyük ilgi ve reyting gördü. Ama
programdaki karsit görüsler daha da artiyor ve bu da sokaklara
yansiyordu. Program ismini yansitmiyordu. Bu yüzden sezon ödüllerle
kapatildi. Ardindan 12 Mart belgeseli basladi. Ama o dönemde gerek TRT davasi, gerekse diger olaylar(terhis
dosyasi) Birand’i askeri mahkeme çikarmaya yetiyordu.2 arkadasi ile gittigi
Mamak’ta önce 6 ay sonra 5 ay hapis karar verildi.TRT davasindan dolayi da 11
aylik cezasi paraya çevrilmisti. Ardindan tüm bunlarin birer komplo olduguna
karar kildi.
Faili meçhul cinayetler bas
göstermeye baslayinca Birand büroya korumalarla gelmeye basladi.1993’te Ugur
Mumcu öldürülmüs, bürosuna da yüzlerce tehdit mektubu gelmisti.1994 Subatinda
Necmettin Erbakan Milli Istihbarat Teskilatindan postayla gelen yaziyi
kamuoyuna açti. Yazida,Ugur Mumcu suikastinin CIA kontrolünde Israil’den gelen 6
kisilik tim tarafindan oldugunu ve sirada Birand’in oldugu yaziyordu. Mehmet EYMÜR’e
göre sivil tetikçiler tutulmus, Birand’in evini izlemisler ve devletteki
resmi kisiler tarafindan
tutulmustu. Birand, Mehmet AGAR’a ölüm emrini kim verdi, kim durdurttu diye
sordugunda o da “Hayatini bana borçlusun.”demisti. O günden beri Birand hep
korumayla gezmesi gerektigini anladi.
Isi yüzünden esini ve oglunu
ihmal eden Birand ne kadar üzgün olsa da bunu düzeltemedi. Oglu Umur Türkiye’ye
alisamadi, ergenlik çaginda oldugu için yakin arkadas bulamayip, çogu dersten
kaldi. Ardindan 1 sömestir kayipla üniversite için Amerika’ya gitti. Bir süre
sonra 32.Gün için yaptigi haberler ailesini tehdit etmeye baslayinca ve
ekiptekiler de baska isteklerde bulununca onlara gitmeyin demedi ve yeni bir
kadroyla programa yeni bir giysi giydirmeye karar verdi. Ankara’daki büroyu
kapatti ve 1995‘te Istanbul’a tasidi.Yeni ekiple programi haftalik yapmaya
basladilar. Ama ne zaman bir konuya el atsalar sorun çikiyordu. Ülkede
cinayetler, cemaatler karisiklik yaratiyordu. Bir ara program pahaliya geldigi
için ATV’ye tasindi ama 6 ay sonra onlar da bütçe sikintisindan yeniden Show’a
geri döndüler.
Erbakan baskilara
dayanamayip istifa etti, Refah kapatildi ama sorunlar bitmedi. Ayni zamanda
Eskisehir’de bir cenazede konusan bir yarbay:”Bu ülkeyi hem disaridan hem de
içerden ,özellikle Mehmet Ali Birand, bölmek isteyenler var.” Dedi. Bunun
üzerine Genel Kurmay’a bir özür mektubu bekledigine dair faks yolladi. Ama
aksine azar telefonu aldi. Ve programi bir daha yapamayacagi söylendi. O da bunu
Inan Kiraç’a anlatti ve yardim istedi.O da Birand’a kefil oldu.
PKK elemani Semdin SAKIK
teslim alinip Türkiye’ye getirilince büyük bir zafer sevinci olustu. Sakik’in
ifadesinde Birand’in da adinin bulundugu PKK için para karsiligi haber yapanlar
Çevik Bir imzali Andiç Belgesinde yazildi. Bu haberi de Zafer Mutlu kendi
çalistigi gazetede yayinlama haberi aldi. Birand da sirtindan vurulmus gibi
hissetti. Telefonla danistigi Hanefi Avci kendisini ihbar etmesini söyledi. Ugur DÜNDAR
ve Oktay EKSI Birand’i suçlayici yazilar yazip programlarinda belirttiler. Sonradan
da Ertugrul ÖZKÖK, Güneri CIVAOGLU gibi pisman olan isimler kendilerini
affettirmek için yemek verdiler. Ardindan Basbakan Mesut YILMAZ ile de arasi
bozuldu.
Ertesi gün Zafer Mutlu ile
bulustuklarindan ondan istifa sinyalleri aldi, Birand’a baski altinda oldugunu
söyledi ve Birand da oradan çikip gitti. Ama 32.Günün gelecegi belirsizdi. Show TV’nin
patronu Erol Aksoy’u aradi. O da suçlu olduguna inanmadigini ve programa devam
etmesi gerektigini söyledi. Ama ertesi gün o da Erol ÖZKASNAK’in onu aradigini
ve programi istemedigini söyledigini iletti. Son bir program yaptiktan sonra
bitirdiler. Birkaç gün sonra NATO’yla ilgili seminerde ABD’nin Ankara
büyükelçisi Mark PARIS Birand’in bulundugu durumdan rahatsiz olduklarini
belirtti. Amerikalilar Çevik BIR’e de tepki gösterdiler. Seminer bittiginde
Birand Çevik Bir ile konusmak için Kalender Orduevi’ne gitti. Genelkurmay’in Öcalan
röportaji ve asker karsiti yayinlarindan dolayi ona antipati duydugunu
söyledi. Artik hayati da tehlikedeydi. Esiyle Atina’ya gittiler.
1998 yazindan önce esiyle
Kusadasi’na gittiler. 98 yili adeta bir canlanma yili olacakti. Aydin DOGAN
arayip olanlarla ilgili arkasinda oldugunu,Hürriyet’in 50.yili için bir
belgesel hazirlamasini teklif etti. Ertugrul ÖZKÖK’ten NTV’ye rakip olacak TV24
‘ü kurmasini ve yönetmesini ve artik Posta’da yazmasini söyledi. Her sey yolunda
giderken 1999 krizi geldi çatti. 32.Gün programi Kanal D’ye verildi. Ridvan Akar
ile 12 Eylül belgeselini de masraflardan kisarak tamamladilar. Öce sifreli
olarak Cine5, sonra Show TV’de yayinlandi.TV24 aylarca süren çalismaya ragmen
açilamadi. Ismi CNN Türk olarak degisti. Birand sonradan Taha AKYOL ile
geçinemeyince yayin yönetmenligini birakip gazetecilige agirlik verdi. Kanalin
açilisinda Cumhurbaskani Demirel vardi. Birand bundan sonra her aksam 17.00’da
“Manset” adli programi sunacakti, haftada bir de 32.Gün’ü sunacakti. Bir yandan
Soner YALÇIN ile “Özal’li Yillar” adli bir belgesel yapmaya basladi.
2002’de iktidar Ak Parti’nin
gelmesiyle Türkiye’de yeni bir dönem basladi. Birand’a Kanal D haberin
sunuculugu teklif edildi. Oglu Umur mezun olmus, Birand da prodüksiyon sirketini
ona devretmisti. Aralari kötüydü. Oglu Umur Birand soyadini tasirken hep
zorluklar yasadi. Babasi tarafindan çok ilgi görememesinin yaninda küçük de
görüldü. 25 yasina geldiginde Italyan asilli bir Amerikaliyla evlenmek
istedigini söylediginde babasi ona gönlünün istedigini yapmasini söyledi. Ve
Kanal D’de ilk baslarda zor olsa da basladi. Sanssizliklar pesini
birakmadi.2005 sonunda 32.Gün yirminci yilini kutlarken de Kanal D Ana Haber
reyting de dördüncü siraya kadar çikti. 2006 Mayis ayinda da 96 yasindaki
Gogos’u kaybettiler .Çiktiklari mavi yolculukta ise teknede kaza geçirip
dizlerini yaraladi.Ekim’de Cemre’nin gögüs kanseri oldugunu ögrendiler. Hemen
ameliyat oldu. Ardindan Aralik’ta kendisinin cigerinde tümör bulundu.
2007 seçimlerinden sonra AKP
galip çikmis, Abdullah GÜL Cumhurbaskani oldu. O dönem Kanal D zirveye çikti. Ama
iktidarin basina uyguladigi tavir Birand’in sert tepkiler vermesine ve basinin
derde girmesine yol açti. Istedigi haberi yapamadigi için mutsuzdu ve
sabrediyordu ama Aydin Dogan’in onu kovamayacagini da biliyordu. 1 hafta aradan
sonra daha temkinli döndü ekrana. 32.Gün 25 yasina basti. Ardindan oglu Umur’dan
aldigi telefonla dede oldugunu ögrendi.
2011 basinda Birand inatla
Ana Haber’de BDP’nin bir mitingini genisçe verdi. Artik sabirlar tasmis, Birand
kovulma noktasina gelmisti.Tam da o zamanda, 11 Subat 2011’de hastaneden kanser
oldugunu ögrendi. Cemre hastaliginin tedavisi olmadigini ögrendi. Doktoru kemoterapi
görmesi gerektigini ardindan ameliyat olmasi gerektigini söyledi.Tedaviye
basladiktan bir sonra bitkin düstügü ve daha fazla çalisamayacagi için programi
devretti ve hastaneye yatti.14 Mart’ta ekranlara kanser haberini yalanlayarak
çökmüs bir sekilde geri döndü. Kemoterapi boyunca doktoru yeni ilaçlar
deniyor, bu onu kötü etkiliyor ama kendine hep ölmeyecegini, yapacagi isler
oldugunu hatirlatiyordu. Tedavi bitince doktoru tümörün yüzde yetmisinin
gittiginin ve ameliyat olabileceginin müjdesini verdi. Basbakan Erdogan’dan da
sifa dilekleri ve dua aldiktan ve
rakipleri Ali Kirca ve Ugur Dündar’dan canli yayinda acil sifa diledikten sonra
ameliyati basariyla geçirdi. O yaz hastalik defterini kapatti ve yeni bir tekne
alip adini Gogos koydular.
5 Eylül 2011’de tekrar iyilesmis
biçimde ekrana döndü. Bekledigi 28 Subat belgeselini yayina sürdü. Ve Londra’da
22 yasinda hastanede yatarken
gelecekteki kendisine yazdigi mektubu gerçeklestirmisti...
BIRAND-Bir Ömür Ardina Bakmadan
CAN DÜNDAR
CAN YAYINLARI
2012