BABACIGIM NEREDESIN ?  --  Çocuk Egitiminde Babanin Rolü

BABACIGIM NEREDESIN ? -- Çocuk Egitiminde Babanin Rolü

Fevzi BOZKURT
Politika


Çocuklarimiz; gelecek neslimiz, gururumuz, sevgimiz, endisemiz çocuklarimiz…
Birey sosyal bir varliktir. Mutlaka bir çevre içerisinde bulunur, dogar, ürer, üretir ve nihayetinde yasamini noktalar. Mensubu oldugu sosyal çevresi, toplumu ve ülkesi için fert olarak bulunacagi en büyük katki mesru ve saglikli bir aile ortami kurmak ve  iyi egitimli, suurlu evlatlar yetistirmektir. Bu husus  ancak ve ancak  ebeveynlerin gösterecegi çaba ve özveriyle gerçeklesmektedir. Doç. Dr. Sefa SAYGILI’nin “Neredesin Babacigim” isimli eseri akici ve özetleyici yazimi ile bu konuyu irdelemektedir.
Toplumumuzda yaygin olan bir genelleme vardir. Anne yuvanin disi kusudur. Yemek yapar, evin bakimini üslenir, çocuk dogurur; çocugun fizyolojik bakimini üslenir ve nihayetinde ona gereken terbiyeyi verir. Baba çalisir, evini geçindirir, ailesinin ihtiyaçlarina cevap verir, onu korur ve iyi bir gelecek hazirlamayi çabalar. Toplumumuzda ki ilk izlenim budur ve bu sartlar altinda yeni nesiller büyür gider.
           
Peki, baba olarak bizim mükellefiyetimiz bundan ibaretimidir gerçekten? Bizler sadece çalisip para kazanmak, evimize rizk getirmek, hanelerimizin ihtiyaçlarini karsilamak ve onlari korumak için mi variz? Hayir, bu kesinlikle yanlis bir olgudur. Aile’de sadece bu rolleri üstlenmek kocaman bir yanlistir. Evinde olumsuz bir hadiseyle karsilasan babalar su bilindik sözleri söyleyerek savunmaya geçerler: “Sizin için daha ne yapayim, sabahin köründe kalkiyor sizler için geç saatlere kadar agir sartlar altinda sizler için çalisiyorum, sizleri kimselere muhtaç etmemek için hiçbir fedakarliktan kaçinmiyorum, aç degilsiniz açikta degilsiniz, size sundugum bu imkanlar bana verilmis olsaydi ben nerelere gelirdim, daha ne yapayim; ne istediyseniz aldim!” Bu ve bunun gibi sözleri sarf eden babalar gerçekte büyük bir ihmalkarligin ve tembelligin içindedirler. Evet, tabi ki babalik rolünü üstlenmis birey evinin ve ailesinin ihtiyaçlarini karsilayacaktir. Ancak iyi baba olmak ailesinin, çocuklarinin sadece maddi ihtiyaçlarini karsilamak degil; çocuklarinin gelecekte iyi birer fert olmasi için onlara manen hitap edebilmektir. Bazi babalar ogullarinin kötü aliskanliklarindan dert yanarken yine su bilindik nameleri okurlar: “ Arkadas, ne içkim var ne sigaram, kumar bilmem, dürüstçe çalisir helalinden para kazanirim. Benim oglum-kizim nasil olurda böyle olur? Anlamiyorum!” Evet, baba kendisine göre dogru bir tutum içindedir belki ancak bu ve buna benzer tutumlarda yine çocuk egitimi için tek basina yeterli degildir.
Yapilan istatistiklere göre gençler arasinda suç isleme oranlarinda babasi tarafindan yeteri ilgi görmemis çocuklar agirliktadir. Yine akademik bir arastirmaya göre babalar çocuklari ile günde ortalama olarak sadece ve sadece 3 dakika kadar sözlü iletisim kurmaktadir.
Babalar çocuklari için gelecek yasamlarinda birer modeldiler. Kiz çocuklari ileriki yasantilarinda kendilerine es seçtiklerinde kriter olarak öncelikle kendi babalarini baz alirlar. Kendi babalari ile es adayi arasinda ki paralellikler ne kadar benzerlik gösterirse kiz çocugunun es adayina olan güveni o denli artis göstermektedir. Kiz çocuklarinin “ben ileride babam gibi bir adamla evlenmek istiyorum” sözleri bu olguyu açik bir sekilde ifade etmektedir. Yine erkek çocuk için de babanin çocuguna sergiledigi tutum hayati bir önem arz etmektedir.
Baba ogul iliskileri çocuklarin gelecekte ki sosyal statüsünü, toplum içerisinde ki eylemlerini ve tabi ki kabul görünürlügünü belirlemektedir. Babalari tarafindan yakinen ilgi görülmüs erkek çocuklari toplum içerisinde kendilerini daha rahat ifade edebildikleri ve daha cesaret sahibi olduklari tespit edilmistir. “Escinsellik Egilimlerinin Nedenleri” konulu bir arastirmanin anket sonuçlarina göre babanin escinsel tutumlarinda ki etkisi tüm çiplakligi ile ortaya çikmaktadir. Babasi tarafindan yeteri ilgi ve alaka görmemis erkek çocuklari escinsellige daha meyilli olmaktadir. Bir escinselin su sözleri ne kadar ibret vericidir: “Biz yüksek gelirli bir aileydik. Babam tüm gayreti ile gece gündüz çalisirdi. Sabahlari ben daha uykudayken ise çikar aksam çok geç saatlerde eve dönerdi. Çalisma temposu o kadar yogundu ki; zaman zaman haftanin belli günlerinde ancak onu görebiliyorduk. Eve döndügünde de yorgun argin kanepeye uzanir TV’de ki haberleri izlerdi ve oracikta uyuyakalirdi”. Ne kadar çarpici bir örnek degil mi? Bir çogumuz bir baba olarak bu hataya düseriz. Is dönüsü eve gelir; evin hanimina günün yemegini sorar karnimizi doyururuz, ardindan üzerimize bir agirlik çöker ve kendimizi televizyonun önüne atar, oracikta uyuya kaliriz. Bu tutum sorumsuzlugun ta kendisidir.  Evet evimizin iyi bir finansörü olmusuzdur belki, hanemizin zaruri ve keyfi ihtiyaçlarini yeterince karsilayabiliyoruzdur. Ailemizin geçimi için canimizi disimize takiyoruzdur. Ancak ailemize gerekli olan ilgiyi esirgedigimiz takdirde bu emeklerimiz gölgede kalmaktadir. Zira bu sekilde bir yandan hem hanemizin bizlere olan sev katini esirgemis oluyoruz ve hem de gelecek nesillerimizden almak istedigimiz meyvelerin fidanlarini bastan kurutmus oluyoruz. Kitapta yine eroinman bir gencin dramatik ifadesi bu konu ile ilgili çarpici bir örnek teskil etmistir. 
 
Uyusturucu batagina saplanmis genç babasi ile ilgili su sözleri sarf etmektedir. “Ben gelir seviyesi yüksek bir ailenin çocuguyum. Babam çok basarili ve zengin bir isadamidir. Tüm ihtiyaçlarimizi fazlasiyla karsilar niteliktedir. Babamla evde birer yabanci fert gibi çok az karsilasir ve konusuruz. Eve geç geldigi için çogu zaman ben uyuyor olurum. Sabah uyandigimda da babam çoktan evi terk etmis oluyordu. Babam tüm bir haftanin yorgunlugunu hafta sonlari ava giderek üstünden atar. Annem babamin hafta sonlari gittigi bu av merakina çok yakinirdi. Babam ise her zaman ‘ ne var sanki, benimde kendime zaman ayirmaya ihtiyacim var, bu sekilde tüm bir haftanin stresini üzerimden atiyorum; bunu bana çok görmeyin” derdi. Iste basarili bir is adaminin ailesine karsi sergiledigi olumsuz bir tutum. Bu ve bu gibi örnekler maalesef gençlerimizin heba olmasina neden oluyor. 
Nasil iyi bir baba oluruz? Hanemizi ve çocuklarimizi nasil hosnut kilariz? Bu soruyu Dr. Sefa SAYGILI “Babacigim Neredesin“ adli kitabinda çok anlasilir bir dille okuyucularina sunmustur.
Türk toplumunun ananevi bir yapisi vardir. Bir çok konuda temel hukuk kurallarini olusturan örf, adet ve görgü kurallarimiz bazi yanlis yorumlamalar nedeniyle farkina varilmaksizin olumsuz neticeleri beraberinde getirmektedir. “Çocuga anne bakar, saygi geregi büyüklerin yaninda çocuk kucaga alinmaz, baba çocugu ile fazla yüzgöz olursa ileride söz geçiremez, kizin dövmeyen dizini döver, erkek adam çocuk mu bakar” gibi yanlis genellemeler uzun vadede beraberinde facialar getirebilecek niteliktedir. Öncelikli olarak örf ve adetlerimizin yani sira gelisim psikolojisi dalinda rehberlik danismanlik hizmetlerinden faydalanmaliyiz. Çocuklarimiza evin birer bireyleri olarak deger verdigimizi hissettirmeliyiz. Onlara her sekilde söz hakki tanimaliyiz. Ailecek alinan kararlarda onlarinda fikirleri sorulup onlarin önemli oldugu duygusunu asilamaliyiz.
Eskilerde çocuklar bu konuda çok daha sansliydilar. Zira meslekler babadan ogla bir miras olarak geçer, babalar çocuklarina ve özellikle de ogullarina mensubu olduklari meslekleri ögretmek için bire bir ilgilenmek durumundaydilar. Bu sayede baba ogluna bir model durumundaydi. Ancak günümüzde bu durum çok degismistir. Günün sartlari geregi, mesleklerin çesitlilik göstermesi ve seçim olasiliklarinin çoklugu eskilerin bu klasik davranis biçimini yok etmis durumundadir. Zanaatkarlik sanayilesmenin bir geregi olarak günümüzde çokça  talep görülen bir geçim kaynagi degildir. Durum böyle olunca ebeveynlerin çocuklari ile ilgili olarak bu tarz bir yaklasimi da olmamaktadir. Baba isine gider, günün büyük bir kismini is yerinde geçirir ve dolaysiyla basta evlatlarina olmak üzere ailesine çok daha az vakit ayirir. 
 
Babalar bu eksikliklerini eslerine ve tabi ki çocuklarina tamamlamak zorundadir. Bu ebeveynin günlük yasam tarzina bagli olarak gerçeklesmelidir. Bunun en kolay yollarindan bir tanesi evde aile fertleri ile birlikte yenen aksam yemekleridir. Ebeveynler aksam yemeklerinde ailenin tamamini bir arada tutmaya gayret göstermelidir. Masada ki her birey yemegini bitirmeden ve yemek esnasinda veya sonrasinda küçükte olsa bir aile toplantisi olmadan kimsecikler yerinden ayrilmamalidir. Aile bütünlügünün en basit idamesi bu sekilde olabilir. Bunu tabi bizler daha da çesitlendirebilme durumundayiz. Baba hafta sonlarini kendisine ayirmaktansa bu günleri aileleri ile birlikte paylasmasini bilmelidir. Bu hafta sonu bir aile gezintisi veya piknigi seklinde olabilmektedir. Baba hafta örnegin arabasini yikamak istediginde oglunu veya kizini da yanina alabilir. Bu sekilde yapilan is çok daha eglenceli olacaktir.
Ebeveynler çocuklari ile ilgili bir karar aldiklarinda mutlaka çocuklarinin fikirlerini almak zaruretindedirler. Bu konu dogrudan çocuklarini ilgilendirmekte ise alinan kararin agirligi yüzde olarak çocugun fikrine göre olmalidir. Örnegin çocuk için alinacak esyalarin, elbiselerin, oyuncaklarin seçimleri çocugun istegi dogrultusunda olmalidir. Bu onlara kisisel güven kazandiracaktir. Bunun aksi çocuklarda sosyal birer fobi meydana getirmektedir. Bunlar; kendilerini ifade etmede güçlük çektiklerinden hayatta basarili olma sanslari düser. Ahmet'in durumunda oldugu gibi arkadas faali­yetlerine katilamazlar, yalniz kalirlar ve hatta evlen­mekte zorlanirlar. Okul basarisi ve meslekî performanslari kisitli olur. Devamli sikinti ve endise içindedirler. 
 
Bazi sosyal fobileri yatistirmak için çocuk alkole siginabilir, bu kez de tab­loya alkol kullaniminin olumsuz etkileri eklenir. Bazen depresyon ve bunun sonucu intihar giri­simleri de görülebilir. Oysa çocuklarimizin bu manevi buhranlara düsmemesi için ifade edilen ilgiyi kendilerinden mahrum etmezsek yeni nesillerimiz  saglikli, mutlu, basarili olacak ve bizlerin gururlu birer eserlerimiz olacaklardir.
Güvensizlik duygusu en çok baba modelinden yoksun büyüyen çocuklarda görülür. Erkek kimligi babadan, ka­din kimligi anneden görerek ve yasayarak kazanilir. Hem erkek hem de kiz çocugu için baba modeli çok önemlidir. Erkek çocugu kendi cinsiyetine uygun kimligi babanin davranislarindan ve ailede yerine getirdigi görevlerden gözlem ve taklit yoluyla gelistirir. Kiz çocugu da karsi cin­sin davranislarini babadan ve kan-koca iliskilerinden ög­renir.
 
Gençler, bir yandan kendilerini seven ve onlara güve­nen duyan anne ve babaya ihtiyaç duyarken, diger yan dan hür ve bagimsiz hareket etmek isterler. Artik kendile­rinin de büyüdügünün kabul edilmesini, her islerine karsilamamasi, görüslerine deger verilmesini isterler.
 
Nasi­hatten ve uzun nutuklardan hiç hoslanmazlar. Çocukla­riyla küçük yaslarda ilgilenmeyen ve onlarla sicak bir di­yalog kuramayan babalar, büyüdüklerinde onlari anla­makta zorluk çekecekler ve belki de hiç anlayamayacak­lardir. Aslinda kusaklar arasi çatisma dedigimiz sey, ilis­ki kopuklugunun bir yansimasidir. Iliskiler kopuk oldugu zaman gençlerin hayallerini, duygularini ve egilimlerini anlamaniz mümkün degildir. Artik çocuk olmadiklari için kurallarinizi ve isteklerinizi onlara zorla kabul ettiremez­siniz.
Eger çocuklarimizla çatisma yasamak istemiyorsak, küçük yaslardan baslayarak kendilerini ifade etmelerine firsat vermeliyiz. Bize sevgilerini dile getirdikleri gibi, haksizliga ugradiklari zaman, kizginliklarini da ifade ede­bilmeliler. Kizginligini, küskünlügünü ve üzüntüsünü ifa­de etmek saygisizlik degildir.
Burada baba sevgi içinde otoriter olmalidir. Çocu­guyla bir arkadas gibi konusabilmeli, icap ettiginde onun yas gurubuna inebilmeli ve problemlerine beraberce çözüm yolu arayabilmelidir.
Bizler okul öncesi çocuklarimiza olan hatali davranislarimizla birçok zamanlar farkina varmadan onlarin geleceklerini karartabiliyoruz. Okul öncesinde çocuklarimiza okuma yazma ögretmek gibi becerileri gibi ögretmek gibi bir gayrete düsürmemeliyiz. Ebeveynler çocuklarini diger yasitlarina göre her zaman üstün kildirma gibi bir gaflete düserler. Kendi çocuklarini digerleri ile kiyaslayip artilarini ve eksilerini belirlemeye çalisirlar. Diger çocuklarla ve tabi onlarin aileleri ile gizliden bir rekabet içine girerler. Çocuklarinin daha erken yürümesini, daha erken konusmasini, daha erken tuvalet becerisi kazanmasini isterler. Bu isi o kadar abartirlar ki evlatlarina okul öncesinden okuma yazma ve hatta matematik becerisi kazandirmak gayretine düserler. Oysa ki bu becerilerin kendilerine göre kritik dönemeçleri vardir. Pedagoglar uzun arastirmalar sonucunda çocuklarin gelisim süreçlerini belirli bir ölçek haline getirmislerdir. Çocuklarimiz genellikle normal sartlarda bu ölçütlere yakin zihinsel ve psikomotor beceri gösterirler. Zaman zaman farkli gelisimler gösteren çocuklara da rastlasak da bu onlarin ileri veya geri zekali olduklarinin bir kaniti degildir.
Bir çok arastirmalar göstermistir ki okul öncesinde okuma yazmayi ögrenen çocuklar ileri ki okul yasantilarinda uyum problemleri yasamaktadirlar. Çocugun egitime aç olmasi gereken bu okul dönemlerinde daha önce aileleri tarafindan söz konusu egitimi alanlar okullarinda sikilgan bir tavir sergilemektedirler. Arkadaslari ile uyumsuzlasma, ögretmenlerini dinlememem veya ciddiye almama ya da verilen talimatlari yerine getirmeme gibi örneklemeler göstermektedirler. Özellikle ilk ögretimde bu türden bir bunalima giren çocuklarin ileriki egitim hayatlari da olumsuz geçmektedir. Çocuklarimiza yaslarinin el verdigi bünyeleri içerisine göre egitim vermeliyiz. Okul öncesinde yazi ögretmektense onlara kara kalem çalismalari ve ya resim çalismalari yaptirmaliyiz. Bu çocugun el ve kalem tutma becerilerini artiracaktir. Ögrenmesi gerektigi okuma yazma becerisini ise formal egitim dahilinde okulunda kazanmalidir. Çocuk her dönem belegine kayit etmesi gereken bilgiyi heyecan ile karsilamalardir.
 
Peki babalar çocuklarina gereken vakti ayiriyor mu? Birçok baba "Elbette çocuklarima vakit ayiriyorum, onlarla iletisime giriyorum!" diyecektir. Babalarla ilgili bir arastirmada, onlara su soru yöneltildi: "Küçük çocu­gunuzla günde tahminen ne kadar konusursunuz?" Er­keklerin büyük bir bölümü 15 ile 20 dakika diye bir tahminde bulundu. Bunu sinamak için arastirmacilar babalar ve çocuklari üzerine mikrofon yerlestirdiler. Bu yolla çocuklarla babalar arasindaki etkilesimin süresi­ni kesin olarak hesaplayabileceklerdi. Yogun bir tempo içinde olan babalarin günde 40 saniyenin altinda bir süre çocuklariyla ilgilendikleri bunu da 10 ilâ 15 sani­ye arasinda degisen üç ayri zaman dilimine ayirdiklari anlasildi.
Bir baska arastirmada babalarin çocuklariyla gün­de üç dakika konustuklari ortaya çikmisti. Ayni aras­tirmada bu çocuklarin günde üç saat televizyon izle­dikleri anlasilmistir.
 
Çocuklarimizla birlikte geçirecegimiz vakitler çok zevklidir ve üstelik bu sansimiz zaman ilerledikçe azal­maktadir. Hem çocugumuz hem kendimiz için bu firsa­ti elden geldigince degerlendirelim…

Benzer Kitaplar