Çocuklarimiz; gelecek neslimiz,
gururumuz, sevgimiz, endisemiz çocuklarimiz…
Birey sosyal bir varliktir. Mutlaka bir çevre
içerisinde bulunur, dogar, ürer, üretir ve nihayetinde yasamini noktalar.
Mensubu oldugu sosyal çevresi, toplumu ve ülkesi için fert olarak bulunacagi en
büyük katki mesru ve saglikli bir aile ortami kurmak ve iyi egitimli, suurlu evlatlar yetistirmektir.
Bu husus ancak ve ancak ebeveynlerin gösterecegi çaba ve özveriyle
gerçeklesmektedir. Doç. Dr. Sefa SAYGILI’nin “Neredesin Babacigim” isimli eseri
akici ve özetleyici yazimi ile bu konuyu irdelemektedir.
Toplumumuzda yaygin olan bir genelleme
vardir. Anne yuvanin disi kusudur. Yemek yapar, evin bakimini üslenir, çocuk
dogurur; çocugun fizyolojik bakimini üslenir ve nihayetinde ona gereken
terbiyeyi verir. Baba çalisir, evini geçindirir, ailesinin ihtiyaçlarina cevap
verir, onu korur ve iyi bir gelecek hazirlamayi çabalar. Toplumumuzda ki ilk
izlenim budur ve bu sartlar altinda yeni nesiller büyür gider.
Peki,
baba olarak bizim mükellefiyetimiz bundan ibaretimidir gerçekten? Bizler sadece
çalisip para kazanmak, evimize rizk getirmek, hanelerimizin ihtiyaçlarini
karsilamak ve onlari korumak için mi variz? Hayir, bu kesinlikle yanlis bir
olgudur. Aile’de sadece bu rolleri üstlenmek kocaman bir yanlistir. Evinde
olumsuz bir hadiseyle karsilasan babalar su bilindik sözleri söyleyerek savunmaya
geçerler: “Sizin için daha ne yapayim, sabahin köründe kalkiyor sizler için geç
saatlere kadar agir sartlar altinda sizler için çalisiyorum, sizleri kimselere
muhtaç etmemek için hiçbir fedakarliktan kaçinmiyorum, aç degilsiniz açikta
degilsiniz, size sundugum bu imkanlar bana verilmis olsaydi ben nerelere
gelirdim, daha ne yapayim; ne istediyseniz aldim!” Bu ve bunun gibi sözleri
sarf eden babalar gerçekte büyük bir ihmalkarligin ve tembelligin içindedirler.
Evet, tabi ki babalik rolünü üstlenmis birey evinin ve ailesinin ihtiyaçlarini
karsilayacaktir. Ancak iyi baba olmak ailesinin, çocuklarinin sadece maddi
ihtiyaçlarini karsilamak degil; çocuklarinin gelecekte iyi birer fert olmasi
için onlara manen hitap edebilmektir. Bazi babalar ogullarinin kötü
aliskanliklarindan dert yanarken yine su bilindik nameleri okurlar: “ Arkadas,
ne içkim var ne sigaram, kumar bilmem, dürüstçe çalisir helalinden para
kazanirim. Benim oglum-kizim nasil olurda böyle olur? Anlamiyorum!” Evet, baba
kendisine göre dogru bir tutum içindedir belki ancak bu ve buna benzer tutumlarda
yine çocuk egitimi için tek basina yeterli degildir.
Yapilan istatistiklere göre gençler
arasinda suç isleme oranlarinda babasi tarafindan yeteri ilgi görmemis çocuklar
agirliktadir. Yine akademik bir arastirmaya göre babalar çocuklari ile günde
ortalama olarak sadece ve sadece 3 dakika kadar sözlü iletisim kurmaktadir.
Babalar
çocuklari için gelecek yasamlarinda birer modeldiler. Kiz çocuklari ileriki
yasantilarinda kendilerine es seçtiklerinde kriter olarak öncelikle kendi
babalarini baz alirlar. Kendi babalari ile es adayi arasinda ki paralellikler
ne kadar benzerlik gösterirse kiz çocugunun es adayina olan güveni o denli
artis göstermektedir. Kiz çocuklarinin “ben ileride babam gibi bir adamla
evlenmek istiyorum” sözleri bu olguyu açik bir sekilde ifade etmektedir. Yine
erkek çocuk için de babanin çocuguna sergiledigi tutum hayati bir önem arz
etmektedir.
Baba ogul iliskileri çocuklarin
gelecekte ki sosyal statüsünü, toplum içerisinde ki eylemlerini ve tabi ki
kabul görünürlügünü belirlemektedir. Babalari tarafindan yakinen ilgi görülmüs
erkek çocuklari toplum içerisinde kendilerini daha rahat ifade edebildikleri ve
daha cesaret sahibi olduklari tespit edilmistir. “Escinsellik Egilimlerinin Nedenleri”
konulu bir arastirmanin anket sonuçlarina göre babanin escinsel tutumlarinda ki
etkisi tüm çiplakligi ile ortaya çikmaktadir. Babasi tarafindan yeteri ilgi ve
alaka görmemis erkek çocuklari escinsellige daha meyilli olmaktadir. Bir
escinselin su sözleri ne kadar ibret vericidir: “Biz yüksek gelirli bir
aileydik. Babam tüm gayreti ile gece
gündüz çalisirdi. Sabahlari ben daha uykudayken ise çikar aksam çok geç saatlerde eve dönerdi. Çalisma
temposu o kadar yogundu ki; zaman zaman haftanin belli günlerinde ancak onu
görebiliyorduk. Eve döndügünde de yorgun argin kanepeye uzanir TV’de ki
haberleri izlerdi ve oracikta uyuyakalirdi”. Ne kadar çarpici bir örnek degil
mi? Bir çogumuz bir baba olarak bu hataya düseriz. Is dönüsü eve gelir; evin
hanimina günün yemegini sorar karnimizi doyururuz, ardindan üzerimize bir
agirlik çöker ve kendimizi televizyonun önüne atar, oracikta uyuya kaliriz. Bu
tutum sorumsuzlugun ta kendisidir. Evet
evimizin iyi bir finansörü olmusuzdur belki, hanemizin zaruri ve keyfi ihtiyaçlarini
yeterince karsilayabiliyoruzdur. Ailemizin geçimi için canimizi disimize
takiyoruzdur. Ancak ailemize gerekli olan ilgiyi esirgedigimiz takdirde bu
emeklerimiz gölgede kalmaktadir. Zira bu sekilde bir yandan hem hanemizin
bizlere olan sev katini esirgemis oluyoruz ve hem de gelecek nesillerimizden
almak istedigimiz meyvelerin fidanlarini bastan kurutmus oluyoruz. Kitapta yine
eroinman bir gencin dramatik ifadesi bu konu ile ilgili çarpici bir örnek
teskil etmistir.
Uyusturucu batagina saplanmis genç babasi ile ilgili su
sözleri sarf etmektedir. “Ben gelir seviyesi yüksek bir ailenin çocuguyum.
Babam çok basarili ve zengin bir isadamidir. Tüm ihtiyaçlarimizi fazlasiyla
karsilar niteliktedir. Babamla evde birer yabanci fert gibi çok az karsilasir ve
konusuruz. Eve geç geldigi için çogu zaman ben uyuyor olurum. Sabah uyandigimda
da babam çoktan evi terk etmis oluyordu. Babam tüm bir haftanin yorgunlugunu
hafta sonlari ava giderek üstünden atar. Annem babamin hafta sonlari gittigi bu
av merakina çok yakinirdi. Babam ise her zaman ‘ ne var sanki, benimde kendime
zaman ayirmaya ihtiyacim var, bu sekilde tüm bir haftanin stresini üzerimden
atiyorum; bunu bana çok görmeyin” derdi. Iste basarili bir is adaminin ailesine
karsi sergiledigi olumsuz bir tutum. Bu ve bu gibi örnekler maalesef
gençlerimizin heba olmasina neden oluyor.
Nasil iyi bir baba oluruz? Hanemizi ve
çocuklarimizi nasil hosnut kilariz? Bu soruyu Dr. Sefa SAYGILI “Babacigim
Neredesin“ adli kitabinda çok anlasilir bir dille okuyucularina sunmustur.
Türk toplumunun ananevi bir yapisi
vardir. Bir çok konuda temel hukuk kurallarini olusturan örf, adet ve görgü
kurallarimiz bazi yanlis yorumlamalar nedeniyle farkina varilmaksizin olumsuz
neticeleri beraberinde getirmektedir. “Çocuga anne bakar, saygi geregi
büyüklerin yaninda çocuk kucaga alinmaz, baba çocugu ile fazla yüzgöz olursa
ileride söz geçiremez, kizin dövmeyen dizini döver, erkek adam çocuk mu bakar”
gibi yanlis genellemeler uzun vadede beraberinde facialar getirebilecek
niteliktedir. Öncelikli olarak örf ve adetlerimizin yani sira gelisim
psikolojisi dalinda rehberlik danismanlik hizmetlerinden faydalanmaliyiz. Çocuklarimiza
evin birer bireyleri olarak deger verdigimizi hissettirmeliyiz. Onlara her
sekilde söz hakki tanimaliyiz. Ailecek alinan kararlarda onlarinda fikirleri
sorulup onlarin önemli oldugu duygusunu asilamaliyiz.
Eskilerde çocuklar bu konuda çok daha
sansliydilar. Zira meslekler babadan ogla bir miras olarak geçer, babalar
çocuklarina ve özellikle de ogullarina mensubu olduklari meslekleri ögretmek
için bire bir ilgilenmek durumundaydilar. Bu sayede baba ogluna bir model
durumundaydi. Ancak günümüzde bu durum çok degismistir. Günün sartlari geregi,
mesleklerin çesitlilik göstermesi ve seçim olasiliklarinin çoklugu eskilerin bu
klasik davranis biçimini yok etmis durumundadir. Zanaatkarlik sanayilesmenin
bir geregi olarak günümüzde çokça talep
görülen bir geçim kaynagi degildir. Durum böyle olunca ebeveynlerin çocuklari
ile ilgili olarak bu tarz bir yaklasimi da olmamaktadir. Baba isine gider,
günün büyük bir kismini is yerinde geçirir ve dolaysiyla basta evlatlarina
olmak üzere ailesine çok daha az vakit ayirir.
Babalar bu eksikliklerini
eslerine ve tabi ki çocuklarina tamamlamak zorundadir. Bu ebeveynin günlük
yasam tarzina bagli olarak gerçeklesmelidir. Bunun en kolay yollarindan bir
tanesi evde aile fertleri ile birlikte yenen aksam yemekleridir. Ebeveynler aksam yemeklerinde ailenin tamamini bir arada
tutmaya gayret göstermelidir. Masada ki her birey yemegini bitirmeden ve yemek
esnasinda veya sonrasinda küçükte olsa bir aile toplantisi olmadan kimsecikler
yerinden ayrilmamalidir. Aile bütünlügünün en basit idamesi bu sekilde
olabilir. Bunu tabi bizler daha da çesitlendirebilme durumundayiz. Baba hafta
sonlarini kendisine ayirmaktansa bu günleri aileleri ile birlikte paylasmasini
bilmelidir. Bu hafta sonu bir aile gezintisi veya piknigi seklinde
olabilmektedir. Baba hafta örnegin arabasini yikamak istediginde oglunu veya
kizini da yanina alabilir. Bu sekilde yapilan is çok daha eglenceli olacaktir.
Ebeveynler çocuklari ile ilgili bir
karar aldiklarinda mutlaka çocuklarinin fikirlerini almak zaruretindedirler. Bu
konu dogrudan çocuklarini ilgilendirmekte ise alinan kararin agirligi yüzde
olarak çocugun fikrine göre olmalidir. Örnegin çocuk için alinacak esyalarin,
elbiselerin, oyuncaklarin seçimleri çocugun istegi dogrultusunda olmalidir. Bu
onlara kisisel güven kazandiracaktir. Bunun aksi çocuklarda sosyal birer fobi
meydana getirmektedir. Bunlar; kendilerini
ifade etmede güçlük çektiklerinden
hayatta basarili olma sanslari düser. Ahmet'in durumunda oldugu gibi arkadas faaliyetlerine katilamazlar, yalniz kalirlar
ve hatta evlenmekte
zorlanirlar. Okul
basarisi ve meslekî performanslari kisitli olur.
Devamli sikinti ve endise içindedirler.
Bazi sosyal fobileri yatistirmak için çocuk alkole siginabilir, bu kez
de tabloya alkol kullaniminin olumsuz
etkileri eklenir. Bazen depresyon ve
bunun sonucu intihar girisimleri de
görülebilir. Oysa çocuklarimizin bu manevi buhranlara düsmemesi için ifade
edilen ilgiyi kendilerinden mahrum etmezsek yeni nesillerimiz saglikli, mutlu, basarili olacak ve bizlerin
gururlu birer eserlerimiz olacaklardir.
Güvensizlik
duygusu en çok baba modelinden yoksun büyüyen çocuklarda görülür. Erkek kimligi
babadan, kadin
kimligi anneden görerek ve yasayarak kazanilir. Hem erkek hem de kiz çocugu için baba modeli çok önemlidir. Erkek
çocugu kendi cinsiyetine uygun kimligi babanin davranislarindan ve ailede
yerine getirdigi görevlerden gözlem ve
taklit yoluyla gelistirir. Kiz çocugu da karsi cinsin davranislarini babadan ve kan-koca
iliskilerinden ögrenir.
Gençler, bir yandan
kendilerini seven ve onlara güvenen duyan
anne ve babaya ihtiyaç duyarken, diger yan dan hür ve bagimsiz hareket
etmek isterler. Artik kendilerinin de
büyüdügünün kabul edilmesini, her islerine karsilamamasi, görüslerine deger verilmesini isterler.
Nasihatten
ve uzun nutuklardan hiç hoslanmazlar. Çocuklariyla küçük yaslarda
ilgilenmeyen ve onlarla sicak bir diyalog kuramayan babalar, büyüdüklerinde onlari
anlamakta zorluk çekecekler ve belki de hiç anlayamayacaklardir.
Aslinda kusaklar arasi çatisma dedigimiz sey, iliski kopuklugunun bir
yansimasidir. Iliskiler kopuk oldugu zaman gençlerin hayallerini, duygularini
ve egilimlerini anlamaniz mümkün degildir. Artik çocuk olmadiklari için kurallarinizi ve isteklerinizi onlara zorla kabul
ettiremezsiniz.
Eger çocuklarimizla çatisma
yasamak istemiyorsak, küçük yaslardan
baslayarak kendilerini ifade etmelerine firsat vermeliyiz. Bize
sevgilerini dile getirdikleri gibi, haksizliga ugradiklari zaman,
kizginliklarini da ifade edebilmeliler. Kizginligini, küskünlügünü ve
üzüntüsünü ifade etmek saygisizlik
degildir.
Burada
baba sevgi içinde otoriter olmalidir. Çocuguyla bir arkadas gibi
konusabilmeli, icap ettiginde onun yas gurubuna inebilmeli ve problemlerine beraberce
çözüm yolu arayabilmelidir.
Bizler okul öncesi çocuklarimiza olan
hatali davranislarimizla birçok zamanlar farkina varmadan onlarin geleceklerini
karartabiliyoruz. Okul öncesinde çocuklarimiza
okuma yazma ögretmek gibi becerileri gibi ögretmek gibi bir gayrete
düsürmemeliyiz. Ebeveynler çocuklarini diger yasitlarina göre her zaman üstün
kildirma gibi bir gaflete düserler. Kendi çocuklarini digerleri ile kiyaslayip
artilarini ve eksilerini belirlemeye çalisirlar. Diger çocuklarla ve tabi
onlarin aileleri ile gizliden bir rekabet içine girerler. Çocuklarinin daha erken
yürümesini, daha erken konusmasini, daha erken tuvalet becerisi kazanmasini
isterler. Bu isi o kadar abartirlar ki evlatlarina okul öncesinden okuma yazma
ve hatta matematik becerisi kazandirmak gayretine düserler. Oysa ki bu
becerilerin kendilerine göre kritik dönemeçleri vardir. Pedagoglar uzun
arastirmalar sonucunda çocuklarin gelisim süreçlerini belirli bir ölçek haline
getirmislerdir. Çocuklarimiz genellikle normal sartlarda bu ölçütlere yakin
zihinsel ve psikomotor beceri gösterirler. Zaman zaman farkli gelisimler
gösteren çocuklara da rastlasak da bu onlarin ileri veya geri zekali
olduklarinin bir kaniti degildir.
Bir
çok arastirmalar göstermistir ki okul öncesinde okuma yazmayi ögrenen çocuklar
ileri ki okul yasantilarinda uyum problemleri yasamaktadirlar. Çocugun egitime
aç olmasi gereken bu okul dönemlerinde daha önce aileleri tarafindan söz konusu
egitimi alanlar okullarinda sikilgan bir tavir sergilemektedirler. Arkadaslari
ile uyumsuzlasma, ögretmenlerini dinlememem veya ciddiye almama ya da verilen
talimatlari yerine getirmeme gibi örneklemeler göstermektedirler. Özellikle ilk
ögretimde bu türden bir bunalima giren çocuklarin ileriki egitim hayatlari da
olumsuz geçmektedir. Çocuklarimiza yaslarinin el verdigi bünyeleri içerisine
göre egitim vermeliyiz. Okul öncesinde yazi ögretmektense onlara kara kalem
çalismalari ve ya resim çalismalari yaptirmaliyiz. Bu çocugun el ve kalem tutma
becerilerini artiracaktir. Ögrenmesi gerektigi okuma yazma becerisini ise
formal egitim dahilinde okulunda kazanmalidir. Çocuk her dönem belegine kayit
etmesi gereken bilgiyi heyecan ile karsilamalardir.
Peki
babalar çocuklarina gereken vakti ayiriyor mu? Birçok baba "Elbette
çocuklarima vakit ayiriyorum, onlarla iletisime giriyorum!" diyecektir.
Babalarla ilgili bir arastirmada, onlara su soru yöneltildi:
"Küçük çocugunuzla günde tahminen ne kadar
konusursunuz?" Erkeklerin büyük bir bölümü 15 ile 20 dakika
diye bir tahminde bulundu. Bunu sinamak için arastirmacilar babalar
ve çocuklari üzerine mikrofon yerlestirdiler. Bu yolla çocuklarla babalar
arasindaki etkilesimin süresini kesin olarak hesaplayabileceklerdi. Yogun
bir tempo içinde olan babalarin günde 40 saniyenin altinda bir süre
çocuklariyla ilgilendikleri bunu da 10 ilâ 15 saniye arasinda degisen üç ayri
zaman dilimine ayirdiklari anlasildi.
Bir
baska arastirmada babalarin çocuklariyla günde üç dakika konustuklari
ortaya çikmisti. Ayni arastirmada bu çocuklarin günde üç saat
televizyon izledikleri anlasilmistir.
Çocuklarimizla
birlikte geçirecegimiz vakitler çok zevklidir ve üstelik bu sansimiz zaman
ilerledikçe azalmaktadir. Hem çocugumuz hem kendimiz için bu firsati elden
geldigince degerlendirelim…